Kapıdaki
döviz krizi ve iktidar blokunun çaresizliği
Mustafa
Durmuş
15
Haziran 2023
Yüksek enflasyon, yüksek dış borç stoku, işsizlik ve
derin yoksulluk gibi sorunların yanı sıra, ülkede, kapıdan içeri girmeyi
bekleyen ciddi bir “döviz krizi” ya da teknik adıyla “ödemeler dengesi krizi” var.
İktidar bloku ve onu destekleyen sermaye grupları, arzuladıkları
emek ve özgürlükler karşıtı despotik rejimin inşasının tamamlanabilmesi için,
önümüzdeki yerel seçimlerin kazanılması gerektiğinin bilincinde hareket ediyorlar
ve tıpkı genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaptıkları
gibi, en azından gelecek yılın Nisan ayına kadar bu krizi ötelemek istiyorlar.
Şimşek
ve Erkan’ın rolü
Bu nedenle de yakın geçmişte ağır sözlerle itham
edilen birinin, uzun ikna çabalarının ardından, bir kez daha Hazine ve Maliye
Bakanı olmasında bir mahsur görülmedi ve onun talebi doğrultusunda mevcut Merkez
Bankası başkanı görevden alınarak yerine yenisi atandı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası, hem ötelenmeye
çalışılan döviz krizi açısından hem de otoriter rejimin inşası açısından son
derece önemli iki kurum. Bu yüzden de iki kurumun başına geçenlerden, öncelikli
olarak böyle bir krizin atlatılması ya da ötelenmesine dönük çözümler
üretmeleri bekleniyor.
Döviz krizinin öncelikle sistemik nedenleri var.
Özellikle de bizim gibi uluslararası sermaye hareketlerine göbekten bağımlı
ekonomilerde böyle krizler sıklıkla yaşanabiliyor. Bunu biz en son 2001 yılında
patlayan krizde yaşadık.
Kriz
dinamiği “ikiz açıklar”
Ancak bu krizin oluşumunda siyasal iktidarın da çok
önemli bir rolü olduğu unutulmamalı. Zira siyasal iktidar bir süredir bu krizi
tetikleyen iki önemli iktisadi dinamiği harekete geçirmiş durumda. Bunlar
birbirini besleyen ve adına “ikiz açıklar” da denilen bütçe açığı ve (özellikle
de) cari açık.
Bütçe açığı, özellikle de yaşanan deprem, EYT ödemeleri
ve seçim harcamaları yüzünden ciddi boyutlarda arttı. Öyle ki bu yılın ilk dört
ayındaki (merkezi yönetim) bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde
1,876 oranında artarak 19,4 milyar TL’den 382,5 milyar TL’ye çıktı. (1)
Dahası, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının neden
olduğu yüksek faiz faturasının artan kur ile birlikte daha da kabarması, Mayıs
ayında yapılan seçimlerin neden olduğu ilave harcamalar ve bu ay açıklanacak
olan yeni asgari ücret artışının getireceği fatura ile birlikte bu açığın çok
daha büyüyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu gelişmenin ardından yılın ikinci yarısında bir ek
bütçe yapılması kaçınılmaz olacak. Bu bütçenin asıl olarak vergi gelirleri,
borçlanma ve para basma yoluyla finanse edileceği ve bunun yüksek enflasyon,
işsizlik ve yoksullaşma biçiminde ki faturasının da, seçimlerde “mevcut iktidar
ile yola devam” diyenler de dâhil olmak üzere, asıl olarak emekçiler tarafından
ödeneceğini biliyoruz.
Yani bütçe açığı sorunu bildik bir biçimde, faturanın
emekçilere kesilmesiyle giderilmeye çalışılacaktır. Emek örgütlerinin zayıf ve
genel olarak toplumsal muhalefetin dağınık ve örgütsüz olduğu bir dönemde, bu
faturaya ciddi bir toplumsal muhalefetle karşı çıkılması güç olacağından,
iktidar bloku bu sorunu çözmekte zorlanmayacaktır.
Yüksek
cari açığın finansmanı kolay olmayacak
Diğer yandan, şu ana kadar geçen 20 yılı aşkın bir
süredir “yüksek cari açık ile büyüme stratejisini” uygulamış olan siyasal iktidar
cari açığın finanse edilebilmesi (özellikle de “nitelikli finansman” yoluyla) konusunda
oldukça zorlanacaktır.
Zira yıllık 58-60 milyar dolar civarındaki bir cari açık
aynı boyutta bir finansmanı ya da döviz girişini gerekli kılıyor. İktidar bu
finansmanı ancak doğrudan yatırımlardan, spekülatif portföy yatırımlarından
ve/veya dışarıdan borçlanarak (son zamanlarda olduğu gibi sebebi belli olmayan
dövizler yoluyla da), kısaca genelde adına uluslararası sermaye hareketleri
denilen finans kapitali ülkeye çekerek sağlayabilir.
Ancak finansman ihtiyacının büyüklüğü, ülkenin
uluslararası finans piyasaları nezdinde sarsılan kredibilitesi gibi faktörleri
dikkate aldığımızda, bu açığın nitelikli biçimde fonlanabilmesinin zor
olacağını söyleyebiliriz.
Nitekim yakınlarda açıklanan Nisan ayı ödemeler
dengesi istatistikleri bize doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının çok büyük
ölçüde konut alımı biçiminde gerçekleştiğini, spekülatif portföy yatırımlarının
gelmediğini, hatta ülkeden çıktığını ve dış borçlanmanın da yüksek faizler
ödemek pahasına gerçekleştiğini ortaya koydu.
Zaten yakın zamana kadar Türkiye dövizli tahvil ihraç
etmek yoluyla dış piyasalardan borçlanabiliyordu ancak son zamanlarda (bazı
Körfez ülkelerinden gelen bu yöndeki tahvil alımı desteklerini saymazsak),
siyasal iktidarın bu çaptaki bir cari açığı kapatabilecek bir dış borçlanma
yapabilmesi zor görünüyor. Kaldı ki böyle bir borçlanma ancak çok yüksek faizler
ödeyerek yapılabiliyor.
Ayrıca sadece 58 milyar dolar civarındaki bir cari
açığın finansmanı değil, bir yıl içinde vadesi dolacak olan 200 milyar doları
aşkın dış borcun servisinin (2) yapılabilmesi ve döviz kurundaki yükselişin
kontrol altına alınabilmesi için de büyük çapta dövize ihtiyaç var.
Eriyen
döviz rezervleri
Geçen yıla kadar cari açık bir ölçüde Merkez Bankası
rezervlerinin kullanılmasıyla da kapatılıyordu ve kaçınılmaz olarak cari açık
arttıkça döviz rezervleri giderek azalıyordu. Ancak geldiğimiz nokta itibarıyla
artık bu yol da kapalı zira bu rezervler artık mevcut değil.
Nitekim Merkez Bankası verilerine göre, bu yılın Nisan
ayında brüt rezervler, bir önceki aya göre yüzde 6,2 azalarak 114,9 milyar dolar
düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde alt kalemler itibarıyla, brüt döviz
rezervleri bir önceki aya göre yüzde 2,9 azalarak 60,9 milyar dolar, altın
cinsinden rezervler ise yüzde 11,0 azalarak 46,4 milyar dolar oldu. (3) Rezervlerdeki
bu azalmanın sürdüğü ve 2 Haziran tarihinde döviz cinsinden rezervlerin 58,2
milyar dolara, altın cinsinden rezervlerin ise 42,2 milyar dolara gerilediği (4)
görülüyor.
“Savaşı
neden kaybettiniz? Çünkü cephanemiz kalmamıştı…”
Ancak Türkiye'nin brüt döviz rezervlerinin tamamı
gerçekten kullanılabilir durumda değil. Çünkü 46 milyar dolar civarında bir
rezerv başta Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Güney Kore gibi
ülkelerin merkez bankalarıyla yapılan takas anlaşmaları ve Merkez Bankası’nın yurt
dışı depo borçlarıyla ilgili. Bu da ancak örneğin Katar ve BAE merkez
bankalarının rızasıyla Türkiye’nin uluslararası piyasalardan dolar satın
alabileceği anlamına geliyor. Bu yüzden de uzunca bir süredir Merkez
Bankası’nın net döviz rezervlerinin ekside olduğu yaygın bir biçimde ileri
sürülüyor.
Bu yılın başlarından beri TL’nin değerini sabit tutabilmek
için piyasaya ayda 5 milyar doların üzerinde satış yapan, buna karşılık da sadece
ilk dört ayda 30 milyar dolara ve yıllık 58 milyar dolara yakın bir cari açık
veren bir ekonomi için bundan daha sıkıntılı bir durum olamaz.
Bu durum bir anekdotta anlatıldığı gibi, savaşta yenik
düşen bir ordunun komutanına “savaşı neden kaybettiği” sorulduğunda,
komutanın “ en az 10 sebep
sayabileceğini ve bunların başında cephanelerinin tükenmesinin geldiğini”
söylediğinde, üstünün ona “o halde gerisini saymana gerek yok” demesine
benziyor. Yani rezervleri tükenmiş bir ekonominin, dışarıdan destek almadan
döviz krizi ile baş edebilmesi imkânsız.
Bu
yaz çok “sıcak” geçebilir
Kısaca, ekonominin kaderi önümüzdeki haftalarda
gerçekleşecek bazı şeylere bağlı gibi görünüyor. Daha açık söylemek
gerekiyorsa, Merkez Bankası’nın önümüzdeki birkaç haftadaki rezerv durumunun ne
olacağına ve Körfez ülkelerinden ve Rusya’dan gelebilecek olan finansmanın
boyutuna ve bileşimine bağlı olarak ülke bu yaz kullanılabilir rezervlerini tamamen
tüketebilir ve ciddi bir döviz krizine girebilir.
İşte bu sıkıntılı tablo Hazine ve Maliye Bakanlığına Mehmet
Şimşek’in ve Merkez Bankası başkanlığına H. Gaye Erkan’ın atanmasını zorunlu
kıldı. Özetle, bundan böyle Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin doğulu
komşularından, Şimşek ise batılı finansörlerden yeni finansman kaynakları
bulmaya çalışacaklar.
Otokratik
rejimin kilit kurumu Merkez Bankası
Her ne kadar, Türkiye’nin brüt dış borç stokunun (31
Aralık 2022 tarihi itibarıyla) milli gelire oranının yüzde 50,7 ve net stokun
oranının yüzde 26,0 gibi göreli olarak düşük olduğu ileri sürülse de (5),
gerçek durum bu değil. Çünkü Hazine verilerine yansımayan ve Merkez Bankası
tarafından üstlenilen çok ciddi bir döviz cinsinden yükümlülükler de söz
konusu.
Öyle ki Merkez Bankası ciddi boyutta borçlu konumunda (ve
bu borcu karşılayabilecek döviz rezervlerinden mahrum). Banka, özellikle de
uygulanan yanlış faiz politikası sonucunda yükselen kuru bir yerde tutabilmek
ve TL’nin aşırı biçimde değer kaybetmesini önleyebilmek için, sadece kendi
döviz rezervlerini eritmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’deki ticari
bankalardan ve başta Körfez ülkeleri ve Rusya olmak üzere diğer ülke merkez
bankalarından da döviz borçlandı.
Ayrıca 21 Aralık 2021 tarihinde ilan edilen ve bankalarca
uygulanan ve 2 Haziran 2023 tarihinde büyüklüğü 2,5 trilyon TL’yi (106 milyar
dolar) bulan Kur Korumalı Mevduat programı çerçevesinde günümüze kadar onlarca
milyar dolar tutarındaki dövizin bankalara ve ardından da Merkez Bankası’na aktarıldığı
biliniyor.
Analitik
Bilanço bize ne söylüyor?
Konuyu daha iyi anlayabilmek için Merkez Bankası’nın
(MB) analitik bilançosuna bakmakta yarar var. Bu bilanço, Merkez Bankası bilançosu
kalemlerinin belirli parasal büyüklükleri ifade etmek üzere toplulaştırılması
ve netleştirilmesi yoluyla oluşturuluyor.
Analitik bilançonun pasifi “Toplam Döviz
Yükümlülükleri” ve “Merkez Bankası Parası” olmak üzere iki ana kalemden oluşuyor.
Bunlardan ilki olan “Toplam Döviz Yükümlülükleri” TL dışındaki yükümlülükleri,
“Merkez Bankası Parası” ise MB’nin TL yükümlülüklerini ifade ediyor.
“Merkez Bankası Parası”nın “Toplam Döviz Yükümlülükleri”ne
oranının görece yüksek olması yurt içi ekonomik birimlerin daha fazla TL
bulundurduklarının bir göstergesi olurken, bu durumun para politikasının
etkinliğini artırdığı kabul ediliyor.
Aksine, ekonomik birimlerin yabancı para (YP) bulundurma isteğinin artması, bankaların YP mevduatlarını ve dolayısıyla bankaların MB nezdinde tuttukları YP zorunlu karşılıkları artırıyor. Bu durumunsa analitik bilançonun pasifinde Toplam Döviz Yükümlülükleri kaleminin görece artışına neden olarak para politikasının etkinliğini kısıtladığı kabul ediliyor. (6)
Bu açıklamanın ardından analitik bilançoya
baktığımızda şunları görüyoruz: Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin ertesi
günü olan 29 Mayıs 2023’te bilançonun pasif büyüklüğü 3,020 trilyon TL. 8 Haziran 2023 tarihinde bu yüzde 13,4’lük
bir büyüme ile 3,425 trilyon TL’ye (146,6 milyar dolar) ulaşıyor.
Keza toplam yükümlülüklerin yaklaşık yüzde 80’ini
oluşturan 2,392 trilyon TL tutarındaki Toplam Döviz Yükümlülüklerinin yüzde
15,4’lük bir artış ile 2,759 trilyon TL’ye (118,1 milyar dolar) ve 628,1 milyar TL olan Merkez Bankası Parasının
yüzde 6’lık bir artışla 666,5 milyar TL’ye çıktığı görülüyor Kısaca MB
bilançosu iki hafta içinde yüzde 14 civarında büyümüş.
Toplam döviz yükümlülüklerinin yüzde 27’sini MB’nin
yurt dışında yerleşiklere olan döviz yükümlülükleri (“Dış Yükümlülükler”), yüzde
72,8’ini ise MB’nin yurt içinde yerleşiklere olan döviz yükümlülükleri (esas
itibarıyla kamu kesiminin ve bankaların MB’deki YP mevduatı) olan “İç Yükümlülükler”
oluşturuyor.
Bankalar
Merkez Bankası’na döviz veriyor
8 Haziran tarihi itibarıyla bankaların döviz mevduatı
ise 1,676 trilyon TL (71,7 milyar dolar) ve bu İç Yükümlülüklerin yüzde
83,4’ünü oluşturuyor. (29 Mayıs’a göre yüzde 12,2 artmış).
Kısaca, Merkez Bankası bilançosunda yer alan iç borçları,
dış borçlarının dört katı civarında. Yani Merkez Bankası Türkiye’deki ticari bankalardan,
dolayısıyla da yurttaşlardan döviz borçlanarak döviz temin etmeye, eriyen
rezervlerini telafi etmeye çalışmış.
Bu da Merkez Bankasının asıl işi olan para
politikasının özellikle de enflasyon üzerinde neden etkili olamayacağının nedenlerinden
birini oluşturuyor.
|
29 Mayıs 2023 |
8 Haziran 2023 |
Açıklama |
PASİF (Trilyon TL) |
3,020 |
3,425 (%
13,4 artış) |
Dolar)
kuru 29
Mayıs’ta yaklaşık 20,0 TL ve 8 Haziran’da 23,36 TL olarak alındı |
T. Döviz Yükümlülüğü (Trilyon TL) |
2,392 |
2,759 (%
15,4 artış) |
|
Dış Yükümlülükler (Milyar TL) |
612,0 |
752,0 (%
22,9 artış) |
|
İç Yükümlülükler (Trilyon TL) |
1,780 |
2,006 (%
12,3 artış) |
|
Bankaların döviz mevduatı (Trilyon TL) |
1,494 |
1,676 (%
12,2 artış) |
|
Merkez Bankası Parası(Milyar TL) |
628,1 |
666,5 (%
6 artış) |
|
Merkez Bankası’nın bir de takas sözleşmeleri yoluyla yerli bankalardan TL vererek aldığı ve bilançosunda yer almayan yaklaşık 40 milyar doların üzerinde dövizi var. (7) Böylece Merkez Bankasının toplam 158,1 milyar dolarlık bir döviz borcu mevcut ve bunun yaklaşık 126 milyar dolarlık kısmı içeriden alınan (bunun 111,7 milyar dolarlık kısmı Türkiye’deki bankalardan) alınan döviz borcundan oluşuyor.
Sonuç
olarak
Gelinen nokta itibariyle ülke ekonomisi standart bir
finansal krizden çok daha ciddi bir kriz ile karşı karşıyadır.
Çünkü örneğin bir panik anında bankalarda döviz
mevduatı olanlar dövizlerini geri almak istediklerinde ve bankalar da Merkez
bankasına verdikleri bu dövizleri çekmek istediklerinde Merkez Bankası’nın
kasasında böyle bir dövizin olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu da tüm
bankacılık sektörüne de sirayet edebilecek sistemik bir bankacılık krizine
neden olabilecektir.
2001’de yaşanan benzer bir krizin iktidar yaptığı ve IMF ve Batı karşıtlığı söylemlerini sürdüren bugünkü
siyasal İslamcı- neo liberal iktidarın, kapıdaki döviz krizini öteleyebilmek
için, bir yandan “IMF’siz IMF programı dayatacak olan” batı kökenli
uluslararası finans kapitale, diğer yandan da doğunun despotik devletlerine ve
sermaye çevrelerine bel bağlaması ibretlik bir durumdur ve aslında iktidar
blokunun çözümsüzlüğünün önemli göstergelerinden biridir.
Dip notlar:
(1) https://www.hmb.gov.tr/bumko-aylik-butce-gerceklesme-raporlari
Nisan 2023 (30 Mayıs 2023).
(2) Kısa
Vadeli Dış Borç İstatistikleri Gelişmeleri - Mart 2023 ve Ödemeler Dengesi
Gelişmeleri - Nisan 2023, https://www.tcmb.gov.tr
(10 Haziran 2023).
(3) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/uluslararasi+rezervler+ve+doviz+likiditesi
(Nisan 2023).
(4) https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/dashboard/6346
(12 Haziran 2023).
(5) https://www.hmb.gov.tr/duyuru/31-aralik-2022-tarihi-itibariyla-turkiye-brut-ve-net-dis-borc-stoku
(31 Mart 2023).
(6) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm
(12 Haziran 2023).
(7) TCMB, Finansal İstikrar Raporu - Kasım 2022, s. 56-57, Grafik IV.2.6: TCMB Fonlaması (Milyar TL) ve Grafik IV.2.11: Net TL Para Takası İşlem Paylarının Gelişimi (%), https://www.tcmb.gov.tr (10 Haziran 2023).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder