‘Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ altında azalan ekonomik refahımız
Mustafa
Durmuş
Ülkede, özellikle de seçim sürecine girildiğinden
bu yana, yurttaşlar, muhalefet partileri, emek örgütleri ve muhalif medya daha
ziyade yüksek enflasyonu, kur artışlarını, faizi, dış borçları, eriyen
rezervleri, KKM ile zengine yapılan transferleri, işsizliği ve artan yoksulluğu
konuşuyor.
Kuşkusuz bu, ülkede sadece ciddi ekonomik
sorunların olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü
2016 yılında ilan edilen OHAL ve 2017’deki sistem değişikliğinin ardından, var
olan kısıtlı demokratik hak ve özgürlükler daha da kısıtlandı, Parlamento
etkisiz hale getirilerek yürütme ve yargı de facto tek elde toplandı,
demokratik muhalefetin üzerindeki baskılar iyice arttı ve ülkede militarizm
yükseltildi.
Kısaca, ülke hem ekonomik hem de sosyal ve
siyasal olarak çok ciddi bir sıkıntılı süreçten geçiyor. Bu yüzden de, özellikle
de 6’lı Masa etrafındaki ana muhalefet partileri hedeflerini “Güçlendirilmiş
Parlamenter Demokrasiye geçiş” olarak açıkladılar.
Dün görkemli bir toplantı ile kendini
ortaya koyan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın hem ekonomi hem de demokrasi ile
ilgili hedefleri ve beklentileri ise 6’lı Masa’nın restorasyoncu yaklaşımını fazlasıyla
aşıyor.
Kuşkusuz bu ekonomik ve siyasal sorunlar
birbirinden ayrılamayan, birbirini besleyen sorunlar. Dahası, bunlar 2017
yılındaki anayasa değişikliği ile birlikte ülkede kurulan otoriter rejim ile
doğrudan ilişkili sorunlar çünkü bu tarihte ‘Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne
geçilmesinden bu yana, ülkede her iki türden sorun çok daha ağırlaştı.
Bu durumu sadece bizler içerden görüyor
değiliz. Durum dışarıdan da çok net olarak görülüyor. Nitekim aşağıda yer verdiğimiz
ve genel olarak toplumun sosyal refahı ve ekonomi alanı ile sınırlı sadece
birkaç uluslararası gösterge bunun en somut kanıtı.
Küresel
Refah Endeksi: 167 ülke arasında 93’ncüyüz
Londra merkezli Legatum Enstitüsü’nün
hazırladığı ‘Küresel Refah Endeksi’nin 2021 yılı sonuçlarına göre, Türkiye 100
üzerinden 56 puan ile 167 ülke içinde ancak 93’ncü sırada yer alabiliyor.
Bu endeks 167 ülkenin küresel refahtaki
yerini; örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğü, diğer kişisel hak ve özgürlükler, hesap
verilebilir yönetim anlayışı, sosyal sermaye, yatırım ortamı, sosyal altyapı,
ekonomik kalite, yaşam koşulları, sağlık, eğitim ve doğal çevre gibi toplamda 12
temel kriter altında incelenen 300 göstergeyi analiz ederek ortaya koyuyor.
Türkiye’nin, örgütlenme hakkı ve ifade
özgürlüğü üzerindeki önemli kısıtlamalar yüzünden, bu ülkeler arasında en büyük
bozulmayı yaşayan ülke olarak endeksin yayımlandığı raporda adı sıklıkla adı
geçiyor.(1)
‘Küresel Servet Dağılımı’ Raporu: Ülkenin serveti ciddi oranda azaldı
Credit Suisse tarafından her yıl
düzenlenen bir rapora göre, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmesinden
bu yana ülkedeki toplam servet ve kişi başı servet düzeyi ciddi oranda geriledi.
Öyle ki kişi başı net servet son 5 yılda
yüzde 41,3 oranında azaldı. Bir başka
anlatımla, bir taraftan bir avuç yandaş zengin süper zengin haline gelirken,
ülke bir bütün olarak fakirleşti.
Tablo: Türkiye’de servet dağılımının gelişimi (2017-2021)
(Kaynak:
Credit Suisse, Global Wealth Databook 2022). |
Yetişkin
sayısı (milyon) |
Toplam
servet ($) |
Kişi başı
servet ($) |
Kişi başı
finansal servet ($) |
Kişi başı
finans dışı servet ($) |
Kişi başı
borç ($) |
Kişi başı
net servet ($) |
($) |
2017 |
54,6 |
1,824 |
33,382 |
6,265 |
29,743 |
2,626 |
30,756 |
9,464 |
2021 |
58,6 |
1,142 |
19,496 |
5,486 |
15,450 |
1,440 |
18,056 |
5,964 |
Raporda finansal servetin dağılımı ile ilgili önemli saptamalar da mevcut (2021). Buna göre Türkiye’de nüfusun yüzde 68,4’ünün serveti 10,000 doların altında; yüzde 29,2’sinin 10,000-100,000 dolar arasında; yüzde 2,3’ünün serveti 100,000-1,000,000 dolar arasında ve nüfusun yüzde 0,1’inin serveti 1 milyon doların üzerinde bulunuyor.
Dolar zenginlerinin sayıları ise
şöyle: 100,000 doların üzerinde serveti
olan kişi sayısı 1,428,000; 1-5 milyon dolar arası 63,153; 5-10 milyon
dolar arası 5,889; 10-50 milyon dolar
arası 3,379; 50-100 milyon dolar arası 366; 100-500 milyon dolar arası 136 ve
500 milyon dolar üstü 34 kişi. (2)
Bu veriler ülkedeki özellikle de son 20 yılda artan servet temerküzünün çok
açık kanıtı.
Milli
gelir ve kişi başı gelir düştü
Aynı süreçte ülkedeki toplam milli hasıla son
5 yılda yüzde 6’ya yakın, kişi başı
gelir ise yüzde 10 geriledi, geçen yıl gayri safi milli hasıla 800 milyar
dolara kadar düştü (ABD’li Apple şirketinin bugünkü piyasa değerinin 2,4
trilyon dolar olduğu dikkate alındığında, 84 milyon nüfuslu bir ülkenin ekonomisinin
aslında abartıldığı gibi büyük olmadığı kolayca görülebilir).
Orta Vadeli Program’a göre (OVP 2023-2025)
ise, kişi başı gelirin ancak 2024’te 2017’dekini biraz geçebileceği
öngörülüyor. Dahası 2025 yılında bile kişi başı gelir 2013’teki düzey olan
12,582 doları yakalayamıyor. (3)
Tablo:
Türkiye’de milli gelir ve kişi başı gelirin gelişimi (2017-2021)
|
Toplam GSYH
($) |
Kişi başı
milli gelir ($) |
2017 |
851 |
10,597 |
2021 |
802 |
9,539 |
2022
(Tahmin) |
808 |
9,485 |
2023 (OVP
Tahmini) |
867 |
10,071 |
2024 (OVP Tahmini) |
952 |
10,931 |
2025 (OVP
Tahmini) |
1,056 |
12,091 |
Emekliler toplumun en yoksulları
Türkiye’de sayıları 13,6 milyonu aşan
emekliler (4), nüfuslarının büyük çoğunluğu itibarıyla bu ülkenin en yoksul ve
yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığından en fazla etkilenen kesimlerinin
başında geliyor.
Öyle ki iş bulabilen ve çalışabilecek
durumda olanlar mecburen emeklilik sonrasında çalışmak zorunda kalırken, çok
büyük bir kısmı yaşları ve fiziki konumları itibarıyla çalışamaz durumda. Bu
yüzden de yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri karşısında yaşam
standartları sürekli olarak geriliyor.
Ülke içinde emeklilerin durumu böyle iken,
ülkeler arası karşılaştırmalarda da durum hiç iç açıcı değil.
‘Emeklilerin
Durumu Endeksi’nde 44 ülke arasında 41’nci sıradayız
2012 yılından bu yana her yıl hazırlanan ‘2022
Natixis Global Retirement Index’ adlı bir endekste (5) 44 ülkedeki emeklilerin yaşam
standartları ve refah durumları sıralanıyor. Bu çerçevede emeklinin refahını
etkilediği düşünülen 4 tematik gösterge grubu altında 18 hedef gösterge
kullanılıyor.
Aşağıda özetlenen bu 4 tematik gösterge; emeklilerin rahat içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri
açısından gerekli olan emekli maaşı gibi maddi kaynaklardan, yapmış oldukları tasarruflarının
getirilerinin korunmasını sağlamaya dönük finansal korumaya; nitelikli sağlık
hizmetlerine erişimden, temiz hava ve su gibi çevresel koşullara kadar son
derece önemli faktörleri içeriyor.
Bunlar sırasıyla:
(i)
Maddi Yaşam Göstergesi: Emeklinin maddi yaşam
koşulları ve olanakları bu göstergede yer alıyor. Bu çerçevede, ülkedeki kişi
başı gelir düzeyi, gelir adaleti, işsizlik düzeyinin yüksekliği gibi emekliyi
doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen maddi koşullara bakılıyor.
(ii)
Sağlık Göstergesi: Emeklilikte sağlık olarak da
değerlendirilebilecek bu gurupta ülkelerde emeklilerin ortalama ömür süresi,
kişi başı sağlık harcaması, nitelikli sağlık hizmetlerine erişip erişemedikleri
ve sağlıkta cepten yaptıkları ödemeler gibi alt göstergelere bakılıyor.
(iii)
Finans Göstergesi: Bu endekste emeklinin birikimlerinin
durumu, yatırımlarının getirisi ve bunlardan sağladığı ek reel gelirler ve bunları
etkileyen finansal koşullara bakılıyor. Bu koşullar arasında özellikle yüksek enflasyon,
negatif reel faiz oranları, yüksek vergileme gibi göstergeler ön plana çıkıyor.
Bilhassa, yüksek enflasyon ve yetersiz ek gelir, bu yıl artan enerji ve temel gıda
fiyatları karşısında emeklinin refahını çok kötü etkileyen olgular olarak
sıralanıyor.
(iv)
Yaşam Kalitesi Göstergesi: Mutluluk, çevre, hava ve
su kalitesi, biyoçeşitlilik ve habitat gibi emeklinin maddi olduğu kadar manevi
olarak da refahını etkileyen göstergelere
yer veriliyor.
1 ile 100 puan arasında yapılan sıralamada, 100 puan söz konusu ülkede emeklinin en iyi durumda olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda emeklilerin iyi bir yaşam sürdükleri ilk 10 ülke sırasıyla; Norveç, İsviçre, İzlanda, İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Hollanda, Danimarka ve Çek Cumhuriyeti olarak sıralanıyor.
14 milyona yakın emeklinin yaşadığı
Türkiye ise (44 ülke arasında), 100 üzerinden 36 puan ile kendisine ancak
41’nci sırada yer bulabiliyor. Türkiye’nin bu 4 tematik gösterge açısından
puanları ise (100 üzerinden) sırasıyla şöyle: Maddi Yaşam: 20, Sağlık: 60,
Finans: 43 ve Yaşam Kalitesi: 32.
Bu durum aslında sürpriz değil. Çünkü
ülkede en düşük emekli maaşı sadece bir iki ay önce 3,500 TL’ye yükseltildi. Emeklilerin
finansal birikimlerinin neredeyse sıfır düzeyinde, birikimi olanların birikimleri
de resmi yüzde 80’in üzerindeki enflasyon, buna karşılık düşük mevduat faizleri
(negatif reel faiz) yüzünden eridi
gitti.
Kısaca, emekliler genelde açlık sınırının
(7,000 TL) altında gelir elde ediyor. Göreli olarak puanı yüksek gibi görünen sağlıkta ise, yaşla birlikte artan sağlık
harcamalarına karşılık giderek artan cepten
yapılan harcamalar, reçeteye katılım payı gibi uygulamalar emeklinin yaşam standardını
iyice düşürüyor.
Algı yönetimi bir yere kadar
Giderek taban kaybeden
iktidar bloku, içine girilen seçim sürecinde bu kayıpları önleyebilmek için giderek ivme kaybeden ekonomik büyümeyi ön
planda tutuyor, böylece sanal da olsa bir ekonomik canlanma yaratmak istiyor.
Bu amaçla, faiz silahına yeniden sarılarak politika faizini 12’ye düşürdü. Hatta
bu yıl büyük olasılıkla yeni bir faiz indirimine daha gidecek gibi görünüyor.
Bu tutumu ile
iktidar artık emekçiler başta olmak üzere toplumun büyük kesimi açısından bir
yaşam maliyeti krizine dönüşen yüksek
enflasyonu ve artan yoksullaşmayı dert etmiyor çünkü böyle bir sorunun var
olduğunu kabul etmiyor.
Ancak hatırlamakta
yarar var: Algı yönetimi, ne kadar başarılı olursa olsun, bir yere kadar etkili
olabiliyor yani gerçekler “yokmuş gibi davranılarak” ya da reddedilerek ortadan
kaldırılamıyor. Gerçeklerin önünde sonunda kendilerini dayatmak gibi kötü bir
huyu var. Algı yönetiminin yetmediği yerde ise baskı artırılıyor, korku iklimi
yaratılıyor ve umutsuzluk körükleniyor.
Sonuç: Korkularımızla yüzleşirken umudu da güçlendirmemiz gerekiyor
Bir yandan korku,
diğer yandan umut günlük yaşamlarımızın bir parçası haline geldi. Bugün; işsiz
kalmak, güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırılmak, hayat pahalılığı ile baş
edememek, başımızı sokacak bir eve sahip olamamak, ev kirasını ödeyememek, çocuklarımızı
iyi okullarda okutamamak, sağlık sorunları ve mevcut sağlık sistemi yüzünden
sorunlarımızla başa çıkamamak, yaşlılıkta elden ayaktan düşüp bakılmamak, hak
ve özgürlüklerimizden mahrum bırakılmak, etnik kimliğimiz nedeniyle ayrımcılığa
uğramak, ötekileştirilmek, kimliğimize ve yönelimlerimize uygun bir özgür yaşam
sürdürememek ve özgürce, şeffaf bir biçimde önümüzdeki seçimleri yapamamak gibi
çok sayıda korkumuz söz konusu olabilir.
Bu durumda
vizyonumuz yoksullukla, yalnız
bırakılmakla, ötekileştirilmekle, geleceğimizle ilgili diğer korkularımızla baş
edebilecek çözümler geliştirmek olmalıdır. Yani korkularımızdan kurtulup
özgürleşerek yaşamak ve umutlu bir geleceği kurmak gibi bir hedefe
odaklanmalıyız.
Demokratik
muhalefetin, insanımızın korkularını dikkate alarak, ancak onlara umudu da
gösteren bir yaklaşımla, yürüteceği etkili bir teşhir kampanyası ve ardından
açıklayacağı toplum nezdinde kabul gören emekten, demokrasiden ve barıştan yana
çözümler ve yürüteceği örgütlü mücadele kilidi açacak anahtar olacak gibi
görünüyor.
Dip notlar:
(1) The
Legatum Prosperity Index 2021- A tool for transformation, s. 22 https://www.prosperity.com (23 Eylül
2022).
(2) Credit
Suisse, Global Wealth Databook 2022,
s. 93-112, 122,124,130 (22 Eylül 2022).
(3)
TÜİK
ve OVP 2023-2025 verileri.
(4) https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/emeklilerin-en-cok-yasadigi-iller-belli-oldu (30 Ocak 2022).
(5) https://www.im.natixis.com/latam/research/2022-global-retirement-index, s.
75 (24 Eylül 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder