Sosyal Yönleriyle 2026
Yılı Bütçesi
2026 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin Analizi (4)
Mustafa Durmuş
15 Aralık 2025
Dünyada militarist yükselişin yanı sıra, ciddi bir
sağcılaşma ve otoriterleşme dalgası yaşanıyor. Hızla otoriterliğe kaymakta olan
ülkelerin başında Donald Trump'ın ABD’si geliyor ve onu İtalya ve Avusturya gibi
ülkeler izliyor. Hatta sosyal demokrat İsveç’te bile tamamen anti-demokratik
güçler ivme kazanmış durumda.
Bu anti- demokratik güçler; Rusya, Polonya ve
Macaristan gibi bazı önde gelen eski sosyalist ülkelerde yükselişte ve Türkiye,
Filipinler, Brezilya ve Hindistan gibi birçok önemli orta gelirli ve azgelişmiş
ülkenin siyasal sistemlerini ele geçirmeye başladı.
Türkiye’nin “insan hakları”, “adalet”, “demokrasi”
ve “barış” karnesi zayıflarla dolu!
Bu gelişmeleri doğrular
biçimde, Türkiye’nin öncelikle insan hakları karnesi çok kötü ve giderek daha
da kötüleşiyor. Temel insan haklarına erişim artık neredeyse imkânsız bir hale
gelmiş durumda.
İkinci olarak, Türkiye
adaletin önemli bir göstergesi olan ‘Hukukun Üstünlüğü’nde diplerde yer alıyor.
Öyle ki ‘Dünya Adalet Projesi’ tarafından yayımlanan 2025 yılı Hukukun Üstünlüğü
Endeksi’ne göre; Türkiye 10 yıl öncesine kıyasla 38, geçen yıla kıyasla ise 1
sıra gerileyerek 143 ülke arasında 118. sıraya düştü. Türkiye, yürütmenin
yetkilerinin sınırlandırılmasında 136. sırada, temel haklarda 134. sırada ve
adalet konusunda 127. sırada yer alıyor. (1)
İşçi haklarında “hukuksuzluğun
üstünlüğü”
Bu veriler, Türkiye’de ‘hukukun
üstünlüğü’ ilkesinin yerini hukuksuzluğun üstünlüğü mekanizmasına bıraktığını,
örneğin sendikal örgütlenme özgürlüğünün kâğıt üzerinde kaldığını gösteriyor.
Temel haklar kategorisindeki gerileme, yalnızca sendikal mücadeleyi bastırmakla
kalmadı, işçilerin yurttaşlık statülerini de zedelemeye hizmet ediyor. Hukuk
ise emeği korumanın değil, susturmanın bir aracı haline geldi.
Üçüncü olarak, ITUC
tarafından her yıl güncellenen ‘Küresel Haklar Endeksi’nde Türkiye’nin işçi hakları
bakımından en kötü 10 ülkeden biri olması sürpriz değil. Özellikle de sendikal
örgütlenme özgürlüğü, grev hakkı ve bu hakkın kullanımı ve toplu iş sözleşmesi
hakkı konularında çok büyük bir tahribat ve gerileme söz konusu.
Özel sektörde sendikalaşma
oranı yüzde 7 civarında. Grev hakkı olsa da Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla
grevler ertelenebiliyor. Kamu emekçilerinin ise grev hakları yok. Özel sektörde
toplu iş sözleşmesinin kapsamı sadece yüzde 15. Kamu sektöründe ise ‘Kamu
Çerçeve Protokolü’ toplu sözleşme hakkını sendikalardan ve işçilerden alarak
konfederasyonlara, işveren örgütlerine ve hükümete devretti.
Son olarak, 2025 ‘Dünya
Barış Endeksi’nde Türkiye’nin 36 Avrupa ülkesi arasında sonuncu, 163 dünya
ülkesi arasında 146’nci sırada yer alması, ülkenin barıştan ne kadar
uzaklaştığının bir göstergesi. (2)
‘Demokratik Kamu Maliyesi’:
“kıtlık değil, kapasite; sınır değil, kolektif potansiyel”
İşte bu nedenlerden
dolayı, ülkenin demokratikleşmesi kamu maliyesinin ve devlet bütçesinin
demokratikleşmesiyle birlikte yürümek zorunda.
Bu çerçevede ‘Demokratik
Kamu Maliyesi’ (DKM), siyaseti kıt kaynaklar için yapılan katı ve
sömürücü bir rekabet olarak değil, ekolojik sınırlar içinde bol insan ve maddi
kaynaklarımızı koordine etme süreci olarak yeniden tanımlar.
Bu, kamu maliyesinin neo-liberal
kamu maliyesi anlayışından kurtarılması demek çünkü neo-liberal kamu
maliyesinin bir tür daraltıcı işlevi var ve her şey egemenlerin kararına bağlı
halde. Oysa demokratik kamu maliyesi bize çok daha geniş bir yol ve çok daha
fazla seçenek ve olasılık sunar.
Ayrıca neo- liberalizm, bütçe
politikasını anti-döngüsel (anti kriz) değil, döngü teşvik edici olarak
kullanır. Ekonomi yavaşladığında vergiler de azalır. Kamu harcaması düzeyini
koruyabilmek için hükümet ne kapitalist sınıfı vergilendirir ne de mali açığı
genişletir. Tersine yerelleşmeye zarar verecek bir biçimde yerel yönetimlerin
boğazını sıkar ve özelleştirmeleri hızlandırır. Bu da ülkenin yabancı ve yerli
sermaye tarafından yağmalanmasına neden olur. (3)
‘Neo- liberal Kamu
Maliyesi’ (NKM)
NKM, örnek olarak, “paranın
her zaman özel, kontrol edilemez ve kıt olduğu fikrini ileri sürerek demokratik
olanakları kısıtlar: para kıtsa konut ve istihdam imkânı da kıtlaşır. NKM hem
yasa hem de toplumsal yaşamı çerçeveleme biçimi olarak, doğal ve neredeyse
tartışılmaz olarak kabul edilir. Politikacıları ve halkı, mali sabotajı
tartışılmayacak ve yönetilmesi gereken kişisel olmayan bir olay olarak ele
almaya alıştırarak, neo- liberal boyun eğme alışkanlığını destekler”. (4)
Buna karşılık Demokratik
Kamu Maliyesi, paranın sınırsız bir kamu malı olduğunu ve insanlara ve çevreye
hizmet etmek için her zaman yeniden düzenlenebileceğini savunur. Öyle ki para,
toplumların kapasitelerini harekete geçirip geleceklerini yaratmak için kamusal
bir süreci içeren, tükenmez bir kaynaktır. Örneğin kamu bankaları konutları
yenilemek için sıfır faizli kredi verebilir ya da kredi ihracı yoluyla istihdam
garantisi programlarını finanse edebilir.
Özetle, neo-liberal kamu
finansmanına alternatif olarak gündeme getirilen demokratik kamu finansmanı şu
alanlara odaklanır: “Borçlanma ve vergilendirmenin yeniden çerçevelendirilmesi;
“insanların farklı şekillerde harekete geçirilmesi için kamu sektörünün büyütülmesi;
“kamu bankacılığının genişletilmesi ve yeni bir ödeme altyapısının oluşturulması”;
“yerel yönetimlerde neo-liberal finansman biçimine kamucu alternatiflerin
geliştirilmesi”. (5)
Mali direniş
Bu bağlamda özellikle de
yerel yönetimlerde mali bir direnişi geliştirmek gerekir. Bu direniş bir
izolasyon değildir. Yerelciliğe çekilmekle veya yereli ulusal ekonomiden
koparmakla ilgili de değildir. Merkezden sabotaj yapıldığında bile demokratik
yaşamın işleyişini sürdüren koruyucu kredi devreleri oluşturmakla ilgilidir.
Sermaye sınıfının ve/veya otoriter iktidarların hayatta kalma koşullarımızı
bize dikte etmesine izin vermemek demektir.” (6)
“Üç İşlev”
‘Demokratik Kamu Maliyesi
Yaklaşımı’ altında bütçe/maliye politikalarının üç işlevinden sırasıyla;
“yeniden bölüşüm işlevine” uygun olarak, vergiler mükelleflerinin gerçek
anlamda ödeme gücüne göre alınmalıdır. Vergi sistemi yeterli kaynağı sosyal
ihtiyaçlar için harekete geçirirken, yoksulluğu ve eşitsizlikleri azaltmaya
yardımcı olmalı, kamu harcamaları herkes için gerekli olan ‘yaşamın temel
ekonomisini’ ve bunun araçlarını sunmalıdır.
“Tahsis işlevi” açısından
kamu kaynaklarının nereye tahsis edileceği konusunda insan ve doğa haklarının garanti
edilmesi belirleyici olmalıdır.
“İstikrar sağlama işlevi”
ile ilgili olaraksa bütçe/maliye politikası, insan ve doğa üzerinde olumsuz
etki yaratan iktisadi döngüleri yumuşatabilmeli ve iktisadi krizleri
önleyebilmelidir.
İnsan ve doğa hakları
perspektifinden, istikrar işlevi aynı zamanda toplumsal istikrar ve barışın
sağlanması olarak da görülmelidir. Devletler doğayı gözeten yeşil yatırımlar ve
eğitim ve sağlık alt yapısını güçlendiren yatırımlarla istihdam yaratmalı,
güçlü sosyal koruma programlarını fonlayarak insanları iktisadi krizlere ve
diğer ekonomik sıkıntılara karşı korumalıdır.
İnsan haklarını ve doğa
haklarını koruyan bütçe politikaları gerekiyor!
Son olarak, bütçe/maliye politikaları yalnızca insanları
değil, eş anlı olarak doğa haklarını da koruyucu ve geliştirici olmalıdır. Bu bağlamda, öncelikle, kolektif finansman ve
maliye politikaları ile insan ve doğa hakları arasında sağlam bir bağ kurmak gereklidir.
Hem kamu parası hem
kredi/finans hem de de vergileri içeren mali sistemler ve politikalar tasarlanırken,
uygulanırken, izlenirken ve değerlendirilirken bir çatı olarak temel insan
hakları ilkeleri ve doğanın korunması esas alınmalıdır. Yani para, finans ve
vergi sistemleri temel insan haklarının gerekliliklerine göre yeniden tasarlanmalı
ve uygulanmalıdır.
Bu sistemler ve politikalar
böyle hakların hayata geçirilebilmesi amacının birer aracı olarak kurgulanmalı,
uluslararası insan hakları beyannamesinin ilke ve yükümlülüklerine tabi
tutulmalıdır.
Devlet bütçeleri de temel
hak ve özgürlüklerin önlenmesi ya da sınırlandırılması için değil, bunların
hayata geçirilmesi ve daha da genişletilmesi ve güçlendirilmesi için
kullanılabilecek araçlar olarak kullanılmalıdır. (7)
Devam edecek…
Dip notlar:
(1)
https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/global (30 Ekim 2025).
(2)
https://www.visionofhumanity.org/maps (3 Aralık 2025).
(3)
“The perversity
of the neo-liberal fiscal regime”, https://mronline.org (3 January 2020).
(4)
https://mronline.org/2025/11/22/democratic-public-finance (2 Kasım 2025).
(5)
Agm.
(6)
Agm.
(7)
“Human rights
and fiscal policy: a necessary link”, https://www.worldeconomicsassociation.org (8 Eylül 2020).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder