Türkiye’de
zombileşen kapitalizme karşı toplumsal canlanma
Mustafa
Durmuş
22
Kasım 2020
Bir önceki yazımızda dünyada kapitalizmin içine girdiği zombileşme eğilimine değinmiştik, bu yazımızda Türkiye kapitalizminin zombileşmesini ele alacağız.
Türkiye’de (yeterli ve şeffaf verinin olmaması
nedeniyle) şirketlerin zombileşmesi olgusu çok görünür olmasa da, buna neden
olan faktörler aktif bir biçimde varlığını sürdürüyor.
Yazının ilk bölümünde belirtildiği gibi, faiz
oranlarının yüzde 24’ten yüzde 8,25’e kadar indirilip, ardından bir kaç gün
önce yapıldığı gibi, politika faizinin yüzde 475 baz puan artırılarak yüzde 15
seviyesine çıkartılması, piyasadaki kredi faizlerininse ise yüzde 20’yi aşması
zombileşmenin bir nedeni.
Çünkü uzunca bir süredir gerçek değerinin ve
enflasyonun çok altında tutulan faiz oranları, şirketlerin kredi biçiminde
borçlanmasını (bir kısmının da döviz cinsinden) teşvik etti. Korona Salgını
sırasında iyice açılan kredi musluğu şirketlerin bu borçluluk durumunu iyice
artırdı.
Ancak Salgınla derinleşen krizde kârları iyice
azalan, borçlarının faizini dahi ödeyemeyerek iflas etme durumuyla yüz yüze
gelen şirketler ancak aldıkları “yeni borçlarla
ayakta durabilen” zombi şirketlere dönüşmeye başladılar.
Bol
ve ucuz kredi zombileşmeyi teşvik etti
Kredilerden başlayalım: Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre geçen yılın sonu ile
kıyaslandığında bu yılın Eylül ayında bankacılık sisteminden kaynaklanan
kredilerin miktarı yüzde 34 oranında arttı ve 3,6 trilyon liraya yaklaştı.(1) 10 Temmuz haftasında son 3 aylık TL cinsinden kredi
artışı ise yüzde 43’lük bir büyüme hızıyla 324 milyar TL ile zirveye çıktı. (2)
Bu süreçte hem BDDK’nın ticari bankalar için aktif
rasyosunun yüzde 100’ün altında olamayacağı, aksine davrananların para
cezasıyla cezalandırılacağı yönündeki kararı, hem de siyasal iktidarın doğrudan
kontrolü altında hareket eden kamu bankaları bol kredi dağıtımında belirleyici
rol oynadılar.
Öyle ki kamu bankalarının bu yılın ilk sekiz ayında
verdikleri yeni kredi miktarı 406 milyar TL oldu. (3) Diğer yandan Haziran
başından bu yana kamu bankaları aracılığıyla piyasaya sürülen 600 milyar TL’lik
ucuz kredinin 465 milyar TL’si dövize ve altına yatırıldı.(4) Bu da kurun
yükselmesinin bir diğer nedeni oldu.
Zombileşmeyi körükleyen böyle bol ve göreli olarak
ucuz kredi hacmindeki artışın ardındaki faktörlerin başında Kredi Garanti Fonu
(KGF) ve onun aracılığıyla verilen krediler geliyor.
Öyle ki KGF kredilerinin toplam krediler içindeki
payı 2019 yılı sonunda yüzde 6 iken 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 10’a
çıktı. Mart-Ağustos 2020 arasında ise ekonomideki tüm kredi artışının yüzde
44’ünden KGF sorumluydu. Benzer biçimde hem tüketici kredilerinde, hem de
ipotekli konut kredilerinde ciddi bir artış oldu. (5) Bu süreç Eylül ayından
itibaren yavaşlayarak tersine dönmeye başladı. Bu iniş çıkışlar zombileşme
sürecini hızlandırdı.
Yüksek
kur zombileşme nedeni
Düşük faizle birlikte sürekli artan döviz kuru
Türkiye’deki zombileşmenin ikinci nedeni (ekonomi politikalarındaki
yanlışlıkları veri kabul ederek). Yani Türkiye’deki şirketler sadece faiz
değil, yüksek kur baskısının da neden olduğu bir zombileşme süreci yaşıyor.
Öyle ki bu yılın başına göre dolar kuru Ekim ayında 8.50’yi
aştığında TL’nin döviz karşısındaki değer kaybı yüzde 43’e yaklaşmıştı. Bu da
sadece, artık giderek daha fazla dolar cinsinden iç borçlanma yapan Hazine’yi
değil, aynı zamanda (ve çok daha fazla bir biçimde) döviz cinsinden ciddi
miktarda borçları olan, döviz açık pozisyonu giderek büyüyen şirketleri ve
dolayısıyla da bankaları zora soktu.
Artan kur nedeniyle döviz cinsinden borçlarının TL
karşılığı sürekli artan, buna karşılık kriz yüzünden kârları azalan şirketler
borç servisi yapmakta zorlandıkları gibi, ülkenin bir ara 500’ün üzerine çıkan
CDS puanı nedeniyle uluslararası piyasalardan yeni kredi almakta da
zorlanıyorlar.
Dövizli
borcun TL karşılığı hızla arttı
Döviz borçlusu şirketlerin bu durumunu şöyle bir
küçük hesaplama ile açıklayalım: Bu yılın başındaki dolar kurundan 1 milyon
dolar borcu olan bir şirketin, bu borcunun o günkü kurdan TL karşılığı 5 milyon
950 bin TL idi. Doların bugün itibariyle 7,60 olduğu bir anda bu borcun TL
karşılığı 7 milyon 600 bine çıkıyor. Yani 11 ayda şirketin borcu yüzde 28
oranındaki kur artışından ötürü 1 milyon 650 bin TL artıyor. Özellikle de
Salgın nedeniyle kârlarının iyice düştüğü, büyük zararların ortaya çıktığı bir
dönemde bu durumdaki bir şirketin ayakta
kalabilmesi çok zor.
Nitekim özel sektörden gelen tepkiler de bu
tespitleri doğruluyor. İzmir Ticaret Odası’nın
(İZTO) Başkanı Mahmut Özgener, hem kurun, hem faizlerin yükselmesinin
reel sektörün işini iki kat zorlaştırdığının altını çiziyor. (6)
Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun toplam dış
borcunun 50 milyar dolar (ve bunun da toplam kredilerin yüzde 73,6’sına denk
düştüğü) (7) dikkate alındığında, kurlardaki hızlı yükselişin en büyük
şirketleri de zombileştirebileceğini, aynı zamanda da olası bir bankacılık
krizini tetikleyebileceğini öngörebiliriz.
Döviz
pozisyonu açığı büyüyor, zombilerin sayısı artıyor
Finans sektörü dışında faaliyet gösteren “şirketlerin
döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize
endeksli alacakları arasındaki fark” demek olan döviz açık pozisyonunun
gelişimi (döviz kurundaki artışla bağlantılı olarak) zombileşmeyi anlatabilmek
açısından bir diğer önemli gösterge. Çünkü yüksek düzeyde döviz açık
pozisyonuna sahip şirketlerin döviz borçlarını ödeyebilmek için yeni dış borç
bulmaları zorlaşıyor, bu da kuru daha da sıçratıyor.
2007’nin başında GSYH’nin yüzde 5’i kadar olan bu
açık pozisyon sürekli arttı ve 2018 döviz krizi öncesinde GSYH’nin yüzde 25’ine
yükseldi. Bu tarihten sonra açık
pozisyonu (dış borç bulmak zorlaştığı ve döviz geliri olmayanların döviz
cinsinden borçlanmaları 2018 başında alınan bir kararla zorlaştırıldığı için)
yüzde 22,3’e gerilese de bu hala çok yüksek bir oran. (8)
Kısaca, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının
bilançolarında kur farkı kaynaklı yükler giderek artıyor, bu da döviz cinsinden
borçlanmış olan şirketlerin bilançolarını olumsuz etkiliyor. Yüksek kur, bankacılık krizlerinin de
nedenlerinden biri olan şirket bilançolarının tahrip edilmesiyle sonuçlanırken,
zombileşmeyi de artırıyor.
Konkordato
sistemi ve batık kredi tanımında yapılan değişiklikler zombileşmeyi teşvik ediyor
Zombileşmeyi teşvik eden diğer faktörler arasında;
zor durumdaki işletmelerin, borçlarını zamana yayarak ödemelerini öngören
konkordato sisteminin şirketler tarafından suiistimal edilmesi ve batık
kredilerle ilgili olarak yapılan resmi düzenlemeler ön plana çıkıyor.
Türkiye’deki kamu bankaları başta olmak üzere ticari
bankaların büyük bir kısmı batık kredilerinden dolayı ciddi riskler altındalar.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) ise batık kredi tanımında
yaptığı değişiklikle, bu sorunu ötelemeye ve banka bilançolarını rahatlatmaya
çalışıyor.
Yeni tanımlamaya göre; birinci ve ikinci grupta
izlemeye alınan ve “donuk kredi” olarak adlandırılan krediler eskiden 90 gün
geri ödenmediğinde batık sayılırken, bu yılın sonuna kadar geçerli olmak üzere
bu süre iki katına çıkartılarak 180 gün oldu. (9) Yani 6 aya kadar geri ödemesi
yapılmayan bir kredi artık batık kredi sayılmıyor. Böyle olunca da banka
bilançolarındaki batık kredi oranı azaltılmış oluyor.
Buna rağmen bu tür geri dönüşü riskli kredilerde
yeniden bir yükseliş trendi başladı. BDDK verilerine göre; 9 Ekim itibariyle
bankacılık sektöründe ticari ve diğer kredilerde takibe düşen alacak miktarı
132 milyar 207 milyon liraya çıktı. Bir önceki hafta 131 milyar 322 milyon lira
seviyesindeydi. Bir haftada 885 milyon liralık artış yaşandı. Bankaların
sahiplik yapısına göre incelendiğinde ise bunun; yerli özel bankalarda 9
Ekim'de 49 milyar 77 milyon lira olduğu, yabancı bankalarda 44 milyar 669
milyon liraya, kamu bankalarında ise 38 milyar 461 milyon liraya ulaştığı
görülüyor. (10)
Tahsili zor kredilerin yüzde 89’unun KOBİ, ticari ve
kurumsal nitelikte olması (11) ise sektörün ve dolayısıyla da bankaların nasıl
bir sorunla karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor.
Borsa
zombileşiyor
Zombileşme sadece şirketlerle sınırlı değil. Borsa
da giderek zombileşiyor. Döviz kurunun çok hızlı yükseldiği Ekim ayının
sonlarında BİSTUM endeksinde alınıp satılan şirketlerin hisselerinin değerinin
ciddi oranda gerilemesi bunun bir göstergesi.
Öyle ki Borsanın neredeyse yarısına yakın bir rakam
olan 193 şirketin hisse fiyatı 1 doların, 212 şirketinki ise 1 avronun altında
işlem gördü. Bu şirketler arasında TSKB,
Yapı Kredi Bankası, Vakıf Bank, Halk Bankası ve T. İş Bankası’nın da bulunması (12)
zombileşmeşmenin adım adım bankalara doğru sirayet edebileceğinin bir
göstergesi.
Nitekim 2 Kasım tarihli bir haber Borsadaki batık
şirketlere ilişkin sayının giderek artabileceğine işaret ediyor.
Buna göre, Borsa İstanbul, Egeli & Co'ya ait 3
şirketin “faaliyetini devam ettiremeyecek seviyede finansal durumunun bozulmuş
olması nedeniyle” borsa kotundan çıkartılmasına karar verdi. Oysa bu
şirketlerden piyasa değeri 50 milyon lira olan Egeli Yatırım'ın hisse senedi
son 1 yılda yüzde 1,170 yükseldi. Şirketin borsadan çıkarıldığı gün de
hisseleri yüzde 9,49 zıplayarak tavan oldu. Şirketin, bu yılın ilk 9 ayında 8,4
milyon lira kâr etmesine rağmen, 42 milyon liralık birikmiş zararı var. Yılın
ilk 9 ayında 306 milyon lira zararı olan ikinci şirket Egeli Enerji hisseleri
de 1 yılda yüzde 537 arttı. Üçüncü şirket Egeli Tarım'ın ise 19 milyon liralık
aktifine rağmen 12 milyon lira geçmiş yıl zararı bulunuyor. Şirket sadece yılın
ilk 9 ayında 1,5 milyon lira zarar etti. (13)
Vergi
ve borç yapılandırması zombileşmeyi artıracak
17 Kasım tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla (14) büyüklüğü
500 milyar lirayı bulan; vergi, para cezaları, faizler, gecikme cezaları, SGK
prim borçları ve bunların cezaları gibi ödenmemiş borçların yeniden
yapılandırması özel sektörün sorunlarını ötelemenin dışında, bazı zombi şirketlerin ölümünü geciktirirken,
başka şirketlerin de zombileşmesinin önünü açacak.
Ayrıca bu yılın sonuna kadar gerçekleştirilmesi
öngörülen şirketlerin borç yapılandırmasına ilişkin düzenleme de zombileşmeyi
artıracak. Çünkü şirketlerin Salgın ile ağırlaşan finansal koşulları hükümetin
ve bankaların devreye aldığı yeniden yapılandırma ve kredi erteleme ile
çözülmeye çalışılmıştı. Bu çerçevede Nisan’dan bu yana birçok şirketin kredi
borcu ertelenmişti ancak bu ertelemelerin sonuna gelindi. Yapılan borç erteleme
ve yapılandırmaya rağmen birçok şirket borçlarını geri ödemede zorluk yaşadığı
görülüyor.
Bu yönde ilk sinyal Diriteks Tekstil’in KAP’a
yaptığı ‘ödeyemiyorum’ açıklamasıyla geldi. Uzmanlar bu tarz açıklamaların
artacağına dikkat çekiyor. (15) Diğer yandan bu şirketin hisseleri Borsa İstanbul’da
yakın izleme pazarında alınıp satılıyor. Şirketten gelen kredi borcunun
ödenemediği açıklamasına rağmen şirketin hisseleri artmaya devam etti. Öyle ki
hisselerinin değeri bu yıl yüzde 246 arttı. Sadece Ekim ayındaki yükselişi ise
yüzde 20 seviyesinde. (16)
Bu durum bir yandan, ekonomi krizdeyken borsadaki
yükselişin altının boş ve daha ziyade spekülatif olduğunu gösterirken, diğer
yandan borsanın da zombileşmeye başladığına işaret ediyor.
Bu durum aslında gelişkin ekonomilerde de yaşanıyor.
Örnek olarak ABD’de Mart- Haziran 2020 tarihleri arasında devletin piyasalara
verdiği devasa finansal desteğinin sonucunda S&P 500 Endeksi kurgusal
olarak yüzde 40 değer kazandı. Üstelik bu yükseliş devasa biçimde artan
işsizliğe rağmen gerçekleşti. Bu nedenle de, daha önce de vurgulandığı gibi,
ABD’de borsaya kote her 5 şirketten 1’i zombileşmiş durumda.
Emek
sömürüsü daha da artacak
Diğer yandan hem dünyada, hem de Türkiye’de
borsalardaki böyle spekülatif yükselişlerin nesnel sınırları var. Çünkü ucuz
kredilerin borsaya akıtılmasıyla şişirilmiş olan bu kurgusal sermayenin kendi
reel bir değer yaratmıyor. Gerçekte,
kapitalist bir ekonomide borsadaki hisseler dâhil tüm finansal varlıklar işçi
sınıfının emeğinin sömüründen elde edilecek gelecekteki değerler üzerindeki
iddialardan ibaret.
Yani borsanın her yükselişi gelecekte emeğin çok
daha fazla sömürülmesini, bu sömürünün inanılmaz ölçülerde yoğunlaştırılmasını
gerekli kılıyor. Siyasetteki giderek
artan tekçiliğin ve otoriterleşmenin arkasındaki ekonomik motiflerden biri de
bu.
Paralel bir biçimde, ölmesine izin verilen ya da
devletçe kurtarılan zombi şirketler ve bankaların, bu batış ve kurtarmaların
neden olduğu ve devletçe üstlenilen maliyetler işçi sınıfının daha çok
çalıştırılarak, daha fazla artı değer üretmesiyle, daha fazla sömürülmesiyle ve
daha fazla vergi vermesiyle telafi edilecek.
Döviz
krizi, bankacılık krizi ve devlet mali krizi
Sorun bununla da sınırlı değil. Şirketler ve
piyasalar düzeyinde gözlemlenen bu zombileşme makro düzeyde bir büyük tehlikeye
de işaret ediyor. Bu “ödemeler bilançosu krizi” ya da “döviz krizi” riskinin
giderek artması ve bunun neden olacağı büyük çaptaki ekonomik ve sosyal zararı
anlatıyor.
Bu tür krizler, kısa vadeli dış borcun ciddi bir
büyüklüğe erişmesine paralel bir biçimde (önümüzdeki 1 yıllık bir sürede
Türkiye’nin döviz açığı 211 milyar dolar civarında, buna karşılık MB’nin net
rezervleri eksi 40 milyar doların üzerinde seyrediyor), cari açığı finanse
etmek için gerekli olan sermaye girişleri aniden durduğunda doğuyor.
Böyle bir ani duruşun nedeni yabancı kreditörlerin
ülkenin borçlarını zamanında ve eksiksiz ödeyebilecekleri konusunda endişeye
düşmeleri. Bu endişeler henüz küçük olduğunda bu durum sadece ülkenin risk
primine yansıyor ve bu prim artıyor.
Akut bir hal aldığında ise risk primi füze hızında yükseliyor ve sonuç
olarak finansman akışı duruyor. Türkiye’de 5 yıllık CDS’lerin 400- 500’ler
civarında olması bu açıdan son derece önemli.
Ani duruştan daha da tehlikelisi ise artan sermaye çıkışları.
Güven yitimi söz konusu olduğunda ülkeye gelen yabancı sermaye (ya da yerli
sermaye) aniden ülkeden kaçmaya başlıyor.
Bunun sonucunda hem ekonomik kriz derinleşiyor, hem de özel şirketlerin ve
devletin döviz cinsinden borçlarının servisinin yapılamaması yüzünden, sistemik
bir bankacılık krizinin önü açılıyor. (17)
Bu bağlamda borçların ağırlıklı olarak döviz
cinsinden olması çok riskli. Zira bankalara bir hücum söz konusu olduğunda, rezervleri
erimiş Merkez Bankası’nın bu çapta bir döviz talebini karşılayabilmesi ve
bankalara likidite sağlayabilmesi mümkün değil.
Sistemik bir bankacılık krizi ise devlet borçlarını
artırarak devlet mali krizine neden oluyor. Devlet borcundaki artışın ise
doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki nedeni var. Sırasıyla:
(i) Doğrudan maliyetler biçiminde; yani devlete ait
mali kaynaklar zor durumdaki finansal kuruluşların sermaye yapısını
güçlendirmek ve yeniden yapılandırmak için kullanılıyor.
(ii) Dolaylı maliyetler biçiminde; yani ekonomik
faaliyetlerdeki düşüş bütçe açığını artırıyor, ekonomiyi istikrara kavuşturmak
için anti döngüsel maliye politikaları uygulanmak durumunda kalınıyor ki, bu da
borçlanma gereğini artırıyor. (18)
Özcesi
Türkiye’de bir süredir çoklu krizler mekaniğinin
devrede olduğuna kuşku yok. Bunun tam bir çöküşe gidişini önleyebilmek için
olsa gerek, siyasal iktidar son bir çaba olarak eldeki iki önemli ekonomi
politikasından sorumlu konumundaki MB Başkanını ve Hazine ve Maliye Bakanını
değiştirdi, faiz artırımına gitti, yerli ve yabancı sermayeye güven tazelemek
için hukukta ve ekonomide reformlar yapma sözü verdi. 18 yıllık uygulamalarına
ve özellikle de son yıllarına bakarak siyasal iktidarın demokrasi sevdalısı
olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Verilen sözler ağır Salgın koşullarında tekrar
kapanmaya başlayan ekonomideki çöküşü (beraberinde siyasetteki) önleyebilecek
mi, toparlanmaya yardımcı olacak mı, şimdiden kestirmek zor.
Ancak asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Devasa boyutlara erişen işsizlik, yoksulluk,
hayat pahalılığında, demokratik hak ve özgürlüklerin iyice kısıtlandığı bir
ortamda ekonomik, demokratik ve politik mücadeleyi nasıl örgütleyeceğiz,
giderek zombileşen insanımızın üzerindeki gri kıyafetleri çıkartıp, sorumlu ve bilinçli yurttaşlar
olarak siyaset sahnesine çıkmasını nasıl sağlayacağız?
Dip notlar:
(1) https://www.bddk.org.tr/BultenAylik
(3 Kasım 2020).
(2) Uğur Gürses , “Yangına körükle koşan
itfaiyeci”, https://ugurses.net (22
Ekim 2020).
(3) https://www.dunya.com/kose-yazisi/hazine-neden-fazla-borclaniyor
(3 Kasım 2020).
(4) https://ahvalnews.com/tr/ekonomi/kamu-bankalarindan-ucuz-kredileri-kapanlar-465-milyari-doviz-ve-altina-yatirdi
(25 Eylül 2020).
(5) https://www.fitchratings.com/research/banks/coronavirus-will-weaken-turkish-banks-asset-quality
(9 September2020).
(6) https://www.dunya.com/finans/haberler/kurdaki-dalgalanma-reel-sektoru-zorluyor-haberi
(30 Ekim 2020).
(7) Vahap Munyar, “‘500 Büyük’te 50 milyar dolar
dış borç var”, https://www.dunya.com
(17 Temmuz 2020).
(8) Fatih Özatay, “Yüksek açık pozisyon
varsa...”, https://www.dunya.com (27
Ekim 2020).
(9)
8948 Sayılı 17 Mart 2020 tarihli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
Kararı.
(10) https://www.dunya.com/finans/haberler/yapilandirilan-kredilerin-geri-odemelerinde-sikinti-haberi
(20 Ekim 2020).
(11) https://www.dunya.com/finans/haberler/sorunlu-kredilerin-yuzde-89u-ticari-haberi
(2 Kasım 2020).
(12) https://www.dunya.com/finans/haberler/193-hissenin-fiyati-1-dolarin-altinda-haberi
(28 Ekim 2020).
(13) https://t24.com.tr/haber/yilda-yuzde-bin-yukselen-cuma-gunu-tavan-olan-hisse-borsadan-cikarildi
(2 kasım 2020).
(14)
Bazı
alacakların yeniden yapılandırılması ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması
hakkında kanun, Kanun No. 7256 (
(15) https://www.dunya.com/finans/haberler/yapilandirilan-kredilerin-geri-odemelerinde-sikinti-haberi
(20 Ekim 2020).
(16) Adm.
(17) Stephen Cecchetti, Kim Schoenholtz ,”Sudden
stops: A primer on balance-of-payments crises”, https://voxeu.org (9 July 2018).
(18) Claudio Borio, Juan Contreras and Fabrizio
Zampolli, “Assessing the fiscal implications of banking crises”, https://www.bis.org/publ/work893.htm
(22 October 2020).