Sermaye işçilere açlık sınırının altında
bir asgari ücreti layık görüyor!
Mustafa Durmuş
21 Kasım 2024
Cumhurbaşkanı, “emeklimizi, memurumuzu, asgari
ücretlimizi, toplumun hiçbir kesimini enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyor. Hazine
ve Maliye Bakanı da hemen hemen aynı sözcüklerle, “halkı enflasyona ezdirmedik,
bundan böyle de ezdirmeyeceğiz” diyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ise, “bu yılın
ilk altı ayında ekonominin yüzde 3,8 büyüdüğünü, dezenflasyonun işlediğini, seneye
enflasyonun daha düşeceğini ve böylece emekçilerin rahatlayacağını” müjdeliyor.
Enflasyon canavarı (!)
“Enflasyonu halkı ezen bir canavar” olarak tanımlamak
sadece bu ezme işinden sorumlu olanları
gizlemeye hizmet eder. İktisadi
bir olgu olan enflasyon vatandaşı ezmez, ezemez. Çünkü enflasyon tıpkı
yoksulluk gibi, sadece bir sonuçtur.
Vatandaşı ezen; ücretli emek sömürüsüne dayalı bu
adaletsiz kapitalist düzen ve bu düzenin temel siyasal aparatı olan devleti
yöneten AKP’nin emek karşıtı ekonomi, maliye ve gelir politikalarıdır.
Kaldı ki madem vatandaşı ezdirmemek gibi bir niyet var,
neden o halde sermaye ve siyasal iktidarın sözcüleri asgari ücrete yapılacak
olan zammın “beklenen enflasyona göre” yapılması gerektiğini söylüyorlar?
MÜSİAD Başkanının ağzındaki bakla?
Nitekim Merkez Bankası Başkan Yardımcısı zammın
beklenen enflasyona endekslenebileceğini (yani yüzde 21 civarında olabileceğini)
söylerken, iktidarla hemhal olmuş iş ve sermaye çevrelerinin gözde örgütü olan MÜSİAD’ın
Başkanı Mahmut Asmalı bir CNBC-e yayınında aşağıdaki gibi bir ara formül
öneriyor:
“Beklenen enflasyon ile geçen yılın
enflasyonu arasında bir korelasyonla asgari ücret bulunabilir. Bazı sosyal
destekler de verilebilir. Türkiye’de maaşın yetmemesinin en büyük sebeplerinden
biri kira. Hane halkının harcamalarının yüzde 50’den fazlası konut, enerji ve
gıdadan oluşuyor. Buralarda tedbir almalıyız. Büyükşehirlerde şu anki asgari
ücretle geçinmek mümkün değil. 1+1 daireye17 bin lira kira verince asgari
ücretli bütün kazancını kiraya vermiş olacak. Bundan kaynaklı bölgesel asgari
ücret uygulanabilir…” (1)
Daha önce IMF de benzer bir öneride
bulunmuştu
Özetle Asmalı, gerçekleşen ve hedeflenen enflasyonun
birlikte hesaba katılarak asgari ücrete yüzde 21 ile yüzde 44 arasında, yani kabaca
yüzde 30’lar civarında bir zam yapılmasını, gerekirse işçilere sosyal yardım
verilmesini öneriyor.
Bu aslında IMF’nin daha önce yaptığı öneriye çok
benziyor. “Ücret zammını sınırlı tutalım, bunu devlet bütçesinden verilecek
olan sosyal yardımlarla telafi edelim” diyor.
Asmalı, halkın içine düştüğü geçim sıkıntısının
müsebbibinin ise ev sahipleri olduğunu ilan ediyor ve böylece üstü kapalı bir
biçimde, patronlar olarak kendi yüksek kârlarının bir kısmından (daha düşük
fiyatlar uygulayarak) vazgeçme niyetinde olmadıklarını açıklıyor.
Ayrıca “büyük şehirlerdeki yüksek konut kiralarının
(gıda ve enerji harcamaları ile birlikte) asgari ücretlinin gelirinin yüzde
50’sinden fazlasını götürdüğünü” ileri sürerek bölgelere göre değişen asgari ücret
uygulamasını da öneriyor. Yani örneğin Doğu ve Güney Doğu’daki asgari ücretin
Batı’dakinden daha düşük olması gerektiğini savunuyor.
Diğer yandan işçilerin bu önerileri reddetmeleri için
aşağıdaki gibi haklı nedenleri var:
Sosyal yardımlar iyidir ama…
Öncelikle, “sosyal yardımlar”, adı üstünde, düzenli
olmayan- geçici olarak yapılan yardımlardır ve emekli maaşının ve kıdem
tazminatının hesaplanmasında göz önüne alınmazlar. Ücret artışı yerine bu tür
yardımların verilmesi işçiyi maddi olarak kayba uğratır.
Ayrıca sosyal yardımlar, “parayı işçinin bir cebinden
vergi olarak alıp, diğerine yardım olarak koymak” anlamına gelir. Bu yardımlar halka
dönük kamusal eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi sosyal harcamaların
kesintiye uğratılmasına ya da devletin ortaya çıkacak bütçe açığını fonlamak
için daha fazla borçlanmasına neden olur ki sonuçta bunun bedeli de işçilerden
daha fazla vergi alınarak yine onlara ödettirilir.
Bölgesel asgari ücret mevcut sorunları
derinleştirir!
İkinci olarak, bölgesel asgari ücret uygulaması, mevcut
asgari ücret çıtasının çok daha altına inilmesine neden olacağı gibi,
Anayasa’ya, eşitlik ve sosyal adalete de terstir.
Eşit yurttaşlığın bir türlü tesis edilemediği bir
ülkede, asgari ücretin bölgelere göre farklılaştırılması bölgelerin halkları arasındaki
yakıcı eşitsizlikleri, yoksulluğu ve bunların tetiklediği başta “Kürt Sorunu”
olmak üzere, birçok sosyal ve siyasal sorunu da derinleştirir.
Kiralar İstanbul’da yüksek de Van’da düşük
mü?
Kaldı ki yaklaşık 50 yıl önce terk edilen bu uygulama
metalaşma ve ticarileşmenin geldiği düzey olarak ülke gerçekleriyle de uyumlu
değil. Örneğin 17 bin TL asgari ücretle İstanbul’da geçinilemeyeceği gibi,
Van’da geçinmek de zordur. Kiralar örneğin Van Merkez’de İstanbul’un bazı
semtlerinden daha yüksektir.
Özetle, yaşamakta olduğumuz sorun sadece enflasyonun
ya da yaşam maliyetlerinin yüksekliğinden değil, aynı zamanda işçi ücretlerinin
çok düşük olmasından ve gelir dağılımının son derece adaletsiz olmasından
kaynaklanıyor. Kayıtlı 11 milyondan fazla, kayıt dışı 3 milyondan fazla işçinin
(2), adına asgari ücret denilen 17 bin liralık açlık ücreti ile kendilerini ve
ailelerini geçindirmeye zorlanması bunun en somut kanıtıdır.
İşçi ücretleri seneye de açlık sınırın
altında kalabilir!
Daha da önemlisi Asmalı’nın gelecek yıl için önerdiği
asgari ücret artışının işçi sınıfının en az yarısını açlık sınırının altında
yaşamaya devam ettirme niyetinde olması.
2025 yılında gıda enflasyonunun, TÜİK tarafından resmi
olarak öngörüldüğü gibi, aylık ortalama yaklaşık yüzde 1,8 ve yıllık yüzde 22,5
olarak tahmin edilmesinden yola çıkarak hazırladığımız aşağıdaki grafikten de
görülebileceği gibi, asgari ücretin seneye açlık sınırının altına düşmemesi
için yüzde 55,29 oranında artırılması, yani 17 bin TL’nin 26,432 TL’ye yükseltilmesi
gerekiyor.
Eğer iktidar çevrelerinde ve medyada en çok konuşulan
oran olan yüzde 30’luk bir artış söz konusu olursa, asgari ücretin seneye Şubat
ayından itibaren açlık sınırının altına düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç
MÜSİAD’ın asgari ücret önerisi iktidar bloğunun
enflasyonla mücadele politikası ve beraberinde gelen mülksüzleştirme, kitlesel
yoksullaştırma ve gelirin alt gelir gruplarından alınıp üst gelir gruplarına
transferi projesi ile son derece uyumludur.
Bir başka anlatımla, siyasal iktidarı arkasına almış
olan sermaye sınıfı işçi sınıfına karşı belki de ülke tarihinde görülmemiş bir
sınıf savaşını yürütüyor. Örgütsüz, sınıf bilincinden uzak ve siyasal önderliğe
de sahip bulunmayan, başta emekliler ve yoksul köylüler olmak üzere halkın
diğer katmanlarını yanına alamayan bir işçi sınıfının bu savaşı kazanması çok
zor görünüyor.
Ancak tersi de, yani örgütlü mücadele ile bu savaşı
kazanmak da mümkündür. Tarihte bunun sayısız örneği mevcuttur. Son örneği ise
kendilerini yüzlerce metre yerin altında madene kapatan yüzlerce maden
işçisinin başlattıkları mücadeledir. Onların bu mücadelesi işçi sınıfının
bütününe örnek olmalıdır.
Dip notlar:
(1) https://www.haberler.com/ekonomi/musiad-dan-asgari-ucret-aciklamasi-18062701-haberi
(19 Kasım 2024).
(2) TÜİK,
İşgücü istatistikleri III. Çeyrek (Temmuz-Eylül 2024).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder