28 Şubat 2015 Cumartesi

“BÜYÜK MODERASYON”DAN “BÜYÜK RESESYON”A AVRUPA EKONOMİSİ

Mustafa Durmuş
2000’li yılların başları“Büyük Moderasyon / Ilımlılık” olarak adlandırılmış ve bu durum kapitalizmin ne denli rasyonel ve yıkılmaz bir sistem olduğunun kanıtı olarak sunulmuştu.  Zira dünya hasılası büyürken (% 4–5),  enflasyon ılımlı bir seyir izlemişti (% 1–2).Çin’in döviz rezervlerindeki artış sonucunda küresel likidite üçte bir oranında artmış,uluslararası sermaye akışı hızlanmış ve faiz oranları % 2’ye gerilemişti. Kredilerdeki patlama sonucunda başta konut olmak üzere, emtia ve varlık fiyatları da hızla artırmıştı.
Bu gelişmeler dünya ekonomisinin çok iyi bir durumda olduğu algısını yaratmış veburjuva iktisatçılarıbu gelişmeleri kapitalizmin sürdürülebilir canlılığının bir işareti olarak desteklemişlerdi. Bunların aslında bankacılık ve konut sektöründe yaratılmakta olan spekülatif balonlar olduğunu ileri süren sosyalist iktisatçılar ve yorumcular ise ideolojik davranmakla suçlanıp aforoz edilmişlerdi.
Tarih sosyalistleri haklı çıkardı. ABD’de 2008’de patlak veren finansal kriz, sistemin damarlarındaki kan konumundaki kredilerin kurumasına, bankaların ve dev finansal fonların batışına neden oldu. Ardından GM, Chrysler ve Ford gibi dünya devi otomotiv tekellerinin batışı ve devlet tarafından kurtarılmaları gündeme geldi. Artık finansal kriz bütünsel bir ekonomik krize dönüşmüş ve hala yaşamakta olduğumuz küresel resesyonun da önü açılmıştı.
Avrupa’da resesyon ve borç krizi bir arada…
Bu yılkapitalist krizin beşinci yılı. Resesyon Japonya ve Avrupa’yı da içine alarak, “Büyük Resesyon” da olarak adlandırılan ve son 60 yılın en büyük çaplı, en derin ekonomik daralması ve durgunluğuna dönüşmüş durumda.
Resesyonun resmi tanımına göre eğer bir ekonomi iki çeyrek (altı ay) boyunca üst üste daralıyorsa, resesyon içindedir. Ancak tek başına milli gelirin büyüme hızına değil, aynı zamanda sanayi üretimine, satışlara, ihracata, borsa hareketlerine ve istihdama dabir bütün olarak bakmak gerekir. Buna göre tek başına bazı göstergelerin kötüleşmesi resesyonun varlığını göstermezken, iyileşmesi (örneğin borsa) ekonominin resesyonda olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.Nitekim 2009 yılında ABD’deki geçici toparlanma resesyondan çıkışı sağlayamadı. 
Avrupa’da ise bugün durum çok daha vahim. Aşağıdaki tablo Avro bölgesinin sadece resesyonda olmadığını, aynı zamanda bütçe açıkları ve kamu borç stokları anlamında ciddi bir kamu maliyesi ve borç krizi içinde olduğunugösteriyor.



BÜYÜME
 (%)
İŞSİZLİK
(%)
BÜTÇE DENGESİ
(%  - açık)
KAMU BORÇ
STOKU
 (%)
2010
2011
2012
2010
2011
2012
(3.çeyrek)
2010
2011
2010 (4. çeyrek)
2012
(2.çeyrek)
Belçika
1,5
0,9
-1
8,3
7,2
7,5
-3,8
-3,7
95,5
102,5
Almanya
4,3
3,0
0,7
7,1
5,9
5,4
-4,1
-0,8
82,5
82,8
Estonya
3,4
8,3
2,6
16,9
12,5
….
0,2
1,1
6,7
7,3
İrlanda
-0,9
1,1
0,1
13,9
14,7
14,8
-30,9
-13,4
92,2
111,5
Yunanistan
-5,2
-7,0
-6,1
12,6
17,7
25,4
-10,7
-9,4
145,0
144,3
İspanya
-0,6
0,3
-1,3
20,1
21,7
25,6
-9,7
-9,4
61,5
76,0
Fransa
1,1
1,1
-0,3
9,7
9,6
10,6
-7,1
-5,2
82,3
91,0
İtalya
1,3
0,0
-2,7
8,4
8,4
10,6
-4,5
-3,9
119,2
126,1
Kıbrıs
-1,3
-2,0
-2,3
6,4
7,9
12,0
-5,3
-6,3
61,6
84,3
Lüksemburg
1,0
-0,7
-1,4
4,6
4,8
5,1
-0,8
-0,3
19,2
43,0
Malta
2,2
0,9
0,5
6,9
6,5
6,5
-3,6
-2,7
68,3
40,4
Hollanda
1,1
0,5
-0,8
4,5
4,4
5,3
-5,1
-4,5
63,1
20,9
Avusturya
1,8
2,3
0,4
4,4
4,2
-4,5
-2,5
72,0
77,7
Portekiz
1,9
-1,7
-3,0
12,0
12,9
16,2
-9,8
-4,4
93,5
76,3
Slovenya
0,9
0,4
-2,4
7,3
8,2
8,4
-5,7
-6,4
38,6
68,2
Slovakya
4,1
3,0
2,3
14,5
13,6
14,1
-7,7
-4,9
41,1
75,1
Finlandiya
2,9
2,3
-0,4
8,4
7,8
7,8
-2,5
-0,6
48,6
57,0

(Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu)
İki temel neden: Teşvikler ve eşitsiz gelişim…

Avrupa’daki resesyonunve borç krizinin iki temel kaynağı var:  Sermaye teşvikleri ve avro bölgesinin yapısal sorunları.

İlk olarak,finansal kriz sonrasında büyük çaplı kurtarmalar gerçekleştirildi. Zor durumdaki bankalara ve sanayi şirketlerine sermaye aktarımları, Hazine’ce varlık alımları ve kredilendirmeyapıldı.Finans kapitale Hazine fonlaması ve Merkez Bankası desteği,  borç garantileri ve devasa mali teşvik sağlandı.Bunlartablodan da görüleceği gibi bütçe açıklarını ve kamu borç stoklarını artırdı. Yani özel sektörün borçları, riskleri ve zararı kamu borcuna dönüştürülerek tüm topluma mal edildi.

İkinci olarak,kapitalizmin eşitsiz gelişiminin yarattığı yapısal çarpıklıklar bölge ülkelerinin ayrışmasına neden oldu. Bu çarpıklıklar özellikle 1999’da avroya geçişten sonra daha da arttı.Almanya’nın başını çektiği cari fazlasahibi ülkeler ile cari açık sahibi ülkeler giderek ayrıştılar.İlk grup ülkeemek gücünü baskılayarak ihracatta ciddi bir rekabet üstünlüğü sağlarken, rekabet gücünü yitiren diğerleri cari açıklarla karşı karşıya kaldılar ve büyümelerini bu fazla sahibi ülkelerden yaptıkları ithalatlarla, sağladıkları sıcak para ve spekülatif yatırımlarla gerçekleştirdiler. Cari açıklarının giderek artmasıyla bu ülkelerin hem özel hem de kamu borç stokları sürdürülemez boyutlara ulaştı. Öyle ki, toplam borçstokunun oranı İspanya’da % 506, Portekiz’de % 479, Yunanistan’da % 296 ve İrlanda’da  % 1200 oldu.


Artık Avrupa hem resesyon hem de borç krizi ile boğuşuyor.Sistemin egemenleri her zaman yaptıklarıgibi krizin bedelini emekçi halklara ödetmeye çalışıyorlar. Emekçiler bu bedeli bir yandan işsiz kalarak, daha da yoksullaşarak, diğer yandan sosyal harcama kesintilerine ve daha fazla vergiye maruz kalarak, yani kemer sıkarak ödüyorlar. Ancak bu durum emekçilerin örgütlü bir biçimde tüm Avrupa’da direnişe geçmelerini de sağladı. Şimdilik ekonomik hak mücadelesi biçiminde yürüse de bu sınıf mücadelesi potansiyel olarak, kapitalizmi ortadan kaldırıp, sömürünün ve krizlerin yaşanmayacağı özgür bir toplumun ve dünyanın kurulması mücadelesini de içinde barındırıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder