ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ
TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (IV)
TTIP:
Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (Transatlantic Trade and Investment
Partnership
Mustafa Durmuş
Temmuz 2015
Anlaşma’nın
ABD tarafında 'hızlı şerit’ten yasalaşması çabaları sürdürülürken, Avrupa
tarafında çok daha hızlı mesafe kat ediliyor. Öyle ki 8 Temmuz 2015’te Avrupa
Parlamentosu, bu anlaşmada da yer alan ISDS hükmünün yeniden düzenlenmiş bir versiyonunu
241 “hayır” oyuna karşılık 436 “evet” oyu ile kabul eden bir karar aldı. Oysa
bu hükmün anlaşma metninden çıkartılması için 145,500; anlaşmaya ilişkin
müzakerelerin tümüne son verilmesi için ise 2,3 milyon imza toplanmıştı[1].
Bu
gelişme AB Komisyonu’nun TTIP yanlısı tavrını daha da güçlendirecek. AB ile ABD
arasındaki bir sonraki müzakereler ise 13-17 Temmuz 2015 tarihlerinde
yapılacak.
Bu
anlaşmadaki ‘yatırım’dan kasıt sadece bugünkü ve reel yatırımlar değil. “Yatırım”
ifadesi hem mevcut yatırımları, hem de gelecekte yapılması beklenen finansal
spekülatif yatırımları ve bunlardan elde edilecek olan kârları kapsıyor.
Bu anlamda, borç/kredi, tahvil, futures, türev
araçlar, pozisyonlar ve diğer spekülatif araçlar, entellektüel mülkiyet hakları
(patent, alameti farika, lisans, franchise, izinler, yetki belgeleri gibi) gibi
faaliyetler yatırım olarak kabul ediliyor. Buradan yola çıkılarak kâr ve faizlerin ülkelere geri transferi
üzerindeki kısıtlamalar da ortadan kaldırılıyor. Buna göre devletler ulusal
paralarını istikrarsızlığa sokabilecek sermaye akımları üzerinde dahi kontrol
yapamayacaklar ya da kriz dönemlerinde
sıcak paraya kısıtlamalar koyamayacaklar.
Benzer bir geniş tanım “kamulaştırma” kavramı ile
ilgili olarak yapılıyor ve bu kavram; “kamulaştırmaya eş değer”, “doğrudan kamulaştırma”, “düzenleyici
kamulaştırma”[2]gibi
kârları, gelecekteki kârları ya da gelecekteki potansiyel beklenen kârları
etkileyebilecek tüm devlet önlemleri olarak genişletiliyor.
Böyle bir anlaşmanın gündeme
getirilmesinin nedenlerinden biri DTÖ’nün GATS’ın, yani ‘Hizmet Ticareti Genel
Anlaşması’nın hizmetler sektörünün bütününün özelleştirilmesini potansiyel
olarak öngörmesine rağmen bunu yapamaması. Bu
amaçla yapılan DOHA Görüşmeleri de
giderek etkisizleşti. Yaygın özelleştirmelere rağmen hala kamusal sağlık,
eğitim ve ulaştırma gibi hizmetlerin varlığı sermayeyi çok rahatsız ettiğinden,
DTÖ anlaşmalarını kullanmaya ilave olarak daha hızlı ve kapsamlı yollar aramak
için TTIP gündeme getirildi.
Anlaşmanın metninde kamusal hizmetlerin
özelleştirileceği belirtilmiyor. Hatta tam tersine mevcut kamusal sağlık,
eğitim, ulaştırma, su temini, sanitasyon gibi hizmetlerin serbestleştirilmeyeceği
ya da özelleştirilmeyeceği vurgusu[3] yapılıyor. Ama bu gerçeği yansıtmıyor. Bunun en önemli delili özelleştirme uygulamalarında pozitif listeden,
AB’nin benimsediği kamu hizmeti olarak
sayılan ve rekabete açılabilecek olanların sıralandığı negative listeye
geçilmesinin önerilmesi[4].
(Nick Dearden,
So TTIP Won’t Stop Public Services Being Run in the Interests of Ordinary
People? Tell That to Argentina, http://www.commondreams.org, April 17, 2015)
Kaldı ki sağlık, eğitim ve kamusal
hizmetlerin piyasalaştırılmasının, ticarileştirilmesinin de güvence altına
alınmasını hedefleyen TTIP gerçekleştiğinde, örneğin, daha önce özelleştirilmiş
olan hizmetlerin kamulaştırılması imkansız hale gelecek.
TTIP ne vadediyor?
TTIP’nin amacının, ABD ile AB
ülkeleri arasındaki ticaret tarifelerini kaldırarak ticareti teşvik etmek, Atlantiğin
iki yakasında yeni ekonomik büyüme alanları açmak ve yükselen ekonomilerle
olası rekabette güç kazandırmak, insanlarının
refahını artırmak olduğu ileri sürülüyor[5].
Bu
doğrultuda hem Obama hem de Britanya Başbakanı Cameron TTIP’in inovasyon ile
büyümenin motoru olacağını açıkladılar. Obama bu anlaşmanın sadece bir ticari
anlaşma değil, daha kapsamlı bir strateji olduğunu da vurguladı. Böylece TTIP
neo liberal deregülasyon modeli üzerine inşa edilecek ana modelin sınırlarını
zorlayacak bir anlaşma. ABD bu anlaşma ile imalat sektörü ihracatını artırmak
istiyor. AB açısından bu anlaşmayla piyasalar hayatın her alanına sokularak
yeni bir rekabetçi ihracat sürümlü AB yaratılacak. Ekonomik krizden muzdarip Avrupalılar
TTIP’nin tüm kayıkları yükseltecek yeni bir neo liberal de regülasyon rüzgârı
olmasını umud ediyorlar. Yani AB sermayesi, TTIP’i ABD’nin denetimi altındaki
dünya sisteminde daha büyük bir rol oynamanın yolu olarak görüyor[6].
AB Komisyonu’na göre ise (CEPR’in bir araştırması)
TTIP’den AB ekonomisi 119 milyar avro, ABD ekonomisi 95 milyar avro ve ortalama
AB ailesi 545 avro kazanacak. Ancak bunlar 2027 yılından sonra hissedilecek
çünkü sadece bu tarihte tam bir anlaşmaya ulaşılmış olacak ve tarife dışı
engeller bütünüyle kaldırılmış olacak. Bazı
iktisatçılara göre ise AB GSYH’sindeki kazanç yalnızca % 0, 05 ile sınırlı
kalacak, buna karşılık çok yüksek bir maliyet ortaya çıkacak[7].
Diğer taraftan TTIP sınır ötesi ticareti
serbestleştirmiyor zira zaten GATT döneminde tarifeler çok düşürüldü. ABD ile Avrupa arasındaki ticari
ilişkiler son derece serbest, hatta finansal işlemler üzerindeki düzenlemeler
dahi yasaklayıcı değil.
Yani
TTIP’nin tarifeleri düşürmekle ilgisi yok. Nitekim anlaşmada yer
alan “tarife dışı engellerin kaldırılacağı” hükmü TTIP’nin gerçek niyetini
ortaya koyuyor. Zira bu hüküm ve onun altında alınması önerilen
önlemler kamusal düzenleme alanını daraltan, uluslararası sermayenin
çıkarlarını işçi sınıfının, emekçilerin, toplumun bütününün ve çevrenin
çıkarlarının önünde tutan düzenlemeler.
Buradan hareketle bu anlaşmanın sınıfsal içeriğinin
ağır bastığı ileri sürülebilir. Çünkü kaldırılması
hedeflenen mal ve hizmet ticareti üzerindeki tarife dışı engeller, işçi
sınıfının uluslararası çapta vermiş
olduğu zorlu mücadeleleri sonucunda konulabildi. Bu düzenlemeler bir
ölçüde halk ve toplum lehine olmak üzere sermayenin halkın sırtından kâr elde
etmesini kısıtlıyor. Bu düzenlemeler istihdam yasaları, çevre koruma
ve kamu sağlığı gibi yasalardan oluşuyor. Kamusal hizmetler ve kamusal mülkiyet
ise kârın önüne adalet ve toplumsal ihtiyaçları koyduğundan sermaye tarafından
engel olarak görülüyor. Bu anlaşma ile kamusal müdahalelerin kilitlenmesi,
böyle engellerin, müdahalelerin yeniden konulmasının önlenmesi, neo liberal
politikaların uygulamasına son verilmesinin gündeme getirilmemesi isteniyor[8].
İşin gerçeği TTIP gibi iki taraflı yatırım ve ticaret
anlaşmaları demokrasi ve işçi haklarının zedelenmesi pahasına sermayenin gücünü
artırmaya yarayan anlaşmalardır. DTÖ’nün
kuralları üzerinden temellendirilerek kamu sağlığı, işçi sağlığı, tüketici
güvenliği, diğer kamu hizmetleri alanlarındaki kamu yararına olan devlet
düzenlemeleri ortadan kaldırılıp ya da hafifletirilirken, sermaye şirketlerinin
maksimum kâr elde etmelerinin sağlanmasına hizmet etmek için tasarlanırlar.
Bu
bağlamda, TTIP, Atlantiğin her iki yakasındaki büyük sermaye için önemli yeni
ayrıcalıklar getiriyor. Anlaşma, yasa koyucuları, yatırımcılara tanınan hakları
her türlü diğer insan hakkı, çevre koruma, demokratik hesap verilebilirlik gibi
hakların üzerinde tutmaya zorlayan adeta bir tür sermayenin serbest hareketini
düzenleyen anayasa niteliğinde. TTIP kendinden sonra çıkacak yasaları bile
etkileyebilecek bir güce sahip. Bu anlaşma yaşayan bir anlaşma olacak[9].
Anlaşmanın
içeriğine bakıldığında bunun insan ya da toplum iyiliği için değil, büyük
şirketlerin çıkarına hizmet için tasarlandığı açık. Anlaşma yapıldığında,
ulusal ve yerel yasalar, anayasalar etkisiz kılınacak. Ayrıca anayasa mahkemesi
dâhil hiçbir organ bu anlaşmalarda değişiklik talep edemeyecek[10].
Tıpkı TPP’ de olduğu gibi TTIP, ulus devletlerin halk
lehine yapabileceği düzenleme gücünü azaltarak sermayenin gücünü artırmayı,
yeni düzenleyici tedbirlerin önüne geçmeyi ve özelleştirmelerin geri
çağrılmasını önlemeyi hedefliyor.
Çevre koruma, işçi hakları, gıda güvenliği, zehirli
kimyasallar kullanımı, dijital özel yaşam kanunları, krize karşı finansal
düzenlemeler gibi sosyal ve ekonomik standartları aşındırmak ya da hafifletmek biçimindeki
serbestleştirmeye ilave olarak TTIP’in içinde kamusal hizmetlerin ve kamusal
alanların uluslararası şirketlerin rekabetine açılması ile yeni pazarlar
yaratmak, böylece eğitim ve sağlık alanında yeni bir özelleştirme dalgası
yaratmak da var.
Uluslararası sermaye lehine yapılan bu düzenlemelerin
Atlantiğin iki yakasındaki ekonomiler, işçiler, emekçiler ve çevre üzerinde
tahrip edici etkileri de kaçınılmaz olacaktır.
TTIP, tıpkı TPP ve TISA gibi, işçilerin ve
tüketicilerin haklarını, gıda güvenliği standartlarını, finansal akımları denetlemeyi,
nitelikli kamusal sağlık ve eğitim hizmetleri sunmayı, doğal kaynakları korumayı
ve çevre korumayı yasal bir düzene bağlama konusundaki devlet düzenlemelerine
kısıtlamalar getiriyor, özel yaşamın gizliliğini ihlal ediyor ve azgelişmiş
ülkeleri azgelişmişliğe mahkum ediyor. Bu anlamda DTÖ’nün kapsamındaki ticaret
ve yatırım anlaşmalarının en gerici kısımlarını konsolide ediyor.
TTIP, toplu iş sözleşmesi düzenini ticarete engel
olarak gördüğünden bu tür iş standartları düşürülecek. Yani
sermaye TTIP’yi, üretimi, ücretlerin daha düşük ve işçi haklarının daha kısıtlı olduğu bölgelere kaydırmanın ve böylece maliyetleri
azaltıp, kârı yükseltmenin bir yolu olarak gördüğünden TTIP ile birlikte , AB
şirketleri, mal ve hizmet alımlarını
giderek emek standartlarının daha düşük ve emeğin göreli olarak daha az örgütlü olduğu
ABD’den karşılama yoluna gidecekler, bu da
AB’de sektörel işsizliğin artmasına neden olacak.
Entellektüel mülkiyet hakları maddesiyle alameti
farika, patent ve ticari marka gibi uygulamalar daha da katılaştırılarak
bilginin ticarileşmesi ve halkın bilgiye serbest erişimi önlenmiş olacak.
Okullar, kütüphaneler, engelliler ve uzaktan eğitimle ilgili mevcut sınırlı
haklar tamamen ortadan kaybolabilir. İlaç
sanayiinde ise, kamunun klinik deneylerden elde edilen verilere erişimi
önlenebileceğinden bu hem şeffaflık hem de kamucu sağlık hizmeti sunumunda maliyet artışını beraberinde getirecek[11].
TTIP,
neo liberal modelin daha da pekiştirilmesinin ötesine geçerek çok kutuplu bir
dünyanın oluşumu karşısında geliştirilmiş bir jeopolitik strateji görünümünde
olduğundan sadece ABD ya da AB’yi değil, dünyanın geri kalan ülkelerini de
etkileyecek.
Bu
bağlamda TTIP’in bazı potansiyel etkileri şöyle sıralanabilir: ABD ve AB tüm
dünyada uygulanacak yatırım ve ticarete ilişkin küresel standartlarını
oluşturmayı amaçlıyor; TISA, TTIP’te çok
önemli bir sıçrama tahtasına sahip olacak; finansal hizmetlerin de regülasyonu daha da
artacak, hızlanacak; Rusya ve diğer BRICS ülkeleri ve diğer yükselenlerin
sahneye çıkışlarına karşı ve onların çok taraflı ticaret üzerindeki etkilerine
karşı bir oluşum olarak ortaya çıkacak; küresel gıda güvenliğine
ilişkin standartları düşürmeyi amaçladığından, gıda güvenliğini tehlikeye atacak;
enerji ticareti ve küresel iklim değişikliklerine karşı çabaları zayıflatacak
ve insan hakları ile ilgili uluslar arası anlaşmaları geçersiz kılacak[12].
Türkiye TTIP’nin doğrudan tarafı olmasa da, bu anlaşma
hayata geçtiğinde bundan dolaylı olarak etkilenecek. Örneğin çok büyük miktarda
olmasa da Türkiye’nin ihracatı azalacak. Ayrıca Türkiye’nin ABD ile olan
ticaretinde çok büyük bir açığı var. TTIP hayata geçtiğinde bu açık daha da
katlanacak. TTIP’in TISA’dan daha kapsamlı bir hizmetler sektörü bölümü var.
Ancak Türkiye’deki hizmetler sektörü hali hazırda yeterince liberal, öyle ki
tüm sektörlerde yabancılar çoğunluk hissesine sahip olabiliyorlar. Sadece yeni
uygulama ile devlet düzenlemelerinden daha fazla vazgeçilmesi öngörülüyor[13].
Devam
edecek…
[1]
Lauren McCauley, 'Favoring Capitalist
Interests Above All Else,' Europe's Parliament Backs TTIP,
http://www.commondreams.org, July 08, 2015.
[2] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop
the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[3] http://trade.ec.europa.eu/doclib/press/index.cfm?id=1115&title=Protecting-public-services-in-TTIP-and-other-EU-trade-agreements.
[4] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop
the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[5] http://ec.europa.eu/trade/policy/in-focus/ttip/about-ttip/questions-and-answers.
[6] Adam Blanden, The
Fate of TTIP and the Future of Europe, What the EU-US
trade deal tells us about the concentration of power in Europe and what
democratic forces like Syriza can do to stop it, http://www.newleftproject.org, 11 February, 2015.
[7] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop
the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[8] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop
the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[9] Nick Dearden,
The United States of TTIP: A Big Business Constitution for Europe, http://www.commondreams.org, March 12,
2015.
[10] David
Korten, Do
Corporations Really Need More Rights? Why Fast Track for the TPP Is a Bad Ideahttp://truth-out.org, 10 March 2015
.
[11] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop
the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[12]
TTIP:
Why the Rest of the world Should Beware, TNI.
[13] Bozkurt
Aran, Turkey: Implications of TTIP, Catalyst? TTIP’s Impact on the Rest (Edt. M.
Sait Akman, Simon J. Evenett, Patrick
Low), Tepav, Cepr, 2015.