Adalet
Perspektifinden 2026 Bütçesi (b)
2026 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin Analizi (5)
Mustafa
Durmuş
Bir önceki bölümde, adil
bir bütçe politikasına ilişkin konuların dört başlıkta ele alınabileceğini belirtmiş
ve bu konuda ilk olarak mali reformlar ve vergi adaletini ele almıştık. Bugünkü
yazımızda geri kalan üç konu başlığını inceleyeceğiz: Kaynak tahsisi ve harcama etkinliği, kamusal
hizmet sunumu ve performansı, bütçe açığı, borç ve finansman. Ancak öncesinde bütçe
ve maliye politikaları konusunda yeni bir yaklaşımdan söz etmekte yarar var.
‘Araçsal İlişki Yaklaşımı’
Bu yaklaşıma göre, bütçe
politikalarının başında gelen maliye politikası hak ve özgürlüklerin hayata
geçirilebilmesinde kilit bir araçtır. Bu bağlamda bu politikaların klasik
işlevleri, insan haklarının tam olarak gerçekleştirilmesine erişmek olarak
yeniden yorumlanmalıdır.
Böylece maliye
politikalarının “yeniden bölüşüm” işlevine göre örneğin vergiler mükelleflerin
ödeme gücüne göre alınmalıdır. Vergi sistemi yeterli kaynağı sosyal ihtiyaçlar
için harekete geçirirken, eşitsizlikleri azaltmaya yardımcı olmalıdır. Diğer
yandan kamusal harcamalar herkes için iyi bir yaşamın temel araçlarını
sunmalıdır. “Tahsis fonksiyonu” açısından, kamusal kaynakların nereye tahsis
edileceği insan haklarının garanti edilmesi üzerinde etkili olacaktır. Bu
nedenle de maliye politikası hakları güvence altına almak için yeterince teşvik
edici olmalı ve kamusal hizmet sunmalıdır. “İstikrar sağlama” işlevi ile ilgili
olarak maliye politikası ise insan haklarının hayata geçirilmesi üzerinde
olumsuz etkiye neden olan iktisadi döngüleri yumuşatabilir, krizleri
önleyebilir. (1)
Böylece bir bütçe
politikası aracı olarak maliye politikası insan haklarının yerine getirilmesinde
önemlidir. Öyle ki insan hakları konusundaki anayasal taahhütler adil vergi
sistemleri ve adil bütçelerde yeterince yer bulmalıdır. Çünkü bir hükümet yasal
ve demokratik olarak karar verilen (sadece bütçenin uygulanmasıyla sınırlı
değil) hakları uygulamadığında, bu durum insan haklarının yerine getirilmesi
için gerekli olan kamusal politikaların meşruiyetini de zayıflatır.
Bu bağlamda örneğin toplumsal
cinsiyet eşitlikçi bir bütçe politikası, herkes için iş ve aile arasında
daha fazla dengeyi vurgular ve kadınlar ile erkekler arasında ücretli
faaliyetlerin ve bakım hizmetlerinin yeniden dağıtılmasını ve ayrıca bakım
sorumluluklarının kamusal ve özel alanlar arasında dağıtılmasını gerektirir.
Eşitlikçi bir tutum
kadınların işgücüne katılımını teşvik eden bir dizi politika ve hizmet için
ayrılan ödenekleri yansıtır. Bu siyasi tutum, devletin çocuk, yaşlı ve engelli bakımı
konusunda daha fazla sorumluluk üstlendiği ve bakım hizmetlerini sağlamak ve
ücretlendirmek için uygun kaynakları ayırdığı kolektif bir yaklaşımı benimser.
İklim adaleti
Adil vergileme ve iklim
krizi birçok yönden birbiriyle bağlantılı olduğundan, bütçenin kendisinin iklim
adaletini nasıl etkilediği önemli bir husustur. Ancak bütçenin daha yeşil bir
gelecek yaratabileceği konusunda yeterince değer verilmeyen bir alan ise vergilerdir.
Oysa dünyayı kirletenlerin neden oldukları zararı ödemeleri iklim adaletinin
bir gereğidir. Küresel ölçekte bu, tarihsel olarak daha fazla kirlilik yaratan
ülkelerin, aşırı hava koşullarından en çok etkilenen ülkelerin kayıp ve hasar
fonlarına katkıda bulunması anlamına da gelir.
Örneğin devletler yüksek
karbonlu faaliyetleri “günah” vergilerine tabi tutabilirler. Bu vergiler, kamu gelirlerini
artırmanın yanı sıra zararlı davranışları caydırma gibi ikili etkiye sahiptir. Bu
vergiler arasında özel jetlere, sık uçan yolculara ve süper yatlara uygulanan ÖTV
gibi vergiler yer alabilir. Bu tür vergiler, düşük gelirli sürücüler için
regresif olabilen temel karbon fiyatlandırmasının aksine yalnızca en zenginleri
etkileyeceğinden göreli olarak adil vergilerdir.
Keza artan oranlı bir servet
vergisi de iklim dostu bir vergidir. Çünkü dünyanın en zengin yüzde 0,1'lik
kesiminden bir birey, faaliyetleri ve yatırımları yoluyla bir günde kabaca en
yoksul yüzde 50'lik kesimin bir yıl boyunca toplu olarak yaydığı karbon
kirliliğinden daha fazlasını üretebiliyor. (2) Yani serveti vergilendirmek,
zenginleri cezalandırmak veya sırf vergi almakla ilgili olmaktan ziyade, daha
eşitlikçi, daha temiz ve daha yeşil bir geleceğe sahip bir ülke inşa etmek için
atılan bir adım olarak düşünülebilir.
Kaynak tahsisi ve harcamalar
Kaynak tahsisi ve harcama
ile ilgili konular, bütçe adaletiyle ilgili olarak en çok araştırılan konuların
başında gelir. Nitekim kaynakların belirli (genellikle yoksullara ve engelliler
gibi dezavantajlı kesimlere) ne kadar tahsis edildiğine odaklanan, toplumsal
cinsiyete dayalı bütçeleme ve çocuklar için bütçeleme üzerine yapılan yaygın
çalışmalar söz konusudur.
‘Eşitlik
Beyanı’ ve ‘Maliye Politikası İnsan Hakları İlkeleri İnisiyatifi’
Örneğin
İskoçya, eşitlik üzerindeki etkileri açısından bütçe kararlarını değerlendirmek
için sistematik bir yaklaşım geliştirdi. Buna göre, her yıl bütçe kanun teklifinin
yanı sıra sektör ve nüfus grupları bazında eşitsizliği gidermek için atılan
adımları detaylandıran bir “Eşitlik Beyanı” yayınlıyor. (3)
Latin
Amerika’daki ‘Maliye Politikası İnsan Hakları İlkeleri İnisiyatifi’ ise hükümetler
ve finansal kurumlarca uygulanan bütçe politikalarına uygulanabilecek insan
hakkı standartlarını sentezleyen bir özet, ilke ve rehber geliştirmeyi amaçlıyor.
Bu çalışmanın amacının insan hakları ilkelerini politika yapıcıları ve
uygulayıcıları için daha somut bir rehbere dönüştürmek olduğu ileri sürülüyor.
(4)
Kaynakların
bölgesel dağılımında adalet
Kaynak tahsisinde eşitlik
konuları, kaynakların coğrafi dağılımı veya sektörler arası ve sektör içinde
kaynak tahsisi söz konusu olduğunda da çok önemlidir. Bazı ülkelerde yapılan
araştırmalar, örneğin kamu harcamalarının genellikle bölgesel eşitsizlikleri
ele almadığını, kaynakları alt-ulusal bölgesel birimler arasında var olan
sosyoekonomik eşitsizlikleri hesaba katmadan dağıttığını gösteriyor. Nitekim
Türkiye bu konuda somut bir örnektir.
Keza bütçe uygulamaları (bütçelerin
genellikle “uygulandığından daha iyi yapıldığı” görüldüğünden), giderek artan
bir ilgi gören bir başka alandır. Çünkü bütçe uygulamaları sırasında, kamu
kaynakları genellikle şeffaf olmayan yeniden tahsis uygulamaları yoluyla asıl
amaçlarından saptırılıyor, bu da yılsonu uygulama raporlarının orijinal olarak
onaylanmış bütçelerden oldukça farklı görünmesine neden oluyor. (5) Nitekim
Türkiye’deki Sayıştay raporları bu tür farklılıkları gözler önüne seriyor.
Kamusal hizmet sunumu ve
performansı
Adalet perspektifinden kamusal
hizmet sunumunun üç kilit yönü mevcut: Hizmete erişim, hizmet kalitesi ve ortaya
çıkan etki.
Öncelikle temel
hizmetlere evrensel ve adil erişimin sağlanması, ihtiyaçlar ve eşitlik
kaygılarıyla ilgili kamu politikasının çok önemli bir yönüdür. Bu nedenle de erişimle
ilgili konular, fiziksel erişilebilirliğin
çok ötesine geçer. Tüm bu yönlerin net bütçe etkileri vardır. Ancak erişim,
hükümetlerin sağladığı hizmetlerin kalitesinde bağlantılı iyileştirmeler
olmaksızın sınırlı bir amaca hizmet eder. Ücretsiz evrensel ilköğretim,
eğitimin kalitesi düşükse pek bir şey ifade etmeyebilir (örneğin okul altyapısı
zayıf, öğretmenler yeterli eğitimden yoksun iseler).
Kısaca, kamu
harcamalarının kalıcı kalkınma etkisini garanti edebilecek olan şey sadece
erişim ve kalitenin bir birleşimidir. Kamu hizmetlerine erişim, kalite ve
etkisine odaklanmak, kaynak tahsisine yönelik basit odaklanmaya faydalı bir
alternatif sağlayabilir ve odağı kalkınma sonuçlarına ulaşmada kamu
harcamalarının etkinliğine kaydırabilir. Bununla birlikte, analiz kapsamının
temel bütçe politikaları ve süreçlerinin ötesinde planlama, insan kaynakları yönetimi
ve performans yönetimi gibi diğer kamu yönetimi alanlarına genişletilmesini
gerektirir.
Bütçe açığı, borç ve
finansman
Son olarak, bütçe
açıklarının boyutu ve finansmanı ve dolayısıyla devlet borcunun boyutu ve
bileşimi ile ilgili kararların adalet açısından önemli sonuçları vardır. İlk
olarak, açığın boyutu genellikle “mali alan” veya hükümetlerin kamu maliyesinin
yönetiminde aradığı manevra alanı için kilit bir belirleyicidir. Büyük bir açığı
hedefi daha fazla harcamaya ve dolayısıyla daha fazla hizmetin sunulmasına izin
verebilir.
Bu nedenle bu tartışmanın
önemli bir yönü, hükümetlerin kabul edilebilir açık düzeyinin ne olduğunu, ek
kaynakların hangi amaçla kullanılacağını ve bunun ne ölçüde hükümetin
gelecekteki borçlarına ödeme yapmasına izin verecek gelirler yaratabileceğini
belirlemek için ne tür kriterler kullandığıdır.
İkinci olarak,
bugünün mali açıkları, gelecekte bir noktada geri ödenmesi gerekecek olan
yarının borçlarıdır. Bu, gelecek nesiller için potansiyel bir yüktür. Yani bütçe
politikalarının uzun vadeli sürdürülebilirliği ile ilgili daha kapsamlı
konuların yanı sıra, bütçe politikası seçimlerini tartışırken nesiller arası
eşitlik konuları basitçe bir kenara atılamaz.
Adalet perspektifinden bütçelemenin
zorlukları
Adaletin
sağlanması bütçeler için temel bir öneme sahip olsa da bu perspektiften
bütçeleme yapmanın (özellikle de) pratikte karşılaşılan çok sayıda zorluk söz
konusudur.
●”
İhtiyaç ve eşitliğe” odaklanan bütçe tartışmaları çoğu zaman akademisyenlerin
ve aktivistlerin katkılarıyla sınırlıdır, hükümetlerin katılımı ise ya hiç
yoktur ya da çok yetersizdir. Bu özellikle de kriz zamanlarında uygulanan kemer
sıkma uygulamaları söz konusu olduğunda kendisini gösterir.
●Adaletin
çeşitli tanımları çözülmesi zor tartışmalar ve anlaşmazlıklar yaratabilir. Bazıları
devlet bütçesinde geliştirilmesi gereken adaletin en önemli ve ihmal edilen
tanımlarının “ihtiyaç ve eşitlikle”
ilgili olduğunu düşünürken, diğerleri “çaba
ve verimliliğin” daha önemli olduğunu savunabilir.
●Aynı
anda birden fazla adalet hedefini takip etmek ve ortaya çıkan uzlaşmaları bir
adalet çerçevesi kullanarak değerlendirmek politik olarak zor olabilir. Politik
olarak uygulanabilir politikalar (örneğin eşitsizliğin artmasına izin
verirken), ihtiyaçları karşılayabilir. Örnek olarak, koşullu nakit transferleri
yoksulların ihtiyaçlarını karşılayabilir ama artan eşitsizliği
karşılamayabilir. Tersinden, bazı politikalar eşitsizliği azaltabilir ancak
verimsiz olabilir veya ihtiyaçları karşılamada başarısız olabilir.
●Bütçe
politikası tercihlerine adalet kriterlerini uygulamak için gerekli kanıtları
oluşturmak, genellikle mevcut olmayan veri ve bilgileri gerektirir. İnsanların
ihtiyaçlarını ve bunların en iyi nasıl karşılanabileceğini anlamak ve farklı
vergilendirme ve harcama seçeneklerinin bölüşümsel etkisini değerlendirmek
kolay bir iş değildir. Zira genellikle ayrıntılı veriler ve karmaşık analitik
kapasiteleri gerektirir.
Kapitalist
sistem en büyük engel
●Bunların
da üzerinde, sosyal sınıflara bölünmüş, dolayısıyla emek sömürüsüne dayalı,
bunun dışında kimlikler üzerinden de ezme ve ezilme ilişkilerinin yaşandığı bir
toplumda bütçeler aracılığıyla eşitlik ve adaleti sağlayabilmek çok gerekli
olsa da bunu gerçekleştirmek zordur. Çünkü bütçeler yeniden bölüşüm aracıdırlar
ve kapitalist bir toplumda örneğin vergilemenin yeniden bölüşüm amacı için
kullanılmasının önünde ciddi engeller söz konusudur.
Öncelikle,
yeniden bölüşüm mekanizmaları uzun ömürlü olmaz. Kapitalizmin son 40 yıllık
tarihinde sosyal devletlerin yok oluşu bunun en güzel örneğidir. Keza vergilerin
yeniden bölüşüm amaçlı olarak kullanılmasına başta büyük sermayedarlardan olmak
üzere ciddi tepkiler söz konusu olabilir. Ekonomik koşullar kötüleştiğinde
işler tersine de dönebilir ve dar gelirli emekçiler tembel asalaklar olarak
yaftalanabilir. Emek düşmanlığı, ırkçılık, şovenizm ve göçmen düşmanlığı artar.
Ayrıca yeniden bölüşüm de maliyetli bir iştir, büyük bir bürokrasiye neden olur.
Son
olarak, ulusal ekonomileri kuşatan emperyalist kapitalist bir sistem var ve bu sistem
uluslararası finans kapitalin emrinde hareket ediyor. Bu da ulusal ekonomileri
yeni krizler, eşitsizlikler ve sosyal çöküşlerle karşı karşıya bırakabiliyor. Böyle
durumlarda (şu an Türkiye’de yaşandığı gibi), egemenler emekten yana yeniden
bölüşüm politikalarına değil, kemer sıkma politikalarına başvurarak krizleri
aşmaya çalışırlar.
Bu
yüzden sorunu asıl kaynağında çözmek ve birincil bölüşümün adil ve eşitlikçi
olmasını sağlamak daha doğru bir stratejidir. Böyle yapıldığında yeniden
bölüşüme olan ihtiyaç da azalır.
Eşitsizlik
ve adaletsizliklerin neden değil, sonuç olduğu unutulmamalıdır. Asıl neden bunları
üreten kapitalizmin kendisidir, son tahlilde kapitalizme son vermeden
adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri ortadan kaldırabilmek mümkün değildir.
Devam
edecek…
Dip notlar:
(1)
Grazielle David,
Pedro Rossi, Sergio Chaparro, “Human rights and fiscal policy: a necessary
link”, https://www.worldeconomicsassociation.org (8 Eylül 2020).
(2)
https://oxfam.org.ph/richest0-1-percent-produce-more-carbon-daily-than-poorest-50-percent-annually (3 Kasım 2025).
(3)
https://beta.gov.scot/policies/equality/mainstreaming-equality
(20
Kasım 2025).
(4)
Grazielle et al.
Agm.
(5)
https://www.internationalbudget.org/analysis-insights/budget-credibility
(15
Aralık 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder