Meclis’te
bütçe görüşülürken bir ‘barış belgesi’ olarak ‘Magna Carta’nın önemi
Mustafa
Durmuş
21
Kasım 2022
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Plan ve Bütçe
Komisyonu’nda görüşülürken, tartışmaların düzeyi ve kullanılan dil ve üslup
anlamında, rahatsız edici bir bütçe süreci yaşanıyor.
Tartışmaların düzeyi açısından genel
olarak düşük düzeyli bir süreç işletiliyor. Buna rağmen bakanlıkların bütçe
teklifleri üzerindeki görüşmeler genelde gerilimli bir ortamda yapılıyor. Örneğin,
atanmış bir bakanın halk tarafından seçilmiş milletvekillerine karşı kullandığı
ağır küfür ve hakaretler içeren sözler (1), etik olarak kabul edilemezliği bir
yana, beraberinde Bütçe Hakkı’nın yok
edilmesi anlamında ciddi bir sorgulamayı da gerekli kılıyor.
Bir
madalyonun iki yüzü gibi
Eş zamanlı olarak (iki gün önce) Kuzey
Suriye’ye ve Kuzey Irak’a yönelik olarak geniş çapta yeni bir askeri hava operasyonu
gerçekleştirildi. Bu da içerideki otoriter dilin militarizmle bir arada
yürüdüğünü, ikisinin birbirini tamamladığını, ikisini birbirinden ayırarak
(bazı muhalefet liderlerinin yaptığı gibi) siyaset yapılamayacağını gösteriyor.
Bu ve benzeri operasyonların çok daha
önceden planlandığı ancak bunlara ABD, Rusya ve İran’ın daha önce sıcak bakmadıkları
için yapılamadığı ileri sürülmüştü. (2)
İstiklal Caddesi’ndeki son terör eylemi bu
son operasyonun gerekçesini oluştururken, geçen hafta Bali’deki (Endonezya) G20
toplantılarında iyice yalnızlaştırılan Rusya’nın (3), Suriye hava sahasını
birkaç saatliğine uçuşlara açmasıyla birlikte, bu hava harekâtının
gerçekleştirildiği bu konuda ileri sürülen savlar arasında.
İnsan, doğa, ekonomi ve bütçe üzerindeki tahribat
Askeri operasyonların ya da genel olarak
savaşların, gerekçelerine ya da haklılıklarına veya haksızlıklarına yönelik
tartışmaları bir kenara bırakalım, bunların insan hayatlarının yanı sıra,
ekonomi ve ekoloji üzerindeki tahrip edici etkileri kadar, kamu maliyesi -
devlet hazinesi ve bütçesi üzerinde de ciddi etkileri söz konusu.
İronik bir biçimde, savaşlarda yiten asker
ya da siviller asıl olarak yakınlarının yüreğini yakarken, ekonomik olarak bu
hayatlara bir değer biçilmediğinden, bu yiten hayatların ekonomi ya da devlet
bütçesi üzerinde her hangi bir etkileri olmadığı varsayılıyor ya da en fazla
şehit yakınlarına bağlanan maaşlar kadar bir mali yük oluşturuyor.
Diğer yandan savaşlarda kullanılan
mühimmat, silah, bomba, füze, yakıt gibi daha ziyade teknoloji-sermaye ve
hammadde yoğun ürünlerin bir parasal, dolayısıyla da piyasa değeri olduğu için
bunların maliyetleri hesaplanabiliyor.
Bu maliyetler de, bunlar için ayrılan mali
kaynakların alternatif kullanımlarından vaz geçildiği için doğan maliyetleri
bir kenara bırakırsak, devlet
bütçesinden karşılandığı için böyle bir kamu maliyesi yükü ile bu da aslında
halkın daha fazla vergi ödemesiyle sonuçlanıyor.
Bütçe
Hakkı: “Krallar daha fazla savaşmasın diye…”
Bütçe Hakkı, ana akım maliye kitaplarında,
13’ncü yüzyılda İngiltere Kralı John’un aşırı vergi salmasına ve bu vergileri
kullanarak aşırı harcamalarda bulunmasına karşı halkı da arkalarına alan baronların
isyanını anlatan bir kavram olarak geçer. Çünkü bu hak ile kralın bu yetkileri
kısıtlanmış ve ilk kez kralın halka hesap verme sorumluluğu ve zorunluluğu
gündeme gelmiştir.
Ders kitaplarında söylenmeyen şey ise
dönemin yerel otoriteleri olan Baronların isyan etmesinin asıl nedeninin kralın
sürekli savaşlar çıkartarak kendilerinden daha da ağır vergiler almak
istemesidir.
Bu anlamda Magna Carta bir vergi hukuku
belgesi olmaktan ziyade “savaşa dur diyen, bir barış anlaşması ya da belgesi”
niteliğindedir. Yani “egemenler her kafasına estiğinde savaş yapmasınlar diye” ortaya
konulan bir iradenin hukuki adıdır.
2016 yılında Marc Morris adlı bir tarihçi
tarafından yazılmış olan bir kitapta yer alan şu sözler Magna Carta ve barış
(savaş) ilişkisini çok net anlatıyor (4):
“İngiltere kralı John tahta çıktığında (1199)
ilk işlerinden biri, daha önce kaybedilen imparatorluk topraklarını geri
alabilmek ve böylece iktidarını meşrulaştırabilmek, rakiplerine karşı sağlamlaştırabilmek
için Avrupa’ya bir savaş başlatmaktı. Ancak bu savaşı finanse edebilecek bir
kaynak hazinesinde mevcut değildi. Bu yüzden de acilen gelir yaratmaya ihtiyacı
vardı.
Kral,
iktidarı için Avrupa’ya savaş açtı
Kral John, öncelikle yeni ve yaratıcı
vergilendirme planları uygulayarak, mahkemelerde rüşvet alınıp-verilmesine izin
vererek (vergi dışı kaynak M.D.) ve krallık ofislerini satarak (bir tür özelleştirme yaparak M.D.) işe başladı ve kısa sürede yeterli finansmanı
sağladı. Ardından çıktığı seferde Poitou ve Gascony'yi sınırlı da olsa kontrol
altına alabildi. Böyle olunca da eve bir ‘kahraman’ olarak döndü.
Keza, başka bir Avrupa savaşı daha başlatma
umuduyla yeni vergiler uygulamaya koydu. Böylece ilk kez bireysel servetler ve
mülkler vergilendirilmeye başladı.
Kral,
toplulukların servetlerine el koydu
Daha sonra, tüm Yahudilerin tutuklanmasını
emretti. Yahudilerin mallarına el konuldu ve canları ve malları karşılığında onlardan
fahiş ücretler alındı. Bu ödemeleri reddedenler veya ödeyemeyenler ise asıldılar.
Sonrasında Hıristiyan din adamlarının,
özellikle de daha önce yardım talebini reddeden Cistercian'ların peşine düştü. En
sonunda tüm nakit kredilere, kendi kullanımına tahsis edilmek üzere, el koydu
ve Hazine'yi bütünüyle ele geçirdi.
Baronlar
direnişe geçti
John'un bu baskısı zirveye ulaştığında,
bazı baronlar can güvenliği nedeniyle Avrupa kıtasına kaçıp, isyan örgütlemeye
başladılar. Kral John da hem bu baronlardan intikam almak hem de kaybettiği
Avrupa topraklarını geri almak için son bir sefere daha çıktı, Ancak bu seferde
Normandiya, Britanya ve Anjou üzerindeki hâkimiyetini kalıcı olarak kaybetti,
tükenmiş bir hazine ve büyük başarısızlıklarla İngiltere'ye geri döndü.
Kral
daha ağır vergilerle savaşı finanse etti
Bu arada, İngiltere'deki ekonomik koşullar
kötüleşmeye devam etti. Kral John ise son seferi sırasında o ana kadar talep ettiği
en yüksek vergiyi talep etmeye başladı. Sonunda baronlar ayaklandı. Kral John,
baronlarla görüşmeyi geciktirmek için elinden geleni yaptıysa da, özellikle de
Londra Baronu isyancıların yanında yer alınca, yenilgiyi kabul etti.
Bu süreçte Kilise/Papa, Kral John’un
yanında yer alarak isyancı baronları aforoz etti. Bu durum karşısında baronlar yurt
dışından (Fransa Kralı Louis’ten) yardım almaya başladılar.
Sonunda
‘barış’ ilan edildi
Kral John Runnymede’de baronlarla bir
araya geldi ve bugün Magna Carta olarak anılan anlaşmayı (19 Haziran 1215 tarihinde)
imzalamak zorunda kaldı. Böylece barış ilan edildi.
Seyahat etmekten ve savaşmaktan bitkin
düşen, ölümcül derecede hasta olan, Hazinesini ve fiili iktidarını kaybetmiş
olan Kral John bu anlaşmadan kısa bir süre sonra (18 Ekim 1216) Newark’ta öldü.
Kral John’un hükümdarlığı alışılmadık
derecede zalimdi, kinciydi ve sömürücüydü. Ülkeyi iç savaşa sürükledi. Diğer
yandan, bu süreç tarihte ilk barış belgelerinden biri olarak da geçen ve ‘Bütçe
Hakkı’nın doğuşunu anlatan Magna Carta’nın doğuşuna da sebep oldu”. Bundan
böyle ‘Bütçe Hakkı’ bir ‘Barış Hakkı’ olarak da anılmaya başladı.
Kıssadan hisse: “Tarihten ders alınsaydı
tekerrür eder miydi” mi diyelim, yoksa “bazen bir musibet bin nasihatten iyidir
mi” diyelim?
Dip notlar:
(1) https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/icisleri-bakani-suleyman-soylu-soru-soran-muhalefete-hakaret-edip-tbmmde-kaos-yaratti
(20 Kasım 2022); https://t24.com.tr/haber/icisleri-bakani-soylu-dan-hdp-li-ridvan-turan-a-elini-kaldirma-terorist-bozuntusu-terbiyesiz-hepiniz-teroristsiniz
(18 Kasım 2022).
(2) Andrew
England and Laura Pitel , “Syria: what is Turkey’s grand plan?”, https://www.ft.com (25 July 2022).
(3) Henry
Foy and Mercedes Ruehl, “A remarkable job’: how Russia and China buckled in the
face of a united G20”, https://www.ft.com
(18 November 2022).
(4) Magna
Carta ile ilgili bilgiler yazarın (Marc Morris, King John, Treachery and Tyranny in Medieval England, 2016 adlı
eserinden alındı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder