12 Eylül 1980 Askeri Diktatörlüğünden 12
Eylül 2025 Mutlak Otoriterliğine: Hangisi Daha Tehlikeli?
Mustafa Durmuş
12 Eylül 2025
Bugün Türkiye tarihinin en karanlık günlerinden
birinin, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin 45. yıldönümü. ABD ve CIA tarafından
kontrol edilen ordu sabaha karşı gerçekleştirdiği bir darbe ile ülkedeki halihazırda
iyice budanmış olan demokrasiye bütünüyle son verdi. Yüzbinlerce insan göz altına alındı, işkence
gördü, tutuklandı, yıllarca hapislerde çürütüldü, sürgün edildi, gençler idam
edildi. (1)
Bugün dünün devamı mı?
Bugünkü otoriter rejimin aslında 12 Eylül’ün bir
devamı olduğu ileri sürülüyor. Haklı bir görüş zira 12 Eylül uygulamalarına
benzer, hatta yargı anlamında ondan çok daha kötü uygulamalarla karşı
karşıyayız. Buna rağmen bugünkü rejimin ayırıcı özellikleri var: bugün, açık
bir diktatörlüğe geçme hazırlığı içinde olan rejimin 12 Eylül Askeri Diktatörlüğünden
farklı, hatta çok daha tehlikeli boyutları mevcut.
Öncelikle, 12 Eylül Cuntası doğrudan askeri
yöntemlerle demokrasiyi askıya aldı. 1983
yılına kadar kontrollü de olsa ülkede genel seçimlere izin vermedi ama 1989
yılında demokrasiye dönüşe yol verdi.
Demokrasiyi yok etmek için ortadan kaldırmak
gerekmiyor!
İkincisi, otoriterleşme AKP iktidarlarının, özellikle
de 2015 yılından sonraki döneminde zamana yayıldığı için, bizler bunu “normalleştirme
eğilimine girdik”. Uzunca bir süredir otoriterleşmeyi “rasyonalize ettik”,
hatta “küçümsedik” ve kendi kendimize “durumun henüz o kadar da kötü olmadığını”
söyledik. Olan bitenin tam farkına vardığımızda büyük ölçüde geç kaldığımızı
anladık.
Demokrasi: uğruna mücadele edilmesi
gereken bir şey!
Yani mesele, “demokrasinin Türkiye’de hayatta kalıp
kalamayacağı” değil, “bunun için ülke insanı olarak savaşmaya hazır olup
olmadığımız”. Eğer daha sağlam bir demokrasiyi inşa
etmek istiyorsak, açık ya da kapalı diktatörlük karşısında sadece savunmacı olarak
kalamayız.
Çünkü aşırı sağcı otoriterler çok iyi örgütlendiler,
devasa güç ağları inşa ediyorlar. Baskıyı meşrulaştırmak için tarihi yeniden
yazıyorlar. Bizlerin de en az onlar kadar kararlı ve cesaretli olması
gerekiyor. Demokratik altyapıya yatırım yapmalı, otoriter dezenformasyona karşı
koymalı ve önümüzdeki uzun mücadeleye dayanabilecek geniş tabanlı kitle hareketleri
inşa etmeliyiz.
Sonuç olarak
Mesele sağa karşı sol olmaktan ziyade, demokrasi
altında mı yoksa oligarşinin kontrolünde, iktidarın asla el değiştirmediği bir
otoriter sistem ya da daha kötüsü açık bir diktatörlük (faşizm) altında mı
yaşayacağımızdır.
Dip notlar:
(1) 12
Eylül Darbesinin iktisadi ve siyasi nedenlerine ve sonuçlarına ilişkin bir
çalışma için bakınız: Mustafa Durmuş, “12 Eylül Askeri Darbesinin Ekonomi
Politiği”, Memleket Siyaset Yönetim Dergisi, 2011/15, s. 95-139.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder