Gelir
adaletsizliği: Mızrak çuvala sığmıyor!
Mustafa
Durmuş
11 Mayıs 2023
Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve onun beslediği yoksulluk
ülkemizin en temel sorunlarının başından geliyor.
Bu sorun öyle bir sorun ki ülkemiz insanını olduğu
kadar, aynı coğrafyadaki diğer halkların da geleceğini derinden etkileyecek
olan 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin sonuçlarına da etki edebilecek bir öneme
sahip.
Resmi veriler dahi (özellikle de 2017 yılından bu yana),
gelir dağılımının emekçilerin aleyhine olmak üzere daha da kötüleştiğini ve
yoksulluğun artık derin bir yoksulluğa dönüştüğünü gösteriyor. Kaldı ki
milyonlar bunu kendi yaşamlarından çok daha iyi biliyorlar.
Bir yandan gerçekte yüzde 100’ün üzerinde olan
enflasyon, diğer yandan açlık sınırının dahi altında kalan ücretler ve bu
duruma sessiz kalan siyasal iktidar bu yoksulluğun asıl nedenlerini oluşturuyor.
TÜİK
adaletsizliği gizleyemedi
Ancak mızrak çuvala sığmıyor. Öyle ki TÜİK’in son iki
araştırması ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin nasıl bozulduğunu,
mülksüzleşmenin ve yoksulluğun nasıl arttığını gözler önüne seriyor.
Örneğin, TÜİK’ in 4 Mayıs’ta yayımlamış olduğu Gelir
Dağılımı İstatistiklerinde 2022) (1) yer alan veriler ülkedeki sınıfsal
ayrışmayı olduğu kadar bölgeler arasındaki eşitsizlikleri de net olarak ortaya
koyuyor.
En
zengin yüzde 20 milli gelirin yüzde 48’ine sahip
Öncelikle yüzde 20’lik nüfus dilimlerine göre
hazırlanmış hane halkı gelirlerinin dağılımına bakıldığında; ülkedeki son yüzde
20’lik (en yüksek) gelirli nüfusun toplam gelirin yüzde 48’ini elde ettiği,
kalan yüzde 80’in ise yüzde 52 ile yetinmek zorunda kaldığı görülüyor.
Üstelik 2021 yılından 2022 yılına geçen bir yılda, bu
en zengin yüzde 20’nin milli gelirden aldığı pay 1,3 puan artmış. Buna karşılık
diğer yüzde 20’lik grupların hepsinin paylarında azalma söz konusu.
Örneğin ilk yüzde 20’nin (en yoksul) milli gelirden
aldığı pay 0,1 puan azalarak yüzde 6,0’a; ikinci yüzde 20’nin payı 0,4 puan
azalarak yüzde 10,4’e; üçüncü yüzde 20’nin payı 0,4 puan azalarak yüzde 14,7’ye
ve dördüncü (ya da ikinci en zengin) yüzde 20’nin payı 0,4 puan azalarak yüzde
20,9’a geriledi.
Orta
sınıf yok oldu
Kısaca nüfusun yüzde 60’ı (kabaca 51 milyon insan)
milli gelirden sadece yüzde 31,1 oranında bir pay alabiliyor. Ayrıca dördüncü
yüzde 20’nin payındaki azalma da son 6 yıldır ilk kez yaşanıyor.
Bu verileri, ülkede artık “en zenginler” ve “en
yoksullar “biçiminde kabaca iki kesimin olduğu, “orta sınıf” diye tabir edilen
kesimlerin giderek ortadan kalktığı ve derin bir yoksullaşmanın yaşandığı
biçiminde yorumlamak mümkün.
“Tek
Adam Rejimi” gelir adaletsizliğini artırdı
Bu verilerin 2017 yılından itibaren kötüleşmesi ise
ülkedeki “Tek Adam Rejimi” olarak tabir edilen otoriter rejimin, var olan gelir
dağılımı adaletsizliğini daha da artırdığının bir kanıtı. Bu da mevcut rejime artık
son verilmesi gerektiğinin haklı gerekçelerinden bir diğerini oluşturuyor.
Aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi; en üst
gelir grubuna mensup ailelerin (çok büyük ölçüde işveren/sermaye kesiminden
oluşuyor) bir yıldaki gelirlerindeki ortalama artış yüzde 61,8 iken, nüfusun
çoğunluğunu oluşturan ücretli/maaşlı kesimin (en alttaki ilk üç yüzde 20’lik grup)
gelirleri sadece yüzde 21,5 oranında arttı.
Mutlak artış çok daha fazla
Bu durum (farklı gelir gruplarının gelirlerindeki
göreli artış bağlamında), gelir dağılımı adaletsizliğindeki son bir yıldaki
artışın nedeni gibi görünse de, gelirlerdeki mutlak artışa baktığımızda çok
daha çarpıcı bir durum ile karşılaşıyoruz.
Şöyle ki son bir yılda işveren (sermaye) kesiminin
gelirindeki ortalama artış 84,202 TL iken, ücretli ve maaşlıların
gelirlerindeki bir yıllık ortalama artış sadece 10,053 TL oldu. Yani sermaye
kesimi gelirlerini mutlak olarak 8 kattan daha fazla artırdı. Bu da gelir
eşitsizliğinin bundan böyle artarak süreceğinin somut bir kanıtı.
|
2021 (TL) |
2022 (TL) |
Oransal Değişim (%) |
Mutlak Değişim (TL) |
Tüm çalışanlar |
47,886 |
62,826 |
31,2 |
14,990 |
Ücretli, Maaşlı |
46,846 |
56,899 |
21,5 |
10,053 |
Yevmiyeli |
18,006 |
25,632 |
42,4 |
7,626 |
İşveren |
136,280 |
220,482 |
61,8 |
84,202 |
Kendi Hesabına |
37,871 |
58,697 |
55,5 |
20,826 |
Ücretler ve maaşlar büyük ölçüde kayıt altında
olduğundan, bu kesimin ücretlerindeki nominal artışları doğru olarak kabul
edebiliriz ancak sermaye kesiminin gelirlerinin bir kısmının vergisel ve diğer nedenlerden
dolayı kayıt dışı olduğu varsayıldığında, bu kesimin ortalama gelirlerindeki
artışın açıklanandan çok daha fazla olduğunu ileri sürebiliriz.
Servet
dağılımı çok daha adaletsiz
Bu yüzden de gelir dağılımı kadar servet dağılımındaki
adaletsizliğe de bakılması gerekiyor. Ancak bu konuda TÜİK’in her hangi bir
çalışması mevcut değil.
Diğer yandan, bazı uluslararası araştırmalardan Türkiye’deki
servet dağılımının gelir dağılımından çok daha adaletsiz olduğunu biliyoruz.
Öyle ki gelir dağılımındaki eşitsizliği gösteren Gini Katsayısı 0,41 civarında
iken, servet Gini katsayısı 0,84 (bu katsayı 1’e yaklaştığında adaletsizlik daha
da artıyor).
Ücretlilerin
milli gelirden aldığı pay azaldı
Aynı TÜİK bültenine göre, emekçilerin (ücretli ve
maaşlıların) milli gelirden aldığı pay son bir yılda 0,9 puan azalarak yüzde
46,2’ye geriledi. Diğer yandan, TÜİK’in
2022 yılı ekonomik büyümeye ilişkin bülteninde durum çok daha farklı sunuluyor.
Bu bültene göre (2), 2022 yılının bütününde ülkedeki işgücü
ödemelerinin gayrisafi katma değer içindeki payı 2021 yılında yüzde 30,1 iken,
2022 yılında yüzde 26,5’e düştü. Üstelik
bu gerileme milli gelirin geçen yıl yüzde 5,6 oranında büyümesine rağmen
gerçekleşti. Bu durum da ülkede yaşanan kapitalist ekonomik büyümenin gelir
dağılımını düzeltmediğinin, daha da kötüleştirdiğinin bir kanıtı.
Enflasyon
gelir artışını ortadan kaldırdı
TÜİK’in Gelir Dağılımı İstatistiklerinde dikkat çeken
bir başka nokta yıllık ortalama hane halkı kullanılabilir gelirinin son bir
yılda yüzde 28,3 artarak 2022’de 98,416 TL’ye çıkmış olması.
Bu durum her ne kadar gelirlerde ciddi bir artış olduğu
gibi görünse de, yüzde 100’ü aştığı kesin olan bir enflasyon ortamında
hanelerin durumlarının iyileştiği anlamına gelmiyor. Aksine bu artış ortalama
olduğu için her hanede aynı biçimde hissedilmediği gibi, yüksek enflasyon
karşısında gelirlerde çok ciddi bir erimeyi gösteriyor. Bu da ülkede yaşanmakta
olan “yaşam maliyeti krizini” ön plana çıkartıyor.
Bölgeler
arası gelir farklılığı iyice arttı
Kaldı ki hane gelirlerindeki ortalama artış bölgelere
göre de ciddi farklılıklar gösteriyor. Öyle ki Türkiye genelinde yıllık
ortalama eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri 2022 yılında 48,642 TL
iken, İBBS 2. Düzey bölgeleri itibarıyla en yüksek olduğu bölge 69,904 TL ile
TR10 (İstanbul) bölgesi oldu. Bu bölgeyi, 59,798 TL ile TR51 (Ankara) bölgesi
ve 59,272 TL ile TR31 (İzmir)bölgesi izledi.
Diğer yandan en düşük yıllık ortalama eşdeğer hane halkı
kullanılabilir fert geliri 23,063 TL ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkâri)
bölgesi gibi Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı illerde gerçekleşti. Bu da gelir
bölüşümü adaletsizliğinin farklı etnisitelere göre daha da arttığının bir
kanıtı.
Yoksulluk
artışı gizlenemiyor
Son olarak, 8 Mayıs’ta TÜİK tarafından yayımlanan Yoksulluk
ve Yaşam Koşulları İstatistikleri (2022) yoksulluğun arttığını gözler önüne seriyor.
Buna göre (3), son bir yılda ortanca gelirin yüzde 60’ının altında elde edilen
gelire göre hesaplanan “göreli yoksulluk oranı” 0,3 puan artarak yüzde 21,6’ya
yükseldi. Yani TÜİK’e göre ülke nüfusunun yüzde 21,6’sı resmi olarak yoksul.
Diğer yandan, sendikaların yoksulluk sınırı
hesaplamalarının çok daha farklı olduğunu biliyoruz. Örneğin TÜRK-İş’e göre 4
kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı bu Mart ayında 31,000 TL’yi geçti. (4)
Keza yoksulluk oranları, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin
aleyhine olmak üzere bölgelere göre de farklılaşıyor. Örneğin geçen yıl en
yüksek yoksulluk oranı Adana ve Mersin illerinde tespit edildi. (5)
Sonuç
olarak
Gelir dağılımı adaletsizliği ve bunun beslediği yoksulluk
kapitalist sistemin işleyiş biçiminin kaçınılmaz sonuçları. Çünkü bu sistemde (özellikle
de neo-liberalizm altında), emek gelirleri baskılanırken, sermaye gelirlerinin
devasa bir biçimde artmasına izin veriliyor.
Bu noktada siyasal iktidarların da çok büyük
sorumluluğu var. Zira ikinci bölüşüm ilişkileri dediğimiz yani para (faiz),
maliye/vergi ve harcama politikalarını, bütçeyi emekçilerin, yoksulların
aleyhine kullanıyorlar ve mevcut adaletsizliği daha da artırıyorlar.
Bu nedenle de bu sorunların sistemik sorunlar olduğunu
unutmadan, önümüzdeki seçimlerde gelir adaletsizliğini ve yoksulluğu daha
artıran ve bu adaletsizlikten yüksek kârlar kadar, siyasal rantlar da devşirenlerin
iktidarına son vermek ve emekten yana, halkçı bir iktidarı iş başına getirmek gerekiyor.
Dip notlar:
(1) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2022
(4
Mayıs 2023).
(2) Dönemsel
Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, IV. Çeyrek: Ekim - Aralık, 2022, https://data.tuik.gov.tr (28 Şubat
2023).
(3) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri
(8
Mayıs 2023).
(4) https://www.turkis.org.tr/mart-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri
(29
Mart 2023).
(5) https://www.bloomberght.com/turkiye-nin-goreli-yoksulluk-orani-en-yuksek-bolgeleri
(8
Mayıs 2023)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder