VARLIKTAN
MI, DARLIKTAN MI?
Mustafa
Durmuş
26 Mart 2017
Geçtiğimiz günlerde konuşmacı olarak yer aldığım bir
panelde bir dinleyici bana şöyle bir soru sordu: “Bu yılki ‘Dünya Mutluluk
Endeksi’ araştırmasına göre, Norveçliler 155 ülke insanı arasında, en mutlu
insanlar olarak ilk sırada yer alıyorlar. Bu ülke aynı zamanda Dünyanın en
büyük varlık fonuna sahip bir ülke. Bu refahın nedeni Varlık Fonu olabilir mi?
Türkiye’de kurulan T. Varlık Fonu ile bizler de gelecek 20 - 30 yıl içinde
refahımızı bu denli yükseltebilecek miyiz?”
Yeni bir rejimin inşa edilirken çok önemli bir
referandum sürecinden geçildiği bugünlerde, özellikle de büyük medya
aracılığıyla yayılan bir algı çerçevesinde, T. Varlık Fonu da dâhil, atılan her
adımın, hayata geçirilen her alt yapı projesinin ülkeyi süper bir güce ve ülke
insanını da eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik refah düzeyine eriştireceği
inancı yerleştirilmeye çalışılıyor (bazen ipin ucu öyle kaçıyor ki, sosyal
medyada örneğin, Dünyanın en büyük otomotiv şirketlerinden birini satın almakta
olduğumuz iddiası dahi yayılabiliyor).
Akademi cephesinde de T. Varlık Fonu’nun ülkenin
geleceğini kuracak yeni bir büyüme ve kalkınma aracı olduğuna inananların
sayısı da az değil.
Dinleyicinin sorusuna dönelim. Norveç’in 10 üzerinden
7,53 ile ilk sırada yer aldığı doğru. Türkiye ise 69. sırada yer bulabiliyor.
Ancak Norveç’in ardından sıralanan ve Dünyanın en büyük üç varlık fonuna ev
sahipliği yapan Çin ise Türkiye’nin de gerisinde, 79. sırada yer alabiliyor.
Keza üçüncü büyük küresel fonun sahibi Kuveyt 39. sırada ve altıncı büyük fona
sahip Katar 35. sırada ancak yer bulabiliyorlar (World Happiness Report 2017,
John Helliwell, Richard Layard and Jeffrey Sachs) .
Buna karşılık böyle fonları olmayan Danimarka ikinci,
İzlanda üçüncü, İsviçre dördüncü ve Finlandiya beşinci sıralara
yerleşebilmişler. Yani olayın varlık fonlarıyla doğrudan bir ilişkisi yok. Bu
durum büyük ölçüde ekonomik olduğu kadar sosyal refahın da adil bölüşümüyle
ilgili bir durum. Örneğin, Türkiye’nin puanını en fazla düşüren şeyler arasında
ilk sıralarda özgür yaşam tercihlerinin azalması ve yolsuzluklar yer alıyor.
Zengine
ayrı, yoksula ayrı devlet fonları:
Bunlar istatistiklerin bize söyledikleri. Bir de işin
teorik açıklaması olmalı. Norveç, Kuveyt ve Singapur örneklerinden görüleceği
üzere, zengin ülkelerin kurdukları bu fonların başlıca finansman kaynağını;
devletin petrol ve doğal gaz satışından elde ettiği döviz birikimleri, mal
ihracatı gelirleri (cari fazlalar), emeklilik fonlarının gelirleri,
özelleştirme gelirleri, bütçe fazlaları ve bazı uluslararası finansman
araçlarının getirileri oluşturuyor.
Küresel çapta 6,5 trilyon dolarlık bir küresel finansa
hükmeden bu fonlar genelde uzun vadeli olarak, uluslararası borsalara (örneğin
çok uluslu şirketlerin hisselerini satın alıyorlar), devlet tahvili
piyasalarına, madencilik sektörüne, alt yapı projelerine ve emlak sektörüne
yatırım yapıyorlar, Dünyada büyük çapta arazi satın alıyorlar. Örnek olarak,
2008 yılı itibariyle Norveç Kamusal Emeklilik Fonu küresel çapta 7,000 firmaya
yatırım yaptı.
Bu fonların kuruluş nedenleri arasında ekonomik
istikrarın sağlanması ve ulusal ekonomiyi uluslararası meta fiyatlarındaki
dalgalanmalara karşı korumak kadar, Norveç örneğinde görüldüğü gibi, gelecek
kuşaklar için varlık oluşturmak böylece bu kuşakların da refahını yükseltmek de
yer alıyor. Norveç’te mutluluk endeksi değerinin yüksekliğini açıklayan
faktörlerden biri işte böyle yeniden bölüştürücü politikalar olabilir.
Diğer yandan T. Varlık Fonu’da dâhil olmak üzere son
dönemde az gelişmiş bazı ülkelerin kurduğu fonların yukarıda sıralananlara
benzer amaçları var mı? Böylece bu fonlar bir bütün olarak toplumun refahını
artırmaya hizmet edebilir mi?
Son yıllarda aralarında Türkiye, Hindistan, Romanya ve
Bangladeş’in de bulunduğu az gelişmiş Dünyada kurulan varlık fonlarının böyle
bir kuruluş amacı ya da işlevi yok. Zira yukarıda sayılan türden gelir
fazlaları olmadığı gibi, tersine çok büyük cari açıkları ya da bütçe açıkları
ve büyük çapta dış borç stokları var.
Böylece bu ülkelerde kurulan fonların hem kuruluş
nedenleri, hem de yöntemleri farklılaşıyor. Öyle ki ilk grup fonlar içerdeki
enflasyonu önlemek, geliri kuşaklar arasında yeniden dağıtmak ve böylece
gelecek kuşakların refah artışını güvence altına almak, tasarruf biriktirerek
kötü zamanlarda kullanmak gibi amaçlarla harekete ederken; devasa cari açığa ve
dış borç stoklarına sahip bulunan ikinci grup ülkelerin fonları ekonomik kriz
ve durgunluktan çıkış için, devasa boyuttaki borç stoklarını çevirebilmek için
bir araç olarak kuruluyorlar.
Yani finansı dışarıda dağıtmanın tersine dışa bağımlı
büyümelerini destekleyebilmek, sürdürebilmek için varlıklarını teminat
göstererek dışarıdan finansal kaynak bulmak amacıyla hareket ediyorlar.
Bir başka anlatımla, Türkiye Varlık Fonu da dâhil
olmak üzere yeni kurulan bu azgelişmiş ülke fonları ya cari açığı fonlamak ya
da ekonomiye gerçek anlamda ne kadar katkı sağladıklarının, ne kadar verimli ya
da kârlı olduklarının tam olarak bilinemediği, devam eden ya da yeni yapılacak
olan devasa alt yapı ve üst yapı inşaat yatırımlarının finansman ihtiyacını
dışarıdan karşılayabilmek için kuruluyorlar.
Türkiye örneğinde olduğu gibi, bu ülkelerin ortak
özelliği iç tasarruflarının (hem özel, hem de kamusal tasarruf) çok düşük
düzeyde, buna karşılık cari açıklarının çok yüksek olması ve son dönemde bu
ülkelerin birikim ve büyüme stratejilerini daha ziyade inşaat ve yüksek kentsel
ranta dayalı projelere dayandırmaları.
Örneğin Türkiye’de bu yıl 40 milyar dolarlık bir cari
açık bekleniyor. Yüksek ülke riskleri ve düşen ülke notu ve hali hazırdaki çok
yüksek dış borç stokları gibi nedenlerden dolayı da özel sektörün dışarıdan
kredi bulması giderek zorlaşıyor ya da daha pahalı, dolayısıyla da çevrilemez
bir hale geliyor. İşte bu nokta da devletin kurduğu varlık fonu bu sorunu
giderebilmek için devreye giriyor. Fonu yönetenler, Fonun her türlü kamusal
denetimden ve vergiler dâhil ülkedeki her tür yasadan muaf tutulması nedeniyle
de, hesap sorulmaksızın hızlıca hareket etme imkânına sahip oluyorlar.
Böylece, Norveç Fonu’nun sermayeye sağladığı
katkıların yanı sıra, gelecek kuşaklara sağladıkları ya da bir bütün olarak
ülke ekonomisine kattıklarıyla mutluluk endeksinde ülkeyi yukarı taşıma
olayının bizde gerçekleşmesini beklemek hayal. Zira Fon hem bu imkânlara sahip
değil, hem bu amaçla kurulmadı, hem de yönetim ve denetim biçimi Norveç
fonundaki gibi şeffaf ya da hesap verilebilir değil.
Yeni
bir yöntemle eski bir uluslararası iş bölümü:
T. Varlık Fonu’nun kuruluşunu diğer az gelişmiş ülke
fonları ile bir arada ele aldığımızda emperyalist kapitalist sistemin bu alanda
da yeni bir yöntemle eski iş bölümünü dayattığını görebiliriz: Merkez
kapitalist ülkeler finansal fazlalarını satarken, az gelişmişler bu fonların bu
kez değişik bir yöntemle yeniden pazarı haline getiriliyorlar.
Böylece bu fonlar dışa bağımlı ekonomiyi daha da
bağımlı hale getirerek emperyalist hegemonyanın güçlenmesine hizmet etmeyi
sürdürecek.
Ayrıca bu Fon içe dönük bir kaynak tahsisi
yapacağından, bozuk kaynak tahsisini daha da bozacak, daha spekülatif bir hale
getirecek. Bu Fon’un normal bütçe süreçlerine ve Meclis denetimine tabi
olmaması, ilgili bakanlıkların projeleri denetleyememesi ile sonuçlanacağından
kaçınılmaz olarak yolsuzluk ve kötüye kullanım olaylarına neden olabilecek (bir
yönetim kurulu üyesine 850 bin liralık bir otomobilin tahsisi fonun
kaynaklarının nasıl sorumsuzca kullanılabileceğine güzel bir örnek).
Şeffaflığın olmaması yüzünden Fonun gelirlerinin nasıl ve nereye harcanacağı
belirsizleştirirken, makyajlı projelerin finanse edilmesiyle sonuçlanabilecek.
Bunun ikinci grup ülkeler içindeki en somut örneği
ise, maalesef bizim de örnek almaya çalıştığımız ve danışmanlık hizmeti almaya
hazırlandığımız Malezya Devlet Fonu (IMRD). Çünkü bu fon ile ilgili küresel
çapta yaygın yolsuz iddiaları söz konusu (Reuters, http://www.reuters.com, Mar
20, 2017).