Son
faiz indirimi kime yarayacak?
Mustafa
Durmuş
25
Kasım 2022
Küresel ekonomi, özellikle de
Rusya-Ukrayna savaşından bu yana giderek yavaşlıyor. Nitekim OECD, dünyanın
1970’lerden bu yana yaşadığı en derin enerji krizi nedeniyle, bu yıl küresel
ekonominin yüzde 3,1 ve gelecek yıl ise sadece yüzde 2,2 büyümesini öngörüyor. (1)
Dünyada
ve Türkiye’de ekonomik durgunluk belirtileri
Büyük uluslararası finans kurumları
tarafından finanse edilen bir araştırma kuruluşu olan Uluslararası Finans
Enstitüsü (IIF) ise (aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi) çok daha ciddi
bir yavaşlama öngörerek, gelecek yıl küresel ekonominin sadece yüzde 1,3
büyüyebileceğini, Türkiye ekonomisinin
ise bu yıl yüzde 3,9 büyürken, 2023’te yüzde 0,9 küçüleceğini ileri sürüyor. (2)
İhracat yavaşladı, navlun geriledi
Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak,
bu öngörüleri de destekler biçimde, Türkiye’de ekonomik büyümenin motorlarından
birisi olan ihracatın yavaşladığı görülüyor.
Öyle ki sektörden gelen bilgilere göre, ihracatta
uluslararası taşımalardaki düşüş hızlandı, bazı yük bağlantıları ötelendi,
bazılarında ise iptaller başladı, konteyner yüklemelerindeki daralmaya bağlı
olarak navlunda da gerileme devam ediyor ve sınırdan geçen TIR sayısında azalma
görülüyor. (3)
Kapasite
kullanım oranları düştü
Kasım ayındaki imalat sanayi kapasite
kullanım oranlarındaki (KKO) bir önceki aya göre yüzde 1’lik bir düşüş ise (4) sanayi
üretimindeki yavaşlamanın ve üretimdeki düşüşün bir diğer göstergesi.
Çeyrekten çeyreğe negatif büyüme
Bu çerçevede son çeyrekteki
(Ekim-Kasım-Aralık) ekonomik büyümenin beklenenin altında çıkması olasılığı bir
hayli yüksek.
Nitekim BETAM, bu yılın üçüncü çeyreğinde
(mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış) elektrik tüketiminde yüzde 2,
imalat sanayi üretim endeksinde ise yüzde 4’lük bir azalış gözlemlendiğini, geçen
yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında hizmet sektörüne olan talebin durgunlaştığını,
kesinleşen Temmuz, Ağustos ve kısmen açıklanan Eylül ayı GSYH öncü göstergeleri
ile yapılan hesaplamalara göre ekonominin bu yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki
yılın aynı çeyreğine kıyasla sadece yüzde 4,3 oranında büyümesini, ancak (mevsim
ve takvim etkilerinden arındırılmış verilerle yapılan hesaplamalara göre), bu
yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla GSYH’nin yüzde 0,3 azalmasını
öngörüyor. (5)
Kısaca, ikinci çeyrekte yüzde 7,6 gibi
yüksek hızda büyüyen Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekte
(Temmuz-Ağustos-Eylül) ciddi biçimde yavaşladığı ve içinde bulunduğumuz son
çeyrekte bu yavaşlamanın artarak devam edeceği anlaşılıyor.
‘Ekonomik
büyüme’ için ‘makroekonomik istikrar’ feda ediliyor!
Gerçek bir iktisadi rasyonalite olmaksızın
dahi rahatça faiz indirebilen iktidarın, bu olumsuz gelişmeler karşısında, politika
faizini 150 baz puan daha indirerek yüzde 10,5’ten yüzde 9’a düşürmesi (6) zaten
bekleniyordu.
Bu indirimin nedeni belli: Seçim
yaklaşıyor, her türden iktisadi göstergenin kötü olduğu, ekonomik sıkıntıların
zirve yaptığı, toplumsal muhalefetin yükselişte olduğu böyle bir dönemde bir de
iktisadi büyüme yavaşlarsa, iktidarın, sanal da olsa, iktisadi olarak arkasına
sığınacağı başka bir şey kalmaz. Bu yüzden de iktisadi büyüme için
makroekonomik istikrar bir kez daha feda edildi.
Bu çerçevede seçime kadar, faiz indirimi
ile özel tüketim harcamalarını körükleyip, ekonomiyi tüketim yönlü büyütme
çabası sürecek yani bir tür “derin yarayı yara bandı ile kapatma politikası”
devam edecek gibi görünüyor.
Ancak aşırı miktarda ve sıklıkta kullanılan
bir ağrı kesicinin etkisinin artık yok olması ya da her seferinde daha fazla
doz gerektirmesi gibi, yeni faiz indirimlerinin ekonomiye gerçek anlamda bir
faydasının olmayacağı da çok açık.
Kaldı ki ‘ekonomik büyüm’ ile ‘makroekonomik
istikrar sağlama’ birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısı iki önemli
ekonomik hedeftir. Biri diğeri için kurban edilmemelidir. İdeal olan ise
makroekonomik istikrar altında (fiyat istikrarı) kalıcı bir ekonomik büyümenin sağlanmasıdır.
Spekülatif
kârlara dayalı bir büyüme sürdürülmek isteniyor
Ayrıca, ekonomiyi özellikle de toplum ve
doğa dostu, istihdam yaratan yatırımlarla büyütmek gerekiyor. Ancak iktidarın
izlediği kredi ve düşük faiz politikası bir süredir bu tür yatırımları teşvik
edici olmaktan çoktan çıkmış durumda. Ucuz ve bol para reel yatırımlardan
ziyade, artık Kur Korumalı Mevduat (KKM),
borsa, Hazine kağıdı, mevduat, döviz, konut gibi spekülatif alanlara yöneliyor.
Görünen o ki faiz indirimleri ile reel
yatırımlar arasındaki ilişki, duyarlılık ortadan kalkmış, yani para/faiz
politikasının ekonomiyi yatırımlar üzerinden büyütme etkisi iyice azalmış.
Özellikle de giderek belirginleşen bir ‘mali baskınlık’ yani büyük çaptaki
bütçe açığı ve kamu borcu altında bu politika daha da etkisiz olacaktır.
Kısaca, tüketim harcamaları ve spekülatif
kârlar üzerinden gerçekleşecek bir iktisadi büyüme refahı adil dağıtan,
işsizliği azaltan, yeni istihdam yaratan, kısaca emekten yana, adil bölüşüm
sağlayan, doğa ile uyumlu bir büyüme olmayacaktır. Bu bağlamda son faiz indirimi
de bu amaçlara hizmet etmeyeceği gibi, ekonominin bütünü açısından da fayda sağlamayacaktır.
Faiz
indirimi gelir eşitsizliklerini daha da artıracak
Diğer yandan faiz indiriminin gelir
bölüşümü başta olmak üzere bölüşüm adaletsizliklerini daha da artıracağı kesin.
Nitekim politika faizinin indirilmesiyle
bankaların Merkez Bankası’ndan daha ucuza borçlanabildiği ve çok daha yüksek
kredi faizleriyle bu parayı piyasada sattıkları biliniyor.
Örneğin politika faizinin yüzde 9’a
indirildiği gün Merkez Bankası’nın sitesinde TL cinsinden ihtiyaç kredi
faizinin yüzde 30,7; tüketici kredisi faizinin yüzde 29,7; taşıt kredisi
faizinin yüzde 25,1; konut kredisi faizinin yüzde 21,5; ticari kredi faizinin
yüzde 16,4 olduğu bilgisine yer veriliyor. (7) Piyasadaki faiz oranlarının
bunun çok üzerinde olduğu da bir gerçek.
Keza, kredi kartlarına uygulanan aylık
faiz oranının (maksimum) yüzde 1,5 (yıllık yüzde 18,0) ve aylık gecikme faizi
oranının yüzde 1,8 (yıllık yüzde 21,6) olduğu dikkate alındığında bankaların
faiz gelirlerinin ve kârlarının da ne denli yüksek olacağı anlaşılıyor.
Bankaların
net faiz gelirlerinde ve net kârlarında 15 kata yakın artış
Nitekim son faiz indirimi kararından önce
dahi bankaların bu yılın ilk 9 ayındaki net faiz gelirleri 14,6 kat artırarak Ocak’ta
33,9 milyar TL'den Eylül’de 497,6 milyar TL'ye; dönem net kârları ise 14,2 kat
artırarak Ocak’ta 20,1 milyar TL'den Eylül’de 286,2 milyar TL’ye yükseldi. (8)
Bu bankaların bu süreçte ödeyecekleri
vergi ise 93,2 milyar TL. Bu rakam, 933,0 milyar TL toplam faiz (kâr payı)
gelirine bölündüğünde efektif Kurumlar Vergisi yükünün sadece yüzde 10 olduğu
görülüyor. Oysa bankalara uygulanan yasal vergi oranı bilindiği gibi yüzde 25.
Yani bankalar kendilerine sağlanan
indirim, muafiyet ve istisna gibi teşviklerden faydalanarak yüzde 25 nominal vergi
yerine efektif olarak yüzde 10 vergi ödüyorlar. Sadece düşük politika faizi ile
değil, aynı zamanda düşük efektif vergi yükü ile de ödüllendiriliyorlar.
Sosyalistlerin
liderliğindeki hükümetin farkı
Ülkede bunlar olurken, İspanya’da
sosyalistlerin önderliğindeki hükümet, ülkedeki bankaların faiz ve komisyon
gelirleri üzerinden yüzde 4,8’lik bir vergi alarak 2 yılda 3 milyar Euro,
elektrik şirketlerinin satışlarından yüzde 1,2 vergi alarak 4 milyar Euro olmak
üzere toplam 7 milyar Euro gelir elde etmeyi hedefliyor. (9)
Böylece hükümet, sektörden gelen tepkilere
rağmen, uygulayacağı “aşırı kâr vergisi ile bu iki sektörü vergilendirerek kamu
geliri yaratmak ve bunu halkın “yaşam maliyeti krizini” hafifletmede kullanmak
istiyor.
Biz ise burada, son kararda olduğu gibi,
politika faizini indirerek, bu süreçte kârları patlayan, efektif vergi yükü
yarı yarıya düşen bankaları ve enerji sübvansiyonları vererek elektrik enerjisi
dağıtımı yapan özel sermaye şirketlerini destekliyoruz.
Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse,
İspanya Hükümeti en büyük bankalarından birisi olan BBVA’dan ‘aşırı kâr
vergisi’ adı altında ilave vergi almayı planlarken, biz aynı bankayı
(Türkiye’deki adı Garanti BBVA) faiz indirimi ve cömert vergi istisna,
muafiyeti ve indirimi ile ödüllendiriyoruz.
Dip notlar:
(1) https://oecdecoscope.blog/confronting-the-crisis
(22 November 2022).
(2) Michael Roberts blog,
https://www.facebook.com (24 Kasım
2022).
(3) https://www.utikad.org.tr/Detay/Sektor-Haberleri/33300/ihracat-yukunde-oteleme-ve-iptaller-basladi
(10 Kasım 2022).
(4) T. C. Merkez Bankası,
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (Kasım 2022), https://www.tcmb.gov.tr
(24 Kasım 2022).
(5) Ozan
Bakış, Uğurcan Acar, “Çeyrekten Çeyreğe Negatif Büyüme”, Ekonomik Büyüme ve
Tahminler: Kasım 2022, BETAM Bahçeşehir
Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (24 Kasım 2022).
(6) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Duyurular/Basin/2022/DUY2022-47
(24 Kasım 2022).
(7) https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/portlet/K24NEG9DQ1s%3D/tr
(25 Kasım 2022).
(8) https://www.bddk.org.tr//BultenAylik
(25 Ocak 2022).
(9) “Spain
to push ahead with windfall tax on banks and energy groups”, https://www.ft.com (24 November 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder