OECD Raporu (In it
Together Why Less Inequality Benefits All) : Malûmun
İlanı
Mustafa Durmuş
OECD’nin iki
gün önce,21 Mayıs’ta, yayımlanan son raporuna göre (http://www.oecd.org/social/in-it-together-why-less-inequality-benefits-all) pek çok gelişmiş ülkedeki gelir
eşitsizliği tüm zamanların en yükseğine çıktı.
Eşitsizlik
krizli ya da krizsiz her dönemde atmaya devam ediyor…
Raporun ilk çarpıcı bulgusu, son otuz yıl
dikkate alındığında, bu gelir bölüşümü eşitsizliğinin ya da adaletsizliğinin
ekonomilerin hem büyüdüğü hem de durgunluk ve krizlerin yaşandığı dönemlerde
artmaya devam etmesi. Kuşkusuz bu
eşitsizlik kriz sonrası dönemlerde çok daha hızlı artıyor.
OECD üyesi
34 ülkenin ortalama en zengin % 10’luk nüfusu en yoksul % 10’dan 9,6 kat daha
fazla gelir elde ediyor. Bu oranlar 1980’lerde 7 kat, 1990’larda 8 ve
2000’lerde 9 kat idi.
Düzenli veri
elde edilebilen 18 ülkede, 2012 yılında, ortalama olarak, en yoksul % 40’lık nüfus, toplam servetin sadece % 3’üne, buna karşılık
en zengin % 10’luk nüfus % 50’sine ve en zengin % 1’lik nüfus ise % 18’ine
sahip oldu.
Böylece en
tepedeki % 1’lik en zengin grubu her dönemde giderek daha da güçlendi ve
zenginleşti. Buna karşılık en alttaki en yoksul işçi sınıfından oluşan % 40’lık nüfus son 30 yılın ekonomik refahından
en az pay alan ve bu payı da göreli olarak daha da azalan kesim oldu.
ABD’de gibi en gelişmiş kapitalist ülkede dahi
en alttaki % 10’luk nüfus 1985’ten bu yana gelirinin % 3,3’ünü kaybetti.
İspanya gibi krizden ağır etkilenenlerde bu etki daha fazla oldu (en yoksul %
10’luk nüfus 2007-2011 arasında gelirinin % 13’ünü kaybetti).
Gelir
eşitsizliği ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor…
İkinci olarak, artan gelir eşitsizliği ekonomik
büyümeyi yavaşlattı ve bu yöndeki fırsatları ortadan kaldırdı. Öyle ki 1985-2005 döneminde gelir bölüşümü
adaletsizliği büyüme potansiyelinin % 4,7’sini eritti.
Aşağıdaki grafikten de görüleceği gibi, en yoksul %
10 ve % 40’lık nüfus bu gelişmeden son derece olumsuz etkilendi. En yoksul %
10’luk nüfusun geliri 1985 yılından bu yana sadece % 10, en yoksul % 40’lık
nüfusunki % 20 artabildi. Diğer taraftan en zengin % 10’luk nüfus gelirini % 50
artırdı. Ortadaki % 50’lik kesim ise gelirini sadece % 35 artırabildi (s. 23).
Prekarya
somutlaşıyor…
Üçüncü olarak, standart dışı tabir edilen
güvencesiz, esnek, düşük ücretli ve yarı zamanlı istihdam, yeni iş imkânları
yaratmış olsa da gelir eşitsizliğini daha da artırdı. Bir başka anlatımla gelir
eşitsizliği düşük ücretli, yarı zamanlı standart dışı istihdamın da devasa bir
biçimde artmasıyla daha da pekişti.
Öyle ki bu
tür istihdam OECD genelinde toplam istihdamın en az üçte birini oluşturuyor. 1995-2013
döneminde yaratılmış olan yeni istihdamın yarısından fazlası böyle geçici,
güvencesiz, kısmi zamanlı ve düşük ücretli istihdamından oluşuyor (prekarya). Özellikle
de genç işçiler bu geçicilik trendinden en fazla etkilenenler oldu. 18-34 yaş
grubu genç işçilerin % 40’ının kalıcı ve tam zamanlı bir işi yok. Lüksemburg,
Almanya, İtalya ve Avusturya’da bile 1995 yılından bu yana yeni istihdamın %
60-% 90’ı standart dışı istihdamdan oluşuyor. Geçici işçilerin tamamına yakını
ise böyle çalıştırılıyor (s.31).
Bu işçilerin
çalışma, ücret, ücretli izin gibi koşulları ya da hakları çok kötü düzeyde,
ücretleri yeterince artmıyor ve bu ücretlerden çok fazla kesinti yapıldığı gibi
bu işçiler sıklıkla ücret kesintisi cezasına maruz bırakılıyorlar. Böyle bir
ücret geliri elde eden hanelerdeki yoksulluk oranı ise % 22 gibi oldukça yüksek.
Dördüncü olarak, rapora göre kadınların ekonomik
hayata katılımları ve istihdama dâhil olmaları eşitsizliği azaltsa da, kadınlar
aynı işi yapan erkeklerden ortalama % 16 daha az ücret alıyorlar. Ayrıca
yoksullaşma giderek, sadece yaşlıların bir sorunu olmaktan çıkarak gençlerin
sorunu olmaya başladı.
Servet
temerküzü ekonomik büyümenin önünü tıkıyor…
Beşinci olarak,
rapor servetin belli ellerde temerküz etmesinin yatırımları azalttığını
ileri sürüyor. Buna göre servet gelirden çok daha hızlı temerküz ediyor. Öyle
ki en zengin % 10 hane toplam servetin yarısını elinde tutuyor. En alttaki en
yoksul % 40’lık hanenin servetteki payı ise sadece % 3.
Arada
kalanlar ise ancak yüksek düzeylere varan borçlanmalarla hayatta
kalabiliyorlar. Nitekim OECD genelinde hanelerin yarısı borçlu, her on haneden
biri ise sürdürülemez düzeyde, yani aşırı borçlu konumda. ABD, Norveç ve Avusturya
gibi ülkelerde hanelerin borçlanma oranı % 60 ila % 80 arasında değişiyor.
Bu durum,
rapora göre, yoksulluk çeken insanların becerilerini körelttiği gibi, insan
sermaye ve diğer yatırımların da eksik yapılmasına neden oluyor ve böylece
servetin belli ellerde temerküzü ekonomik büyüme potansiyelini de zayıflatıyor.
Türkiye: En
eşitsiz üçüncü ülke…
Raporda
milli gelirin en eşitsiz dağıldığı ülkeler sıralamasında, ilk dört ülke sırasıyla; Şili, Meksika,
Türkiye ve ABD. OECD ortalaması Gini katsayısının 0.27 olduğundan hareketle
0.40’ı aşan bir katsayı ile Türkiye en eşitsiz gelir bölüşümüne sahip üçüncü
ülke olarak 34 ülke içinde en tepelerde yerini alıyor (s.22).
Son olarak
raporda gelir bölüşümü eşitsizliğinin azaltılması için öneriler sıralanıyor.
Bunların başında kadınların iktisadi yaşama daha fazla katılmaları, istihdam ve
de özellikle de nitelikli istihdam yaratılması, eğitim ve diğer becerilerin
artırılması ve bütçelerin yeniden bölüştürücü amaçlarla yeterince
çalıştırılmadığı bu nedenle de sosyal dokuya ve ekonomik büyüme potansiyeline
zarar verildiği tespitine dayanılarak, vergileme ve sosyal transfer
politikalarıyla gelirin yoksullar lehine yeniden bölüştürülmesi gibi bugün
küresel çapta dillendirilen önlemler göze çarpıyor.
Diğer yandan
gelir ve servet bölüşümü eşitsizliği ya da adaletsizliği gibi olgular sadece ücretli
emek sömürüsüne dayalı kapitalist sistemin su yüzüne çıkmış sonuçlarıdır, ya da
semptomlarıdır. Bu eşitsizliklerin ortaya çıkışı tesadüf ya da istenmeyen bir
durum değildir. Aynı zamanda sermaye sınıfının daha da zenginleşmesi için işçi
sınıfının bedel ödemesini sağlayan devlet politikalarının kaçınılmaz bir sonucudur.
Bu nedenle de servetin ve gücün en tepede birikmesine uyarlanmış bir sistemde,
OECD raporunda yer alan önlemlerle bu eşitsizlikler ve adaletsizlikler, bunları
yaratan ekonomik ve politik sistem değiştirilmeden ortadan kaldırılamayacaktır.
Ayrıca AB tarafından yayımlanan
bir son raporun (Eurofound,
Recent developments in the distribution of wages in Europe, European Foundation
for the Improvement of Living and Working Conditions, 2015) bulguları son
derece öğreticidir.
Zira bu rapora göre İngiltere, AB
ülkeleri içinde ücret gelirlerinin en eşitsiz dağıldığı, yani ücretliler
arasındaki eşitsizliğin zirvede olduğu bir ülkedir. AB’de ortalama 0.346 olan
Ücret Gini katsayısı İngiltere’de 0.404’tür. Bu gelişimde 2008 yılından bu yana
izlenen neo liberal politikaların etkili olduğuna inanılmaktadır. Çarpıcı olan
ise böyle bir eşitsizliğin varlığına rağmen, üstelik de bu eşitsizliğin bir nedeni
olan Muhafazakâr Parti bu ay yapılan seçimlerde 16 milletvekili üstünlüğü ile
tek başına yeniden iktidar olabilmiştir. Bu durum da, tek başına gelir eşitsizliklerinin
varlığının ya da derinliğinin düzeni değiştirmeye yetmediğini, bu değişimin
ancak bunun öznesi olabilecek bir örgütlü gücün (işçi sınıfının) varlığını ve
bu gücün mücadeleyi sadece ekonomik değil, aynı zamanda özgürlük ve demokrasi
mücadelesiyle birleştirebilmesiyle mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder