ADIM ADIM YENİ BİR FİNANSAL KRİZE DOĞRU
Mustafa Durmuş
ABD’de Missouri Üniversitesi ekonomi profesörü Michael Hudson ile röportajda Hudson, içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz sürecinin finansallaşma, dolayısıyla da sürdürülemez boyutlara ulaşmış olan borç stoklarıyla ilişkisi konusunda çarpıcı şeyler anlatıyor.
Hudson, “Ev Sahibini Öldürmek: Finans parazitleri ve borç esareti küresel ekonomiyi nasıl tahrip ediyor? (Killing the Host: How Financial Parasites and Debt Bondage Destroy the Global Economy) başlıklı yeni kitabında bu finansallaşma-borç-kriz ilişkisini güncel duruma uyarlayarak detaylı bir biçimde ele alıyor.
Hudson’a göre, bugün dünya ekonomisi her hangi bir toparlanma sürecinde değil, ayrıca bugünkü resesyon (daralma) bildik resesyonlardan farklı. Yani hemen ardından otomatik istikrar sağlayıcıların devreye girerek ekonomik canlanmayı sağlayacağı bildik iş döngülerinden söz edilemez artık. Bugün bu döngüden çıkılması söz konusu değil.
Bunun nedeni, yazara göre, 1945 yılından bu yana çıkan ekonomik krizlerin sonucunda dünya borç stoklarının giderek büyümesi ve özellikle de 2008 krizinden sonra bunun bir ‘borç deflasyonu’na dönüşmesi. Yani İnsanların kendi ürettikleri mal ve hizmetleri satın alacak paraları yok ama bankalara çok borçları çok. Benzer bir durum şirketler için de söz konusu ve düşük enflasyon bu durumu daha da ciddileştiriyor. Dolayısıyla da yeni yatırım yok, çok kötü ve ucuz ücretli olanlar dışında yeni istihdam yok. Piyasalar daralıyor, insanlar ve şirketler bankalara olan borçlarını ödeyemiyorlar. Bu tam bir kısır döngüye dönüşmüş durumda.
IMF verileri Hudson’ı destekler nitelikte. Zira son ‘Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu’nda, IMF bu yılki küresel büyüme tahminini 4,2’den % 3,1’e düşürerek revize ederken, Ekim ayı Mali İzleme Raporu’nda finans sektörü dışı kesimlerin küresel borç stokunun (devlet+hane halkları + reel özel sektör borçları) 152 trilyon ABD dolarına yükselerek dünya gayrisafi hâsılasının % 225’ine ulaştığının altını çizmiş ve buradan hareketle bir olası borç krizine dikkat çekmişti. Keza aynı kurum birçok ABD’li ve Avrupalı bankanın yeni bir çöküşten (devlet desteği sağlansa da) sağlam çıkamayacağını ve bu oranın % 25-33 arasında bir hayli yüksek bir oran olduğunu belirtmişti.
Yaşamakta olduğumuz sürecin tarihin ‘en uzun ekonomik depresyonu’na giden bir süreç olduğunu daha önce de vurgulamıştık. Bunun önemli bir dinamiği olan borçlanma-finansallaşma yanını Prof. Hudson ele almış.
Diğer kriz dinamiği olan kâr oranlarındaki gelişme de bu konuda oldukça önemli. Zira bir çok uluslar arası rapor (başta Moody’s ve McKinsey olmak üzere) özellikle de ABD ve diğer metropol ülkelerde kâr oranlarının 2014 yılı sonundan itibaren hızlı bir azalma eğilimi içine girdiğini yazıyor. Bunun somut belirtisi de yeni reel sektör yatırımlarının neredeyse arttık mevcut olmaması. Çünkü yeni yatırımların temel güdüleyicisi yüksek kârlılık.
Bu durum kapitalizmin en önemli yasası olan ve Marks tarafından 19yyda ortaya atılmış olan ‘Azalan Kar Oranları Eğilimi Yasası’nın halen geçerli olduğunu da ortaya koyuyor.