CHP
Gölge Bakanlığı yanlış mı anladı?
Mustafa
Durmuş
24
Haziran 2024
Ülkedeki TÜFE’ye (tüketici enflasyonu) en büyük katkı
en zengin kesimden geliyor, buna karşılık “enflasyonla mücadele” adı altında, ısrarla,
en yoksulların tüketimlerini kısmaya dönük mali sıkılaştırma politikaları uygulanıyor.
Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, enflasyon dirençli halini sürdürürken, halk
ezilmeye devam ediyor.
Şimşek-Karatepe
görüşmesi
CHP’nin ekonomi ve maliyeden sorumlu Gölge Bakanı
Prof. Y. Karatepe’nin iktidarın Ekonomi ve Maliye Bakanı M. Şimşek ile hafta
başında yapacakları görüşmede; asgari ücret, emekli maaş zamları ve vergi
düzenlemeleriyle ilgili bazı taleplerinin olacağı ileri sürülüyor. Karatepe’nin
asgari ücretin ve emekli maaşlarının artırılmasını talep edeceğini ya da
önereceğini tahmin edebiliriz.
Vergisel düzenlemelere gelince, Karatepe’nin kısa
açıklamasından, asıl olarak mevcut dolaylı vergilerin payının azaltılması ve bu
çerçevede kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin payının artırılması,
böylece vergide adaletin sağlanması gibi önerilerde bulunacağı anlaşılıyor.
Bu görüşme ile ilgili ki esaslı sorunlar var!
İlk olarak, ülkenin birinci partisi konumuna gelmiş ve
rüzgârı da arkasına almış olan bir muhalefet partisi, hızla yıpranmakta olan ve
aynı zamanda ülkedeki ekonomik ve sosyal yıkımın sorumlusu olan iktidar
partisinden (emekçiler lehine de olsa) talepte bulunmalı mıdır?
Yani CHP muhalefet mi yapmalıdır, yoksa zor durumdaki
iktidar ile işbirliği mi yapmalıdır? Yanıtlanması gereken asıl soru budur.
Yoksa iktidarın bugünkü krizin yegâne sorumlusu olduğu
gerçeğini ortaya koyarak, muhalefet olarak kendi alternatif programlarını ve
iktidar olduklarında bu çerçevede yapacaklarını tüm topluma, hem Meclis’te hem
de Meclis dışında, anlatmalı ve halkı iktidarın en kısa zamanda demokratik
yollarla değiştirilmesi gerektiğine ikna mı etmelidir?
Önce
yeterince teşhir yapılmalı
Pakette daha önce var olan; borsa gelirlerinin ve
yatırım fonlarının vergilendirilmesi, büyükşehir belediyeleri kapsamındaki
basit usüle tabi mükelleflere tanınan muafiyetlerin kaldırılması ve 1’den fazla
gayrimenkul sahiplerine ilişkin ek vergiler gibi önlemlerin paketten
çıkartılması, buna karşılık yurt dışı çıkış harcını 10 kat artıran maddenin
pakette kalması, iktidarın sermaye yanlısı bakışının en somut örneğidir.
Kısaca, iktidarın sermaye ve servet zengini yanlısı
vergisel tercihlerini toplum nezdinde teşhir etmeden ve alternatif bir emekten
yana vergi programını da sunmadan “gölge bakan”ın iktidarın bakanı ile
görüşmesinin, “zor zamanlarda muhalefetin iktidara uzattığı bir el olarak”
algılanması kaçınılmazdır.
Vergiler
amaç değil, araçtır
İkinci olarak, vergiler, vergi politikaları bir
araçtır, amaç değildir. Yani amaçtan bağımsız bir vergileme olmaz. Bu amaçların
başında; ekonomik ve finansal istikrarsızlıklarla mücadele (örneğin enflasyon),
kaynakların etkin ve verimli kullanılmasının sağlanması, servet ve gelir
dağılımı adaletsizliğinin azaltılması ve kalkınmanın finansmanı gibi amaçlar en
başta gelir. Araçlarsa; vergi oranlarının artırılması, matrahların
genişletilmesi, etkin vergi denetimleri ve vergi reformlarıdır.
Eğer şu anki amaç spesifik olarak enflasyonu aşağıya
çekmek ve gelir ve servet dağılımında adaletsizliği azaltmaksa, muhalefetin önerileri
dolaylı-dolaysız vergi ayrımının çok ötesine giderek daha radikal olmak
zorundadır.
Çünkü bugün başta emekçiler ve emekliler olmak üzere,
toplumun önemli bir kesimini ezen sadece KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler değil,
aynı zamanda Gelir Vergisinin sermayeyi, yüksek gelirliyi koruyan yapısıdır.
Kurumlar Vergisinin toplanan her vergi gelirinin sadece yüzde 9-10’unu
karşılıyor olmasıdır. Sermayeye, “muafiyet, istisna ve indirimler” adı altında
sunulan yüzlerce milyar liralık vergi teşvikidir. Aynı zamanda elektrik, doğalgaz
ve su faturaları gibi ağır faturalardır.
Verginin
yükünü artık sermaye taşımalı
Bu nedenle de, verginin yükünü emeğin üzerinden alınıp,
bu ülkede onlarca yıldır servetini büyüten tek sınıf olan büyük sermaye ve
servet sahiplerinin üzerine bindirilmesi gerekiyor. Bu olmaksızın ne
enflasyonla etkin mücadele edilebilir ne de vergileme yoluyla gelir ve servet
eşitsizlikleri azaltılabilir.
Yapılması gereken; gelir ve servet dağılımını, dik
artan oranlı gelir vergisi, aşırı kâr ve rant vergisi ve servet vergisi gibi
vergilerle iyileştirmek, etkin vergi ve kamu harcaması denetimleri yürütmek,
sermayeye tanınan istisna, muafiyet ve indirimleri ortadan kaldırmak, borsa
başta olmak üzere finans sektörünü etkin bir biçimde vergilendirmek ve yeniden
kamulaştırmalar yapmaktır.
Bunları iktidar partisinin yapmayacağı çok açık zira bu
öneriler inandıkları neo-liberal düşünceye ve temsil ettikleri hâkim sınıfların
çıkarlarına ters.
Gölge
Bakanlığı doğru mu anlıyoruz?
Aşağıdaki tırnak içindeki metinler yapay zekâ
tarafından üretildi:
“Birleşik Krallık'ta hem gölge bakanlar hem de gerçek
bakanlar belirli konuları tartışabilecekleri, mevzuatı inceleyebilecekleri ve
hükümet politikasını irdeleyebilecekleri parlamento komitelerinde yer
alabilirler. Bu etkileşimler özel toplantılar olmamakla birlikte, diyalog için
bir platform sağlarlar. Hem gölge hem de gerçek bakanların aynı kamuya açık
etkinliklere, konferanslara veya yuvarlak masa tartışmalarına katıldığı
durumlar olabilir. Bu etkinlikler bazen gayri resmi tartışmalara yol açabilir”.
“Yani gölge bakanlar genellikle normal görevlerinin
bir parçası olarak asıl hükümet bakanlarıyla resmi toplantılar yapmazlar. Gölge
bakanların ve gerçek bakanların rolleri ve sorumlulukları, sırasıyla
muhalefetteki ve hükümetteki konumlarını yansıtacak şekilde farklıdır. Gölge
bakan, ilgili hükümet bakanlarının çalışmalarını incelemek ve bunlara itiraz
etmekle görevlidir. Resmi muhalefet partisinin bir parçasıdır ve hükümetten
hesap sormayı, alternatif politikalar önermeyi ve hükümetteki potansiyel bir
geleceğe hazırlanmayı amaçlar”.
Kısaca, gölge ve gerçek bakanlar arasında resmi
toplantıların yapılmaması, hükümet ve muhalefetin rolleri arasında net bir
ayrım olmasını sağlar. Bu ayrım parlamenter demokrasinin işleyişi açısından
hayati önem taşır ve muhalefetin hükümeti gereksiz etki veya işbirliği
olmaksızın etkin bir şekilde denetleyebilmesini mümkün kılar”.
O halde iki finansçı Mülkiyelinin bu görüşmesinden ne
murat edebiliriz? CHP, müesses nizamın bir partisi rolünü sürdürerek, gölge
bakanlık uygulamasını “iktidarın zor zamanlarında yanında olmak biçiminde bir
işbirliği yapmak” olarak anlamış olmasın sakın? Eğer durum buysa muhalefetin hükümetin
gölgesinde kalması kaçınılmaz değil midir?