ULUSLARARASI
FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (I)
Mustafa
Durmuş
Temmuz 2015
Dünya 21.Yüzyıla iktisadi krizlerle,
artık kalıcı hale geldiği iyice anlaşılan küresel ekonomik durgunlukla ve
tarihinde görülmemiş ölçüde küresel yoksulluk, gelir ve servet eşitsizlikleri ve
adaletsizliklerle birlikte girdi.
İktisadi alt yapıda bunlar olurken üst
yapıda da burjuva demokrasilerinin giderek eridiği, Avrupa’nın göbeğinde
kurulan teknokrat hükümetlerin yanı sıra ABD başta olmak üzere birçok ülkede
(ve Türkiye’de) otoriterleşme ve totaliterleşme eğilimlerinin arttığı
görülüyor. Militerleşme ve doğrudan ABD, AB güçleri ya da NATO güçleri ile
Rusya ve Çin arasındaki bölgesel düzeydeki gerilimler giderek artıyor. Orta
Doğu ve Afrika’daki emperyalist savaş ise, değişik biçimler alarak, sürüyor.
Mart 2015 tarihli ve “21yy’ın Deniz Gücü
Kurumsal Stratejisi (CS21R)” başlıklı en son ABD deniz strateji belgesi[1],
ABD’nin Asya’da pivot rolü oynamak için nasıl bir baskı yaptığını ve Çin’e
karşı askeri bir yığınağa başladığını ortaya koyuyor.
Keza Temmuz 2015 tarihli ‘Ulusal Askeri Stratejisi Raporu’nda[2] ABD
Savunma Bakanlığı Pentagon önümüzdeki dönemde uluslar arası çatışmaların artık çok
daha hızlı gelişeceğinin, çok daha uzun süreceğinin altını çiziyor ve bu
bağlamda Çin, Rusya, İran ve K. Kore’den oluşan dört ülkeyi ve IŞID’i düşman
kuvvetler olarak tanımlıyor. Aynı belgede ‘dost ülkeler ABD’nin sürüklediği
uluslar arası düzenin yanında olanlar’ olarak belirleniyor.
(Kırmızı
bölge: NATO üyesi veya müttefiki ülkeler, mavi bölge: ABD Afrika ve Merkez
Komutanlığı’na bağlı operasyonların yürütüldüğü ülkeler, sarı bölge: ABD Asya
Pasifik Komutanlığı altındaki askeri birliklerin bulunduğu ülkeler. Kaynak için
bkz. Patrick Martin, The global scale of US militarism, http://www.wsws.org, 3 January 2015).
Bu belgeler
ABD emperyalizminin bu yüzyıldaki niyetlerini sergilerken, ABD fiilen, değişik
biçimlerde dünya çapında NATO üzerinden ya da doğrudan operasyonlar yürütüyor.
Örneğin dünyada askeri gücünü ve operasyonlarını
yoğunlaştırırken aynı zamanda da bir çeşit doğrudan ya da dolaylı barış
müzakerelerini sürdürüyor. Kolombiya’da barış görüşmelerinin ortasında gerilla
kampları bombalanıp gerillalar öldürülürken (buna “müzakere yürütürken
savaşmak” stratejisi adı veriliyor, Küba’da “Truva Atı Stratejisi” uygulanıyor, bazı politik tavizler almanın
karşılığında İran ile ilişkiler sürdürülüyor[3]).
Bu arada ABD “Birleşik Özel Operasyonlar
Komuta Gücü” olarak adlandırılan ‘ölüm timleri (SOF)’ oluşturarak[4],
Irak ve Afganistan’da (Usame Bin Laden)
yaptığı gibi belirlediği hedefleri bir bir yok ediyor.
‘Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1991
yılından bu yana, NATO en büyük askeri tatbikatını “Birleşik Zıpkın 2015” adı altında yapmaya hazırlanıyor. Bu tatbikat
28 Eylül - 6 Kasım 2015 tarihleri arasında; İtalya, İspanya ve Portekiz’de 33
ülkenin (28’i NATO üyesi ve 5’i müttefik) hava, kara, deniz ve özel kuvvetlerinden
oluşan birliklerle ve 200 savaş uçağı,
50 savaş gemisi ve 35,000 kara askeri ile yapılacak[5].
ABD emperyalizminin hedefleri arasında
Asya –Pasifik Bölgesi ve Rusya da var. Özellikle de hem dünyada hem de orta
Doğu’da inişe geçen hegemonyasını yeniden tesis edebilmek amacıyla şiddete
dayalı gerilimi artıran ABD, Çin ile ‘Asya Yatırım Bankası’ve Güney Çin Denizi
Adaları’ndaki gerilim üzerinden karşı karşıya geliyor. Rusya’nın Vietnam ile
yakınlaşması da ABD’nin bu bölgeye ilişkin endişelerini artıran bir faktör.
Avrupa’da ise, açıktan desteklediği ‘Ukrayna
darbesi’, 5,000 NATO askeri, Almanya’da
konuşlanmış 40,000 ABD askeri ve 179 askeri üssü[6]
ve AB ile birlikte uyguladığı ‘ekonomik yasaklar’ ile Rusya’yı kuşatmış
durumda.
Avrupa tarafında ise 2. Paylaşım Savaşı’ndan
bu yana gerileyen askeri emperyalist gücünü yeniden tesis etmek isteyen Almanya’nın
militerleşme çabaları belirgin bir biçimde göze çarpıyor.
Alman ordusu Rusya’ya karşı kullanmayı
planladığı tank taburlarını hem modernleştiriyor hem de büyütüyor. Bu amaçla 3,1 milyar avroluk bir bütçe
oluşturuldu[7].
Ayrıca Almanya 2025 yılına kadar 180 adet Taktik Hava Savunma Sistemi ve Çok Amaçlı
Savaş Gemisi satın alacak ve yeni bir füze sistemi (MEADS) kuracak. Bu sistem 8
milyar avroya mal olacak[8].
Tüm bu uluslar arası siyaset ve askeri
alanda ortaya çıkan gelişmeler ‘Soğuk Savaş günlerine geri dönüş’ olarak ya da
‘hali hazırda bir 3. Dünya Savaşı’nın devam ettiği’ biçiminde yorumlandığı
gibi, küresel kapitalist kriz ile bağlantısı açısından ‘yeni bir paylaşım savaşının
hazırlıkları’ olarak da yorumlanıyor.
Diğer taraftan bu tabloyu tamamlayan,
ancak dünya kamuoyunca bilinmediği için yeterince dikkate alınmayan bir başka
önemli gelişme de kapitalist güçler arasındaki faiz ve döviz kuru savaşlarına ilave
olarak üç önemli uluslararası ticaret ve yatırım anlaşmasının 2011 yılından bu
yana görüşmelerinin sürdürülüyor olması. Bu konuyu dünyanın gündemine taşıyan
ise Wikileaks tarafından sızdırılan belgeler oldu.
Wikileaks’in 3 Haziran 2015 tarihinde
basına sızdırdığı bu belgeler, 2011 yılından bu yana uluslar arası mal ve
hizmet ticareti ve finansal yatırımlarla ilgili olarak uluslararası finans
kapitalin, emperyalist devletlere birlikte nasıl bir yeni rejim oluşturmaya
çalıştığını ortaya koyuyor.
Yeni ticaret ve yatırım rejiminin baş
aktörleri, tahmin edilebileceği gibi, ABD ve AB ülkeleri. Başını Çin’in çektiği
ve Rusya, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkeleri bu
hazırlıkların dışında tutuluyor.
Bu yönelim emperyalist kapitalist
sistemin 21yya ait stratejilerini ortaya koyduğu kadar sistemin kendi iç
çelişkilerinin de derinleşmekte olduğunu gösteriyor. Kuşkusuz bu durum başta
işçi sınıfı olmak üzere dünya halklarının geleceğini, emekçilerin kazanılmış
haklarını, kamusallığın kapsamını ve içeriğini değiştireceği gibi, burjuva
demokrasilerinin nereye doğru evrilmekte olduğunun da ipuçlarını veriyor.
Kısaca TPP, TTIP ve TISA olarak
adlandırılan üç temel uluslararası anlaşma artık ABD Senatosu’nun gündeminde. Temmuz
ayında bu yasaların “Hızlı Şerit” (Fast Track) biçiminde geçirilmesi için
Obama’nın yaptığı baskılar geri tepmiş ve Temsilciler Meclisi, anlaşmaların
üzerlerinde hiçbir tartışma yürütülmeksizin sadece “evet” ya da “hayır”
oylaması biçiminde geçirilmesine olanak sağlayan bu girişimi reddetmişti. Ama
bir kaç gün sonraki ikinci denemede, torba yasada bazı tatlandırıcı
değişiklikler yapılarak, Temsilciler Meclisi’nde 208 “hayır” oyuna karşılık 218
“evet” oyu ile yasa kabul edildi. 23 Haziran’da ise “Hızlı Şerit” yasalaştı. Böylece artık bu üç yasa kısa süre sonra Kongre’nin
önüne gelecektir. AB tarafında da benzeri bir hummalı yasalaştırma çabası
sürüyor.
Bu uluslararası anlaşmalar neler, hangi
ülkeleri kapsıyor, uluslar arası sermaye açısından önemleri ne ve işçi sınıfı,
emekçi halklar ve onların kazanımları ve kamusal hizmetler ile ilgili ne tür
tehditler içeriyor? Daha da önemlisi bu anlaşmaların ilk ikisinde taraf olmasa
da Türkiye bu anlaşmalar yasalaştığında bu durumdan nasıl etkilenecek? Ve
kuşkusuz bu anlaşmalar başta uluslararası işçi sınıfı ve emek örgütlerinin
mücadelesini nasıl etkileyecek?
(Reisin Davis,
WikiLeaks Releases ‘Largest Leak of
Trade Negotiations in History’,http://www.truthdig.com, Jun 4, 2015)
2011 yılının 12 Kasım’ında başını
ABD’nin çektiği 9 ülkenin (ABD, Avustralya, Brunei Darussalam, Şili, Malezya,
Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam) açıklamasıyla gündeme gelen ortaklık[9],
daha sonra gruba Meksika, Kanada ve Japonya’nın da katılmasıyla büyüyerek 12
ülkeyi kapsamına alan bir ortaklık anlaşmasına dönüştü. Ortak açıklamada
anlaşma ile ortak ülkeler arasındaki ticaret ve yatırımların artırılması,
inovasyonların teşvik edilmesi, ekonomik büyüme ve kalkınmanın hızlandırılması
ve istihdam yaratılmasının hedeflendiğinin altı çiziliyor.
ABD dışındaki 11 ülke bugün
itibariyle dünya hâsılasının % 40’ını üretirken, bu ülkelerin küresel ticaret
içindeki payları % 30’ın altında değil[10].
2.
TTIP: Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (Transatlantic Trade and
Investment Partnership):
Müzakerelerine 2013 yılında başlanan bu
ortaklık anlaşmasının ana tarafları ABD ve 28 Avrupa Birliği
(AB) ülkesi. Anlaşmanın hedefleri olarak; iki bölge
arasındaki yatırım ve ticaretin geliştirilmesi, ekonomilerin canlandırılması,
ihracatların kolaylaştırılması ve bürokrasinin azaltılması, dış ticaretle
ilgili yeni adil kuralların konulması, yükselen ekonomilerle uyum sağlanması
gibi hedefler konuldu[11].
TPP ve TTIP ikisi bir arada
dünyanın en büyük iki ekonomisi olan AB ve ABD ekonomisini ve 40 ekonomiyi
birbirine ilişkilendiren iki anlaşma niteliğinde.
TISA, 2013 yılından bu yana ABD, 28 AB ülkesi,
Kanada, Meksika, Avustralya, İsrail, Güney Kore, Japonya, Norveç, İsviçre, Türkiye ve
Orta ve Güney Amerika’dan (Kosta Rika, Panama,
Peru, Kolombiya), Asya’ya (Pakistan, Tayvan, Hong Kong) kadar değişik coğrafyalardan
oluşan toplam 50 ülkenin 23 Hükümetiyle müzakereleri devam eden ve küresel
hizmet ticaretini konu alan bir anlaşma. Bu
müzakereci ülkelerden 12 tanesi G-20 ülkesi ama diğer iki anlaşmada olduğu gibi
Çin
ve Rusya gibi ülkeler şimdilik bu müzakerelerin dışında kaldı.
TISA ülkeleri küresel hizmet ticaretinin üçte
ikisini gerçekleştirirken, bu ticaretin % 90’nı da OECD ülkelerinden
kaynaklanıyor[12].
Anlaşmanın resmi metinlerine göre, Anlaşma küresel hizmet ticaretini daha da
serbestleştirmeyi hedefliyor. Bu
hizmetlerin içinde deniz yolu taşımacılığı, kargo dağıtımı, e-ticaret,
tele-komünikasyon, muhasebe, mühendislik, danışmanlık, sağlık, özel eğitim ve
bankacılık ve sigortacılık başta olmak üzere çeşitli finansal hizmetler gibi, örneğin
ABD ekonomisinin % 80’ini, 2012 yılında OECD ülkelerinin GSYH’sinin %
71’ini (bu pay 1970 yılında % 53 idi[13])
kapsayan geniş bir hizmetler ağı var.
Bu durum bu anlaşmalar içinde en
geniş kapsamlı etkiye sahip olabilecek olanların başında TISA’nın geldiğini
gösteriyor.
Toplamda bu üç anlaşma 53 ülkeyi, 1,6
milyar insanı ve küresel ekonominin üçte ikisini kapsıyor. Tek başına TPP ise tarihteki
en kapsamlı ticaret anlaşması olarak trilyonlarca dolarlık bir ticaret hacmi
anlamına geliyor[14].
Bu
anlaşmalar içinde TPP doğrudan mal ticaretini, TISA doğrudan hizmet ticaretini
TTIP ise her iki tür ticareti de içeriyor. Öyle ki TTIP, TISA’dan daha kapsamlı
bir hizmetler sektörü bölümüne sahip.
TTP
ve TTIP’nin savunucuları, daha da serbestleştirilmiş uluslararası ticaret ile üye
ülkelerin ihracatlarının ve istihdamın artacağını, etkinlik ve uzmanlaşmanın
gelişeceğini ileri sürseler de bu sav teorik olarak kendi içinde çelişiyor. Çünkü
etkinlik ve uzmanlaşmanın artacağı tezi Ricardo’cu ‘Karşılaştırmalı Üstünlükler
Teorisi’ne, ihracat ve istihdamın artacağı tezi ise kapitalizmin ilk ortaya
çıktığı, sanayi kapitalizmi öncesi döneme ait bir teoriyi anlatan ‘Merkantilist
Teori’ye karşılık geliyor.
Bu
iki teori ya da tez ise birbirleriyle çatışan bir karaktere sahip. Çünkü karşılaştırmalı üstünlükler ithalattan
sağlanır, ihracat ise, bu teoriye göre, bir fedakarlıktır. Uluslararası ticaret
anlaşmaları ise istihdam yaratmazlar, sadece istihdamı sanayilere yeniden
dağıtılırlar. Merkantilist yaklaşımda ise ithalat kötü, buna karşılık ihracat
iyidir. İhracatını artıran ülke kazanır. Ticaret anlaşmaları istihdam
yaratabilir ama bunun karşılığında diğer ülkelerin istihdamını kötüleştirir. Kısaca
her iki tez de anlaşmalardan her iki tarafın yararlanacağı ve istihdam artışı
olacağını ileri sürse de bu gerçeğe uymuyor[15].
Devam
edecek…
[1] Peter Symonds, “US ramps up
anti-China “pivot to Asia”, http://www.wsws.org/en/articles/2015/03/14/pers-m14.html, 14 March 2015.
[2] The National Military
Strategy of the United States of America 2015, Joint Chiefs of Staff, June
2015.
[3] James Petras,” Peace Negotiations or War Preparations? Colombia, Iran, China, Cuba,
Ukraine, Yemen and Syria”, http://www.globalresearch.ca, June 06, 2015.
[4] Joachim
Hagopian, “Towards A Global Military Fighting Machine: One World
Government Protected by a One World Military”, http://www.globalresearch.ca, June 18, 2015
[5] Manlio Dinucci, “More US-NATO Wars on the Horizon? NATO Launches “Trident Juncture 2015″, Largest Military Exercise since the End of the Cold War”, http://www.globalresearch.ca, June 18, 2015.
[6] “These Are all the Countries Where the US Has a
Military Presence”, Global
Research News, http://www.globalresearch.ca,April 12, 2015.
[7] Johannes Stern,
“German army expands its tank battalions targeting Russia”, http://www.wsws.org, 29 June
2015.
[8] Johannes Stern, “German army receives €8 billion
for new missile system and warship”, http://www.wsws.org, 12 June
2015.
[9] Office of the United
States Trade Representative, “Enhancing Trade and Investment, Supporting Jobs,
Economic Growth and development: Outlinesw of the Trans-Pasific Partnership
Agreement”, https://ustr.gov/tpp/outlines-of-TPP,
(23.06.2015).
[12] Scott Sivlair and Hadrian
Mertins-Kirkwood, “TİSA versus Public Services”, PSI Special Report, April
28,2014.
[13]
Kemal Derviş, “A New Birth for Social Democracy”,
https://www.project-syndicate.org
, June 9 2015.
[14]
Jon
Queally, *Wanted* Dead or Alive: $100,000 for Full Text of Trans-Pacific
Partnership”, http://www.commondreams.org/news/2015/06/02/wanted-dead-or-alive-100000-full-text-trans-pacific-partnership,
June 02, 2015.
[15]
Dani Rodrik, “The Muddled Case for Trade Agreements”, https://www.project-syndicate.org,
Jun 11, 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder