Çocuk
yoksulluğu sadece bir adalet eksikliği sorunu mudur?
Mustafa
Durmuş
29
Kasım 2022
OECD, yoksulluk oranını “geliri yoksulluk
sınırının altına düşen insan sayısının oranı” olarak tanımlıyor ve toplam
nüfusun medyan (ortanca) hane gelirinin yarısı olarak hesaplıyor. Çocuk
yoksulluğunu ise (0-17) yaş arasındaki nüfusun yoksulluğu olarak
tanımlıyor.
Çocuk
yoksulluğu sıralamasında ilk 3’teyiz!
Bu bağlamda, OECD verilerine göre, Türkiye
2019 yılı itibarıyla, çocuk yoksulluğu açısından dünyada sıralanan 41 ülke
arasında Güney Afrika ve Kosta Rika’dan sonra en yüksek yoksulluk oranına sahip
3’ncü ülke (yüzde 22, 4) ve OECD ülkeleri arasında 2’nci ülke (Kosta Rika’dan
sonra) konumunda. En düşük çocuk yoksulluğuna sahip ülke yüzde 0,24 ile
Finlandiya. Güney Kore’de ve Rusya’da ise bu oran sırasıyla yüzde 0, 98 ve
yüzde 1,79. (1)
Özetle, Türkiye’de çocuklar Finlandiya’daki çocuklardan 9, 3 kat; Güney Kore’dekilerden 2,3 kat ve Rusya’dakilerden 1,3 kat daha yoksullar. Enflasyonun ve gelir dağılımı eşitsizliğinin zirveye çıktığı içinde bulunduğumuz bu yılda durumun daha da kötüleştiğini varsayabiliriz.
Okuldaki
süreyi aç geçiren çocuklar
Bir kaç gün önce Kılıçdaroğlu çifti evlerinin mutfağından
çektikleri bir video ile çocuk yoksulluğu sorununa dikkat çekti ve okul çocuklarına
günde bir öğün ücretsiz yemek verilmesi gerektiğini savundu. Kemal Kılıçdaroğlu
ayrıca CHP‘nin bu yönde verdiği soru önergesinin iktidar partilerinin oyları
ile Meclis’te reddedilmesini eleştirdi. (2)
Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasında: “bu
yoksulluğun (çocuk yoksulluğu) zıddı zenginlik değil, bu yoksulluğun zıttı
adalettir, bu çocuklara verilmeyen adalet” vurgusunda bulundu.
Bundan aylar önce bazı okul çocuklarının
artık okullarına içi yeterince dolu olmayan beslenme çantaları ile gitmek
zorunda kaldıklarını hatırlatarak, dünyanın birçok ülkesindeki uygulamalardan
örnekler vermiş ve tüm okul çocuklarına günde bir öğün ücretsiz yemek sunulmasını,
yoksul çocukları arkadaşlarının önünde zor duruma düşürmemek için de bu yemeğin
istisnasız her çocuğa verilmesi gerektiğini savunmuştum, hala savunuyorum.
5 Eylül 2022’de okulların açıldığı gün ‘Mustafa
Durmuş@MDAlterAkademi‘ adlı hesabımdan şu
twitleri atmıştım (3):
“Örgün eğitim dönemi başladı. En minikler bugün okullu oluyor. Peki öğrenciler yeterince beslenebiliyor mu? Sermayeye bol keseden kaynak aktaran iktidar, okullarda neden ücretsiz yemek vermiyor?”
“Ülkedeki
yakıcı ekonomik kriz ve derin yoksulluk okul çocuklarının okula aç
gönderilmesiyle sonuçlanacak. Bu yüzden okullarda öğrencilere ayrımsız ücretsiz
öğlen yemeği verilmeli.”
“Yaşam boyu
süren yetersiz beslenme sorununu azaltmanın bir yolu okullarda öğrencilere
ücretsiz yemek vermek. Yemek dağıtmak için oluşturulan sistemler, ayrıca, göz
testleri ve diş kontrolleri için de kullanıldığı için çok önemli.”
“Ücretsiz okul
yemekleri, bedenleri olduğu kadar, zihinleri de besleyebiliyor. Birincisi,
birçok çocuğun açlık çektiği ülkelerde, ücretsiz okul yemekleri okula gelmek
için büyük bir teşvik yaratıyor.”
“İkincisi,
beyin gelişimi için çocukların yeterli gıda almaları gerekiyor. Bu da okul
yemeklerine eklenebilecek temel mikro besinlerle desteklenebiliyor.”
“Üçüncüsü, daha
iyi beslenen çocuklar öğrenmeye daha kolay odaklanabiliyorlar, bu da öğrenmeyi
kolaylaştırıyor. Araştırmalar, okul yemeklerinin gerçekten de bu olumlu
etkileri yarattığını gösteriyor.”
“Dördüncüsü,
okullarda ücretsiz yemek sunumu, aç ya da yetersiz beslenen çocukların dersleri
aksatma ihtimalini azaltıyor.”
“Beşincisi,
böyle programlar dünyanın pek çok yerinde öğle yemeğiyle biten okul saatlerini
uzatmak için önemli bir adım. Bu da çalışan aileleri rahatlatıyor.”
“Altıncısı,
daha fazla çocuğu okul yemeklerine yönlendirmek obezite oranlarını
azaltabiliyor. Çocukları küçükken meyve ve sebzeleri yemeye teşvik etmek,
onlara ömür boyu sürecek iyi alışkanlıklar kazandırabiliyor.”
“Araştırmalar,
ücretsiz okul yemekleri sağlamanın okuryazarlık hızını ve aritmetik puanlarını
yükselttiğini ve özellikle kız çocuklarına yönelik iyileştirmelerin çok büyük
olduğunu ortaya koyuyor.”
“Bir BM
kuruluşu olan Dünya Gıda Programı’na (WFP) göre, yaklaşık 390 milyon okul
çocuğu bir tür okul-yemek programından yararlanıyor. Bu toplam, ilkokul
çağındaki tüm çocukların yaklaşık yarısına eşit bir sayı.”
“Ücretsiz yemek
sunumu programları büyük ölçüde farklılık gösteriyor. Brezilya, Estonya,
Finlandiya ve İsveç, tüm öğrencilere ücretsiz beslenme sağlayan ülkeler
arasında.”
“Çin
öğrencilerin yaklaşık dörtte birini besliyor. Zengin ülkelerde yaygın olduğu
gibi, her okulda en yoksul çocuklara bedava yemek vermek yerine, kırsal kesimin
en yoksul kesimleri belirleniyor ve buralardaki okullara devam eden herkes için
yemek fonu sağlanıyor.”
“Hindistan, her
gün her ülkeden daha fazla bedava yemek pişiriyor. “Gün Ortası Yemek Programı”
en az 90 milyon çocuğu besliyor.”
“Brezilya’da
yaklaşık 40 milyon öğrenciye ulaşan bir ücretsiz beslenme programı var.
Öğretmenler ve öğrenciler birlikte yemek yiyor. Bir okul müdürü yemek
paylaşmanın saygıyı teşvik ettiğini söylüyor.”
“Türkiye ne
yazık ki öğrencilerine ücretsiz yemek sunmayan nadir ülkelerden biri...”
Nedenler
yerine sonuçlara odaklanmak yeterli mi?
Kuşkusuz Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir
soruna dikkat çekmesi ve “kendi olası iktidarlarında tüm çocuklara okulda günde
bir öğün ücretsiz yemek verileceği” sözünü vermesi çok kıymetli. Bunu acilen
hayata geçirmek gerekiyor.
Ancak Kılıçdaroğlu çocuk yoksulluğu
sorununu nedenler üzerinden değil de sonuçlar üzerinden anlatıyor. Oysa okullarda
bir öğün ücretsiz yemek verilmesini savunurken, çocuk yoksulluğunun asıl
nedeninin kapitalist sistemin yol açtığı gelir ve servet bölüşümü eşitsizliği
olduğunun altını da kalın bir çizgi ile çizmek ve buna göre daha radikal çözüm
önerilerinde bulunmak gerekiyor.
Yoksul
ailelerin çocukları açlık çekiyor
Nitekim aşağıdaki tablo Türkiye’deki çocuk
yoksulluğunun nedeni olan gelir bölüşümü eşitsizliğini apaçık ortaya koyuyor.
Öyle ki nüfusun en alttaki yüzde 50’si milli gelirden yüzde 14,2 ve servetten ise
sadece yüzde 3,2 pay alabiliyor. Kısaca bu yüzde 50’lik kesim en derin
yoksulluk içinde olan kesim. (4)
Bu kesimin de insan onuruna yaraşır bir
ücret alamayan işçiler ve işsizler başta olmak üzere, yoksul köylüler gibi
toplumun emekçilerinden oluştuğu çok açık. Yani sorun çok bariz bir biçimde
sınıfsal bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla ülkenin sosyal sınıflara bölünmüş
olduğu gerçeği böyle bir gelir eşitsizliğinin ve yoksulluğun (dolayısıyla da
çocuk yoksulluğunun) asıl nedenini oluşturuyor. Çünkü okullara aç giden ya da
okulda karnını doyuracak bir beslenme çantasına sahip olmayan çocukların çok
büyük bir kısmı işte bu yüzde 50’lik en alttaki sınıfın çocukları.
Türkiye’de
bölüşüm eşitsizliği (2021) |
En
alttaki % 50’lik nüfus |
En
üstteki % 10’luk nüfus |
En
üstteki % 1’lik nüfus |
Milli
gelirden aldığı pay (%) |
14,2 |
51,7 |
18,8 |
Servetten
aldığı pay (%) |
3,2 |
68,0 |
37,1 |
Kürt çocukları daha yoksul
Ayrıca yoksulluk etnik kimliğe göre de
değiyor. Öyle ki ülkenin Güney Doğu ve Doğusundaki Kürt yurttaşların çocukları
diğer çocuklara göre daha yoksul konumdalar. Zira bu Bölge hem gelirden, hem de
tüketimden Türkiye ortalamasının ancak yarısından dahi az pay (yüzde 49) alabiliyor.
(5)
Nitekim TÜİK’in ‘2021 Yılı Gelir ve Yaşam
Koşulları Araştırması’nın sonuçlarına göre;
Türkiye'de yıllık ortalama eşdeğer hane halkı
kullanılabilir fert geliri 2021 yılında 37,400 TL iken, İBBS 2. Düzey bölgeleri
itibarıyla en yüksek olduğu bölge 51,765 TL ile TR10 (İstanbul) bölgesi oldu.
Bu bölgeyi, 47,595 TL ile TR31 (İzmir) bölgesi ve 46, 516 TL ile TR51 (Ankara)
bölgesi izledi. En düşük yıllık ortalama eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert
geliri ise 18, 278 TL ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkâri) bölgesinde gerçekleşti.
Sorun
kimlikle de ilgili
Yani Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı
TRB2 bölgesinde elde edilen ortalama kişi başı gelir İstanbul’dakinin ancak yüzde
35’i; İzmir’dekinin yüzde 38’i ve Ankara’dakinin yüzde 39’u kadar. Üstelik bu
gelir eşit de dağılmıyor.
Kuşkusuz Bölge’de sınıfsal ayrışmaya göre
alt sınıfların yoksulluğu çok daha fazla. Nitekim genel olarak çocuklar
yeterince beslenemezken, azınlıkta da olsa özellikle de özel okullara giden
zengin Kürt çocuklarının böyle bir sorun yaşadığını ileri sürmek zor.
Sonuç
olarak
Bugün acilen yapılması gereken bir şey
anlamında çocuklara okulda bir öğün ücretsiz yemek verilmesini talep etmek
gerekiyor. Hatta bunu daha da genişletip öğretmenlere ve diğer okul
çalışanlarına da ücretsiz bir öğün yemek verilmesi lazım.
Diğer yandan bunun çocuk yoksulluğunu ve
çocukların yetersiz beslenmeleri ile ilgili sorunları ortadan kaldırabilmesi mümkün
değil. Bunun için orta vadede mutlaka gelir bölüşümü eşitsizliğine müdahale
etmek şart. Ayrıca Bölge’deki çocukların en fazla yoksulluk ve beslenme yetersizliği
çekenler olduğu dikkate alındığında, bu sorunun da kökeninde yatan ‘Kürt Sorunu’nun
demokratik yollarla ve ‘eşit yurttaşlık’ temelinde çözüme kavuşturulması
gerekiyor.
Bu bağlamda, adaletli ücret ve gelir
politikalarına ve işçi haklarını ve örgütlenmesini geliştiren, güçlendiren
sosyal politikalara ihtiyacımız var.
Ayrıca, zenginlerden daha fazla vergi
alınması, artan oranlı bir servet vergisi konulması ve bu vergilerden elde
edilen gelirin ücretsiz bir öğün yemek de dâhil, kamucu eğitim ve sağlık
harcamaları için kullanılması gibi emekten yana yeniden bölüştürücü politikaların
hayata geçirilmesi ve eşit yurttaşlık temelinde ülkede sosyal bir barışın tesis
edilmesini gerekiyor.
Dip notlar:
(1) https://data.oecd.org/inequality/poverty-rate.htm
(28 Kasım 2022).
(2) https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kilicdaroglu-cifti-evinin-mutfagindan-seslendi-cocuklara-ucretsiz-yemek-sozu
(26 Kasım 2022).
(3) Twitler
oluşturulurken şu kaynaktan yararlanıldı: https://www.economist.com/international/should-every-schoolchild-eat-free
(1 September 2022).
(4) National Income Share,
https://wid.world (26 Kasım 2022).
(5) TÜİK,
Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması Bölgesel Sonuçları, 2021, https://data.tuik.gov.tr (12 Mayıs
2022).