İsrail (ABD)-İran Savaşı ve Ekonomik
Etkileri
Mustafa Durmuş
24 Haziran 2025
G7 Ülkelerinin (Kanada, Fransa, Almanya, İtalya,
Japonya, Birleşik Krallık ve ABD) liderleri Kanada’da haziran ayının üçüncü
haftasında bir araya geldiler.
Bu ülkeler dünya nüfusunun sadece yüzde 9,6’sını ama satın
alma gücü paritesine göre küresel GSYH'nin yüzde 28’ini temsil ediyor
(1990’larda bu yüzde 50 civarındaydı). (1) Bazı küçük ortaklarıyla birlikte Küresel
Kuzey olarak da adlandırılan ve dünyayı yöneten emperyalist çekirdeği oluşturuyor.
Neyi tartışıyorlar ya da tartışmıyorlar?
G7 liderleri bu zirvede, kaçınılmaz olarak, İsrail'in
İran'a saldırısının ardından hızlanan Orta Doğu krizini, Ukrayna'da devam eden savaşı,
Rusya’ya daha fazla yaptırımı ve Ukrayna'ya silah sağlanması ihtiyacını, Trumpçı
gümrük tarifeleri konusunda ne yapılması gerektiğini, artan savaş harcamalarına
yer açmak için G7 devletlerinin çoğu tarafından yoksul ülkelere yapılan
uluslararası yardımlarda yapılacak olan kesintilerin ne kadar olacağını ve
bunların nasıl uygulanacağını ve Çin'e karşı nasıl bir ortak strateji
uygulanacağını tartıştılar. (2)
Ayrıca haziran ayında bir toplantı daha olacak ve NATO
ülkelerinin liderleri (ya da sözcüleri) Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi
olan Lahey’de toplanacak. Burada da muhtemelen aynı sorunlar tartışılacak.
Yani, dünyanın meselelerine kendi
emperyalist-kapitalist çıkarlarının korunması açısından bakan bu devletler, Orta
Doğu coğrafyasının nasıl yeniden şekillendirilmesi gerektiğini tartışırken, gezegenin
ve insanlığın karşı karşıya olduğu iklim yıkımı başta olmak üzere, bir dizi
çoklu krizi (ekonomik kriz, ekonomik adaletsizlik, sosyal kriz, küresel
yoksulluk gibi) gibi konuları ve İsrail’in Filistin’e yönelik olarak sürdürdüğü
soykırımı unutturmaya çalışacaklar.
ABD, İsrail devletinin suç ortağı
Diğer taraftan, bu sorunları görmezden gelenlerin
destekleriyle (başta ABD ve diğer NATO devletleri olmak üzere batının
emperyalist devletleri) İsrail devleti, İran'a saldırdı ve bugüne kadar
yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Bu arada Filistin'e yönelik soykırım
savaşını da hız kesmeden devam ettiriyor. İsrail tıpkı Ukrayna Devletinin ABD
ve emperyalist Batı adına Rusya’ya saldırmasına benzer bir işlev görüyor ve
Filistin’in (ve kısmen Suriye’nin) ardından İran’a saldırıyor. İran ise bu
saldırılara sert bir şekilde karşılık veriyor.
Sonuçta şu ana kadar her iki taraftan yüzlerce masum
sivil öldürülürken, atılan füzeler ve bombalar doğayı tahrip ediyor ve iklim
yıkımını şiddetlendiriyor. Atılan füzelerle işyerleri yok edilen her iki
ülkenin halkları (başta işçiler olmak üzere, esnaf ve zanaatkar ve çiftçiler) zor
duruma düşerek açlık tehlikesiyle burun buruna kaldı.
Savaş ekonomik bir felakettir!
İsrail-İran savaşı yüzünden (azalan petrol üretimi ve
artan riskler nedeniyle) ilk etapta dünyadaki petrol fiyatları artmaya başladı.
Petrol (ve doğal gaz) fiyatlarındaki artışlar başta enerji ve temel gıda maddeleri
olmak üzere, tüm hammaddelerin fiyatlarını artırıyor. Bu hammaddeleri ithalat
yoluyla sağlayan Türkiye gibi ülkelerin ithalat faturası kabarıyor, ülke içinde
bu fiyat artışlarının yukarı çektiği enflasyon artışı emekçi halkları daha da
yoksullaştırıyor, hatta açlıkla karşı karşıya bırakıyor.
ABD’nin İran’ı bombalaması ekonomik sorunları
daha da artıracak
ABD’ye ait B2 Bombardıman uçaklarının İran’daki
nükleer tesislere karşı 22 Haziran’da yaptığı saldırılara karşılık İran Meclisi
Hürmüz Boğazı'nın kapatma kararı aldı. Bu boğaz İran ile Birleşik Arap
Emirlikleri arasındaki 30 millik boşluk.
Bu boğazın önemi Dünyadaki petrol ve sıvı gazın yaklaşık yüzde 20'sinin
bu boğazdan geçiyor olması. (3) Bu kararın kesinleşmesi sonucunda İran, yüzde 90'ı
Çin'e giden kendi ihracatı üzerinde çok az etkisi olacağını bilerek, dünyanın
büyük bölümüne petrol ve gaz akışını kesintiye uğratabilir.
Kapanmanın kaçınılmaz sonucunda, muhtemelen hali
hazırda varil başına 75 dolar civarında olan küresel petrol fiyatlarında önemli
bir artış olacak. Varil başına 100 doların bir kez daha gündeme gelmesi oldukça
olası ve bunun sonuçlarını, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali başladığında, bu
ölçekte ve daha fazla fiyat artışları biçiminde gördük.
Bu gelişme Türkiye’nin kontrol edemediği dış
faktörlerin yol açtığı yeni bir enflasyon dalgasını körükleyecek ve enflasyonu
daha da yukarı çekecektir. Bu durumda, yani TCMB’nin kontrolü dışındaki
gelişmeler yüzünden, faiz oranlarının yükseltilmesi de çözüm olmayacaktır.
Petrol fiyatlarındaki bu artış zaten yavaşlamakta olan
ekonomiyi daha da yavaşlatacak, bu da şirket iflaslarını ve giderek artmakta
olan toplu işçi çıkarmalarını hızlandıracaktır.
Reel ekonomi dışında, petrol fiyatlarındaki büyük bir
artış, ABD ile İran arasında İsrail'in de doğrudan dahil olduğu büyük bir
düşmanlık ve diğer ülkelerin de işin içine çekilme potansiyeli borsayı da
etkileyecek ve hisse fiyatlarında önemli düşüşler borsanın çakılmasıyla
sonuçlanacaktır.
Savaş emekçiler ve halklar için çok kötü!
Kısaca, savaşlar işçiler, emekçiler, yoksullar,
gençler, kadınlar ve çocuklar için çok kötü. Savaşlar, toplumun özellikle de bu
kesimlerine karşı, insanlığa, doğaya karşı işlenen suçlardır. Savaşlarda
özellikle de savaş sanayinde faaliyet gösteren silah şirketlerinin, yakıt temin
eden petrol şirketlerinin kâr ettiği, savaşçı politikaları benimsemiş olan,
özellikle de iktidarları sağlam olmayan egemenlerin milliyetçilik üzerinden
siyasal rantlar sağlayabildikleri bir gerçek olsa da toplumun bir bütün olarak
savaşlar nedeniyle kaybı çok büyüktür.
Savaşlar ölüm ve yıkıma neden oluyor, ticareti sekteye
uğratıyor, bütçe açıklarına, yüksek enflasyona ve aşırı borçlanmaya neden oluyor.
Kendi topraklarında savaş yaşayan ülkeler için bu durum genellikle tam bir
ekonomik felaket anlamına gelirken, savaşlar diğer ülkelere de özellikle de
coğrafi olarak savaş alanına en yakın olanlara da ilave maliyet yüklüyor.
Rusya-Ukrayna savaşının başta temel gıda maddeleri ve enerji ürünleri olmak
üzere Türkiye’ye önemli maliyetler yüklediği unutulmamalı. Benzer etkiler
İsrail-İran savaşı sırasında da beklenmeli.
Yerle bir edilen Filistin unutulmamalı!
Eylül 2024’de yayınlanan BM Ticaret ve Kalkınma
(UNCTAD) raporu, Gazze’de kişi başına gelirin düşmesi, yaygın yoksulluk ve
artan işsizlik nedeniyle ciddi bir ekonomik krizin yaşandığını ortaya koyuyor. Öyle
ki Gazze'nin milli geliri yüzde 81 oranında düşerek ekonomisini harabeye döndü.
Rapor, 2008, 2012, 2014 ve 2021'deki önceki tüm askeri çatışmaların etkisini
çok aşan ekonomik yıkımın ve ekonomik faaliyetlerdeki benzeri görülmemiş
düşüşün dehşet verici boyutunu vurguluyor: Savaş enflasyonist baskılar, artan
işsizlik ve dibe vuran gelirlerle birleşerek Filistinli hane halklarını ciddi
şekilde yoksullaştırıyor.
2024'ün başlarında, sulama sistemleri, hayvan
çiftlikleri, meyve bahçeleri, makineler ve depolama tesisleri de dahil olmak
üzere Gazze'nin tarımsal varlıklarının yüzde 80 ila yüzde 96'sı yok edilerek
bölgenin gıda üretim kapasitesini felce uğrattı ve zaten yüksek seviyelerde
olan gıda yetersizliğini daha da kötüleştirdi. Yıkım özel sektörü de ağır bir
şekilde etkiledi, Gazze ekonomisinin temel itici gücü olan işletmelerin yüzde 82'si
hasar gördü ya da yıkıldı. Batı Şeria'da toplam 306 bin istihdam kaybı yaşandı
ve savaş öncesi yüzde 12,9 olan işsizlik oranı yüzde 32’ye yükseldi. (4)
Dışardaki savaş içerdeki otoriterliği besliyor!
Meselenin bir diğer boyutu da dışarıdaki savaş ile
içerdeki otoriterlik arasındaki zorunlu bağ. Yani dışarıda yürütülen savaş ile
yurtiçindeki insanlık dışı uygulamalar, insan hakları ihlalleri, hak ve
özgürlüklerin iyice kısıtlanması, hak arama eylemlerine izin verilmemesi
arasında sıkı bir bağ mevcut. Bu da aslında savaşın ve militarizmin bir başka
biçimi. Polis güçlerinin militarize edilmesi bunun somut bir örneği. Devlet
savaşçı ve sömürgeleştirici bir emperyal güç haline geldiğinde, toplumsal
kişilikteki aynı dürtüler kaçınılmaz olarak kendi halkına karşı bir silah
olarak dönüyor.
Kaynaklar savaşa
Savaşlar sırasında kaynaklar öncelikle savaşa ayrılıyor.
Nitekim başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde savaşlar
için ayrılan askeri bütçeler devasa biçimde artırıldı. Aralarında Türkiye’nin
de bulunduğu diğer bazı ülkeler isteyerek ya da istemeyerek askeri bütçelerini
artırmak durumunda kalacaklar.
Bir başka anlatımla, savaş, neden olacağı devasa
insani zarar ve doğa yıkımının yanı sıra, vergiler başta olmak üzere, kısıtlı
kamusal kaynakların eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe, işsizlik ve yoksullukla
ve uyuşturucu kullanımıyla mücadeleye değil, savaş sanayine ayrılması, savaş
baronlarının ve zenginlerinin daha da semirtilmesi demek. Bu yüzden savaşları zenginlerin
dostu, buna karşılık yoksulların düşmanı olarak kabul etmek gerekiyor.
Kaynaklar ağırlıklı olarak savaşa ayrılınca iklim
değişikliği ile mücadele, kamu hizmetlerinin finansmanı ve demokratikleşmenin
sağlanması ve yoksullukla mücadele programlarına ayrılan kaynaklar keskin bir
biçimde düşürülüyor.
Sonuç olarak
İsrail (ABD)- İran savaşı tarihsel bir dönüm
noktasında olduğumuzu gösteriyor. Ya başta uluslararası işçi sınıfı olmak üzere,
tüm dünya halkları savaşlara karşı çıkacağız ve dünyanın barış içinde bir arada
yaşaması gereğini savunacağız ya da iklim yıkımı ve ekonomik krizler altında savaşlarla
birlikte dünyanın yeni bir barbarlaşma sürecine girmesini izlemek durumunda
kalacağız.
Dip notlar:
(1) “How
Representative Is the G7 of the World It's Trying to Lead?”, https://www.statista.com/chart/27687/g7-share-of-global-gdp-and-population
(17 June 2025).
(2) “Israel-Iran
conflict set to dominate G7 summit”, https://www.bbc.com (15 June 2025).
(3) “US
asks China to stop Iran from closing Strait of Hormuz”, https://www.bbc.com
(23 June 2025).
(4) https://unctad.org/news/economic-crisis-worsens-occupied-palestinian-territory-amid-ongoing-gaza-conflict
(12 September 2024).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder