“AÇ GÖZÜNÜ SEYRET TEKRARI YOK BUNUN”
Mustafa Durmuş
25 Temmuz 2019
Merkez
Bankası’nın faiz indirim kararı nedense bana Grup Gündoğarken’in “Olacak o
kadar” adlı o muhteşem şarkısının sözleri hatırlattı.
Beklendiği gibi,
bugün Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Murat Uysal’ın da üyesi olduğu MB Para
Politikası Kurulu (PPK), politika faizi
olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 24’ten yüzde 19,75’e indirdi.
Yani 4, 25 puan birden indirim yapıldı.
İşin gerçeği 1
ya da 2 puanlık bir indirim beklenirken bu denli (beşte bir oranında) bir
indirim sürpriz oldu. Reel faiz oranlarının gerçekte negatif olduğu bir dönemde
bu büyük cesaret.
Bu hamleyi
cesaretle mi, yoksa mecburiyetle mi açıklamak gerekir sorusunun yanıtı zaman
içinde netleşecek. Ama bir seferde böyle bir büyük indirim sorunun da büyük
olduğunu gösteriyor.
Böylece bankalar
MB’den beşte bir oranında daha düşük faizle borçlanıp bu parayı piyasada kredi olarak
ya da Hazine’nin borçlanma ihalelerine girerek satabilecekler.
İBRETLİK BİR GEREKÇE
Faiz indirimi
kararının gerekçesi (1) iktisat
derslerinde okutulacak nitelikte, ibretlik bir gerekçe.
Ancak karar
gerekçesinin en önemli kısmı son cümlede yer alıyor. Şöyle diyor PPK:
“Açıklanacak her türlü yeni verinin ve haberin Kurul’un
geleceğe yönelik politika duruşunu değiştirmesine neden olabileceği önemle
vurgulanmalıdır”.
Yani Kurul şunu
söylüyor: Biz bu kararı çok özel koşullar altında aldık, bu nedenle de bundan
sonraki kararlar çok farklı olabilir.
Bu karar ve
kararda yer alan ifade, son haftalarda Torba Yasa’daki MB ihtiyat akçesinin
Hazine’ye aktarılması ve MB Başkanının (faiz indirimine karşı çıktığı için) görevden alınmasıyla birlikte değerlendirildiğinde
aşağıdaki gibi bir sonuca varırsak haksızlık
etmiş olmayız.
EKONOMİK DEĞİL, POLİTİK BİR KARAR
Siyasal iktidar
tarafından haftalar öncesinde alınan politik bir karar Merkez Bankası’nca
ekonomik gerekçelerle resmileştirilmiş. Ancak PPK üyeleri kendilerini kurtarabilmek
için yukarıdaki son cümleyi karara eklemişler.
Kararın içeriği
ise çelişkiler ve tutarsızlıklarla dolu. Çünkü özetle şöyle bir gerekçeye
dayanıyor: “Faizi indirdik, zira ekonomide toparlanma işaretleri görüyoruz”.
Cari açığın
fazlaya dönmesini (gerçek nedeninden kopuk bir biçimde değerlendirerek), idari
tedbirlerle enflasyonun düşük gösterilmesini toparlanma işaretleri sayarken; işsizlik, ekonomik küçülme, yatırımların
azalması ve ekonomiye olan güvenin azalması gibi diğer faktörleri görmezden
gelmek ne denli ikna edicidir sorusunu şimdilik bir kenara bırakalım.
EKONOMİ KİTAPLARINI BİR KENARA
ATABİLİRSİNİZ!
Diğer yandan ana
akım ekonomi teorisinin üzerinde uzlaştığı genel çıkarım şudur: Bir ekonomi
toparlanıyorsa faiz indirimine gerek kalmaz. Ekonomi resesyonda ve krizdeyse (ya
da böyle bir beklenti varsa) faiz indirimine gidilir ki sistemin makinalarını
yağlayan unsur olan faiz işe yarasın, ekonomi canlansın.
O halde, PPK ya
ekonominin resesyonda olduğunu zımni olarak kabul ediyor ya da o da artık “faiz-enflasyon
-büyüme ilişkisi” konusunda, ana akım iktisatçıların dahi reddettiği bir yanlışa
sahip çıkıyor. Bunun bilimsel bir eleştiri ya da ana akıma karşı çıkış
olmadığının, sadece Yeni Fisher’ci düşüncenin çarpıtılmış bir sonucu olduğunun
altını çizelim.
Politika faizinin
düşüşü ekonominin bütününü etkilediğinden, bu indirimin etkisinin döviz kurunun
ve enflasyonun yükselişe geçmesi biçiminde olması beklenir. Öyle ki politika
faizi yükseltildiğinde kur düşer, TL değer kazanırken; politika faizi
düşürüldüğünde tersi olur, yani kur yükselir, TL değer kaybeder. Nitekim dünden
bu yana bu kararın indirim yönünde olmasını bekleyen piyasalar bunu fiyatlamaya
başladı ve ABD doları kararın ardından 5,76’yı gördü (müdahale ile 5,69’a
geriledi).
Bu karar ekonomi
yönetiminin Türkiye’ye doğru olan uluslararası sermaye girişleri konusundaki
beklentiyi iyice düşürdüğünü da gösteriyor (zira sıcak paranın yüksek reel faiz-düşük
kur sevdiği bir gerçek). Bu da kısa vadede doların kurunun yükseleceğinin bir diğer
göstergesi.
SİYASAL İKTİDAR BU KARARI NEDEN ALDI?
Öncelikle, son
17 yılın temel sermaye-servet birikim rejimi olan inşaat ve emlake dayalı
birikim modeli tıkandı. İnşaat sektörü çok zorda, konutlar, plazalar,
AVM’lerdeki dükkânlar satılamıyor. Yüksek faiz yüksek morgıç faizi demek. Bu
nedenle de sektördeki batak sermaye gruplarını kurtarabilmek için (ekonominin
genel çıkarlarına aykırı da olsa) bu çapta bir faiz indirimi kararının alındığını
ileri sürmek mümkün.
İkinci neden
kanunlaşan Torba Yasa’daki düzenlemeyle ilgili. Merkez Bankası’nın 46 milyar liralık birikmiş ihtiyat akçesi Hazine’ye
aktarıldı. Daha önce aktarılmış olan MB kârı ile birlikte bu 90 milyar liranın
üzerinde bir kaynak anlamına geliyor
Böyle büyük bir
kaynak, Bütçe açığını, Hazine nakit açığını kapatmaya yeter diye düşündüklerinden,
bu kaynağa el konuldu. Böylece borçlanma gereğini artırmadan, faiz oranlarını
yükseltmeden düşük faiz politikasıyla ekonomiyi biraz rahatlatabileceklerine
inanıyorlar.
Ancak 2017
yılında ekonominin ucuz KGF kredileriyle hormonlu olarak nasıl yüzde 7,4
büyütüldüğü, sonrasında ise nasıl çakılarak bugünlere geldiği unutulmamalı.
TEKRARI OLMAYAN BİR MÜDAHALE
Kaldı ki bu
kaynak (vergi gelirlerinin tersine) sürekli bir kaynak değil. Yani tekrarı yok
bunun. Kısa vadede rahatlama sağlasa da, bugün alınan faiz indirimi kararını
desteklese de, sorun birikimli bir biçimde kısa bir süre sonra tekrar karşımıza
gelecektir. Yani ne MB kaynağının, ne de bu çapta bir faiz indiriminin tekrarı
yok…
DERİN İHTİYAÇLAR SERT KARARLAR ALDIRIR
Özetle bir
süredir politik ihtiyaçlar her şeyin önünde yer alıyor. İktidar bloku
açısından, iktidar partisindeki çözülmeyi durdurmak gerekiyor (ya da en azından
toplumsal muhalefeti güçlendirecek kararlardan sakınarak, popülist kararlar
almak gerekiyor). Bu da bugünü kurtarmak için geleceğin kolayca feda
edilmesiyle sonuçlanıyor.
Diğer yandan bu yönelim
sorunu sadece ötelemeye yarar, sorunu ortadan kaldırmaz, daha da büyütür.
Ayrıca devlet maliyesinin bu denli açık verdiği, yani mali sorunların bu denli
baskın olduğu bir anda piyasalar nezdinde güvenirliği de tartışılmakta olan MB’nin
bu şekilde kullanılması para politikasının araçlarını da tamamen etkisiz kılar.
Bu durumda bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi bir süredir yapılmakta olan monetizasyon
daha da artar ve kaçınılmaz finansman biçimi haline gelir.
DİP NOTLAR