Jackson
Hole Toplantısı ve Türkiye’de “ortodoksiye geri dönüş!”
Mustafa
Durmuş
28
Ağustos 2023
Jackson Hole, finans kapitalin ve ulus devletlerin
sözcüleri konumundaki dünya merkez bankacılarının her yıl düzenli olarak bir
araya geldikleri ABD’de bir kasabanın adı.
Bu toplantılarda küresel kapitalizmin gidişatına bağlı
olarak merkez bankalarının yöneticileri her yıl değerlendirmelerde bulunuyorlar
ve faiz politikaları başta olmak üzere çeşitli kararlar alıyorlar. Yani bir tür
yol haritası oluşturuyorlar.
Küresel
finans kapital faiz artırımının sürmesini istiyor
ABD Merkez Bankası FED bu toplantıların sadece ev
sahipliğini değil, aynı zamanda yönlendiriciliğini de yapıyor.
Nitekim FED Başkanı J. Powell dün bu toplantıda şahince
bir konuşma yaptı. ABD çekirdek enflasyonunun şu anda sadece yüzde
4,3 olmasına rağmen, enflasyonu yenme görevinin (yüzde 2’ye düşürülene kadar) henüz
tamamlanmadığını söyledi ve bu süreçte ABD’de daha fazla faiz artırımının yapılacağını
açıkça ima etti.
Hiç şüphe yok ki, diğer merkez bankası başkanları da ve
bu yılın Haziran ayından bu yana faiz artırımını enflasyonla mücadelede asıl
araç olarak kullanan TCMB yönetimi de Powell’ın bu açıklamalarının izinden
gidecek ve Perşembe günü 750 baz puan artırdığı politika faizi oranını önümüzdeki
aylarda artırmayı sürdürecektir.
FED
bir Kutup Yıldızı işlevi görüyor
İşin aslı FED diğer merkez bankaları için adeta bir
kutup yıldızı gibi işlev görüyor. Yani emperyalist sistemin asıl sürücüsü
konumundaki ABD’nin FED’ inden bağımsız her hangi bir ulusal merkez bankasından
söz edilmesi çok güç (en azından şimdilik).
Türkiye ise 2021 Mart-2023 Haziran döneminde faizleri
düşürürken FED ’in ya da ECB’nin (Avrupa Merkez Bankası) izinden gitmemişti ama
bunun bedelini yüzde 100’e yaklaşan bir enflasyon ile ödemişti.
Zincirdeki
kopuk halka tamir ediliyor
Şimdi Şimşek ve Erkan Ekibi ile birlikte o kopukluk
giderilmeye çalışılıyor. Bunun enflasyonu ve döviz kurunu aşağıya çekme
konusunda ne kadar başarılı olabileceği konusunda bir şeyler söylemek için çok
erken ama ülkedeki faiz artırımının düşük faizlerden çok daha ağır bir
faturasının olacağı kesin.
Bu fatura; durgunluğa girecek olan ekonomide, kaybedilen
işlerde, ağır borçlu şirketlerin iflaslarında, konut kredisi borcunu
ödeyemediği için haciz edilen konutlarda, kredi borcu ödenemeyeceği için elden
çıkartılacak olan otomobillerde, kredi kartı ve tüketici kredilerinin artan
faizleri yüzünden yaşanacak olan kişisel borç krizlerinde, boşanmalarda, kadın
ezilmişliğinde, intiharlardaki ve suç oranlarındaki artışta, hak ettikleri
istikrarlı ve güvenceli bir gelecekten mahrum bırakılan çocuklarda ve emekçilerin
bir bütün olarak kararan geleceğinde kendini gösterecek.
Kuşkusuz bu faturayı, buna sebep olanlar değil,
toplumu geri kalanı, yani emekçiler, yoksullar, ezilenler, kadınlar, çocuklar
ve engelliler ödeyecek.
Ekonomi
pragmatizm ile yönetiliyor
Düne kadar takıntılı “faiz sebep enflasyon sonuç”
yaklaşımıyla yüksek enflasyonla ve yoksullaşma ile canımızı yakanlar, bugün
aynı şeyi faiz oranlarını yükselterek, durgunluk, işsizlik ve daha fazla yoksullukla
yapıyorlar.
Dün ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme ve inşaat
sektörünün kârları ön planda tutuluyordu, bugün enflasyon sevmeyen finans
kapitalin devasa finansal servetlerinin değeri düşmesin diye faiz oranları
yükseltiliyor.
Kuşkusuz düne kadarki yanlışları nedeniyle özür bile
dilemeyenler yarın da dilemeyecekler.
“Ortodoksiye
geri dönüş”müş!
Bu politika değişikliğini de bizlere “ekonomi
politikalarında ortodoksiye geri dönüş” adı altında yedirmeye çalışıyorlar.
Oysa “hetorodoksi” ve
“ortodoksi” adı altında şu ana kadar pazarlanan politikalar birbirinin
alternatifi değil, tamamlayıcısı olan politikalar. Her ikisi de egemen
sınıfların o anki/dönemsel ihtiyaçlarına yanıt üretmek üzere oraya atıldılar.
Bunlardan birini “emek karşıtı ve bilim dışı”,
diğerini ise “emek yanlısı ve bilimsel” diye adlandırmak ve buradan hareketle
Şimşek-Erkan politikalarını alkışlamak kadar büyük bir yanlış olamaz.
Tarih bize, sınıflara bölünmüş kapitalist bir toplumda
ideolojilerin sınıflar üstü olamayacağını, iktisat biliminin de bir bilim
olmaktan ziyade egemen sınıflara hizmet eden bir ideoloji olduğunu defalarca
kanıtladı.
Özcesi, çözümü gevşek para politikasından sıkı para
politikasına geçiş gibi birbirinin devamı olan ve asıl olarak egemen sınıflara
hizmet eden politikalarda değil, kapitalizmi karşısına alacak cesareti
gösteren, emekten ve doğadan yana radikal bir paradigma değişikliğinde ve buna
uygun ekonomi politikalarında aramak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder