Kolombiya’daki
vergi isyanının ortaya çıkardığı gerçekler
Mustafa
Durmuş
30
Mayıs 2021
Son bir aydır bir Latin Amerika ülkesinde, Kolombiya’da, çok önemli şeyler oluyor. Bu ülke ekonomik- politik olarak ve ABD emperyalizmi ile ilişkileri bağlamında Türkiye ile benzerlikler taşıdığından bu olayları iyi analiz etmek gerekiyor.
28 Nisan’da Iván Dugue başkanlığındaki Hükümet
tarafından Meclis’e sunulan bir vergi kanunu teklifinin ardından çıkan halk
ayaklanmasından, genel grevden ve halen devam eden protestolardan söz ediyoruz.
Çünkü o günden beri halk Salgına rağmen sokaklara çıkıp protesto gösterilerinde
bulunuyor, direniyor. Kolluk güçleri de sert bir biçimde buna cevap veriyor.
Öyle ki 28 Nisan- 27 Mayıs tarihleri arasında en az 43 Kolombiyalı sivil kolluk
güçleri tarafından öldürüldü, yüzlercesi de yaralandı (1).
Aslında direnişin ardından hükümet söz konusu kanun
teklifini geri çekmek zorunda kaldı ama isyan devam ediyor. Çünkü krizin
faturasını daha çok halkın sırtına yıkmak üzerine kurgulanmış maddelerle dolu
olan bu vergi kanunu teklifinin sadece tetikleyici bir unsur olduğu
vurgulanıyor.
Asıl sorunların; başta 2016 yılında devletin, FARC gerillaları
ile yaptığı Barış Anlaşması’na Dugue Hükümetinin uymaması gibi, kökleri 52 yıl
öncesine kadar giden bir ulusal sorunun ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
krizin derinleştirdiği işsizlik, yoksulluk, devlet borcu ve bütçe açığı gibi
sorunlar olduğu ileri sürülüyor. (2)
Nitekim kendilerini barış yanlısı olarak niteleyen ve
söz konusu vergi kanuna eleştiriler getiren bir grup akademisyen ve bilim
insanı bir ortak bildiri ile bu teklifin geri çekilmesinin yanı sıra, ülkede
barışın tesis edilmesi için atılması gereken iktisadi ve politik adımları da
tanımlayan bir bildiri yayınladı. (3)
İki
ülkenin benzer yanları
Kolombiya ile Türkiye karşı karşıya bulundukları
sorunlar açısından birbirine benziyor. Bunların başında Kolombiya’da devletin FARC’la
savaşı ile gündeme gelen sorunun benzeri bir sorun, Türkiye’de bir türlü çözüme
kavuşturulmayan “Kürt Sorunu” olarak yaşanıyor.
Bu sorun devam ettikçe de, bu durum insani, sosyal,
politik ve ekolojik zararlarının yanı sıra, ülkenin vergisel kaynaklarının
azımsanamayacak bir kısmının askeri harcamalara ayrılması yüzünden, hem
ekonomik gelişmeye zarar veriyor, hem de kamu bütçesinde açıklara ve devlet
borçlarının birikmesine neden oluyor. Böyle olunca da burjuva iktidarlar halktan
aldıkları vergileri daha da artırma ve/veya daha fazla borçlanma çabasında
oluyorlar.
Böylece her iki ülke de; yüksek düzeyde bütçe açığı
ve kamu borç stoku, kamu bütçesinden büyük
boyutlarda faiz ödemesi, devasa işsizlik, yoksulluk ve enflasyon gibi ekonomik
sorunlarla boğuşuyor. Paralel bir biçimde bu ülkelerde kapitalist sistem mafyatik,
ırkçı, militarist, farklı kimlikleri ötekileştirici, homofobik yanını iyice belirginleştirerek adeta
bir nekro-kapitalizme dönüşüyor. Bu gelişime uygun olarak devlet de
otoriterleşiyor ve ekonomik krizlerin faturasını emek karşıtı vergi düzenlemeleriyle,
halka dönük harcamaları kısan kemer sıkma uygulamalarıyla, açıktan halka
kesiyor.
Benzemeyen şey ise Kolombiya işçi sınıfının daha
örgütlü, daha dirençli ve bir bütün olarak Kolombiya toplumunun daha duyarlı
olmasına karşılık, Türkiye toplumunun (kadın hareketi ve ekoloji hareketi
dışında) donukluğunu hala üzerinden atamamış olması.
Geniş
katılımlı eylemler
Kolombiya’da yaklaşık 700 bin üyesiyle ülkenin en
büyük sendikal örgütü olan İşçi Sendikaları Merkezi (CUT), bu protestoların en
büyük ve güçlü örgütleyicisi. “Ulusal Grev Komitesi”ni ise Ulusal Emek
Konfederasyonu (CGT), Kolombiya Emekçileri Federasyonu (CTC), iki emekli
sendikası, Kolombiya Eğitim Emekçileri Federasyonu (Fedoce) ve Kamyon şoförleri
örgütünün (Cruzada Comionera) temsilcileri oluşturuyor. Ayrıca öğrenci
federasyonları, Dignidad Agropecuria gibi kırsal örgütlenmeler, ülkenin üçüncü
en kalabalık kenti olan Cali’de kitlesellikleri ile dikkat çeken yerli
örgütleri gibi, çok sayıda sosyal örgütlenme de grev ve protestolara katılıyor.
Keza kamyoncu ve taksicileri temsil eden örgütler de bu protestolara destek veriyor.
(4)
İsyanı
tetikleyen haksız vergi artışları
“Sürdürülebilir
Dayanışma Kanun Teklifi” adlı vergi kanunu teklifi bir yandan aralarında zorunlu
malların da olduğu tüketim mallarının KDV oranını artırırken, diğer yandan
vergi tabanını genişletiyordu. Aynı zamanda da başta orta sınıfın gelir
vergisini artırırken, üst gelir grubundaki zenginlere ve sermayeye yeni
vergisel imkânlar sunuyordu.
Hükümet bu vergi düzenlemesinden (2022 yılından
itibaren) yılda 6,8 milyar dolarlık vergi geliri sağlamayı hedeflerken, bunun
sadece yüzde 11,8’ini sermayeden (şirketlerden), kalanını ise ağırlıklı olarak
tabanı genişletilecek olan yüzde 19 gibi yüksek düzeydeki KDV ile halktan ve
artan gelir vergisiyle orta sınıftan toplamayı öngörmüştü.
İşin aslı, yüksek düzeydeki bütçe açığını kapatmaya
dönük olan bu düzenleme Covid-19 ile daha da derinleşen ekonomik ve sosyal
krizin ardından geldi. Genel grevi ve toplumsal hareketleri tetikledi. Böylece yıllardır
çözülmeyen sorunlarla biriken toplumsal öfke patladı.
Düşük
aşılama, yüksek ekonomik tahribat
Oldukça düşük seyreden aşılama nedeniyle Salgın
yüzünden ülkede 75 bine yakın insan hayatını kaybetti. Salgın aynı zamanda ekonomiyi
ciddi oranda küçülttü (yüzde 6,8). Sınıfsal çelişkileri artırırken, yoksulluğu daha
da büyüttü (yoksulluk oranı yüzde 42,5), gelir bölüşümü iyice kötüleşti (Gini
katsayısı 2019 yılında 0.526 idi). Öyle ki ülkede, en tepedeki yüzde 10 milli
gelirin yüzde 50’sine, servetin ise yüzde 95’ine el koymakta.
Kolombiya’da asgari ücret ayda sadece 269 dolar ve
işçilerin sadece yüzde 12’si asgari ücretin iki katı kadar kazanabiliyor.
Ayrıca işsizlik oranı yüzde 16’yı ve kayıt dışı istihdam yüzde 48’i buluyor. Bu
durum istihdamda güvencesizliği ve beraberinde emekçilerin mutsuzluğunu artırıyor.
(5)
Devlet maliyesi de ciddi kriz içinde zira büyük boyutta
bir bütçe açığı (2020 yılında yüzde 6,9) ve bunun neden olduğu devlet borç
stoku mevcut. Öyle ki geçen yıl toplam vergi/milli hâsıla oranı sadece yüzde 20
olmasına karşılık, kamu harcamalarının oranı yüzde 28 ve devlet borcu/hâsıla
oranı yüzde 70 idi. (6) Vergi kanun teklifinin gündeme getirilmesinin asıl
nedenini işte devletin içine düştüğü bu mali kriz oluşturuyor.
Bu bütçe açığının nedenlerine bakıldığında Türkiye
ile olan benzerlikler daha net bir biçimde ortaya çıkıyor (Türkiye’de 2020
yılında bütçe açığı yüzde 4,9). Bütçe açığının kabaca dört temel nedeninden söz
edebilmek mümkün.
Sermaye
yeterince vergilendirilmiyor
İlk olarak,
Kolombiya’da sermaye yeterince vergilendirilmediği gibi, bu kesime verilen
ciddi teşvikler söz konusu. Öyle ki (7) resmi kurumlar vergisi oranı yüzde 25
olmasına karşın, efektif/fiili oran sadece yüzde 10. Ülke özellikle de maden
sektöründe faaliyet gösteren ABD ve Kanada kökenli çok uluslu şirketlere
sunduğu kurumlar vergisi teşviki nedeniyle yılda 11,6 milyar dolar vergi
kaybına uğruyor. Bu rakam kamusal sağlık harcamalarının yüzde 72’sine denk
düşecek bir büyüklükte.
Türkiye’de de efektif kurumlar vergisi oranının bu
civarda olduğu biliniyor. Öyle ki dev sermaye şirketleri ya da bankalar
kendilerine sunulan cömert muafiyet, indirim ve istisnalar sayesinde, normalde
yüzde 22 oranında (bu yıl geçici olarak yüzde 25’e yükseltildi) kurumlar vergisi
ödemeleri gerekirken, bu oran fiilen yüzde 10 ve altına düşüyor. Ayrıca gelir vergisinin
toplam vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 20’yi geçmiyor ve bunun
çoğunluğunu da emekçiler ödüyor.
Devlet
borcu ve faiz ödemeleri ciddi boyutlarda
Bütçe açığını artıran ikinci etken devlet brüt
borç stokunun yüksekliği. Kolombiya’da bu oran yüzde 70’i aşarken, Türkiye’de yüzde
40’a yakın seyrediyor. Kolombiya’da her yıl bankalara 18,8 milyar dolar faiz ödeniyor
(bu bütçe harcamalarının en az yüzde 20’sini oluşturuyor). Türkiye’de de benzer
bir faiz ödemesi söz konusu. Bu yıl örnek olarak, faiz ödemelerinin tutarının
179,5 milyar TL olması (21 milyar dolar) öngörülüyor. Bu arada Türkiye’deki
yüzde 19 olan politika faizi oranının Kolombiya’dakinden 10 kat yüksek
olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Üçüncü etken
başta askeri harcamalar olmak üzere, devlet bütçesinden güvenlik harcamaları
adı altında ayrılan ve özünde savaş siyasetine ve otoriterleşmeye hizmet eden
harcamaların büyüklüğü.
Askeri-güvenlik
harcamaları çok yüksek
Kolombiya devleti bir sosyal devletten ziyade, bugün
dünyanın birçok bölgesinde görülenlere benzeyen bir savaş devleti görünümü arz
ediyor. Öyle ki geçen yıl 9,216 milyar dolarlık bir harcama ile Brezilya’nın
ardından Latin Amerika’daki en yüksek askeri harcamayı yapan bir devlet oldu. (8)
Devlet özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ordusunun emrine girdi
ve yıllık ortalama 10 milyar doların üzerinde askeri harcaması yapılmaya
başladı. 1990’lardan itibaren “Plan Colombia” altında devletin ABD ile olan bu
ilişkisi daha da güçlendirildi.
Türkiye’nin 2020 yılı askeri harcaması ise (aynı yıl
yüzde 5 azalmasına rağmen) Kolombiya’nın
neredeyse iki katı:17,7 milyar dolar. Dünyada en fazla askeri harcama yapan
ülkeler sıralamasında 16’ncı sırada yer alıyor. 2011 yılından bu yana askeri harcamalar
yüzde 77 oranında arttı. Artış özellikle de 2015 yılından bu yana çok hızlandı.
(9)
Bugün Kolombiya’da 267 bin kişilik bir resmi ordu,
186 bin kişilik polis gücü, 24 bin kişilik maaşlı sivil milis gücü var. Yani
neredeyse 500 bin kişilik bir askeri- kolluk güç söz konusu. 2016 yılında aşırı
sağcı paramiliter güçler ordu ve polisin içine yerleştirildi. Bunlar daha çok
toplumsal muhalefeti etkisiz kılmak için kullanılıyor. Öyle ki o tarihten bu
yana 1,200 sosyal ve çevreci aktivist (yerliler, LGBTİ bireyler, kadınlar,
sendikacılar ve silah bırakmış FARC üyeleri) suikast sonucu öldürüldü. Ivan Dugue
ise bunca askeri harcamaya rağmen, 24
yeni F-16 savaş uçağı daha almayı ve bunun için bütçeden 4,5 milyar dolar daha ayırmayı
planlıyor. Ordu mensuplarının en az 82 bininin maden ve enerji bölgelerinde çok
uluslu şirketlerin çıkarlarını koruyacak biçiminde bulundurulması ise devletin
yerli ve yabancı sermaye ile olan sıcak ilişkilerinin bir göstergesi. (10)
Türkiye’nin ise NATO içinde ABD’den sonra en fazla
askeri güce sahip olduğu bilinen bir gerçek. NATO bünyesindeki askeri
personelin sayısı 3,2 milyona yakın (2018 yılında). Bunun yüzde 40’ını 1,3
milyon Amerikan askeri oluştururken, yüzde 12’lik bir pay ve 385 bin kişilik
bir ordu ile Türkiye ikinci sırada yer alıyor. (11) Buna polis gücü, bekçiler, korucular,
özel güvenlik görevlileri ve bir kısım
paramiliter güçler de dâhil edildiğinde bu sayı 1 milyonu buluyor (15 Temmuz
Darbe Girişimi’nin ardından iktidar blokundaki yenilenme doğrultusunda bu gücün
çeşitli kesim ve gruplar arasında nasıl dağıtıldığı konusunda son videolar yol
gösterici olabilir).
Militarist
yöntemle ‘çevre koruma’!
Son olarak,
isyanın temelinde yatan bir diğer etken yıllardır çözülmeyen toprak sorunu. Kolombiya’da
52 yıldır devam eden iç savaş yüzünden milyonlarca köylü topraklarından kopartıldı.
Bunların topraklarının bir kısmına büyük toprak sahipleri el koyarken, bir
kısmı da ülkede faaliyette bulun ABD kökenli çok uluslu şirketler tarafından
ele geçirildi.
Bugünlerde bu toprak gasplarına “çevre korumanın
militarizasyonu” ile devam ediliyor. Yani silahla, askeri güçle, zorla, yoğun
köylü tutuklamalarıyla çevre korumanın mümkün olamayacağı ortada iken, çevreyi
koruma adı altında yapılan askeri operasyonlarla (Operacion Artemis) topraklar
ve ormanlar insansızlaştırılıyor, köylüler,
yerliler topraklarından ve ormanlardan sökülüp atılıyor. (12)
Özetle, Kolombiya’da gündeme getirilen ve halkın
tepkisiyle geri çekilen vergi kanunu teklifi hükümetin ileri sürdüğü gibi
‘sosyal dayanışma’ olarak nitelendirilemez. Bu teklif gerici/regresif, yoksulun
ve düşük orta gelirlilerin vergi yükünü ve mevcut eşitsizlikleri daha da artıran
sermaye yanlısı düzenlemelerden oluşuyor. Bu durum Türkiye’deki 1980 ve
1990’lardaki “terörle mücadele”
gerekçesiyle gerçekleştirilen köy boşaltmalarını ve benzeri uygulamaları
anımsatıyor.
Reform olarak sunulan ve toplumun direnci sonucunda
rafa kaldırılan bu vergi teklifinin asıl nedeni; sermayenin vergilendirilmek
istememesinden dolayı ortaya çıkan vergi açığı, ciddi düzeydeki devlet kamu
borcu geri ödemesi, giderek artan borç stoku ve büyük çaptaki askeri harcamalar
ve güvenlik harcamaları bağlamında emperyalizm olgusu.
Uluslararası finans kapitalden destek
Nitekim günümüzdeki emperyalizmin borç tahsildarları
konumundaki birçok örgüt bu kanun teklifini, ‘reform’ diye niteleyerek destekledi.
Örnek olarak Fitch bu düzenlemelerin, kamu sektörü borç sorununu çözerek, ülkenin
(BBB-)’ye düşmüş olan kredi notunu yükseltebilmesi için zorunlu görüyor. Bu sözde
‘reform’ ile vergi gelirlerinde milli hasılanın yüzde 1,4’ü kadar bir artış
sağlanarak kamu borcu/ milli hâsıla oranının sabitlenmesi gerektiğini ileri
sürüyor. Kuruma göre bu düzenleme; kamu borcunu sabitlerken, orta vadeli mali
beklentileri belli bir çıpaya bağlamak, politikaların kredibilitesini artırmak
ve ekonominin şoklara karşı hassasiyetini azaltmak için gerekli. (13)
Kısaca, uluslararası finans kapitalin sözcüsü kuruluşlar
halktan alınacak yeni vergiler için baskı yapıyorlar. Böyle bir kemer sıkma
paketi geçmezse ülkenin kredi notunun düşürüleceğini ileri sürüyorlar. Bunun
ülkenin doğal zenginliklerini sömürmeyi sürdürebilmek ve büyük bankaların
ülkeye verdikleri borçları faizleriyle beraber geri alabilmek için yapılan bir
dayatma olduğu çok açık.
Sonuç
olarak
Yapılması gereken emperyalizmle içli dışlı büyük
sermaye grupları ile olan bu bağların kopartılması iken, konumları ve sınıfsal
çıkarları gereği Dugue Hükümeti ve benzeri siyasal iktidarların bunu yapması imkânsız.
Öyle ki halkın yaşadığı bunca ekonomik sıkıntıya rağmen yeni savaş uçakları alma
derdine düşebiliyor.
Bunun bilincinde olarak, gerek emek örgütleri,
gerekse de yukarıda sözünü ettiğimiz Kolombiyalı akademisyenler ve bilim
insanları taleplerini vergi düzenlemelerinin geri çekilmesiyle sınırlı tutmuyorlar.
Özelleştirmelere son verilmesini, herkese en az bir
asgari ücret düzeyinde aylık düzenli “Temel Gelir Güvencesi” sağlanmasını, ulusal
tarımın, sanayinin, zanaatkarların ve çiftçilerin korunmasını, kamu garantili istihdama
ağırlık verilmesini, esnek çalışmaya son verilmesini, eğitim, sağlık gibi
evrensel hizmetlerin ücretsiz olarak sunulmasını istiyorlar.
Ayrıca, demokratik hak ve özgürlüklerin garanti
altına alınması, eylem ve protesto hakkı için anayasal garanti sağlanması,
cinsel ve etnik
kimliğe yönelik ayrımcılığa son verilmesi, kentlerin militarizasyonunun
durdurulması, katliamlara son verilerek sorumlularının cezalandırılması ve
ESMAD polis gücünün dağılması gibi demokratik-politik taleplerde bulunuyorlar.
Dip notlar:
(1) https://www.theguardian.com/global-development/colombia-protests-paola-holguin-stop-crying-one-eye
(27
May 2021).
(2) “For a new macroeconomic policy in Colombia”,
https://developingeconomics.org
/for-a-new-macroeconomic-policy-in-colombia (20 May 2021).
(3) Agm.
(4) “6
soruda, Kolombiya’da neler oluyor?”, https://amp.evrensel.net/haber
(5 Mayıs 2021).
(5) “For a new…”, agm.
(6) Andy Higginbottom, “The roots of Colombia’s
crisis”, https://mronline.org (20 May 2021).
(7) Agm.
(8) Military expenditure by country, in constant
(2019) US$ m.,1988-2020, https://sipri.org
(28 May 2021), s. 17.
(9) Agr, s. 21.
(10) Higginbottom, agm.
(11) NATO, Public Diplomacy Division, Press Release (10 July 2018):Defence
Expenditure of NATO Countries (2011-2018).
(12) Justin Podur, “Is Colombia’s Military
Displacing Peasants to Protect the Environment or Sell Off Natural Resources?”,
https://www.counterpunch.org (20 May
2021).
(13) Fitch wire, “Tax Reform a Critical Factor for
Colombia’s Debt Dynamics”, https://www.fitchratings.com
(19 April 2021).