Haziran’da
cari fazla verdik, sevinmeli miyiz?
Mustafa
Durmuş
12
Ağustos 2023
TCMB verilerine göre, Türkiye ekonomisi bu yıl ilk kez
Haziran ayında cari fazla verdi (674 milyon dolar). Bunun nedeni bu ayda
ithalatın yüzde 25’e yakın azalması. Bu dış ticaret açığını, bu da cari açığı
düşürdü.
Kanserli
bir hastanın kilo kaybetmesi gibi
Bu gelişme olumlu gibi okunabilirse de, aslında değil.
Çünkü tabiri caizse, cari açığın bu şekilde fazlaya dönüşmesi, sağlıklı bir
diyet ve spor yaparak aşırı kilolarından kurtulan bir kişinin durumundan
ziyade, kanser gibi ölümcül bir hastalığa yakalanmış, bu yüzden kilo vermeye
başlamış olan bir hastanın durumuna benziyor. Yani kişinin aşırı kilolarından
sağlıklı bir biçimde kurtulması söz konusu değil.
Bir başka anlatımla, ülke ekonomisi cari fazlayı ihracatını
artırdığı için sağlamadı (Haziran ayında ihracat 1 milyar dolar azaldı).
İthalatı keskin bir düştüğü için cari fazlaya geçti.
İthalat maliyetlerinin (kurdaki hızlı yükselişten
dolayı) artması, ülke ekonomisinin yeni yatırımlar yapılmasını teşvik edecek
bir durumda olmaması, gelecekle ilgili beklentilerin kötü olması, özel sektörün
aşırı borçluluğu, genel olarak halkın giderek yoksullaşması, ithalat eğilimi yüksek
olan orta sınıfın erimesi ve yüksek enflasyonu aşağıya çekmek için iktidarın
aldığı ithalatı düşürücü önlemler (ithal kısıtlamaları ve vergiler dâhil)
ithalattaki keskin düşüşün nedenlerini oluşturuyor.
Avrupa pazarı daralıyor
İhracattaki azalmanın nedeni de belli: Türkiye’nin
asıl ihracat pazarı olan Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde ciddi daralmalar
yaşanıyor. Keza Rusya-Ukrayna savaşının hızlanmasıyla birlikte kışa doğru artacak
olan doğal gaz gibi enerji ve temel gıda maddesi maliyetleriyle bu daralma daha
da artacak gibi görünüyor.
Ayrıca, Rusya- Türkiye ilişkilerinin son dönemlerde biraz
limoni olması da (turizm gelirlerinde keskin bir azalmanın yanı sıra) yakın
gelecekte bu ülkeye olan ihracatı azaltabilir. Kısaca, bu iki pazardaki
gelişmeler Türkiye ekonomisini ihracat yönünden olumsuz olarak etkileyecek gibi
duruyor.
Cari
açık yoksa büyüme de yok
Ancak asıl sorun, iktidar olduğundan bu yana ekonomiyi
cari açık vererek hormonlu bir biçimde büyüten AKP’nin artık bunu sürdürmekte
zorlanacak olması. Cari fazla vererek büyüme sağlanmasını öngören model ise
prematüre doğdu, yaşamadı.
Özetle, bu yılın Temmuz ve Ağustos aylarına ait cari
denge verileri henüz bilinmiyor ama Haziran’daki gibi cari fazlanın bundan
böyle devam etmesi durumunda ekonomik büyüme iyice yavaşlayacaktır.
Stagflasyonist
bir süreçteyiz
Son olarak, hızla yükselen enflasyon ve yüzde 10
civarındaki işsizlik (dar tanımlı) ile birleştiğinde ekonomideki durgunluk, ekonominin
artık stagflasyona (üçü bir arada) girmekte olduğunun bir işareti.
Ekonomiyi soğutmak için faiz oranları daha da artırıldıkça
ve bütçe açığını azaltmak için yeni vergiler konuldukça veya vergi artışları
yapıldıkça, stagflasyonist durum (durgunluk ve işsizlik yönleriyle) derinleşecektir.
Bu
kez durum daha vahim
Buna benzer durumların ülke ekonomisinde geçmiş
yıllarda da yaşandığı ileri sürülebilir ancak ülkenin hiç bugünkü kadar borçlu olduğu
bir dönemin yaşanmadığını bilmekte fayda var.
Özellikle de dış borçlar ve döviz cinsinden ödenecek
olan iç borçların tutarının 550 milyar dolar civarında ve kısa vadeli borçların
200 milyar doların üzerinde olduğu gerçeği dikkate alındığında, potansiyel
olarak bir “dış borç krizi” (temerrüt) riski ciddi biçimde mevcut.
Keza hali hazırda “ödemeler dengesi krizi” veya “döviz
krizi” riski sürüyor ve bu sorunu (yeterli sıcak para temin etme anlamında) aşmaya
dönük adımların henüz somut sonuçları alınabilmiş değil.
Sonuç
Kısaca, dış borç krizi ve ödemeler dengesi krizi risklerine
bir de “stagflasyon” riskini eklediğimizde, böyle büyük bir çöküşün altından
mevcut iktidar bloku ve onun yürüttüğü ekonomi politikalarıyla kalkabilmenin
imkansızlığı ortaya çıkıyor.
Öncelikle, olaylar iktidarın kontrolünden çıkmış gibi
görünüyor. İkinci olarak iktidar blokunun mevcut ekonomik sorunları emekten
yana çözmek yerine, faturayı emekçilere ödettirme, buna karşılık sermayeyi
koruyup kollama tercihi sürüyor.
Bu noktadaki asıl eksiklik ise emekten yana, toplumun
bütününün çıkarlarından hareket eden, topluma güven veren sol-sosyalist bir
siyasal örgütlenmenin hala gerçekleştirilememiş olması.
Bu yüzden de, bundan böyle bütün çabamız böyle bir
örgütlenmenin sağlanması ve sadece iktidarın yaptıklarını ifşa etmekle ve
eleştirmekle yetinmeyen, asıl olarak gerçekçi, emekten, doğadan ve ezilenden yana
hakiki sol-sosyalist çözümlerin topluma sunulması olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder