Mustafa
Durmuş
2000’li yılların
başları“Büyük Moderasyon / Ilımlılık” olarak adlandırılmış ve bu durum kapitalizmin
ne denli rasyonel ve yıkılmaz bir sistem olduğunun kanıtı olarak sunulmuştu. Zira dünya hasılası büyürken (% 4–5), enflasyon ılımlı bir seyir izlemişti (% 1–2).Çin’in
döviz rezervlerindeki artış sonucunda küresel likidite üçte bir oranında artmış,uluslararası
sermaye akışı hızlanmış ve faiz oranları % 2’ye gerilemişti. Kredilerdeki
patlama sonucunda başta konut olmak üzere, emtia ve varlık fiyatları da hızla artırmıştı.
Bu gelişmeler dünya
ekonomisinin çok iyi bir durumda olduğu algısını yaratmış veburjuva iktisatçılarıbu
gelişmeleri kapitalizmin sürdürülebilir canlılığının bir işareti olarak desteklemişlerdi.
Bunların aslında bankacılık ve konut sektöründe yaratılmakta olan spekülatif
balonlar olduğunu ileri süren sosyalist iktisatçılar ve yorumcular ise
ideolojik davranmakla suçlanıp aforoz edilmişlerdi.
Tarih sosyalistleri
haklı çıkardı. ABD’de 2008’de patlak veren finansal kriz, sistemin damarlarındaki
kan konumundaki kredilerin kurumasına, bankaların ve dev finansal fonların batışına
neden oldu. Ardından GM, Chrysler ve Ford gibi dünya devi otomotiv tekellerinin
batışı ve devlet tarafından kurtarılmaları gündeme geldi. Artık finansal kriz bütünsel
bir ekonomik krize dönüşmüş ve hala yaşamakta olduğumuz küresel resesyonun da
önü açılmıştı.
Avrupa’da
resesyon ve borç krizi bir arada…
Bu yılkapitalist krizin
beşinci yılı. Resesyon Japonya ve Avrupa’yı da içine alarak, “Büyük Resesyon” da olarak adlandırılan
ve son 60 yılın en büyük çaplı, en derin ekonomik daralması ve durgunluğuna
dönüşmüş durumda.
Resesyonun resmi
tanımına göre eğer bir ekonomi iki çeyrek (altı ay) boyunca üst üste
daralıyorsa, resesyon içindedir. Ancak tek başına milli gelirin büyüme hızına
değil, aynı zamanda sanayi üretimine, satışlara, ihracata, borsa hareketlerine
ve istihdama dabir bütün olarak bakmak gerekir. Buna göre tek başına bazı
göstergelerin kötüleşmesi resesyonun varlığını göstermezken, iyileşmesi
(örneğin borsa) ekonominin resesyonda olduğu gerçeğini ortadan
kaldırmaz.Nitekim 2009 yılında ABD’deki geçici toparlanma resesyondan çıkışı
sağlayamadı.
Avrupa’da ise bugün durum
çok daha vahim. Aşağıdaki tablo Avro bölgesinin sadece resesyonda olmadığını,
aynı zamanda bütçe açıkları ve kamu borç stokları anlamında ciddi bir kamu
maliyesi ve borç krizi içinde olduğunugösteriyor.
BÜYÜME
(%)
|
İŞSİZLİK
(%)
|
BÜTÇE DENGESİ
(% - açık)
|
KAMU BORÇ
STOKU
(%)
|
|||||||
2010
|
2011
|
2012
|
2010
|
2011
|
2012
(3.çeyrek)
|
2010
|
2011
|
2010 (4. çeyrek)
|
2012
(2.çeyrek)
|
|
Belçika
|
1,5
|
0,9
|
-1
|
8,3
|
7,2
|
7,5
|
-3,8
|
-3,7
|
95,5
|
102,5
|
Almanya
|
4,3
|
3,0
|
0,7
|
7,1
|
5,9
|
5,4
|
-4,1
|
-0,8
|
82,5
|
82,8
|
Estonya
|
3,4
|
8,3
|
2,6
|
16,9
|
12,5
|
….
|
0,2
|
1,1
|
6,7
|
7,3
|
İrlanda
|
-0,9
|
1,1
|
0,1
|
13,9
|
14,7
|
14,8
|
-30,9
|
-13,4
|
92,2
|
111,5
|
Yunanistan
|
-5,2
|
-7,0
|
-6,1
|
12,6
|
17,7
|
25,4
|
-10,7
|
-9,4
|
145,0
|
144,3
|
İspanya
|
-0,6
|
0,3
|
-1,3
|
20,1
|
21,7
|
25,6
|
-9,7
|
-9,4
|
61,5
|
76,0
|
Fransa
|
1,1
|
1,1
|
-0,3
|
9,7
|
9,6
|
10,6
|
-7,1
|
-5,2
|
82,3
|
91,0
|
İtalya
|
1,3
|
0,0
|
-2,7
|
8,4
|
8,4
|
10,6
|
-4,5
|
-3,9
|
119,2
|
126,1
|
Kıbrıs
|
-1,3
|
-2,0
|
-2,3
|
6,4
|
7,9
|
12,0
|
-5,3
|
-6,3
|
61,6
|
84,3
|
Lüksemburg
|
1,0
|
-0,7
|
-1,4
|
4,6
|
4,8
|
5,1
|
-0,8
|
-0,3
|
19,2
|
43,0
|
Malta
|
2,2
|
0,9
|
0,5
|
6,9
|
6,5
|
6,5
|
-3,6
|
-2,7
|
68,3
|
40,4
|
Hollanda
|
1,1
|
0,5
|
-0,8
|
4,5
|
4,4
|
5,3
|
-5,1
|
-4,5
|
63,1
|
20,9
|
Avusturya
|
1,8
|
2,3
|
0,4
|
4,4
|
4,2
|
…
|
-4,5
|
-2,5
|
72,0
|
77,7
|
Portekiz
|
1,9
|
-1,7
|
-3,0
|
12,0
|
12,9
|
16,2
|
-9,8
|
-4,4
|
93,5
|
76,3
|
Slovenya
|
0,9
|
0,4
|
-2,4
|
7,3
|
8,2
|
8,4
|
-5,7
|
-6,4
|
38,6
|
68,2
|
Slovakya
|
4,1
|
3,0
|
2,3
|
14,5
|
13,6
|
14,1
|
-7,7
|
-4,9
|
41,1
|
75,1
|
Finlandiya
|
2,9
|
2,3
|
-0,4
|
8,4
|
7,8
|
7,8
|
-2,5
|
-0,6
|
48,6
|
57,0
|
(Kaynak:
http://epp.eurostat.ec.europa.eu)
İki temel neden: Teşvikler ve
eşitsiz gelişim…
Avrupa’daki
resesyonunve borç krizinin iki temel kaynağı var: Sermaye teşvikleri ve avro bölgesinin yapısal
sorunları.
İlk olarak,finansal kriz sonrasında büyük çaplı
kurtarmalar gerçekleştirildi. Zor durumdaki bankalara ve sanayi şirketlerine
sermaye aktarımları, Hazine’ce varlık alımları ve kredilendirmeyapıldı.Finans
kapitale Hazine fonlaması ve Merkez Bankası desteği, borç garantileri ve devasa mali teşvik
sağlandı.Bunlartablodan da görüleceği gibi bütçe açıklarını ve kamu borç stoklarını
artırdı. Yani özel sektörün borçları, riskleri ve zararı kamu borcuna
dönüştürülerek tüm topluma mal edildi.
İkinci
olarak,kapitalizmin eşitsiz gelişiminin
yarattığı yapısal çarpıklıklar bölge ülkelerinin ayrışmasına neden oldu. Bu
çarpıklıklar özellikle 1999’da avroya geçişten sonra daha da arttı.Almanya’nın
başını çektiği cari fazlasahibi ülkeler ile cari açık sahibi ülkeler giderek
ayrıştılar.İlk grup ülkeemek gücünü baskılayarak ihracatta ciddi bir rekabet
üstünlüğü sağlarken, rekabet gücünü yitiren diğerleri cari açıklarla karşı
karşıya kaldılar ve büyümelerini bu fazla sahibi ülkelerden yaptıkları
ithalatlarla, sağladıkları sıcak para ve spekülatif yatırımlarla
gerçekleştirdiler. Cari açıklarının giderek artmasıyla bu ülkelerin hem özel
hem de kamu borç stokları sürdürülemez boyutlara ulaştı. Öyle ki, toplam borçstokunun
oranı İspanya’da % 506, Portekiz’de % 479, Yunanistan’da % 296 ve
İrlanda’da % 1200 oldu.
Artık Avrupa
hem resesyon hem de borç krizi ile boğuşuyor.Sistemin egemenleri her zaman yaptıklarıgibi
krizin bedelini emekçi halklara ödetmeye çalışıyorlar. Emekçiler bu bedeli bir
yandan işsiz kalarak, daha da yoksullaşarak, diğer yandan sosyal harcama kesintilerine
ve daha fazla vergiye maruz kalarak, yani kemer sıkarak ödüyorlar. Ancak bu
durum emekçilerin örgütlü bir biçimde tüm Avrupa’da direnişe geçmelerini de
sağladı. Şimdilik ekonomik hak mücadelesi biçiminde yürüse de bu sınıf
mücadelesi potansiyel olarak, kapitalizmi ortadan kaldırıp, sömürünün ve
krizlerin yaşanmayacağı özgür bir toplumun ve dünyanın kurulması mücadelesini
de içinde barındırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder