Sırrı S. Önder, Barış, Demokratik ve Sosyal
Cumhuriyet (1)
Mustafa Durmuş
6 Mayıs 2025
Barışın elçisini sonsuzluğa uğurladık!
Kutuplaştırılmış,
eşitsizlikler ve adaletsizliklerle boğuşan; aynı zamanda iç savaşın, faşizmin
ve Orta Doğu’da emperyalist müdahalelerin kucağına düşme sınırında olan bir
ülkeyi ve o ülkenin halklarını uçurumun kenarından döndürebilmek için “yüreği
elinde gezen” bir barış elçisini; demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin inşası
mücadelesinin yılmak bilmeyen, güler yüzlü, dost canlısı bir halk adamını,
Sırrı Süreyya Önder’i sonsuzluğa uğurladık. Kendisini yakından tanımasam da kendisi
gülümseyen ve adının geçtiği her yerde beni gülümseten, umutlandıran biri oldu.
Onu
Meclis’teki başkan yardımcılığı gibi işlevleriyle değil, barış görüşmecisi
olarak sarf ettiği mesai ile, Gezi direnişi sırasında iş makinasının önünde
dimdik duruşuyla, halktan yana sanatçı duruşuyla, ürettiği filmleriyle ve bu
topluma kattığı iyi ve güzel şeylerle hatırlayacağız. Türkiye halklarının,
dostlarının, yoldaşlarının, yakınlarının, hepimizin başı sağ olsun. Uğurlar
olsun Sırrı S. Önder, yüzünden eksilmeyen gülücüklerinle hep kalbimizde
olacaksın…
Barışın dili ve güler yüzü”: Sırrı S.
Önder!
Barış görüşmelerinin daha başlarındayken bu
görüşmelerin toplumca benimsenmesi konusunda önemli bir etken konumunda olan
Sırrı Süreyya Önder’in genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrılması
kuşkusuz çok üzücü. Sırrı kişisel özellikleri ve uzlaştırıcı, müzakereci
tavırlarıyla bu sürecin en önemli aktörlerinden biriydi. Onun mevcut İktidar Blokunun
temsilcileriyle kurduğu ilişki bazılarınca (haksız yere) “teslimiyet” olarak
değerlendirilse de bu değerlendirmelere katılmak mümkün değil. Ayrıca böyle bir
değerlendirme Sırrı’ya da haksızlık olur çünkü savaş dili ile barış dili
arasındaki fark ancak böyle dönemlerde ortaya çıkar. Sırrı da barış dilini çok
iyi özümsemiş ve sağdan sola kendisine yönelik her türlü suçlama ve hakarete
rağmen bu dili de kullanmaktan çekinmemiş olan biriydi.
Önder’in de savunduğu Kürt Siyasal Hareketi’ndeki paradigma
değişikliğini anlayabilmek için uluslararası örneklere bakmakta yarar var. Bu örneklerin başında, birçok açıdan Kürt
Siyasal Hareketi’nin gelişimi ile ilgili benzerlikler gösteren, Nelson Mandela’nın
liderliğini yaptığı Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve onun paradigmasındaki, strateji
ve taktiklerindeki değişiklikler yer alıyor.
Nelson Mandela’nın 1964 yılında ‘Rivonia Davası’nda
sanık olarak yaptığı ve Güney Afrika Cumhuriyeti Hükümeti tarafından kendisi ve
diğer dokuz kişinin sabotaj eylemleri de dahil olmak üzere suçlarla itham
edildiği konuşmadan başlanılabilir. Çünkü Mandela'nın, ANC’nin 50 yılı aşkın
bir süre boyunca değişen strateji ve taktiklerini ayrıntılı bir şekilde
anlattığı bu konuşması, baskıcı- otoriter bir rejime karşı direnişin etik ve
taktikleri üzerine düşünmek isteyen herkes için önemli bir kaynak oluşturuyor.
Somut koşullara uygun paradigma
değişiklikleri
Mandela, ANC’nin on yıllar boyunca “anayasal
mücadeleye sıkı sıkıya bağlı kaldığını”, ancak “Beyaz Hükümetlerin kılını bile kıpırdatmadığını
ve Afrikalıların haklarının artmak yerine azaldığını, bu yüzden de kuruluşundan
40 yıl sonra ANC’nin stratejisini gözden geçirmek durumunda kaldığını ve “pasif
direniş ilkelerinden şiddete başvurmaya kadar geniş bir kampanya başlattığını” vurguladı.
Hükümetinse barışçıl talepleri güç kullanarak karşıladığını, bunun da Afrikalı
liderlerin barış ve şiddetsizlik vaazları vermeye devam etmelerinin gerçekçi ve
doğru olmayacağı sonucuna varmalarına neden olduğunu” anlattı. (1)
Ancak “böyle bir sonuca da kolayca varılmadığını, tüm diğer
demokratik yöntemlerin önü, tüm barışçıl protesto kanalları yüzlerine kapandığında,
şiddet içeren siyasi mücadele biçimlerine girişme kararı aldıklarını” söyleyen Mandela'ya
göre, “ANC şiddet kullanmaya karar verdikten sonra bile terörizme bulaşmayı
reddetti çünkü terörizm “ülkedeki çeşitli ırklar arasında savaşın bile
yaratamayacağı yoğunlukta bir acı ve düşmanlık yaratacaktı.”
Halkları birbirinden uzaklaştıracak
eylemlerden kaçınılmalı!
Bir başka anlatımla, Mandela ve ANC’nin diğer
liderlerinin terörizmi reddetmesinin nedeni; “bu tür eylemlerin ırkları
birbirlerinden daha da uzaklaştıracak eylemler olmasıydı. Yani “hangi araç ve
yöntemlerle ve nasıl mücadele ettiğiniz sizin kim olduğunuzu anlatır. Bu özgürleşme
mücadelesi veren her kesim açısından ana ilke olmalıdır. Aksi halde, araç
seçiminizin her zaman amaçları şekillendirdiği ve uğruna çabaladığınız
amaçların her zaman kullandığınız araçları etkilediği gerçeğini görmezden gelirsiniz.
(2) Bu karşılıklı ilişki gözden kaçırıldığında ise yenilgi kaçınılmaz hale
gelir.
Bugün PKK’nın “kalıcı bir barışın tesisi ve gerekli
hukuksal düzenlemelerin tamamlanması” karşılığında kendini feshetme ve
silahları bırakma kararı; aşırı sağcı, aşırı milliyetçi/ulusalcı reflekslerle
hareket eden bazı kesimlerce; “artık savaşacak gücü kalmadığı” için mecburen
yöneldikleri bir sonuç olarak takdim edilse de, ANC’deki tespite benzer bir
biçimde, bu kararın “şiddete dayalı bir silahlı mücadelenin halkları
birbirinden uzaklaştırdığı ve çözümü engellediği için alındığı savı yabana
atılmamalı. Nitekim PKK’nin “40 yıldır süren savaşın bir kazananı olmadığı ve
hem örgüt hem de devlet açısından yenen bir tarafı ortaya çıkarmadığı”
biçimindeki tespitleri bu savı destekliyor.
Kaldı ki tarih hiçbir otoriter rejimin sonsuza kadar
ayakta kalamadığı gibi, hiçbir şiddete dayalı silahlı mücadeleyi esas alan
örgütün de sonsuza kadar var olabildiğine tanık olmadı. Özetle yeni bir bakış
açısı, yeni stratejiler ve bunu hayata geçirecek cesur taktik eylemlerle bu tür
eylemlerden vazgeçilebilir ve demokratik bir toplum birlikte inşa edilebilir.
ANC’nin mücadelesinin başardıkları ve
başaramadıkları
Nelson Mandela'nın ANC’si 1994 yılında ülkenin ilk
demokratik seçimlerinde iktidara geldiğinde Güney Afrikalılara “Herkes İçin
Daha İyi Bir Yaşam” vaat ederek Beyaz Azınlık Yönetiminin ve Apartheid'ın
sonunu getirdi.
Bu mücadele bir yandan iç savaşın çok daha yıkıcı
olmadan sona erdirilebileceğini, kalıcı bir barışın sağlanabileceğini,
demokrasinin yeniden inşa edilebileceğini, Güney Afrika gibi en kutuplaşmış ve en
eşitsiz toplumların bile uçurumun kenarından dönebileceğini kanıtlar nitelikte.
Ülkede bu tarihten sonra ölümlerin, katliamların ve işkencelerin, hak
ihlallerinin durdurulduğu, eşit yurttaşlık temelinde yeni hak ve özgürlüklerin
sağlandığı önemli kazanımların elde edildiğine ise kuşku yok.
Diğer yandan 30 yıllık ANC iktidarının ardından, pek
çok Güney Afrikalının süregelen yoksulluk ve eşitsizlikten dolayı hayal
kırıklığı yaşamakta olduğu da bir gerçek. Bu durum ANC’ye verilen toplumsal
desteğin aşınmasına neden oluyor.
Öyle ki 2024 yılında Güney Afrika'da yapılan ulusal
meclis seçimlerinde Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Partisi yüzde 40,2 oy aldı ama
Meclis’te çoğunluğu kaybetti. Bu, 1994'te ülkenin ilk demokratik seçime
girmesinden bu yana kaydedilen en düşük oy oranıydı. 2024 seçimleri, bir önceki
seçim yılına göre yüzde 17 puanlık bir düşüşle ANC’nin seçmen desteğinde önemli
bir azalma olduğunu gösterdi. (3)
Ekonomik ve sosyal veriler hala çok kötü!
Aşağıdaki verilerse, (4)
eğitim, barınma ve sosyal yardımların toplumun daha geniş bir kesimine
ulaştırılması konusunda önemli adımlar atılmış olsa da Güney Afrika'nın henüz Apartheid
döneminin kötü mirasının üstesinden gelemediğini ve “herkes için daha iyi bir
yaşam sunamadığını” ortaya koyuyor.
Öncelikle, 64 milyon nüfuslu Güney Afrika'nın milli geliri
2012’den bu yana yılda ortalama sadece yüzde 0,8 oranında büyütülebildi. Bunun nedeni nüfus artışından ziyade
ekonominin zayıflamasıydı.
Kişi başına milli gelirin barış ve demokratikleşmenin gelişini
izleyen yıllarda istikrarlı bir şekilde artmasına rağmen, bu eğilim 2011'den bu
yana tersine döndü (cari fiyatlarla 6,400 dolar ve 2011 yılı dolar SAGP
hesaplarıyla kişi başı gelir 16,000 dolar civarında). Bütçe açığı yüzde 6’yı
bulurken, faize yapılan ödemeler yüzde 5’i aşıyor. Kamu borcunun milli gelire
oranı yüzde 50’ye yaklaşmış durumda. (5) Böyle bir ekonomik yıkım altında, cılız
bir ekonomik büyümenin (özellikle de artan gelir bölüşümü adaletsizliği gerçeğinin
varlığında), yüksek işsizlik ve yoksulluk düzeylerini azaltmada yetersiz kalması
sürpriz değil.
Siyah işsizliği Beyaz işsizliğinin 4
katından fazla!
Güney Afrika dünyadaki en yüksek işsizlik oranlarından
birine sahip bir ülke. Öyle ki ülkedeki toplam işgücünün neredeyse üçte biri
işsiz. Ancak Siyah çoğunluktaki işsizlik Beyazlardaki işsizliğin katlarıyla
ifade ediliyor: İşsizlik oranı Siyahlar için yüzde 36,5, Beyazlar için ise yüzde
7,7. Ne istihdamda ne eğitimde yer alan gençlerin oranı ise (2023) yüzde 40’ı
aşıyor. Bu oran listenin ikinci sırasında yer alan Türkiye’de yüzde 27
civarında. (6)
Dünyanın en eşitsiz ülkelerinin başında
geliyor!
Güney Afrika gelir dağılımı açısından dünyanın en
eşitsiz ülkesi konumunda (özellikle de kırsal bölgelerde). Öyle ki Gini
katsayısı 0.67. Bu oran Sahra Altı Afrika ülkelerinde 0.41 ve aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu Orta-Üst Gelirli Ülkelerde 0.45. Buna bağlı olarak da
günde 1,90 ABD doları olarak hesaplanan yoksulluk oranı (2011 yılı SAGP dolar
hesabıyla) yüzde 20’yi buluyor.
Apartheid, sömürgecilik, eğitime erişim
eşitsizliği ve emek sömürüsü
Bu eşitsizlikte geçmişteki Apartheid rejimi ve
sömürgecilik mirasının çok önemli bir etken olduğu çok açık. Ayrıca gelir
eşitsizliği ile ilgili göze çarpan en önemli faktörün eğitime erişimdeki
eşitsizlikler olduğu görülüyor (eşitsizliğin yüzde 60’ına yakınını belirliyor).
Keza işgücü piyasalarının işleyiş biçimi de önemli bir etken (yüzde 24). (7)
Bir araştırma kapitalist işverenlerin Güney Afrika’daki
ücret eşitsizliğinin önemli bir nedeni olduğunu gösteriyor çünkü işverenlerin
işçi ücretlerini belirlemede çok büyük bir gücü var ve bu durum son 30 yıldır
değişmedi. Güney Afrika'daki yüksek işsizlik, patronlar arasında işçiler konusunda
çok az rekabet olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle patronlar çalışanlarını
kaybetme korkusu olmadan ücretleri belirleyebiliyor. Bu ortamda, aynı
becerilere ve eğitime sahip işçilere, çalıştıkları yere bağlı olarak, çok
farklı ücretler ödenebiliyor. (8)
2008 yılında Güney Afrika’da gelir eşitsizliğinin en
büyük nedeni ırksal farklılıklardı ve bu faktörün payı yüzde 38 iken, eğitim
düzeyi yüzde 35 ve işgücü piyasası yüzde 15 etkiliydi. 2018 yılına gelindiğinde
ırk faktörünün payı yüzde 41'e yükselirken, eğitimin payı yüzde 30’a düştü;
işgücü piyasası faktörlerinin rolü ise hafifçe arttı. Irkın eşitsizlik
üzerindeki etkisi, işgücü piyasaları, eğitim, hane halkı demografisi ve coğrafi
konum olmak üzere dört boyutun tümü üzerinden aktarılıyor gibi görünüyor zira
ırk faktörü ayrıştırmaya dahil edildiğinde bu boyutların katkıları azalıyor. En
büyük düşüşler eğitim ve işgücü piyasalarında görülüyor, bu da ırksal
farklılığa dayalı Apertheid’in eşitsizliği derinleştirme açısından kilit bir
rol oynadığını teyit ediyor. (9)
Cinsiyetler arası ücret farklılığı arttı
Ayrıca Güney Afrika'daki gelir verilerinin yeni bir analizi
rahatsız edici bir eğilimi daha ortaya koyuyor: Cinsiyetler arası ücret farkı
son 10 yılda daha da arttı. SA-TIED Çalışma Belgesi’nden elde edilen son
bulgulara göre, Güney Afrika'da kadınlar, aynı işi yapan erkeklerin kazandığı
her 1 rand için; 2008 yılında 0.89 rand kazanırken, 2021 yılında bu 0.78 randa
geriledi. Bu keskin düşüş, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bu kaybın
giderilmesi için acilen harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor. (10)
Servet eşitsizliği had safhada
Güney Afrika’da parasal/finansal servet ve arazi/toprak
dağılımındaki eşitsizlikler sürüyor. Siyahlar toplam nüfusun yüzde 80’inden
fazlasını oluşturmasına rağmen, 2022 yılında Johannesburg Menkul Kıymetler
Borsası'nda (JSE) işlem gören şirketlerin yüzde 30’u Siyahlara, kalan yüzde
70’i ise Beyazlara ve yabancı uyruklulara aitti. Tahminlere göre, Beyaz
çiftçiler şu anda yaklaşık 61 milyon hektarlık araziye sahipler ve bu da özel
tapulu tarım arazilerinin yüzde 78'ini ve Güney Afrika'daki tüm arazilerin yüzde
50'sini temsil ediyor. (11)
Yani Beyaz çiftçiler Güney Afrika'daki tarım
arazilerinin çoğunluğuna sahip olmaya devam ediyorlar. Bu da toprak reformunun
çok yavaş ve etkisiz bir biçimde ilerlediğini ortaya koyuyor.
Temel hizmetler, eğitim ve sağlık
Elektrik ve içme suyuna sahip olan kamusal konutlarda
yaşayan Güney Afrikalıların oranı Apartheid'ın sona ermesinden bu yana arttı.1994
yılından bu yana ANC Hükümeti, Güney Afrikalıların çoğunluğuna konut, elektrik,
su ve sanitasyon dahil olmak üzere temel hizmetlerin sağlamayı başardı. Örneğin,
1996 yılında hanelerin yüzde 58'i aydınlatma için ana enerji kaynağı olarak
elektriği kullanırken, bu oran bugün yaklaşık yüzde 95'e yükseldi. Ancak
elektrik, su ve diğer temel hizmetlerin arzı, kritik altyapıya yeterince
yatırım yapılmaması nedeniyle yıllar içinde kötüleşti ve artan taleple başa
çıkamaz hale geldi. Son yıllarda sık sık yaşanan ve günde 10
saate varan elektrik kesintileri evlerden işyerlerine, hastanelerden trafik
ışıklarına kadar her şeyi etkiliyor.
2019 yılında yapılan bir IMF araştırması, ülkedeki ilkokul
öğrencilerinin en yoksul yüzde 75-80'inin sınırlı kaynaklara ve daha az
nitelikli öğretmenlere sahip ‘işlevsiz’ devlet okullarında eğitim gördüğünü ve
bu okulların yüzde 80'inin ağırlıklı olarak Siyahların yaşadığı ilçelerde ve
kırsal bölgelerde olduğunu gösteriyor. (12) Nüfusun yüzde 80'inden fazlasına
hizmet veren Güney Afrika'nın kamu tarafından finanse edilen sağlık sektörü ise
aşırı yüklü ve köhne durumda. Ayrıcalıklı bir azınlık (büyük ölçüde Beyazlar) özel
sağlık sigortası aracılığıyla daha iyi tedaviye erişebiliyor.
Özetle, Güney Afrika’daki 30 yıl sonrasında gelinen
nokta itibarıyla eşit yurttaşlık temelinde hak ve özgürlükler tesis edilirken
ve ülkede barış inşa edilirken neden ekonomik eşitsizliklerin artmakta
olduğunun ya da en azından yeterince azalmadığı sorusunun yanıtlanması gerekiyor.
Bu da bizi barış ve demokratikleşmenin yeterli olup olmayacağı bağlamında
demokratik cumhuriyet ve sosyal cumhuriyet tartışmalarına götürüyor.
Devam edecek…
Dip notlar:
(1) https://www.dissentmagazine.org/article/terror-and-the-ethics-of-resistance
(Winter 2024) (5 Mayıs 2025).
(2) Agm.
(3) https://www.statista.com/statistics/1402238/anc-general-election-results-in-south-africa
(21 June 2024).
(4) https://www.reuters.com/graphics/SAFRICA-ELECTION/ECONOMY/egpbonzrgvq
(22 May 2024).
(5) https://www.imf.org/external/datamapper/profile/ZAF
(4 Mayıs 2025).
(6) OECD,
Education at a Glance (2024).
(7) The
World Bank, Inequality in Southern Africa:
An Assessment of the Southern African Customs Union, 2022, s.10-22.
(8) https://sa-tied.wider.unu.edu/article/high-wage-inequality-in-south-africa-are-employers-to-blame
(January 2024).
(9) The
World Bank, Agr.
(10) https://sa-tied.wider.unu.edu/article/high-wage-inequality-in-south-africa-are-employers-to-blame
(January 2024).
(11) https://www.reuters.com/graphics/SAFRICA-ELECTION/ECONOMY/egpbonzrgvq
(22 May 2024).
(12)
Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder