KAMU GELİRİNİ AZALTAN, VERGİ YÜKÜNÜ DAHA
DA ADALETSİZ DAĞITAN DÜZENLEMELER ‘VERGİ REFORMU’ OLARAK NİTELENEBİLİR Mİ?
Mustafa Durmuş
4 Mart 2018
Hükümet
sözcüsü Bekir Bozdağ geçen aybaşında yaptığı açıklamada, şu günlerde Meclis’te
görüşülmekte olan mevcut vergi yasa tasarısını bir “vergi reformu” olarak
tanıtmıştı.
Vergi
reformlarını kısmi vergi düzenlemelerinden ayırmak gerektiği gerçeğinin
ötesinde, bir vergi paketini gerçek bir vergi reformu yapan uluslararası çapta
kabul görmüş, “şeffaf”, “sade”, “etkin”, “adil”, “mükellef uyumunu gözeten”,
“ekonomik büyümeyi teşvik eden” ve “kamu gelirlerini artıran” gibi bazı
kriterler mevcut. Ancak bunların arasında en özlü kriter temel hedefin “kamu
gelirlerini artıran, adil ve etkin bir niteliğe sahip olması” kriteri.
Önce etkin
ve adil bir kamu harcaması planlaması gerekli
Ancak etkin ve adil bir vergilemeden önce etkin ve adil bir kamu harcaması
sistemi kurulmalı. Aksi halde ortaya çıkacak bütçe açığı (harcama-vergi)
nedeniyle ilave kamu gelirine ve bunun yüzde 85’ini oluşturan ilave vergilere
ihtiyaç doğacak, bu da hali hazırda bu vergilerin büyük çoğunluğunu ödemekte
olan emekçilerin, halkın vergi yükünü artırarak, toplumsal refahı azaltacaktır.
Böylece
sürdürülebilir, adil ve etkin bir kamu maliyesi yönetiminin temel ilkesi devlet
harcamalarının ve vergiye olan ihtiyacın asgaride tutulması olmalı.
Bu nedenle
de başta savaş ve OHAL harcamaları olmak üzere “güvenlik harcaması” adı altında
yapılan ve teknik olarak “verimsiz harcama” olarak nitelenen harcamaları,
sermaye sahiplerine haksız transferden öte bir anlamı olmayan sermaye
teşvikleri biçimindeki harcamaları asgaride tutmak gerekiyor.
Böylece bütçe açığına yol vermeden borçlanma ihtiyacını azaltarak faiz
ödemelerini asgaride tutabilmek mümkün.
Bu çerçevede
adına “vergi reformu” ya da “büyük vergisel düzenlemeler” ne denirse denilsin
vergisel değişikliklerin sınıfsal bir olgu olduğu unutulmadan (ekonomik
büyümeyi teşvik edici gibi bazı unsurları içermeleri bir yana), en başta vergi
gelirlerini azaltıcı olmaması, tersine adil bir biçimde vergi gelirlerini
artırması ve bu yapılırken de vergi yükünü daha adil dağıtması gerekiyor.
Çünkü aksi
bir düzenleme bütçe açığını artırarak, borçlanma, para basma gibi faiz
oranlarını yükselten ve enflasyona yol açan, buradan hareketle ekonomik
büyümeyi yavaşlatan bir sonuca neden olacağı gibi, bu mali operasyonlar mevcut
gelir eşitsizliklerini daha da derinleşecektir.
Bir başka
anlatımla, bir vergi reformu kamu gelirlerini azaltıcı değil, adil bir biçimde
daha da artırıcı, ya da en azından nötr olmalı. Çünkü savaş, OHAL gibi
nedenlerden dolayı artan harcamaların yanı sıra, yapısal olarak ciddi düzeyde
sağlık ve sosyal güvenlik açıkları verildiğinde, bu açıklar yeterli vergi
gelirleriyle kapatılmadığında, alternatif olarak geriye borçlanma yolu kalıyor,
bu da faiz oranlarını ve faiz geliri elde eden rantiyeye yapılan ödemeleri
artırarak zenginden yana bir bölüşümle sonuçlanıyor.
Oranlar ancak vergi tabanı
genişletilerek düşürüldüğünde kayıp doğmaz
Vergi
oranlarının yüksek olduğu düşünülüyorsa (ki Türkiye’de özellikle de KDV, ÖTV ve
emekçilerin gelir vergisi oranları yüksektir), bu oranların düşürülmesi
nedeniyle ortaya çıkacak vergi kaybı ancak vergi tabanının genişletilmesiyle
giderilebilir. Bu da adına “vergi harcaması” denilen, bu yılki tutarı 132
milyar lirayı bulan ve ‘asgari geçim indirimi’ gibi bir uygulama dışında
bütünüyle sermaye sahibi zenginlerin yararlandıkları muafiyet, istisna ve
indirim gibi kaçakların azaltılmasıyla mümkün olabilir.
Bu bağlamda
ele aldığımızda yeni düzenleme sırasıyla hem vergi gelirlerini azaltıyor, hem
de sermayeye yeni muafiyet ve istisnalar getirerek mevcut adaletsiz vergi
yükünü daha da adaletsiz hale getirerek, emekçilerin omuzlarındaki yükü
artırıyor ve neden olacağı bütçe açıklarıyla da faizci rantiyeye olan
bağımlılığı artırıyor.
Sırasıyla
yeni düzenleme yasalaşırsa;
160 milyar liralık devreden KDV ödemesi
sırada
(i) Miktarı 160
liraya ulaştığı tahmin edilen “devreden KDV” 2019 Ocak ayından itibaren
şirketlere ödenecek.Ayrıca, bugüne kadar birikmiş olan devreden KDV'nin de
bütçe imkânları da göz önüne alınarak, imalat sektöründen başlayarak ne kadar
sürede, nasıl, hangi koşullarda ve hangi sektörlere verileceği konularını
belirmeye Maliye Bakanlığı’na yetki veriliyor.
Diğer yandan
birikmiş KDV'nin ödenebilmesi vergi incelemesi yapılması şartına bağlanıyor.
Kamu yararınaymış gibi gözükse de, vergi incelemesi şartı geldiğinde
işletmelerin (özellikle de küçük işletmelerin) olası bir vergi cezası ile
karşılaşma ihtimallerini düşünerek ya iade talep etmemeleri ya da Maliye ile
dolayısıyla da siyasal iktidarla iyi geçinmek zorunda kalmaları gerekecek (bu
durum şirket sahiplerinin siyasal iktidar ile ters düşmemeleri gerekeceği
anlamına geliyor).
Nitekim
devreden KDV’nin 12 ay içerisinde indirilememesi halinde, bu tarihten itibaren
6 ay içinde mükellefe iade edilmesi öngörülürken, bu 12 aylık süreyi 24 aya
kadar çıkarmaya Bakanlar Kurulu, 6 aylık süreyi ise 3 aya kadar indirmeye
Maliye Bakanlığı yetkili kılınarak şirketlerin siyasal iktidara olan
bağımlılığı sağlamlaştırılıyor.
Ancak bir
başka gerçek daha var: KDV tahsilat oranı 2004 yılında yüzde 83 iken, 2017
yılında yüzde 52’ye; cezaların tahsilat oranları ise aynı yıllarda yüzde 57’den
yüzde 17’ye geriledi. Yani hali hazırda tahsili gecikmiş onlarca milyar liralık
vergi tahsil edilemezken, devreden KDV ödemeleri yapıldığında bunun ciddi bir
bütçe açığına yol açacağı kesin. Böyle bir açık ya yeni vergilerle ya da
borçlanmayla karşılanacak.
Seçim
atmosferine girildiğinde yeni vergiler koymak siyasal iktidar açısından riskli
olacağından borçlanma yoluna gidilecektir. Borçlanma limitleri artırılacak. Bu
da faiz oranlarının daha da artması ve ekonominin daha da zora girmesinin yanı
sıra rantiyenin daha da zenginleşmesi anlamına geliyor.
Yabancı hastaya sıfır KDV!
Vergi
gelirlerinin azalması ve bütçe açığının artmasıyla sonuçlanacak bir başka
düzenleme sağlık hizmeti alan yabancıların vergilendirilmesiyle ilgili.
Türkiye'de
özel sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alan yabancılara (büyük ölçüde Araplara)
verilen sağlık hizmetlerinde normalde yüzde 8 olan KDV sıfır olacak. Bu
uygulama bütçe açığını, dolayısıyla da borçlanma ihtiyacını artırması gibi
etkiler doğurmasının yanı sıra, yerli hastaların KDV ödemek zorunda kalması
kendi yurttaşımız açısından haksızlık oluşturacak.
Aslında,
sağlık turizminin teşvik edilmesi gerekçesine sığınılarak son dönemde büyük
tartışmalara neden olan, bütçe açıklarını daha da artıran şehir hastanelerine
talep yaratılıyor.
Sağlıkta KDV, borsa vergilemesi gibi
olur mu?
Ancak bu
durum borsa gelirlerinin vergilendirilmesindeki gibi bir akıbetle
sonuçlanabilir. Geçtiğimiz yıllarda yabancıların borsadan elde ettikleri
gelirler sıfır oranında vergilendirildiğinde haklı olarak yerliler buna tepki
göstermiş ve bunun sonucunda yerliler için de borsa gelirlerinden hiç vergi
alınmamaya başlamıştı.
Muhtemelen
sağlık alanında da özel sağlık kurumlarından alınmakta olan yüzde 8 KDV bir
süre sonra kaldırılacaktır. Bu da yeni bir bütçe açığı demek. Böylece bu
düzenleme ile şehir hastanelerini ve özel sağlık kurumlarını desteklemeye
odaklanan siyasal iktidar yeni bütçe açıklarını ya yeni vergilerle ya da ağır
faiz yükü getiren borçlanma ile karşılamak durumunda kalacak.
Hasılat esaslı vergileme
(ii) Düzenleme ile işletme defteri tutan esnaf ile serbest
meslek erbabı (isterse) mevcut KDV yerine ‘hasılat esaslı vergileme’yi
seçebilecek. Yani alış belgelerindeki KDV'yi doğrudan gider yazıp, hasılat
belgelerindeki KDV'yi de doğrudan gelir yazabilecek. İndirilen veya
indirilemeyen KDV, yüklenilen KDV gibi işlerle hiç uğraşmadan, sonradan
belirlenecek bir oranda hasılat üzerinden tek bir vergi ödeyecek.
Yani mevcut
KDV sisteminde olduğu gibi işletmelerin yarattığı katma değerin
vergilendirilmesi yerine bundan tamamen bağımsız ve alakasız farklı bir
vergileme getiriliyor.
Bu noktada
da hasılat üzerinden alınan verginin oranı çok önem kazanıyor. Öyle ki verginin
oranına göre işletmeler bugünkü KDV sistemi ile kıyaslandığında daha avantajlı
(ya da tersinden) zararlı durumda olacaklar. Dolayısıyla bu sistemin nasıl
işleyeceği ve milyonlarca küçük işletme sahibinin bu sistemi benimseyip
benimsemeyeceği oranın ne olacağına bağlı olacak, bu da Maliye Bakanının
yetkisine bırakılacak.
Sistem
ihtiyari olacağı için yukarıdaki hesaplamaya göre yüksek oranlı bir sistemi
kimse tercih etmeyecektir. Bu oranın düşük tutulması için siyasal iktidara olan
baskı ve bağımlılık artarken, bu hem vergi yükü dağılımındaki adaletsizliği
daha da artıracak, hem de vergi gelirini azaltarak, bütçe açığını artıracaktır.
KDV istisnası genişletiliyor, vergi
tabanı eriyor
(iii) Hali hazırda okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu, çocuk
yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi,
ibadethaneler, yaygın din eğitimi verilen tesisler, gençlik merkezleri, gençlik
ve izcilik kamplarının ve benzeri binaların bağışlanması halinde bu bağışlar
hali hazırda KDV'den istisna tutuluyor.
Tasarıda
yapılan bir düzenleme ile bu binaları bağışlamak amacıyla yapanların bu
binaların inşaatı sırasında satın aldıkları mal ve hizmetler de KDV'den istisna
ediliyor. Böyle bir uygulama hem doğrudan bir vergi kaybına, hem de örneğin
büyük inşaat firmalarınca kolayca suiistimal edilebileceği için dolaylı biçimde
vergi kaçağına neden olabilecek.
İnşaatta KDV matrahı daraltılıyor:
Büyüme stratejisine devam!
(iv) Düzenleme ile arsa karşılığı inşaat işlerinde KDV
matrahı daraltılıyor. Bundan böyle sahibi olduğu arsayı müteahhide veren arsa
sahibi, bunun karşılığında sadece aldığı konut veya işyerleri için KDV
ödeyeceğinden ve müteahhit tarafından yapılan işlem de arsa payına karşılık,
konut veya işyeri teslimi olacağından bu düzenlemenin KDV gelirlerini
azaltmasının yanı sıra (asıl olarak) ciddi sıkıntıda olan inşaat sektörünü
rahatlatmaya dönük olduğu ve asıl büyüme stratejisini konut, emlak inşaatı ve
bunun banka kredisi ayağıyla kurmuş olan siyasal iktidarın bu stratejiyi
sürdüreceği anlaşılıyor.
Gümrük
depoları ve antrepolarda kısmı KDV istisnasından tam istisnaya...
(v) Hali hazırda kısmi istisna mahiyetinde olan gümrük
antrepoları ve geçici depolama yerleri ile gümrük hizmetlerinin verildiği
gümrüklü sahalarda, ithalat ve ihracat işlemlerine konu mallar ile transit
rejim kapsamında işlem gören mallar için verilen ardiye, depolama ve terminal
hizmetleri, tam istisna kapsamına alınıyor. Bu düzenleme de vergi gelirlerinde
azalmayla sonuçlanacak.
(vi) Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerine yönelik makina
ve teçhizat alımlarına katma değer vergisi istisnası getiriliyor. Bu düzenleme
de vergi kaybına neden olacak.
Amortismana tabi değerlerde KDV
istisnası
(vii) Mevcut mevzuat uyarınca deprem, sel gibi doğal afetler
ile Maliye Bakanlığının mücbir sebep olarak kabul ettiği sebepler nedeniyle
zayi olan malların KDV’si indirime konu edilebiliyor. Tasarı ile amortismana
tabi iktisadi kıymetlerin zayi olması durumunda da yüklenilen katma değer
vergisinin kalan kısmına ilişkin indirimine imkân sağlanıyor.
(viii) Şu ana kadar işletmelerde, yıl bittikten sonra gelen
faturaların yasal olarak kanunen defter kayıtlarına işlenmedikleri için
KDV’sinin indirilmesi mümkün değildi. Artık bu düzenlemeyle KDV’nin takip eden
yılın sonuna kadar indirilebilmesine imkân sağlanıyor.
Hızlı KDV iadesi!
(ix) Keza ihracatçılar için KDV iadesi sürelerinin
kısaltılacağı hükmü yeni düzenlemede yer alıyor. Böylece ihracatçılar
açısından, finansman yükü ortadan kalkarken, yeni bir finansman kaynağı imkânı
doğuyor.
(x) Bundan böyle serbest muhasebeci mali müşavirler de KDV
iadelerine dayanak teşkil edecek raporları düzenleyebilecekler.
Bunlar siyasal iktidar ile çeşitli sektörler ve meslekler arasındaki simbiyotik
ilişkiyi güçlendirirken, kamu finansmanı üzerindeki yükü artıran düzenlemeler.
Yeni kadrolar
(xi) Son olarak, geçmiş dönemlerden bugüne kadar biriken
devreden KDV'nin iadesi için inceleme şartı getirildiğinden çok sayıda vergi
incelemesinin başlayacağı öngörülerek ilave inceleme elemanı kadrosu açılıyor.
Sırf bu iadeler için ayrı bir birim oluşturuluyor.
Bu bağlamda
Gelir İdaresi Başkanlığı merkez teşkilatına; 5 daire başkanı, 10 grup başkanı
ve 1000 devlet gelir uzman yardımcısı olmak üzere toplam 1015 adet kadro ihdası
yapılması öngörülüyor. Ayrıca Maliye Bakanlığı merkez teşkilatına 1000 adet
vergi müfettiş yardımcısı kadrosu ihdas ediliyor.
Böylece
devlet bir yandan vergi geliri kaybına uğrarken, diğer yandan bütçede giderleri
artıracak yeni bir yapılanmaya gidiyor. Bu durum yüzlerce yıllık “vergilemede
verimlilik ilkesine” ters bir durum.
Gerçek bir vergi reformu paketi nasıl
olmalı?
Oysa
gerçekten adil ve etkin bir vergi reformu asgari ölçüde şu iki amacı yerine
getirmeli:
1.Kamu gelirlerini etkin bir biçimde artırmalı. Yani uzun
vadede sürdürülebilir bir vergi geliri sağlamalı. Ya da en azından vergi
gelirlerini azaltmamalı.
2. Ancak ilk amacı yerine getirirken gelir ve servet
bölüşümündeki, vergi yükünün dağılımındaki mevcut adaletsizliğini azaltmalı,
adil bir bölüşüm sağlamalı ve yoksulluğu ortadan kaldırmalı. Bu anlamda
verginin yükünü yeniden ama emekten, yoksuldan yana dağıtmalı.
Bunun için
bütçe ödeneklerinin asıl olarak sermaye sahiplerine ve güvenlik harcamalarına
ayrılmasından ve böylece bütçe açığının, borçlanma ihtiyacının daha da
artırılması politikasından vazgeçilmesi gerekiyor.
Vergi reformu ile ilgili olarak kamu
gelirlerini de artıran önerilerimizin başında sırasıyla şunlar geliyor:
(i) Vergi cennetleri gibi vergi kaybına yol açan
uygulamalara son verilmeli.
(ii) Genel olarak vergi harcamaları adı verilen muafiyet ve
istisnalara vs son verilmeli ve vergi tabanı sermayeye yayılmalı. Özellikle de
Kurumlar Vergisindeki ve Gelir Vergisindeki muafiyet ve istisnalar azaltılmalı.
(iii) Servet, tıpkı bir gelir gibi artan oranlı olarak
vergilendirilmeli.
(iv) Asgari ücret yaşanılabilir bir
ücret düzeyine yükseltilirken, gelir vergisi dışında tutulmalı ve düşük gelirli
ailelere yapılan, aile, çocuk yardımı gibi yardımlar artırılmalı.
(v) Politik süreç vatandaşa nasıl ve ne ölçüde
vergilendirileceği konusunda yeterli girdiyi, bilgiyi sağlamalı.
Yani vergi sisteminde mükelleflerin
etkin sözü olmalı. Bu durum siyasal iktidarca saygı ile karşılanmalı. Bu şöyle
sağlanabilir:
(i)
Mükelleflere
nasıl ve ne ölçüde vergilendirileceği kararını etkileme fırsatı verilmeli
(ii) Haksız
vergilere karşı çıkabilme güvencesi
(iii) Vergi
dairesi, maliye, vatandaşa saygılı olmalı. Demokratik bir biçimde yurttaşın
doğrudan ve dolaylı yollarla bu sürece etkin müdahalesi sağlanmalı ve teminat
altına alınmalı.
(iv) Kamu görevlileri ve politikacılar
vergilerle elde edilen kaynakları sadece halkın hizmetinde kullanmalı.
(v) Son olarak
yurttaşlar verginin yükünün ve kamusal harcamaların faydalarının eşit ve adil
bir biçimde dağıtılması için etkin bir irade ortaya koymalı. Bunun
sağlanabilmesi için demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına son
verilmeli, tam tersine gerçek bir bütçe hakkının kullanılabilmesi için bütçeden
bu yapıları koruyan örgütlenmelere kaynak ayrılmalı.
Ancak
bunların tek bir vergi için (örneğin Gelir Vergisi) sağlanması yeterli olmaz.
Tüm vergi sistemi bu ilkelere göre tasarlanmalı. Yani Gelir Vergisinde adalet
sağlanırken, KDV ya da KV gibi vergilerde bu bozulmamalı.
Ayrıca vergi sistemi harcamadan bağımsız ele alınmamalı. Kamu
maliyesi bir bütün olarak ele alınmalı ve etkin ve adil bir işleyiş için bütçe,
demokratik bir biçimde hazırlanmalı ve halkın etkin denetimine bırakılmalı.