Barış, Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet (2)
Mustafa Durmuş
8 Mayıs 2025
İçinde bulunduğumuz döneme yeni bir barış sürecinin
işletilmesi ve buna ilişkin tartışmalar damgasını vuruyor. Ancak (başta
sosyalistler ve CHP olmak üzere), hem demokratik muhalefetin hem de Kürt
Siyasal Hareketi’nin (KSH) bu dönemde gündemde tutmak istedikleri bir diğer
konu daha var: Demokratik bir toplumun inşası. Ya da ülkenin (başta devlet
olmak üzere) demokratikleştirilmesi ihtiyacı.
Barış ve demokratikleşme: Bir madalyonun
iki yüzü!
İşin gerçeği, kalıcı bir barışın sağlanması ve
demokratik toplumun (ya da KSH’nin tanımlamasıyla ‘demokratik cumhuriyet’in) inşası
bir madalyonun iki yüzü gibi birlikte ele alınması gereken bir iş. Biri
diğerinin alternatifi değil, tam tersine tamamlayıcısı. İkisinin mücadelesinin aynı
anda ve bir arada verilmesi gerekiyor.
Çünkü demokrasi en iyi barış koşullarında, barış ise gerçek
bir demokrasinin varlığında kalıcı olarak inşa edilebilir. Bu bağlamda ülkenin
mevcut koşullarında bile barışın inşa edilebilmesinin mümkün olduğunu ve buna
ilişkin handikapları anlatan yazımıza dipnottaki linkten ulaşılabilir. (1)
Hangi cumhuriyet?
Ancak “demokrasi” derken nasıl bir demokrasiyi
kastediyoruz? Ayrıca demokrasinin cumhuriyetle ilişkilenme biçimleri konusunda da
net olmamız gerekiyor zira siyasal literatürde kullanılan üç farklı kavram var
ve üçü de (benzerlikleri kadar) birbirinden farklı içeriklere sahip: “Demokratik
Cumhuriyet”, “Sosyal Cumhuriyet” ve “Sosyalist Cumhuriyet”.
Kafa karışıklığını ortadan kaldırmak ve böylece tartışmayı
doğru bir zemine oturtabilmek için başvurabileceğimiz en önemli kaynağın
başında Marksist Sosyal Teorinin aşağıda özetlenen üç önemli tespiti geliyor.
Marksist Sosyal Teori: Temel başvuru
kaynağı
İlk olarak,
bu teoriye göre, kapitalist sistemin temel çelişkisi; üretimin sosyal karakteri
ile üretim araçları üzerindeki mülkiyetin özel hali arasındaki karşıtlıktır.
Marx ve Engels’e göre, işsizlik, yoksulluk, gelir
adaletsizliği ve krizler gibi pek çok olgunun ortaya çıkmasının nedeni
kapitalizmin bu fay hattıdır. Böylece son tahlilde kapitalizmden kurtulmadan bu
sorunlardan sonsuza kadar kurtulabilmek mümkün değildir. Bu bağlamda gerçek bir
demokrasinin (sosyalist demokrasi) ancak kapitalizmin ortadan kaldırılıp yerine
sosyalist bir toplumun kurulmasıyla mümkün olacağı bu tespitin kaçınılmaz
sonucudur.
İkinci olarak,
her sosyal sistem bünyesinde kendinden sonra gelecek olan sistemin koşullarını
barındırır ve bu koşullar olgunlaştığında sosyal sistemler devrimci bir öznenin
önderliğiyle değişir (devrim). Dolayısıyla da sistemi değiştirmek için
dışarıdan müdahaleye gerek yoktur, değiştirici dinamikler mevcut sistemde
mevcuttur.
Üçüncü olarak,
toplumların gelecekleri önceden (kaderci bir biçimde) bir aşkın güç tarafından belirlenmez.
Tersine örgütlü toplumlar kendi geleceklerini kendileri belirlerler ama bu
verili koşulların çizdiği çerçevede gerçekleşir. Yani hedeflenen bir değişiklik
ancak somut verili koşulların kısıtları altında gerçekleştirilebilir (feodal
bir toplumdan sosyalist bir topluma doğrudan geçiş mümkün değildir ya da Orta
Doğu coğrafyasında İsviçre tarzı bir demokratik cumhuriyeti inşa etmek, en
azından kısa vadede, çok zordur).
Bu bakış açısı altında; demokratik cumhuriyet ve
sosyal cumhuriyetin, kapitalist sistem içinde yönetimin ve toplumsal
örgütlenmenin farklı yönlerine öncelik veren yönetim biçimleri olduğu söylenebilir.
Demokratik Cumhuriyet
Kısaca, demokratik cumhuriyet, yönetme gücünün “özgür
ve adil seçimler” gibi demokratik süreçler yoluyla halka dayandırıldığı bir
yönetme biçimidir. Öyle ki demokratik bir cumhuriyette eşit yurttaşlar, yasama,
yürütme ve yargı gibi devlet kurumlarında kendileri adına karar almaları için
temsilciler seçerler. Devlet ve hükümet yurttaşların hak ve sorumluluklarının
yanı sıra hükümetin yapısı ve işlevlerini ana hatlarıyla belirleyen demokratik bir
anayasa çerçevesinde faaliyet gösterir. Fransa ve Almanya gibi ülkeler demokratik
cumhuriyetlere verilebilecek tipik örneklerdir.
Sosyal Cumhuriyet
Diğer taraftan sosyal cumhuriyet, sadece demokratik
ilkeleri hayata geçirmekle yetinmeyen, aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve yurttaşların
refahını gözeten bir yönetme şeklidir.
Bir sosyal cumhuriyette hükümet, toplumsal refahın teşvik edilmesinde,
sağlık, eğitim, barınma ve sosyal güvenlik gibi temel hizmetlerin ücretsiz
olarak sağlanmasında ve toplum içindeki eşitsizliklerin azaltılmasında halktan
yana aktif bir rol oynar.
Böylece, sosyal cumhuriyetler yoksulluk, işsizlik,
ayrımcılık ve diğer sosyal sorunları çözmeyi hedefleyen politikalar uygulayarak
daha eşitlikçi bir toplum yaratmayı amaçlarlar. Sosyal cumhuriyetlere örnek olarak özellikle
de neo-liberal dönem öncesi İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya gibi sosyal
demokrasiyi yönetim ideolojisi olarak benimsemiş ülkeler verilebilir.
Özetle hem demokratik cumhuriyetler hem de sosyal
cumhuriyetler demokrasiye değer veren yönetme biçimleri olmakla birlikte,
sosyal cumhuriyetler sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesine ve tüm yurttaşların
refahının artırılmasına, bölüşüm sorunlarına daha fazla önem verirler. “Adil
bölüşüm” ve “ekonomide adalet” gibi konular sosyal cumhuriyetlerde merkezi bir
yer tutar.
Tartışma 1848 Devrimlerine kadar gidiyor!
Tarihsel olarak demokratik-sosyal cumhuriyet
tartışmalarının 1848 devrimlerine kadar gittiği ve genelde bu iki kavramın
birbirinden ayrı değil, birlikte ele alındığı görülüyor. Nitekim 1848 yılında Gambon,
Greppo, Pelletier, Deville, Brives, P-J Proudhon, Benoit (Lyon), Amédée Bruys,
Doutre, P.leR. Lagrange ve Fosseyeux
gibi Halk Temsilcileri ve Demokratik Dernekler ve İşçi Şirketleri Merkez Seçim
Komitesi Üyelerinin halka seslenişi aşağıdaki gibidir:
“Yurttaşlar, ortak çabalarımızın hedefi;
devrimi sağlam bir şekilde inşa etmek ve demokratik cumhuriyeti tüm
sosyal/toplumsal sonuçlarıyla birlikte değişmez bir şekilde kurmak olmalıdır.
Bizim mücadelemiz Meclisteki mücadeledir, sizin mücadeleniz ise seçim
alanındaki mücadeledir. Hepimizin görevi Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik gibi üç
büyük ilkeyi gerçekleştirmektir. Yurttaş dostlar, terk edilmiş anneleriniz ve
eşleriniz adına, açlık çeken çocuklarınız adına, demokratik ve sosyal
cumhuriyetin temsilcilerinin direncini güçlendirin ve dünyaya Fransa halkının
hakları nasıl elde edeceğini biliyorsa, onları nasıl koruyacağını da bildiğini
kanıtlayın. (2)
Komünist Manifesto ve Sosyal Cumhuriyet
Marx ve Engels yazdıkları Komünist Manifesto ‘da
(1848) “demokrasinin kurulması toplumsal kurtuluşun ön koşuludur” düşüncesini
savundular. Bu, mutlakıyete dayalı ve sözde anayasacı rejimlerin hâkim olduğu
bir kıtada devrimci bir pozisyondu. Marx ve Engels, yaşamları boyunca
sürdürdükleri siyasal angajmanlarıyla da sosyalizmin demokratik bir yöne
kaymasında belirleyici bir rol oynadılar. Bu cumhuriyetçi sosyalizmin
yaratılması onların en önemli (ama çoğu kez göz ardı edilen) katkılarından
biridir.
1871 Paris Komünü
Marx'ın “sosyal cumhuriyet” fikri, işçilerin Paris’i
kısa süreliğine ele geçirdiği ve radikal bir demokratik deney başlattığı 1871
ayaklanması olan Paris Komünü tarafından şekillendirildi.
Onun gözünde Komünarlar “Cumhuriyete gerçekten
demokratik kurumların temelini sunmuşlardı”. Böylece, sosyal cumhuriyet fikri,
genel oy hakkı ve yurttaşlık hakları gibi bugün haklı olarak eşik olarak kabul
edilen demokratik kurumların birçoğunu içerir. Ancak aynı zamanda cumhuriyetçi
gelenekte tamamen standart olan ama günümüzde popülist olarak kınanan yapıları
da içerir. Bunlar, temsilcileri seçmenlerine daha yakın bağlayan mekanizmalardır.
Ortalama işçi ücreti, yıllık seçimler ve
geri çağırma hakkı
Örneğin Marx, yüksek maaşların komün temsilcilerini
sıradan insanların yaşamlarına yabancılaştırmaya ittiğinin bilincinde olarak,
temsilcilerin ortalama işçi ücretinden çok daha fazla ücret almamaları
gerektiğini savunuyordu.
Dahası, seçimlerin çok daha sık, örneğin her yıl
yapılması gerektiğine inanıyordu, böylece temsilciler sürekli olarak
seçmenlerinin iradesiyle ilişki kurmaya zorlanacaklardı. Yurttaşlar,
görevlerini ihlal eden temsilcilerini derhal geri çağırma imkanına ve
temsilcilerine bağlayıcı talimatlar verme yetkisine sahip olmalıydılar.
Bu güçlü demokratik hesap verebilirlik önlemleri
Marx'ın sosyal cumhuriyetinde sadece siyasi temsil için geçerli olmayacak, aynı
zamanda kamu yönetimini de kapsayacaktı. Burjuva cumhuriyetinde muazzam bir
güce sahip olan ama demokratik seçime tabi olmayan kamu görevlileri, sosyal
cumhuriyette seçilebilir ve geri çağrılabilir olacaktı. Bu şekilde bürokrasi,
polis, ordu ve mahkemeler demokratikleşecekti. Yani sosyal cumhuriyetin özünde,
toplumu çalışan kitleler lehine etkili bir şekilde değiştirmek için gerçekten
demokratik yapılara ihtiyaç olduğu fikri yatmaktadır. (3)
Toplumun emekten yana değişimini önleme ihtiyacı
Sosyal bir cumhuriyete olan ihtiyacın bir diğer nedeni
de burjuva cumhuriyetlerin bir işlevinin de daha ileri toplumsal ve demokratik
dönüşümü yavaşlatmak ve hatta engellemek olmasıdır.
Seçimle işbaşına gelen ve kendilerine karar alma yetkisi
verilmiş olan temsilciler bir yandan demokratik meşruiyete, diğer yandan da emekçilerin
yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sömürünün azaltılması
yönündeki taleplerine karşı çıkabilecek bir güce sahiptirler. Örneğin bir
burjuva cumhuriyetinde demokrasi mülkiyet ilişkilerine müdahale edemez, oysa
işin özünde mülkiyet ilişkileri yatar. Bu nedenle de toplumsal özgürleşmenin sağlanabilmesinde
ön koşul sosyal bir cumhuriyetin kurulmasıdır.
Teori bir şey, pratik başka bir şey!
Demokrasiyle cumhuriyetin ilişkilenmesinin son biçimi
olarak, ekonomik demokrasi, eşit yurttaşlık, sosyal adalet ve devrimci demokrasiyle
desteklenen “Sosyalist Cumhuriyet” bugünün koşullarında (geçen yüzyılla
kıyaslandığında) dünyada da az sayıda sol-sosyalist parti ya da yapı tarafından
dillendiriliyor. Kuşkusuz bunda reel sosyalizmin 1989’da çöküşü ve sosyalist
ideolojinin içinden bir türlü çıkamadığı krizin etkileri söz konusu.
Ancak sosyalist cumhuriyeti pratik olarak hayata
geçirebilmek için bizi bugünkü konumumuzdan ona götürecek geçiş hedeflerine ve
mekanizmalarına ihtiyacımız var.
Yani sosyalist bir cumhuriyet eğer varılacak son
limansa, demokratik ve sosyal (ve Türkiye özgülünde laik) bir cumhuriyet bu
limana gidiş için gerekli ara limanlardır/duraklardır. Çünkü Marx’ın da
vurguladığı gibi toplumlar kendi kaderlerini kendi kolektif iradeleriyle
belirleyebilirler ama bunu ancak verili koşulların izin verdiği ölçüde
yapabilirler. (4) Bugünün verili koşulları sosyalist bir cumhuriyetin değil, ancak
demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin kurulmasına izin veriyor.
Sonuç olarak
Barışın sağlanması ve demokratikleşmenin inşası (ayrı
ayrı ele alınmasından daha ziyade) bir arada son derece değerli iki mücadele
alanıdır. Barışın adil ve kalıcı olabilmesi sadece silahların susması ile
değil, barış kurumlarının ve ideallerinin hukuksal ve anayasal güvence altına
alınması ve topyekûn bu kavrama sahip çıkılmasıyla sağlanabilir.
Demokratikleşme ise sadece demokratik cumhuriyetin
kurulması ile sınırlı tutulmamalıdır. Çünkü böyle olduğunda, Güney Afrika
Cumhuriyeti’nde görüldüğü gibi 30 yıldır ortadan kaldırılamayan adaletsizlikler
ve ekonomik eşitsizlikler yüzünden ekonomik ve sosyal refahın artırılabilmesi
ve daha adil bölüştürülebilmesi mümkün olmaz.
Bu yüzden de Türkiye’de emek, barış ve demokrasi
güçlerinin uğrayacakları ilk liman olan ‘Demokratik, Sosyal ve Laik
Cumhuriyet’in inşa edilmesi öncelikli olmalıdır.
Hem barış hem de demokrasi ancak ekonomik eşitlik ve
adaleti içeren bir ekonomik yapılanmayı amaçlayan yapısal reformlarla bütün toplum
nezdinde daha rahat savunulabilir ve kitleler bu yönde bir değişime ikna
edilebilir.
Sadece otoriterliğe karşı çıkmak yeterli değildir,
aynı zamanda kitlelerin önüne ‘Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet’in siyasal ve
ekonomik paradigmasını ve programlarını da koymak gerekir.
Dip notlar:
(1) https://t24.com.tr/yazarlar/mustafa-durmus/ihtiyatli-iyimserlik-iktidarin-niyetine-ragmen-barisi-ve-demokratiklesmeyi-savunmak
(5 Mart 2025).
(2) https://www.marxists.org/history/france/revolution-1848/ephemera/democratic-socialists.htm
(5 Mayıs 2025).
(3) https://enainstitute.org/en/publication/the-ghost-of-the-social-republic
(5 Mayıs 2025).
(4) https://www.marxists.org/archive/marx/works/subject/quotes/index.htm
(7
Mayıs 2025).