Theodoros
Karyotis[2]
(Çeviri: Mustafa Durmuş)
Syriza kreditörlere
takıldı kaldı. Acilen bir taban hareketine ihtiyaç var. Yeni bir mücadele
dönemi başlıyor.
Referandumda emekçi sınıflar ve orta sınıflar beş yıldır uygulanan
kemer sıkma politikalarına ve Yunan halkının aşağılanmasına “hayır” dediler.
Ancak ardından geçen bir hafta içinde referandumda oylanandan daha ağır bir
kemer sıkma programının uygulanması konusunda SYRIZA Avrupalı kreditörlerle uzlaştı.
Böylece Yunanistan’ı Avrupa’nın borç sömürgesine dönüştüren bir sürecin de önü
açıldı. O halde “Hayır” nasıl “Evet”e dönüştü?
SYRIZA’nın
İkilemi
SYRIZA’nın, referandumda elde ettiği halk desteğini “TROYKA ile
yapacağı müzakerelerde elini güçlendirmenin bir aracı olarak kullanma taktiği”
geri tepti. Başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleri, kemer sıkma programı
yumuşatılmazsa Yunanistan’ın batacağı yönündeki tehdidi ciddiye almadılar.
Böyle olunca da Yunanistan hükümeti kendini bir açmazın içinde buldu: Ya neo
liberal uyarlama programının uygulamasını devam ettirecekti ya da ekonomik iflasın
politik sonuçlarına katlanacaktı.
SYRİZA ilkini seçti. Böylece Yunanistan hükümeti ile Avrupalı ortakları
arasındaki farklılaşma da ortadan kalktı. Mevcut durum “kapitülasyon” ya da “teslimiyet”
olarak nitelendiriliyor. Bu çok sıkıntı veren bir suçlama zira bu terimler SYRIZA’nın
genel seçimler sırasında verdiği tüm sözlere ters düşüyor.
Yeni anlaşma ile ilk ikisinden de ağır, sosyal mühendislik ve servetin
zenginler için yeniden bölüştürülmesinde aşırılıklar içeren yeni bir dönem
başlayacak. Bu anlaşma, daha önceki ENFIA hükümetleri gibi hükümetlerce de
uygulanmış olan son derece adaletsiz önlemleri, yoksul halkın kendi evlerinde
artık kiracı olarak oturabilmelerine neden olan bir çapraz emlak vergilemesini
içeriyor. Ayrıca kendi adına çalışanlar için vergi dışı tutulan gelir eşiğini
ortadan kaldırıyor ve böylece de pek çok nitelikli işçinin işsizlik tuzağından
kurtulmasını önlüyor.
Yeni anlaşma ile TAIPED adlı özelleştirme kuruluşu güçlendirilerek
yenilenecek ve limanlar, hava alanları ya da su ve atık su şebekesi gibi alt
yapı hizmetleri bu kurum aracılığıyla özelleştirilecek. Ayrıca anlaşma icra
altındaki evlere ait borç ertelemesi imkânını da ortadan kaldırarak, İspanya’da
görüldüğü gibi yeni bir mülksüzleştirme dalgasının önünü açacak. Tüm bunların
ötesinde dolaylı vergiler ve gıda maddesi ve ulaştırma fiyatları artırılırken,
emekçilerden alınan sosyal güvenlik katkıları yükseltileceğinden emeklilere
yapılan maaş ve ücret ödemeleri net bir biçimde kısılacak.
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bu üçüncü paketin düşük gelirli sınıfları
ve orta sınıfları daha da baskılamak, resesyonu ve işsizliği artırmak, Yunanistan
ekonomisinin belkemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri yok etmek
ve halka ait tüm kamusal varlıkları uluslar arası sermayeye transfer etmek için
tasarlandığı ortaya çıkmaktadır. Bütün bu tasarım yapılırken, bu arada devam
eden depresyon ve artan borç yükü ülke ekonomisinin ayakları üzerinde durmasını
da önlüyor.
Avrupalı kreditörler aldıkları önlemlerin olabildiğince cezalandırıcı
olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin SYRIZA’yı daha fazla
itibarsızlaştırmak için talep ettikleri sözde reformların Yunanistan
Parlamentosunda hemen yasalaşmasını ve SYRIZA’nın devre dışı bıraktığı TROYKA
yanlısı Atinalıların yeniden devreye sokulmasını şart koştular.
Hükümet yetkililerinin ve Parti kadrolarının anlaşmanın olumlu
yanlarından söz etmeleri ise son derece gülünç, zira bu paket de tıpkı önceki hükümetlerin “böyle
paketlerden uzun vadede ekonominin fayda göreceği ve halka her hangi bir
maliyetin yansımayacağı” biçimindeki söylemlerinin adeta bir kopyası
niteliğinde. Oysa anlaşmayı olduğu gibi görmek ve anlatmak daha dürüstçe bir
tutum. Bu da anlaşmanın büyük çapta mülksüzleştirme yi amaçladığını ve avro
bölgesinin üzerine inşa edildiği sanrıları korumak için tüm ülkenin feda
edildiği gerçeğini görmek ve halka böyle anlatmayı gerektiriyor.
Bu gelişmenin SYRIZA’nın ‘ulusal kurtuluşçu’ hükümeti için yolu sonu
olduğu anlaşılıyor. Zira Parlamento’da oylanacak olan kemer sıkma paketi
SYRIZA’nın kendinin de bir parçası olduğu beş yıllık kemer sıkma karşıtı
mücadelenin geçersiz kılınması ve sadece bir hafta öncesinde % 61 “hayır” oyu
ile verilen hükme ihanet edilmesi anlamına geliyor.
Şüphesiz, bazılarınca, bunun “negatif sonuçlanan bir kolektif karar
olduğu ve şantaja maruz kalan hükümetin an az sancılı yolu seçtiği” ileri sürülebilir.
Kuşkusuz avrodan hazırlıksız bir çıkış ve bununla beraber Avrupalı şahinlerce
sürdürülecek olan cezalandırıcı önlemler kısa vadede, özellikle de halk
sınıfları için tam bir felaket olabilirdi.
Diğer yandan politik gelişmeler çok hızlı ilerliyor: Hükümetteki
kartlar yeniden dağıtılacak ve buna göre bir yeni oluşum gerçekleşecek ya da mevcut
hükümetin yerine başka bir hükümet kurulacak ve SYRIZA, kendi sonunu da
getirecek olan bir yarılmayla karşı karşıya kalacak.
Çelişkili
bir ilişki
Son üç yıldır, Yunanistan’daki toplumsal hareketlerin SYRIZA’nın
parlamentodaki yükselişi ile ilgili düşünceleri çelişkilerle dolu. Zira bir
yandan sol bir hükümet olasılığı çelişkileri kurumsal düzeye taşımanın bir
fırsatı idi. Her şeyin ötesinde sokak mücadelesi SYRIZA’nın kendi programına
yansıdı ve Parti her zaman toplumsal hareketlerle sıcak ilişkilere sahip oldu.
Diğer yandan SYRIZA, sosyal yaratıcılık ve toplumsal hareketlerin kendi
geleceklerini belirlemesinde özne olma rolü ile ilgili olarak yaşanmakta olan
meşrulaştırma krizini sonlandıran bir aktör oldu. Bunu da mücadeleyi
kurumsallaştırmayı ilerleterek, devlet yönetimi projesine uygun düşmeyen
taleplerin marjinalleştirilmesi ve eylemsizlik ve memnuniyet yaratmış olan
politik temsil ve yetkilendirme mantığının eski haline getirilmesiyle yaptı.
Aynı zamanda SYRIZA, gerçek bir toplumsal dönüşümün, kapitalist hegemonya
mekanizmasının parçalanmadan, egemen iktisadi paradigmanın sorgulanmadan,
kapitalist kurumlara tabandan somut alternatifler inşa edilmeden, hatta
bölgenin Kuzey ülkelerinin yararına ama Güney’deki çeper ülkelerinin zararına
işleyen ihracat sürümlü ekonomi modelini esas alan ‘Parasal Birliğin’
kalıcılığı sorgulanmadan, mümkün olabileceği algısını da yarattı.
SYRIZA liderliği Parti tabanı ve hareket içindeki önceki müttefikleri
ile arasına mesafe koydu. Avro bölgesinde kemer sıkmaya son verme biçimindeki ‘A
Planı’nın başarısız kalması halinde bölgeden ayrılmayı içeren ‘B Planı’nı, “müzakerelerde
gizli gündem sahibi olduğu yönünde” Avrupalılardan gelebilecek eleştirilerden
kaçınmak için tuhaf bir biçimde, kamuoyu ile paylaşmadı, tartışmaya açmadı.
Maalesef son gelişmeler şu görüşü giderek haklı çıkartıyor: “Hükümetin
meşruiyetini giderek yitirmesi ve kırılganlığı dikkate alındığında, yeni anlaşma
sadece yeni “popüler bir ilerici hükümetle” yönetilebilir. Bu muhtemelen bol
miktardaki politik sermayesini tüketmiş olan SYRIZA’nın, istemeden de olsa,
neden olduğu bir gelişmedir”.
Yanılsama
örtüsünü kaldırmak
SYRIZA’nın seçim kampanyası sırasında verdiği sözleri tutmaması ya da
kemer sıkma mantığını tersine çevirme konusundaki başarısızlığı, kurumsal
yukarıdan aşağıya çözümlerle ilgili yanılsama örtüsünü kaldırıyor ve taban
hareketini başladığı yere geri götürüyor. Bu hareket gerçekte, neo liberalizmin
topluma yönelik saldırılarına karşı, temel,
uzlaşmacı olmayan, yağmacı kapitalist piyasalar ve başarısız temsili
demokrasinin ötesinde farklı bir dünya tahayyülü olan tek güçtür.
Kuşkusuz pek çok dürüst ve kararlı eylemci SYRIZA tabanı ile ilişki içinde.
SYRIZA’nın planının başarısızlığını kabul etmek ve Hükümetin anlaşmayı olumlu
ya da kaçınılmaz bir gelişme olarak pazarlama gayretlerine direnmek öncelikle
onların görevidir.
Eğer SYRIZA, çoğunluk kararıyla iktidarda kalmayı seçerse, böyle bir
hükümet olma hali, onun kreditörlere çok daha fazla köleleşmesine neden
olacaktır. Böyle bir hükümet bu anlaşmanın acımasız yürütücüsü olacaktır. Bu
durumda parti tabanı buna karşı çıkmalı, böyle bir vahşetten kurtulabilmek için
diğer toplumsal güç ve hareketlerle birleşmeli, hızlı bir değişimin gücü
olmaktan uzaklaşarak, kontrol edemeyecekleri acımasız sistemin gönülsüz
uygulamacılarına dönüşebilecek olan Parti hiyerarşisini yok etmelidir.
Geniş anlamda, Sol’un rolü kapitalist barbarlığı yumuşatmak olmamalıdır.
Her şeyden evvel bu 1980’lerde kendini tüketmiş olan sosyal demokrasinin
amacıdır. İnsani yüze sahip bir kemer
sıkma uygulaması olamaz. Sağ ya da sol neo liberal sosyal mühendislik insan
onuruna ve tüm biçimleriyle kamusal hizmetlere yapılmış bir saldırıdır.
Başka yerlerde de şunu belirtmiştim: “Hayır” sonucu çelişkili, net
olmayan duygulara neden olan bir sonuçtu. Ona gerçek anlamını kazandırma
mücadelesi yeni başlıyor. Tsipras “hayır” sonucunu “ne pahasına olursa olsun avro bölgesinde
kalma yetkisi” olarak yorumladı. Yeni kurtarma paketinin böyle bir yetkinin dışında
olduğu ise açık. SYRIZA’nın sahip olduğu tek plan olan A Planı kapitalist
güçlere meydan okumadan kemer sıkmaya son vermeyi öngörüyordu, bu başarısız
oldu.
Plan B ise, değişik biçimlerde Antarsya, Komünist Parti ve SYRIZA’nın
kendi sol platformunca geliştirilen ve “avro bölgesi dışında üretimi esas alan
bir yeniden yapılanmayı savunan” bir plan. Avrupa’nın katı tutumu nedeniyle
popülaritesi artmış olsa da hala üretimci, devlet merkezci, yukarıdan aşağıya
örgütlenmeci bir plandır ‘Sınırsız
kapitalist büyüme, kâr çıkarımcı ekonomi, üretim genişlemesi, kredi ve tüketim
gibi kapitalizmin başat yönlerini sorgulayan bir plan değildir. Dahası bu plan ulusal
bir kalkan oluşturarak otoriteryanlığa sapma tehlikesini de içinde barındırmaktadır.
Kesin
bir dönüm noktası
Yunanistan krizi aslında Avrupa projesi konusunda bir dönüm noktasıdır.
Avro bölgesinin şahinleri her zaman tek paranın yapısal sorunlarıyla ilgili
olarak çeper ülkelerinin insanlarını suçladılar ve kemer sıkma paketleriyle
özel borçları sosyalleştirdiler. Aynı zamanda da Kuzey Avrupa insanının
akıllarını büyük medya aracılığıyla yaydıkları yeni sömürgeci ahlaki
söylemlerle iyice karıştırdılar, zehirlediler.
Kendi yaşamları üzerinden politik güçlerinin kaybolduğu algısıyla birçok
Avrupalı, “otoriter ulus devletlerine geri dönüş sözü” veren yabancı düşmanı
gerici partilere yönelmeye başladı. Avrupa Sol’unun zihni ise iyice bulandı
zira SYRIZA’nın Yunanistan krizinden insani yöntemlerle çıkma girişiminin
başarısızlığı ile birlikte AB temelli dayanışma ve sosyal adalet umutları
kayboldu.
Şimdi en geniş toplumsal güçlerin ‘Plan C’ için bir araya gelme
zamanıdır. Bu plan toplumsal işbirliği, yerelci öz yönetim ve kamusal
hizmetlerin temel alınmasından oluşuyor. Toplumsal dönüşüm söz konusu olduğunda,
önemi küçümsenmeden genel seçim politikaları öncelikli eylem alanı olmaktan
çıkartılmalıdır.
Avrupa’da demokrasi giderek güç kaybediyor. Bu nedenle de öz örgütlü topluluklar
her düzeyde güçlendirilerek bu gidişe meydan okunmalı, böyle bir demokrasi eksikliği kapatılmalıdır.
Bu topluluklar arasında güçlü bağlar oluşturulmalı, dayanışmacı ve ihtiyaç
temelli bir ekonomiye geçilmeli ve kamusal hizmetler kolektif olarak
yönetilerek, sonuna kadar savunulmalıdır. Ezilenlerin toplumsal karşı gücü
sermayenin gücüne doğrudan ve onun en ayrıcalıklı alanı olan ‘gündelik yaşam’da
meydan okumalıdır.
Yunanistan’ın kendi içinde “kemer sıkmanın ötesindeki geleceğimizin ne
olacağı” tartışması yeni başladı. % 61’lik “kemer sıkmaya hayır oyu” böyle bir
tartışmanın acilen yapılması gerektiğini bize hatırlatıyor. Keza bu oy, göreli
bir hareketsizliğin, eylemsizliğin ardından, aşağıdan yukarıya doğru inşa
edilecek olan yeni toplumsal ilişkileri temel alan toplumsal hareketlerin
tekrar faal hale getirilmesinin de gündemde olduğunu hatırlatıyor bizlere. Yaratıcı
direnişin kolektif özne olacağı ve gerçekliğimizin aşağıdan yukarıya doğru
dönüşümü için sonsuz deneyimlerin yaşanacağı yeni bir dönem bizleri bekliyor.
[1] Theodoros
Karyotis, “Syriza surrenders: time for
renewed popular resistance”, http://roarmag.org,
13 Jul 201, adlı kaynaktan Mustafa Durmuş tarafından çevrilmiştir.
[2] Theodoras Karyotis, sosyolog, çevirmen ve
Yunanistan’da özyönetimci dayanışmacı ekonomiyi ve kamusal hizmetleri savunmayı
hedefleyen toplumsal hareketlere katılan
bir aktivist (autonomias.net’te yazıyor).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder