Otoriter rejimlerin ve açık diktatörlüklerin
büyük sermaye ile iş birliği
Mustafa Durmuş
9 Eylül 2025
Bir önceki yazımda, CHP örgütüne yönelik çok yönlü
saldırılarıyla ülkedeki otoriter rejimin giderek vites yükselttiğini ve açık
bir diktatörlüğe dönüşmeye başladığını yazmıştım.
Tanımı itibarıyla “faşizm” kapitalizme özgü bir açık
diktatörlüktür. Özetle burjuva demokrasisinin ve özgürlüklerinin bütünüyle ortadan
kaldırılmasıdır. Egemen sınıf finans kapital, kapitalist sistemin tüm
çelişkilerinin had safhaya ulaşması nedeniyle, demokrasiyi ve hukuku reddeder
ve faşizme yönelir.
Faşizm emekçi halkların ve ezilen
kimliklerin düşmanı bir açık diktatörlüktür!
Yani faşizm kapitalist ayrışmanın bir ürünüdür, işçi
sınıfına karşı bir terör, kaba bir saldırı aracıdır, işçi örgütlenmelerinin yok
edilmesidir, sınıf sendikalarının dağıtılmasıdır, demokrat, sosyal demokrat,
sosyalist ve komünist partilerin, muhalif medyanın yasaklanmasıdır, muhaliflerin
kitleler halinde tutuklanmaları, işkencelere uğramaları ve katledilmeleri
demektir. Onun bu sosyolojik özelliği onu herhangi bir polis devletinden ayıran
temel özelliktir.
Faşizm, özel birtakım durumlar nedeniyle kapitalist
toplumun yönetilme biçimine ciddi meydan okuma söz konusu olduğunda, buna
sistemin verdiği özgün bir yanıttır. Ancak burjuvazinin basit, sıradan bir
isteği değildir.
Faşizm sadece işçi sınıfının zayıflığının bir
belirtisi değil, aynı zamanda burjuvazinin zayıflığının da bir sonucudur. Burjuvazi sınıf egemenliğini güçlendirmek
için bir kitle temeli oluşturmak ya da kitle temelini korumak zorundadır. Diğer bir açık diktatörlük biçimi olan askeri
diktatörlüklerden (12 Eylül Askeri Diktatörlüğü gibi) farkı da böyle bir kitle
tabanına sahip olmasıdır.
Finans kapital ekonomik kriz ve yükselen
işçi sınıfı mücadelesi nedeniyle faşizme yol verir
Aynı yazıda ekonomik kriz ve kemer sıkma
politikalarının faşizm gibi açık diktatörlüklerin ebesi olduğunu da vurgulamıştım.
Nitekim tarih bize, demokrasi zayıfladığında büyük
sermaye şirketlerinin kârlarını korumak için yeni iktidar yapısına uyum
sağlayacağı gibi çok önemli bir sonuç sunar. Öyle ki büyük sermaye şirketleri
Nazi Almanya’sı, Mussolini'nin İtalya'sı, Pinochet'in Şili'si ve daha birçok
örnekte olduğu gibi, baskı, emek sömürüsü ve siyasi tasfiyelere aktif olarak
destek verdiler.
Nitekim tarihte, 1929 Büyük Depresyonu gibi ciddi
iktisadi krizlerin, (devrimcilerin, komünistlerin etkinliğinin artması ve
sistemi tehdit etmesi kadar), Fransa, Almanya ve İtalya’da faşist hareketlerin
ortaya çıkışları ve iktidara gelişleri üzerinde çok etkili olduğu ve faşizmin
toplumda yer bulması, yeşermesi için ortam hazırladıkları görülüyor.
Büyük sermaye ve devlet iş birliği
Bu tür büyük krizlerden kapitalizmin çıkışı son
tahlilde faturayı işçi sınıfına kesmek biçiminde olur (2008 finansal krizinden
bu yana yapılmaya çalışılan da özünde budur). Bu bağlamda Alman kapitalistleri
de Hitler’i, ülkeyi ekonomik krizden çıkartacak ve sermayeye Avrupa’da yeni
imkânlar sağlayacak, sömürü düzenini pekiştirecek, örgütlü işçilerin ve
komünistlerin canına okuyacak bir kurtarıcı olarak gördüler ve desteklerini
esirgemediler.
Bugünkü yazımda ise otoriter rejimler ve açık
diktatörlüklerle sermaye grupları arasındaki iş birliğine değineceğim. Buradan
hareketle de anti faşist mücadelenin sadece sömürgeci faşist devlet aygıtına ve
faşist milislere değil, aynı zamanda faşizm ile iş birliği içindeki sermaye
gruplarına karşı da yürütülmesi gerektiğine vurgu yapacağım.
Çünkü büyük sermaye şirketleri tarihsel olarak, kârlarını
korudukları ve büyüttükleri sürece otoriter rejimlerle ve açık diktatörlüklerle
iş birliği yaptılar. Bugün de bu durumun tekrarlanmaması için hiçbir neden yok.
Kapitalizmin mantığı, kâr maksimizasyonunu ve pazar genişlemesini etik
kaygıların üzerinde tuttuğundan, kapitalizm bu tür sermaye şirketlerinin
otoriterlikten, baskıdan ve hatta kitlesel zulümlerden faydalanmalarının önünü
açıyor.
Tarihsel örnekler
Üçüncü Reich döneminde Almanya’da birçok şirket
soykırım, zorla çalıştırma ve savaş vurgunculuğu da dahil olmak üzere Nazi
zulmünden aktif olarak yararlandı, hatta bu zulmü kolaylaştırdı.
Örneğin; Bayer'in o dönemki ana şirketi IG Farben
toplama kamplarında milyonlarca insanı öldürmek için kullanılan Zyklon B gazını
geliştirdi ve tedarik etti. IBM'in Hollerith delikli kart sistemi
Naziler tarafından Yahudileri, Romanları ve diğer zulüm gören grupları verimli
bir şekilde takip etmek, sınıflandırmak ve toplama kamplarına göndermek için
kullanıldı. Hugo Boss zorla çalıştırılan işçilerle SS, SA ve
Hitler Gençliği için üniformalar üretti. BMW ve Daimler-Benz
(Mercedes) Nazi savaş çabaları için hayati öneme sahip uçak motorları, askeri
araçlar ve diğer makineleri üretti. Bir çelik ve silah
üreticisi olan Krupp Naziler için tank, silah ve mühimmat üretti. (1)
Çağdaş kapitalizmin iş birlikçi sektörleri
Bugünün kapitalizminde otoriterlikle
ve açık diktatörlüklerle en uyumlu sektörlerin başında büyük “teknoloji ve gözetim
sektörü” geliyor. Elon Musk'ın Twitter/X üzerindeki
kontrolü, aşırı sağ ile uyumu ve otoriter liderlerle artan bağları, teknoloji
devlerinin otoriter kontrolü nasıl kolaylaştırabileceğini gösteriyor.
“Askeri-sanayi karması
sektörü” açık diktatörlüklerle uyumlu bir diğer sektördür. Savunma
sanayi müteahhitleri, sürekli savaşlardan, militarize edilmiş sınırlardan ve halk
ayaklanmalarını bastırma gayretlerinden faydalanırlar. ABD ve Avrupa’da Lockheed
Martin, Raytheon ve Boeing gibi şirketlerin, otoriter militarizasyondan büyük kârlar
sağladıkları biliniyor.
İnşaat, enerji, alt yapı ve madencilik
Bu sermaye kesimleri bu yıl 3 trilyon TL’yi bulacak
olan vergi indirimi, istisna ve muafiyetlerinden yararlandığı gibi yabancı
kaynak ile yapılan çok büyük alt yapı ve üst yapı yatırımlarından da faydalanan
bir yandaş kesim. Bu yatırımlara sadece kullandığı dış kredilerle ilgili olarak
Hazine garantisi verilmiyor, aynı zamanda hizmet satın alma garantisi de veriliyor.
Bu garantiler halktan kesilen vergilerle bu şirketlere ödeniyor.
Aşağıdaki tablo Kamu Özel İş birliği (KÖİ) projelerine
verilen Hazine garantilerinin büyüklüğünü gösteriyor. Buna göre, 2017-2027
yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde KÖİ garanti ödemeleri 1 trilyon TL’yi aşacak.
(3)
Son 23 yılda dış borçlara ödenen faiz ise (yüzde 45’i kamu borcu) 269 milyar doları buluyor. Özel sektörün aldığı dış borçların önemli bir kısmına da Hazine garantisi verilmiş durumda. Kısaca otoriter rejim ile belli büyük sermaye çevrelerinin organik bir ilişki içinde olduğu ekonomi politik bir sistemden söz ediyoruz.
Sonuç olarak
“Anti faşist birleşik cephe” ya da “demokrasi
cephesinin” içinin doldurulması gerekir:
Otoriterlikle ve/veya açık diktatörlükle mücadelede
tüm demokrasi güçlerini birlikte mücadeleye çağırırken, bu yapı ile iş birliği
içinde olan sermaye şirketlerinin de deşifre edilmesi gerekiyor.
Ayrıca başta bu şirketlerde çalışan işçiler olmak
üzere, tüm işçi sınıfının ve işçi sendikalarının büyük sermaye-faşizm iş
birliğine karşı bir direniş örgütlemesi gerekiyor. (Emek örgütlenmesinin sermaye-faşizm
iş birliğine karşı en güçlü araçlardan biri olduğu tarihsel olarak
kanıtlanmıştır).
Keza otoriter rejimle bağlantılı bu sermaye
şirketlerine bağımlı olmayan, işçi, çiftçi, üretici kooperatifleri gibi kooperatifler
ve komünler gibi alternatif ekonomik sistemler kurulmalıdır.
Anti faşist mücadele sadece otoriter-açık diktatörlüğe
direnmek değil, böyle bir otoriterliğin gelişmesine olanak tanıyan ekonomik
teşvikleri ortadan kaldırmaya yönelik olmak durumundadır.
Özetle, demokratik muhalefeti bir blok olarak
örgütleyerek, büyük sermaye şirketlerini hesap verebilir hale getirerek, tekelci
yapıları dağıtarak, işçileri örgütleyerek, sendikaları güçlendirerek ve
alternatif ekonomiler yaratarak, büyük sermaye şirketlerinin ve siyasal
iktidarın demokratik muhalefet üzerindeki baskılarını göğüslemek gereklidir.
Dip notlar:
(1) https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/keep-your-eyes-on-big-business(14
July 2025).
(2) https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyenin-savunma-sanayisi-ihracat
(18 Temmuz 2025).
(3) Haftalık
Ekonomik, Sosyal ve Finansal Göstergeler, CHP TBMM Grubu
(5 Eylül 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder