Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2020 Pazar

TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ: FİNANS KAPİTALE KAYNAK TRANSFERİ


TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ: FİNANS KAPİTALE KAYNAK TRANSFERİ

Mustafa Durmuş

12 Temmuz 2020

Tamamlayıcı Emeklilik Sisteminin (TES) bir diğer boyutu var ki şu ana kadarki tartışmalarda neredeyse hiç yer almadı.  Kısaca finansın bir alt sektörü olan sigortacılık sektöründen ama onun neredeyse yüzde 65’ini oluşturan (özel) bireysel emeklilik sigortasından söz ediyoruz.

Türkiye’de hali hazırda 18 adet faal (yerli ve yabancı olmak üzere), büyük bankalara, finans kapitale ait bireysel emeklilik sigortası (BES) şirketi mevcut. Bu şirketlerin ileri gelenleri kıdem tazminatı ve TES ile ilgili gelişmelerden oldukça heyecanlanmış görünüyorlar.

BES şirketleri çok heyecanlı

Nasıl heyecanlanmasınlar ki? Hükümetin önerisine göre TES’te biriken fonların İşsizlik Sigortası Fonu’nda olduğu gibi devlet tarafından değil, bireysel emeklilik şirketleri tarafından işletilmesi öngörülüyor. Bu da sermayenin gelişme potansiyeli çok açık olan bir alanda yeniden değerleneceği, yeni kârların ve servetlerin yaratılacağı anlamına geliyor.

Nitekim bu şirketlerin sözcüleri yaptıkları açıklamalarla; böyle bir sistemin alt yapısının hazır olduğunu, kendilerine görev verilmesini beklediklerini, BES ve TES’i ülkenin en önemli yapısal reformları olarak gördüklerini, bu tasarrufları en verimli bir biçimde değerlendirip işçiler için iyi bir emeklilik sağlayacakları gibi, çok düşük düzeydeki toplam yerli tasarrufları da artırarak ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlayacaklarını ileri sürdüler.(1)

Diğer taraftan, “sermaye piyasasına net giriş yapacak kaynak hacmi artar ise spekülatif cazibe yaratılabileceğini ve yerleşiklerin bu alana olan ilgisinin artacağını varsayanlar, kısa vadeli hesap yapmaktan arınmayı beceremediği için yanılıyorlar. Sermaye piyasası balonlaşır ise, yerli tasarruflar oraya akmaz, bu piyasaya düzenli kaynak akışını artıralım ve iç tasarrufların döviz gitmesini önleyelim derken tam aksi yöndeki eğilimler güçlendirilebilir. Yani yapay zorlamalar ile ağırlaşmış sorunlar, ciddi bedeller ödemeden çözülemez”.(2)

Hatırlayalım BES neydi?

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ilk kez 2003 yılında devreye sokuldu. 2013 yılında devlet katkısı ile güçlendirilen ve 2017 yılında devreye alınan otomatik katılım sistemi daha da büyütülen BES’te toplanan fonlar  (hayat sigortalarıyla birlikte) Türkiye’deki toplam sigortacılık sektörünün üçte ikisini oluşturuyor. (3) Yani BES’i çıkardığınızda sigortacılık sektörü diye pek bir şey kalmıyor geriye.

Ancak, 2013 yılında bu yana bir türlü istenildiği gibi büyütülemeyen bireysel emeklilik sektörünün hala GSYH’nin içinde yüzde 3 gibi çok küçük bir paya sahip olması yerli ve yabancı finans kapitalin iştahını kabartıyor. Çünkü OECD ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 60. Dolayısıyla OECD ortalamasının yarısına bile erişmek sektörü ve buradan yaratılacak serveti ciddi olarak büyütür.

Potansiyeli büyük bir pazar

ABD’de bu payın yüzde 87,5’i; İsviçre’de yüzde 141’i ve Birleşik Krallık’ta yüzde123,7’yi bulması (4), Türkiye pazarının hem yabancı, hem de yerli emeklilik sigortası şirketleri açısından ne denli büyük potansiyele sahip bir pazar olduğunu ortaya koyuyor. Finans kapital açısından (kâr sıkışıklığının yaşandığı bir dönemde) sermayeyi buralarda büyütmek kadar verimli bir iş olamaz.

BES pazarının finans kapital açısından önemini anlatabilmek ve bu anlamda da kıdem tazminatı bağlantılı TES’i daha iyi anlayabilmek için, Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) tarafından sürekli güncellenen bireysel emeklilik sistemi verilerine kısaca bir göz atalım:(5)

Haziran 2020 sonu itibarıyla BES sektöründe toplanan fon tutarı (faizli olarak) 137,1 milyar lira oldu. Bunun 19,4 milyar liralık kısmını devlet kendi katkı payı olarak ödemiş bulunuyor. Toplam katılımcı sayısı ise 6.840.940.

Tekelleşmiş bir piyasa

Devlet katkısıyla giderek tekelleşen (tipik bir oligopol piyasası görünümündeki) bireysel emeklilik sigortası sektöründe faaliyet gösteren toplam 18 şirket mevcut. Varlık büyüklüğü itibarıyla ilk 7 şirket şöyle şekilleniyor: : AvivaSa Emeklilik 22 milyar lira; Anadolu Emeklilik 21,5 milyar lira; Garanti Emeklilik 16,6 milyar lira; Allianz Emeklilik 16,5 milyar lira; Vakıf Emeklilik 9,9 milyar lira; Ziraat Emeklilik 5,9 milyar lira ve Halk Emeklilik 5,6 milyar lira. Bu şirketler sektörün yüzde 80’inden fazlasını kontrol ediyorlar.

Kısaca söylemek gerekirse Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası (TES) ile üçgen kurulmuş oluyor: Sırasıyla: reel sektör patronları, devlet ve BES patronları.

TES’in başarı şansı

Peki, böyle bir sistemin başarılı olma şansı var mıdır? Buna verilecek yanıt başarıdan neyin kastedildiğine bağlı olarak değişir. Sigortacılık sektörünün büyümesi ve finans kapitalin daha da gelişmesi anlamında elbette başarı şansı var, nitekim alandaki sektörler son 10 yılda ciddi biçimde büyüdüler. Ancak işçilere güvenilir, istikrarlı ve iyi gelirli bir emeklilik maaşı ve kıdem tazminatı sağlama konusunda bu ve benzeri sistemlerin şansı çok az.  

Bunun nedenlerini hem uluslararası verilerden, hem de yerli verilerden örneklerle izah etmeye çalışalım.

Öncelikle 2017 yılında zorunlu BES uygulaması gündeme getirildiğinde bunun  “çifte emeklilik” ya da “ikinci emeklilik” olacağı ileri sürülmüştü. Anlaşılan o ki bugünlerde bunlardan vazgeçilmiş ve “tamamlayıcılık” sözcüğü yeterli bulunmuş. Bizce burada da bir tamamlayıcılık değil, olsa olsa kamusal emekliliğe alternatif bir emeklilik önerisi söz konusu.

İkinci olarak, bireysel emeklilik sistemlerinde bildik anlamda bir emeklilik söz konusu değil. TES de (tıpkı BES gibi) bireysel risk ve kazanç kararına dayalı, içinde önemli riskleri barındıran bir tasarruf sistemi olacak. Bu sistem hayata geçirilirse kamusal emeklilik sistemini adım adım tasfiye etmenin bir aracı olarak kullanılacak.

Üçüncü olarak, bu sistemde esas olan fon biriktirmedir. Teorik olarak, bireysel katılımcıların (ya da kurumsal katılımcıların) birikimleri (katkıları) ve bu birikimlerden elde edilen (varsa) gelirler bir fonda toplanır. Bu fon piyasa araçları (borsa, Hazine bonosu faizleri, mevduat faizi gelirleri) üzerinden değerlendirilir ve sonrasında fonda birikenler üzerinden katılımcılara maaş ödemesi yapılır.

Fonlar reel getiri sağlamazsa ne olur?

Bu sistemdeki temel varsayım, emeklilik yatırım fonlarının düzenli olarak reel getiri (harcamalar düşüldükten sonra)  sağlayacağı varsayımıdır. Oysaki EGM’nin verilerine göre Türkiye’deki BES fonları 2011-2015 dönemini kapsayan beş yılın üçünde reel getiri açısından zarar ettiler (2011’de yüzde  -11, 2013’te yüzde  - 8, 2015’te yüzde -7), yalnızca iki yılda pozitif reel getiri sağladılar (2012’de yüzde 10 ve 2014’te yüzde 6). Bu fonlar tasarrufçuya, 2012- 2016 dönemini kapsayan 5 yılda, ortalama sadece binde yarım oranında bir getiri sağlayabildi.(6) Bu yıllarda BES katılımcılarının birikimleri enflasyon karşısında ciddi olarak eridi ve katılımcılar bırakın net kazanç sağlamayı, ellerindekini de kaybettiler.

İstikrarsız getiri

Bir OECD çalışması bu sürecin 2018 yılında da yaşandığını ortaya koyuyor. Öyle ki ekonomik durgunluğun da etkisiyle OECD ülkelerinde özel emeklilik fonlarının ortalama getirisinin yüzde - 3,2 olduğu görülüyor.  31 ülkenin 29’unda getiri negatif olurken, en büyük zarar Polonya’da (yüzde -11,1) ve Türkiye’de yüzde -9,4) olarak gerçekleşti. Geçmişe dönük olarak son 15 yıldaki getiri ise 18 ülkenin 15’inde pozitif oldu. En yüksek oran Kanada’da gerçekleşti (yüzde 4,8). (7) Sektörün yatırım getirisi performansı 2019 yılında tekrar yükseldi ve 46 ülkenin 29’unda yüzde 5’i,  ABD’de yüzde 10’u aştı. Türkiye’de ise yüzde 10,8 oldu. (8)

Devletten 19,4 milyar liralık destek

Böyle bir inişli çıkışlı, yani istikrarlı olmayan getiriye karşılık, Türkiye’de devletin 2013 yılından bu yana sektöre verdiği destek çok önemli boyutlara ulaştı ve bugün itibariyle 19,4 milyar lirayı aştı. Öyle ki OECD ülkeleri içinde özel emeklilik sistemlerinin gelişimi için bu çapta bir desteğin verildiği başka bir ülke örneği yok. Bu desteğin sonucunda (2018 yılına göre) 2109 yılında sektör OECD genelinde ortalama yüzde 13,9 büyürken, Türkiye’de bu büyüme yüzde 37,3 oldu. (9)

Bu destekten sektörün en büyükleri olan sigorta şirketleri şu paylarla yararlandılar:  Anadolu Emeklilik 3,83 milyar lira; AvivaSa 3,36 milyar lira; Garanti Emeklilik 2,95 milyar lira ve Allianz 1,985 milyar lira. (10)

Getirilerin hem istikrarsız, hem de düşük olmasının nedeni kuşkusuz şirketlerin bu fonları küresel borsalarda, Hazine kâğıtları ve banka mevduatları gibi finansal araçlarda değerlendirmeleri ve uyguladıkları yüksek fon yönetim ücretleri.

Fonlar borsada ve faizde büyütülüyor

Küresel çapta bu şirketler fonlarının ortalama yüzde 75’inden fazlasını borsalarda ve Hazine kâğıtlarında tutuyor. Türkiye’de bu fonların yüzde 18’i borsada, yüzde 47’si Hazine kâğıtlarında (toplam yüzde 65) ve kalanı mevduat gibi diğer araçlarda değerlendiriliyor.(11)

Böylece borsaların, hazine kâğıtlarının getirileri çeşitli nedenlerden dolayı düştüğünde ya da reel faiz oranları gerilediğinde bu fonların getirileri de düşüyor.

Örneğin, 2008 finansal krizi sonrasında finansal piyasalar o denli kötü durumdaydı ki Birleşik Krallık ’ta 65 yaş ve üstündekiler emeklilik planlarını ertelemek zorunda kaldılar. Borsaların kriz öncesindeki düzeye tekrar erişmesi ise 5 yıl aldı. Nitekim 2020’nin Şubat ayı başlarında küresel borsalarda yaşanan dalgalanmalar nedeniyle özel emeklilik fonlarının değeri ortalama yüzde 5 oranında düştü.(12) Sadece Birleşik Krallık’ta Korona salgınından bu yana özel emeklilik şirketlerinin gelir kaybı yüzde 10’u buldu. Yani 250,000 poundluk bir fonun değeri 225.000 pounda düştü. (13)

Koronavirüs pandemisi sektörü vuruyor

Dünyada Koronavirüs salgını sonrası uygulanan bol ve ucuz para politikasının bir gereği olarak hem mevduat faizleri, hem de Hazine kâğıtlarının getirileri (faizleri)  düştü. Hatta mevduat faiz oranları sıfıra kadar geriledi (bazı ülkelerde negatif faiz uygulaması mevcut).

Türkiye’de de benzer gelişmeler oldu ve faiz oranları düşürülürken yüksek enflasyon bu tür araçlardan sağlanan reel faiz getirisini eritti. Ayrıca küresel borsalarla kıyaslanamayacak kadar küçük borsadaki iniş çıkışlar da bu fonların getirilerini ciddi oranda etkiledi.

Bu yüzden dolayı da sektörün geleceğine ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler genelde olumsuz. Korona salgınını bir-iki yıl daha süreceği, bunun ekonomileri daraltmaya devam edeceği, borsaların ve faize bağlı getiri araçlarının da düşeceği, bunun da şirket bilançolarını olumsuz etkileyeceği, ayrıca olası bir iklim krizi, pandemide ikinci dalga, jeopolitik krizler ya da ticaret savaşlarının da bu süreci daha da olumsuz etkileyeceği öngörülerek sektörün büyüme hızının düşeceği ve getiri oranlarının negatife döneceği endişeleri yaygın bir biçimde paylaşılıyor.

Nitekim “borsaların inişli çıkışlı performansları, hazine bonosu getirilerinin ve mevduatın faiz oranlarındaki hızlı düşüş ve negatif faiz uygulamaları gibi nedenlerden dolayı OECD, Korona salgınının özel emeklilik piyasasını yüzde 8 daraltmasını ve sektörün toplam büyüklüğünün 29,8 trilyon dolara düşmesini bekliyor. (14)

Yüksek fon yönetim ücretleri

Getiriyi azaltan ikinci faktörse yüksek fon yönetim ücretleri. Ülkelerin çok büyük kısmında böyle ücretler üzerine bir tavan konulmasına karşılık, bu ücretler üye ülkelere göre farklılaşıyor. 2018 yılında en düşük fon yönetimi ücretini (varlıklarının yüzdesi cinsinden) binde 5 ile Avustralya, Şili ve İsrail’deki fonlar uygularken, en yüksek ücreti yüzde 2 ile Türkiye (2017)  ve ikinci en yüksek ücreti yüzde 1,1 ile İspanya’daki özel emeklilik şirketleri uyguladılar. (15)

Finans kapitale kaynak aktaran bir proje daha

Özetle,  devlet tarafından ‘bes’lenen, bir yandan işçiyi patron karşısında daha da zor duruma düşürürken, diğer yandan finans kapitale kaynak aktaran bir proje ile karşı karşıyayız. Çünkü Eylül 2019’da toplamda 1,948 milyar liralık bir kâr açıklayan (16) (buna karşılık şu ana kadar sadece 124,706 kişiyi emekli edebilen), ülkede en fazla kurumlar vergisi ödeyen ilk 30 kurum arasında bir tek firması bile bulunmayan bu sektöre devlet milyarlarca liralık bir katılım payı desteği veriyor.

Diğer taraftan böyle bir devlet desteği ya bütçenin vergi gelirlerinden finanse edilecek ya da yeni devlet borçlanması ile karşılanacak. Yani (tıpkı maliyetinin altında kredi faiziyle inşaat sektörü desteklenirken ortaya çıkan kamu bankaları zararı gibi), TES ile finans kapital desteklenirken, ya halktan daha fazla vergi alınacak ya da iç borçlanmaya gidilerek desteklenen finans kapitalin bankalarından borç alınacak. Sonra da bu borçlar faizleriyle birlikte aynı kesime ödenecek. Nihayetinde bu borçların geri ödenmesi için de halktan daha fazla vergi alınacak.

Bu proje bir gerçeği bir kez daha ortaya çıkarttı. Her sözün başında faize ve faizciye karşı çıktığını ileri süren, hatta kurtuluşun “İslam ekonomisinde” olduğunu vurgulayan siyasal iktidar uygulamada faizle, finansal piyasalarla iş yapmayı ve sermayeyi ve serveti bu piyasalar üzerinden büyütme stratejisini sürdürüyor.

Sonuç olarak

Kıdem tazminatı bir lütuf, bağış ya da hayırseverlik kurumu değildir. İşçilerin çalışarak kazandıkları bir haktır, onların mevcut işlerinin ve geleceklerinin güvencesidir. Hangi gerekçeyle ya da biçimde olursa olsun bunun ortadan kaldırılmaması, ya da bir başka şeye dönüştürülmemesi, finans kapitale aktarılacak bir kaynak olarak, finansallaşma aracı olarak görülmemesi ve emekçilerin geleceklerinin finans piyasalarının insafına ya da performansına bırakılmaması gerekir.

Dip notlar:

(1)     Selçuk Altun, “BES şirketleri TES'e hazırlanıyor”, https://www.dunya.com (17 Haziran 2020).
(2)     Uğur Civelek, “Aza tamah etmeyen fazlasını hiç bulamayabilir!”, https://www.dunya.com ( 2 Temmuz 2020).
(3)     KPMG ,Türkiye Sektörel Bakış 2020 Sigortacılık Raporu.
(4)     OECD, Pension Funds in Figures, June 2020.
(5)     https://www.egm.org.tr/bilgi-merkezi/istatistikler (1 Temmuz 20209.
(6)     Tugce Ozsoy, Ercan Ersoy, Asli Kandemir, “There's A Big Shake Up Coming to Turkey's Pension Industry”, https://www.bloomberg.com (16 Kasım 2017).
(7)     OECD, Pensions at a Glance 2019, OECD and  G20  indicators. s. 214.
(8)     OECD, Pension Funds,agr.
(9)     Agr.
(10) https://www.egm.org.tr/bilgi-merkezi/istatistikler (1 Temmuz 2020).
(11)   OECD, Pension Funds, agr.
(12)                     https://www.theguardian.com/business/2020/feb/28/uk-pension-funds-lose-5-of-their-value-in-coronavirus-scare.
(13)                     https://www.theguardian.com/money/2020/mar/09/what-the-coronavirus-market-fall-means-for-your-pension.
(14)   Agr.
(15)   OECD, Pensions at a Glance, agr. s. 218.
(16)   KPMG, agr.



4 Temmuz 2020 Cumartesi

KIDEM TAZMİNATI VE TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ


KIDEM TAZMİNATI VE TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ

Mustafa Durmuş

4 Temmuz 2020

İşçi sınıfının gündemini bir süredir işçilerin kıdem tazminatları için tehdit oluşturan yeni bir girişim ve bununla bağlantılı olarak gündeme getirilen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ya da Sigortası (TES) oluşturuyor.

İşçilerin bir günlük uyarı eylemleriyle şimdilik Eylül ayına ertelenmiş olsa da, konu tekrar gündeme gelecek gibi görünüyor.

Çünkü şu ana kadar burjuva siyasal iktidarlar (bugünlerde neo-liberal, siyasal İslamcı ve milliyetçi yanı ağır basan), 1936 yılından bu yana yasal bir statüye kavuşturulmuş olan, işçilerin çalışarak kazandıkları bir hak niteliğindeki kıdem tazminatlarını ortadan kaldırarak onu belirsiz bir fona dönüştürme çabasından bir türlü vazgeçmediler.
Tıpkı 2001 krizi sonrasında olduğu gibi, ekonomi ne zaman krize girse siyasal iktidarlar (krizi bahane ederek) kıdem tazminatı hakkını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerle işçilerin karşısına dikildiler.

Sınıfın gücü azaldığında

Mevcut hükümet de muhalefetin dağınıklığı ve Korona salgını sonrasında derinleşen kriz ve paralelinde artan işsizlik yüzünden giderek büyüyen yedek işçi ordusu nedeniyle işçi hareketinin ve sendikaların daha da güçten düştüğünü gördüğünden bu konuyu tekrar gündeme getirdi.

Bu sefer kıdem tazminatını, İstihdam Kalkanı Paketi içindeki Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)  adını verdiği bir fonla bağlantılı bir biçimde dönüştürmek istiyor.
Siyasal iktidarın sözcüleri bu değişikliği “işçilerin büyük bir kısmının kıdem tazminatından fiilen yararlanamadığı, dolayısıyla bu durumun bir eşitsizlik yarattığı”  gerekçesiyle savunuyor.

Oysa (istenirse) böyle bir eşitsizliği ortadan kaldırmak hiç de zor değil. Patronların iş yasalarına uymalarını sağlayacak yeni yasal düzenlemelerle ve mahkemelerin de hızlı karar vermeleriyle bu sorun çözülebilir.

İşçiler için güvence, patronlar için maliyet

Günümüzde özellikle de Korona salgını sonrasında yaşanan krizle birlikte giderek daha da yoksullaşan işçiler açısından (işçinin eline geçecek toplu para anlamında) kıdem tazminatı: işsiz kaldıklarında hayatlarını sürdürebilmeye yardımcı olan bir mali destek (yani tutunabilecekleri bir dal), emeklilik sonrasında ihtiyaçları için harcayabileceği bir toplu para demek.

En önemlisi de kıdem tazminatı, işçilerin kolayca işten atılmalarını önleyen (en azından zorlaştıran) bir tür iş güvencesi. Çünkü patronlar birikmiş kıdem tazminatlarını da dikkate alarak işçileri işten çıkartmaya yanaşmıyorlar.

OECD, IMF gibi kuruluşlarsa, yıllardır esnek çalışmayı savunuyorlar ve kıdem tazminatı gibi uygulamalara bunu önlediği gerekçesiyle karşı çıkıyorlar.

Patronlarsa (kullanımı son derece kısıtlanmış koşullara bağlanmış olmasına rağmen) kıdem tazminatını kendileri için bir maliyet unsuru, dolayısıyla da üzerlerinden atmaları gereken bir mali yük ve işçileri kolayca işten çıkartabilmenin önündeki bir engel olarak görüyorlar.

Oysa kıdem tazminatı işçinin; 1 yıl boyunca çalışmasının ve yılda 1 aylık (30 gün) ücretinin karşılığı olarak hesabında tutulması gereken bir hak. Dolayısıyla bu hakkın zamanı geldiğinde ona ödenmesi kadar normal bir şey olamaz.

Ancak en ciddi kriz dönemlerinde bile lüks tüketim harcamalarından kısmayan, sıradan bir iş yemeğinde asgari ücretin birkaç katı bir fatura ödemekten (vergiden de indirerek) çekinmeyen patronlar, nedense konu işçinin kıdem tazminatına geldiğinde adeta feryat figan  “maliyetlerinin artmasından, rekabet gücünü yitirmekten, batmaktan, işçi çıkartmak zorunda kalmaktan”  söz edebiliyorlar.

Artık muhatap patronlar olmayacak

Öncelikle konuyu emek-sermaye ilişkileri açısından ele alacağız. Bu açıdan kıdem tazminatının TES gibi bir fona dönüştürülmesi patronların artık tazminat ödenmesinde işçinin muhatabı olmaktan kurtulmaları anlamına geliyor.

Yani işçi yasal koşullar çerçevesinde işten ayrıldığında ya da emekli olduğunda patronundan birikmiş kıdem tazminatını ödemesini isteyemeyecek zira patron ona ödeme adresi olarak bu fonu gösterecek.

Böylece nasıl işleyeceği de belli olmayan bir havuza (denetlenmesi imkânsız bir işleyiş içinde) patronlar işçilerin kıdem tazminatları için, onlar adına para aktaracak, işçiler de (sözde) zamanı geldiğinde bu havuzdan tazminatlarını alabilecekler.

Diğer taraftan bu ülkenin insanlarının başta Tasarrufları Teşvik Fonu olmak üzere, geçmişte kurulan çok sayıda fonla ilgili acı deneyimleri söz konusu. Bu yüzden de (en son BES’te yaşanan başarısızlığa rağmen), fonlarda ısrar etmenin nedeninin; işçi ile patron arasına bir üçüncü yapıyı koyarak patronun kıdem tazminatı ödemesinden kurtulmasını, bunun sorumluluğunu bu üçüncü yapıya atmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor.

Bunun patronlar açısından ne kadar büyük bir rahatlama sağlayabileceğini kestirebilmek güç değil. Fon uygulamasının bir diğer nedeni ise finans piyasalarıyla ilgili (ona bir sonraki yazımızda yer vereceğiz.)

Devlet kamusal emeklilik sunma sorumluluğunu sırtından atacak

İkinci olarak böyle bir düzenlemenin devleti de rahatlatması bekleniyor. Özellikle de neo-liberalizm döneminde topluma karşı sorumluluklarının büyük bir kısmını üzerinden atan,  kendi istediği gibi istihdam dışında istihdam yaratmaktan da kurtulan devlet işçiler için, yaşlandıklarında kamusal emeklilik hizmeti verme sorumluluğundan da kurtulmuş olacak.

Öyle ki gelinen nokta itibarıyla dolaylı ve dolaysız vergilerin yanı sıra yıllardır işçilerden tahsil edilen yaşlılık sigortası primlerinin düzeyi (yanlış kamu harcamaları politikaları yüzünden) işçilere yaşlandıklarında yaşamlarını sürdürebilecek yeterlikte bir maaş ödemeye yetmiyor.

Üstelik 5510 Sayılı Yasa ile emekli aylıklarının hesaplama yönteminin değiştirilerek aylık bağlama oranının düşürülmesi ve prime esas günlük kazancın hesabında kullanılan güncelleme katsayısının düşürülmesi (1) işçi emeklilerinin aldıkları maaşlarla geçinebilmesini imkânsız bir hale getirirken, bu önlem sosyal güvenlik bütçesi açıklarının kapatılmasına da yetmedi.

Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinin hala yüzde 40 civarındaki en büyük kalemi cari transferlerden ve bunun da büyük bir  bölümü de sosyal güvenlik kurumlarına yapılan böyle aktarmalardan oluşuyor.

İşte bu durum hem devleti yönetenleri, hem de bütçenin kaynaklarının asıl olarak kendileri için kullanılmasını isteyen sermayeyi rahatsız ediyor. Bu nedenle de başta kamusal emeklilik olmak üzere bu sorumluluğun devletin sırtından alınıp piyasaların eline bırakılması isteniyor.

Bunun bir sonraki aşaması ise kamu emekçilerinin emeklilik ikramiyesi ile ilgili olarak yapılacak düzenlemedir. Eğer kıdem tazminatları TES ile ortadan kaldırılırsa sıranın kamu emekçilerinin emekli ikramiyesine gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

Önce BES, şimdi TES

Son 18 yılda kıdem tazminatını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik strateji; önce  “ikinci emeklilik” ve “çifte emeklilik” gibi şık paket süslemesiyle tanıtılan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile gündeme getirildi. Bu yeterince ilgi görmeyince, bu kez Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) devreye sokuluyor.

Böylece işçilerin daha çalışırken tasarruf yapmaya başlamaları (bu ücret düzeyleriyle nasıl yapacaklarsa)  ve çalışamayacak hale geldiklerinde, emekliliklerinde bu tasarrufları ile yaşamlarını sürdürmeleri isteniyor.

Nitekim AKP hükümetleri döneminde her yıl Orta Vadeli Programlarda ya da Yeni Ekonomi Programlarında yer verilen bu türden uygulamalara en son 4 Kasım 2019’da Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yer verildi (2) ve 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı içinde “bireysel emeklilikte otomatik katılımın tamamlayıcı emeklilik sistemine dönüştürülmesi” kararı yayınlandı.

Bu karara göre Tamamlayıcı Emek Sistemi 1 Ocak 2022’den itibaren yürürlüğe girecek (böylece bazı işçilerin bu düzenlemenin kendilerini ilgilendirmeyeceği düşüncesiyle tepki vermeyeceği de düşünülüyor) .

Kıdeme esas teşkil eden ücret 30 günden 19 güne düşürülüyor

Söz konusu Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi için (zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere) iki formül üretildiği anlaşılıyor: (3)

Zorunlu olacak olan birinci formüle göre; her bir çalışma yılı için 30 günlük ücret tutarında ödenen kıdem tazminatının 19 günlük kısmı mevcut sisteme göre işveren tarafından ödenecek. 11 günlük kısmi için ise çalışan adına bireysel fon oluşturulacak ve ödeme fondan yapılacak. Fondan ödenecek 11 günlük kısım için işveren fona aylık yüzde 3 prim ödeyecek.

İsteğe bağlı olacak ikinci formüle göre ise; işçi, işveren ve devletin katkı sağlayacağı bir fon oluşturulacak. Oluşturulacak fona yüzde 6 oranında prim ödenmesi öngörülüyor. Bunun 4 puanı işveren tarafından karşılanacak, 0,5 puanı çalışandan kesilecek, devlet de 1 puan katkıda bulunacak. Vergi indirimi yoluyla da 0,5 puanlık ilave prim katkısı yapılarak yüzde 6 oranı tamamlanacak.

Böylece 1980 öncesinde yıllık 45 gün olarak hesaplanan ve 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü döneminde 30 güne indirilen yıllık kıdem tazminatı tutarı bu tasarı ile 19 güne indirilecek.

Devletin asli görevi

Özcesi, bu şekilde devlet asli görevlerinden biri olan, yurttaşlarının ödedikleri vergi ve primlerle yaşlılıklarında yaşanabilir bir emeklilik geliri sağlama görevlerinden vazgeçiyor ve bunu özel piyasalara devretmiş oluyor. Bu proje ile hem sermaye kesiminin, hem de devleti yönetenlerin talepleri örtüşmüş oluyor.

Ancak işçilerin, yaşlılıklarında çalışamayacaklarından (ailelerine bakma yükümlülüğü kısmen de olsa devam edeceğinden) dolayı, emeklilikte onlara bakma görevi ve sorumluluğunun devletin üzerinden alınması da, bunun yüksek kâr ve spekülatif rantlar peşinde koşan finans piyasalarının insafına, performansına terk edilmesi de, başta işçi sınıf olmak üzere, tüm emekçiler açısından kabul edilemez bir durumdur.

..devam edecek: TES ve finans sermaye

Dip notlar:

(1)   Murat Özveri, “Kıdem tazminatına dokunma yaşlılık aylığını yükselt”, https://www.evrensel.net (1 Temmuz 2020).
(2)   https://www.dunya.com/ekonomi/bireysel-emeklilik-sisteminde-yeni-donem (4 Kasım 2019).
(3)   Sezgin Özcan, “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi”, https://www.sozcu.com.tr ( 18 Haziran 2020).