Makroekonomi
politikaları: “Saldım çayıra Mevla’m kayıra”
Mustafa
Durmuş
14 Ekim 2022
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (IBRD), dünya ekonomisinin
karşılaştığı sayısız zorluğu tartışmak için bu hafta Washington’da yıllık
toplantılarını yaparken, IMF’nin Ekim ayı ‘Dünyanın Görünümü Raporu’, ‘Küresel
Finansal İstikrar Raporu’ ve ‘Mali İzleme Raporu’ eş anlı olarak yayınlandı.
Dünya Ticaret Örgütü de benzer tespitleri içeren raporunu yayınladı.
‘Yaşam Maliyeti Krizi’ ile mücadele etmek
başlığını taşıyan ‘Dünyanın Görünümü Raporu’ (1), genel olarak dünyada bu yıla
ve gelecek yıla ait iyimser beklentilerin giderek ortadan kalktığını ve bunun
yerini kötümserliğin aldığını ileri sürüyor.
Büyüme
tahminleri üst üste 4 kez düşürüldü
Nitekim bu yılbaşından bu yana IMF’nin küresel
ekonomik büyüme tahminlerini dördüncü kez üst üste düşürmesi bunun bir
göstergesi. Öyle ki Ocak ayında dünya ekonomisinin gelecek yıl yüzde 3,8
büyümesi öngörülürken, bu oranlar (Nisan-Ekim arasında) sırasıyla; yüzde
3,6’ya, yüzde 2,9’a ve yüzde 2,7’ye düşürüldü.
Özetle IMF, geçen yıl ortalama yüzde 6,0
olan küresel ekonomik büyümenin bu yıl neredeyse yarı yarıya (yüzde 3,2’ye), 2023’te
ise yarıdan fazla (yüzde 2,7’ye) düşmesini öngörüyor.
Sermaye birikimi krizinin ipuçları
Geçen yıl ortalama yüzde 5,2 oranında
büyüyen Gelişkin Merkez Ekonomilerin bu yılki büyüme hızının ortalama yüzde 2,4
ve seneye yüzde 1,1 olması öngörülüyor. Yani Merkez Ekonomilerde tam bir
çakılma yaşanacak gibi görünüyor.
Geçen yıl ortalama yüzde 6,6 oranında
büyüyen Yükselen Ekonomiler ve diğer azgelişmiş ekonomilerin büyüme hızının da
neredeyse yarı yarıya düşmesi ve bu yıl ve gelecek yıl ortalama yüzde 3,7
olması bekleniyor.
Bu veriler kârlılığın, dolayısıyla da sermaye
birikiminin yavaşlamasının yani ciddi bir kâr oranlarının azalması biçiminde
kendini gösteren kapitalist krizinin ipuçları.
Yeni
bir büyük savaşın zemini oluşuyor
Diğer yandan, kapitalizmin temel sürükleyicisi
olan sermaye birikiminin (dolayısıyla da kârın) bu denli yavaşlamasına sistemin
egemenlerinin uzun süre katlanabilmeleri beklenmemeli.
Çünkü bu gelişme, kârlarının,
sermayelerinin ve servetlerinin yeterince büyüyemeyeceği anlamına geliyor. Bu
yüzden de emperyalist küresel sermaye grupları, arkalarına aldıkları ulus
devletlerle birlikte, pastayı yeniden paylaşmak için yeni savaşların hazırlığı
içine girebilirler.
Bunun tarihte çok acı örnekleri mevcut. Birinci
ve İkinci Paylaşım Savaşları öncesindeki yıllarında da kâr oranları düşmüş, ekonomik
büyüme hızları ciddi biçimde azalmış ve bu durum yeniden paylaşım savaşlarının
önünü açmış, dünya düzeni ve güç dengeleri değişmiş, kapitalizm krizinden ancak
bu savaşlarla çıkabilmişti.
Ukrayna Savaşının geldiği aşamada nükleer
başlıklı füzelerin de kullanılabileceği yönündeki Rusya’nın tehditleri, NATO’daki
genişleme ve Asya’da aralarında Rusya, Çin ve Hindistan’ında bulunduğu yeni bir
kutbun oluşması ve Güney Çin Denizi’nde bir süredir devam eden ABD - Çin
gerginliği de dikkate alındığında, bu
yüzyılda dünyanın yeni bir paylaşım savaşı ile karşılaşma ihtimalinin giderek
arttığının altını çizmekte yarar var.
Finansal
istikrarsızlık artıyor, riskler büyüyor
Yavaşlayan ekonomik büyümenin dışında
küresel ekonominin finansal istikrar tarafında da ciddi sorunlar mevcut. Çünkü IMF,
devasa biçimde artan küresel dış borç stoku ortamında (2), küresel enflasyonun
bu yıl yüzde 8,8 ile zirve yaparken, bunun ancak seneye yüzde 6,5’e ve 2024’te
yüzde 4,1’e gerileyebileceğini öngörüyor.
Kısaca, büyük çaptaki kamu borç
stoklarının olduğu ve bunların Covid-19 salgınından bu yana hızla arttığı bir ortamda,
küresel çapta yüksek bir enflasyon, buna karşılık yavaşlayan bir ekonomik
büyüme durumu öngörülüyor. Oysa kârlı ve kesintisiz bir sermaye birikimini
sağlamanın en önemli koşullarından birisinin de finansal istikrarın sağlanmasının
olduğu çok açık.
Bu yüzden de ekonomik büyümeye ilişkin
sorunlar kadar, IMF’nin eş anlı olarak yayınladığı son ‘Küresel Finansal
İstikrar Raporu’ bu yöndeki ciddi tehlikelere dikkat çekiyor, bir dizi ardışık
şokun ortasında küresel finansal istikrar risklerinin arttığını ileri sürüyor.
Bir başka deyimle, IMF bu raporunda (3),
özellikle bu yıl küresel çapta artan faiz oranlarıyla birlikte küresel finansal
koşulların sıkılaştığının ve bu gelişmenin de makroekonomik temelleri zayıf
olan birçok yükselen ve azgelişmiş ülke ekonomisinden sermaye çıkışlarının
artmasına neden olduğunun altını çiziyor.
Başta ABD olmak üzere Merkez Ekonomilerde
artan faiz oranlarıyla birlikte, sermayenin getirisi açısından, yükselen ekonomilerin
sunduğu imkânların giderek cazibesini yitirdiği belirtiliyor. Ayrıca bu
ülkelerdeki artan jeopolitik riskler ve enerji ve temel gıda maddelerinin
fiyatlarındaki hızlı yükselişler yüzünden ortaya çıkan yüksek enflasyon gibi
finansal istikrarsızlıkların ortaya çıkardığı risklerin uluslararası yatırımcının
iştahını azalttığı ileri sürülüyor.
Son olarak, IMF eş anlı olarak yayınladığı
üçüncü rapor olan Mali İzleme Raporu’nda (4), önümüzdeki yıldan itibaren mali krizlerin daha
sık yaşanacağını çünkü bütçe açıklarının ve kamu borç stoklarının ciddi biçimde
arttığını ileri sürüyor. Bu gelişmenin kaçınılmaz sonucu olarak da devletlerin,
sıkı maliye politikaları da dâhil olmak üzere, kemer sıkma politikalarına
başvuracağını öngörüyor.
IMF:
Bu yılsonunda Türkiye’de enflasyon yüzde 73,1 seneye yüzde 51,2
IMF raporunda Türkiye ekonomisine at
bilgiler ve tahminler de yer alıyor. Buna göre, Türkiye ekonomisinin bu yıl
yüzde 5,0 ve seneye yüzde 3,0 büyümesi beklenirken, enflasyon oranının bu yıl
yüzde 73,1 ve seneye yüzde 51,2 olacağı tahmin ediliyor. Cari açığın bu yıl
yüzde - 5,7 ve seneye yüzde – 3,9 olması ve işsizliğin bu yıl yüzde 10,8 ve
seneye yüzde 10,5 olması bekleniyor. (5)
Kapitalist devletlerin normalde ekonomik krizler
karşısında hemen hayata geçirebilecekleri para politikası ve maliye politikası
gibi iki temel makroekonomi politikası mevcut. Uygulamada para politikası çok
daha hızlı, maliye politikası ise daha yavaş etki gösteriyor. Para politikası
araçları faiz oranı ve para arzı düzenlemeleri- kredilerden, maliye politikası
araçları ise asıl olarak vergiler ve kamu harcamalarından oluşuyor.
Ekonominin
durumuna göre ‘para-maliye politikası karması’ uygulanıyor
Genelde bu iki politika bir arada ve
ekonominin içinde bulunduğu durumun gerekliklerine göre bir uyum içinde uygulanıyor.
Örneğin enflasyonun ekonomik durgunluktan çok daha öncelikli bir tehlike olduğu
bir ekonomide bu politika ‘sıkı para - gevşek maliye politikası karması’ biçiminde
uygulanıyor. Yani faiz oranları artırılırken, yaşam maliyetlerinin de artması
nedeniyle, halk vergi indirimleri ve mali desteklerle rahatlatılmaya
çalışılıyor.
Asıl sorunun yüksek enflasyon olarak
belirlendiği ekonomilerde ise her iki politika da sıkılaştırılmış bir biçimde (sıkı
para - sıkı maliye politikası) uygulanıyor ve örneğin faiz oranları
artırılırken vergiler de artırılıyor veya kamu harcamaları kısılıyor.
Böylece efektif toplam talep yönetimi
yapılarak, bugün yapılmakta olduğu gibi aşırı ısınmış ekonomi soğutularak,
büyüme hızı düşürülüyor ya da durgunluk dönemlerinde olduğu gibi ekonomi belli
bir fiyat istikrarı altında büyütülüyor.
Türkiye
uygulaması: İzahı zor bir politika karması
Bu teorik açıklamanın ardından şu an
uygulamadaki duruma bakalım. IMF aşağıdaki tabloda, yüksek enflasyon ve giderek
yavaşlayan ekonomik büyüme karşısında dünya çapında nasıl bir ‘maliye politikası
- para politikası karması’ uygulanmakta olduğunu özetliyor (6).
Buna göre, sol üst kutucukta ‘sıkı para -
gevşek maliye politikası karması’ uygulayan ülkelere yer veriliyor. Bu kutucukta
Güney Kore, İspanya, İtalya ve Brezilya gibi ülkeler yer alıyor. Sağ üst köşede
‘sıkı para - sıkı maliye politikası karması’ uygulayan ülkelere yer veriliyor.
Bu kutucukta Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Hindistan ve Endonezya gibi
ülkeler bulunuyor. Sağ alt köşedeki kutucukta ‘gevşek para - sıkı maliye politikası karması’
uygulayan ülkelere yer veriliyor ki bu politikaları şu anda dünyada uygulayan
ülke olmadığından, bu kutucuk boş bırakılmış. Sol alt köşedeki kutucuksa ‘gevşek para - gevşek maliye politikası karması’
uygulayan ülkelere ayrılmış. Bu kutucukta sadece bir ülke yer alıyor: Türkiye.
Kısaca, resmi enflasyonun (TÜFE) yüzde 84’e yaklaştığı, oldukça ısınmış bir ekonomiye sahip olan Türkiye’de iktidar bloku hem gevşek para hem de gevşek maliye politikasını aynı anda uyguluyor. Makroekonomi ya da maliye politikası kitaplarında, tarihte Türkiye’dekine benzer koşullara sahip olup da böyle bir politika karmasının uygulandığı bir başka ülke örneğine rastlamak oldukça güç.
Sonuç
olarak
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin,
iktidarın artık iktisatta ‘hetorodoks’ yaklaşımı benimsediği anlamına
gelebilecek açıklamasının bizi nereye kadar götürdüğüne tanık olduğumuz tarihi
bir dönem yaşıyoruz.
Öyle ki ısrarla savundukları “faiz
sebep-enflasyon sonuçtur” iddiasına benzer bir biçimde, ekonominin bu denli
ısındığı, istikrarsızlığın bu denli arttığı, döviz rezervlerinin bu kadar eridiği
bir dönemde iktidar hem para hem de maliye politikasını gevşettikçe gevşetiyor.
Nitekim kısa bir süre önce bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan esnafa yıllık sadece
yüzde 7,5’tan 60 ay vadeli toplam 100 Milyar TL’lik kredi kullandırılacağını
açıkladı. (7)
Ekonominin aşırı ısındığı, finansal
istikrarsızlığı arttığı bir ekonomide, hem para hem de maliye politikalarının
böyle gevşek bir biçimde uygulanmasını savunan bilimsel bir iktisadi yaklaşımın
olması ihtimali çok zayıf. Uygulamanın ‘heterodoks’ yaklaşıma dayandırılmaya
çalışılması ise sadece bu uygulamayı toplum nezdinde meşrulaştırmak için
yapılan bir çaba gibi duruyor.
Zaten uygulanan bu politikalar iktisadi
olmaktan ziyade siyasal yanı ağır basan politikalar. Yani bu politikalarla ekonominin
ihtiyaçlarından ziyade yönetenlerin siyasal ihtiyaçları ön planda tutuluyor.
Öyle ki iktidar blokunu oluşturan siyasal
partilerin içine girdiğimiz seçim sürecinde hızla oy kaybediyor olması iktidarı
kaybetme korkusunu bir gerçeğe dönüştürdükçe, bu ve benzeri tür politikalar
hayata geçiriliyor. Önümüzdeki süreçte benzer uygulamalara başvurulması artık
bizler için sürpriz olmayacak.
Enflasyon yüzde 84 iken, esnafa negatif
reel faiz oranından (yıllık yüzde 7,5) kredi vermek, ‘vergi harcamaları’ adı
altında faiz gelirlerinden alınan vergiler başta olmak üzere, gelecek yıl yaklaşık 385 Milyar TL’yi bulan vergi
gelirinden vazgeçmek (8), bu yılın sonunda beklenenin üzerinde bir asgari ücret
zammı yapma sözü vermek ve önümüzdeki süreçte gündeme getirilebilecek başka birçok
popülist politika ile belli ki seçmene mavi boncuk dağıtılıyor.
Özcesi, iktidar bloku seçimlere kadar
“saldım çayıra Mevla’m kayıra” misali politikalarla yürümeyi seçmiş görünüyor.
Seçim sonrası ise Allah kerim: “Kalırsak kemerleri sıktırırız, gidersek enkazı
devir alan iktidar düşünsün”.
Dip notlar:
(Çizgi: Erdil Yaşaroğlu)
(1) https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2022/10/11/world-economic-outlook-october-2022,
s. 9.
(2) 2020 yılı sonunda küresel borç stoku 226
trilyon doları buluyor. Bkz: https://www.brinknews.com/quick-take/global-debt-is-setting-new-records
(12 October 2022).
(3) https://www.imf.org/en/Publications/GFSR/Issues/2022/10/11/global-financial-stability-report-october-2022,
s. 2-3, 16,
(4) https://www.imf.org/en/Publications/FM/Issues/2022/10/09/fiscal-monitor-october-22,
s. x-xi.
(5) https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2022/10/11/world-economic-outlook-october-2022,
s. 42.
(6) https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2022/10/11/policymakers-need-steady-hand-as-storm-clouds-gather-over-global-economy (12
Ekim 2022).
(7) https://www.dunya.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-esnafa-100-milyar-liralik-60-ay-vadeli-kredi-kampanyasi-baslatiyoruz-haberi
(10 Ekim 2022).
(8) https://www.dunya.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-esnafa-100-milyar-liralik-60-ay-vadeli-kredi-kampanyasi-baslatiyoruz-haberi
(10 Ekim 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder