Dünya
Yerelleştirme Günü
Mustafa
Durmuş
21
Haziran 2023
Bugün “Dünya Yerelleştirme Günü”. Bu gün vesilesiyle
yerelleştirme faaliyetleri, her yıl Haziran ayı boyunca İspanya'dan Bangladeş’e
ve Avustralya’dan ABD’ye kadar dünyanın birçok ülkesinde çeşitli etkinliklerle
kutlanıyor.
Bu etkinliklerde dünyanın her yerinden insanlar
yerelleştirmenin önemini ve gücünü keşfetmek, doğa ile uyumlu ekonomileri,
gelişen toplulukları ve sağlıklı yerel gıda sistemlerini destekleyen eski ve
yeni birçok girişimi tanıtmak için bir araya geliyorlar.
Küreselin
karşısına yereli koymak
Yerelleştirmenin önemi konusunda aktör, yazar ve kamucu
düşünce liderlerinden biri olan Russell Brand şöyle diyor:
“Ekonomileri
ve toplulukları küresel yerine yerel olarak ele aldığımızda, hayatımızın
işleyişi üzerinde gerçek bir güç kullanma şansımız olur. ”
Gazeteci, yazar, film yapımcısı ve aktivist Naomi
Klein ise yerelleştirme ve çok uluslu sermaye şirketleri ilişkisini şöyle
özetliyor:
“Yerel
gıda ekonomileri, sağlığımızı ve bir bütün olarak gezegenin sağlığını eski
haline getirmek için gereklidir, ancak bunları inşa etmek için haklarımızı
küresel şirketlerden geri almalıyız". (1)
“Küçük
olan güzeldir!”
1973 yılında E. F. Schumacher adlı bir ekonomist “Küçük
güzeldir” adında, çeşitli makalelerinden oluşan bir derleme kitabıyla
yerelleştirme fikrini popüler hale getirdi. 1970’li yılların başlarından
itibaren kapitalist sistemde enerji, çevre, sosyal ve ekonomik krizlerin üst
üste gelmesi bu kitapta yer alan fikirlerin giderek ana akım içinde de taraftar
bulmasıyla sonuçlandı. (2)
Bu kitabında Schumacher, üreticiler ile tüketiciler,
işçiler ile patronlar arasındaki ekonomik işlemlerde yerel ilişkilerin ön plana
çıkartılmasının, hem ekonomik hem de sosyal refah yaratarak toplulukları
güçlendirebileceğini öne sürüyor.
Yazarın bu kitabı, topluluk refahını artırmaya dönük
ve kâr amacı gütmeyen kamu hastaneleri, eğitim kurumları, itfaiye ve kolluk
hizmetlerinin ancak yerelleştirilme yapılarak en maliyet/ etkin ve adil biçimde
sunulabileceği fikrinin giderek baskın hale gelmesini sağladı.
Evergreen
Kooperatifleri örneği
Bu fikirlerin başarılı bir biçimde hayata geçirilerek
topluluk refahını artırdığı örneklere bakıldığında, bunun ilk modelinin ABD’deki (Cleveland/ Ohio)
Evergreen Kooperatifleri olduğu görülüyor.
Bu model altında, kâr amacı gütmeyen üç kurum –
Cleveland Kliniği, Case Western Reserve Üniversitesi ve Üniversite Hastaneleri
– büyük ölçüde kamu fonları ve vergilerle finanse ediliyor. Bu kurumların yılda
yaklaşık 3 milyar dolarlık harcaması büyük ölçüde yerel topluluklar arasında
dağılıyor. Cleveland Modeli, daha önce çok uluslu şirketlere yaptırılan
çamaşırhane gibi temel hizmetlerin sunumu işinin yerel kuruluşlara verilmesiyle
gerçekleşti. Bu geçiş özellikle işçilere ait işletmeler tarafından
sağlanabilecek mal ve hizmetler için bir pazar sağlarken, paranın da topluluk
içinde dolaşmasını sağlıyor.
Bu modelin uygulamasının ardından, Gar Alperovitz ve Ted Howard gibi bilim insanları “Sonraki
Sistem Projesi”ni (The Next System Project) oluşturdular. Böylece kamuya ait su
ve sağlık sistemlerinin yaratılması, büyük ölçüde işçilerin sahibi olduğu
şirketler ve kamu yararına hizmet etmek üzere yeniden kiralanan büyük şirketler
gibi önerilere de esin kaynağı oldular. Cleveland Modeli ve daha geniş
demokratik ekonomi fikirleriyle ilgili deneyler, ABD ve Birleşik Krallık’ta
başarılı bir şekilde uygulanarak büyümeye devam ediyor ve dünyanın diğer
bölgelerine yayılıyor. (3)
Helena
Norberg-Hodge
Yerelleştirme fikriyatını ve hareketini anlatırken,
yazar ve film yapımcısı Helena Norberg-Hodge’ye ayrı bir sayfa açmak gerekiyor.
Helena Norberg-Hodge kırk yıldır yerelleştirme
konusunda yazıyor, dünya çapında halka açık konferanslar veriyor. Kendisi küresel
ekonomideki gelişmelerin yerel topluluklar, yerel ekonomiler ve kimlikler
üzerindeki etkisi konusunda araştırmalar yapan saygın bir analist ve bu
etkilere karşı koymanın bir yolu olarak geliştirilen “yerelleştirme” fikrinin ve
hareketinin önde gelen savunucularından birisi.
Yazar konu ile ilgili olarak hazırladığı bir kitapçıkta
yerelleştirmeyi şöyle tanımlıyor: “Yerelleştirme, hâlihazırda dev ulus ötesi
şirketler ve bankaların lehine olan finansal ve diğer desteklerin kaldırılması
ve üretimin asıl olarak yerel ihtiyaçların karşılanması için yapılması ve ihracat
pazarlarına olan bağımlılığın azaltılmasıdır”. (4)
Yerelleştirme
maliyet/etkin bir süreçtir
Ona göre, “yerelleştirme, toplulukların, bölgelerin ve
ulusların kendi işleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlayan
bir ekonomik süreçtir. Ancak bu her topluluğu tamamen kendine güvenmeye teşvik
etmek anlamına gelmez, aslında mümkün olan her yerde üreticiler ve tüketiciler
arasındaki mesafeyi kısaltmak ve yerel pazarlar ile tekellerin hâkim olduğu bir
küresel pazar arasında daha sağlıklı bir denge kurmak anlamına gelir.
Yerelleştirme, soğuk iklimlerdeki insanların portakal
veya avokadodan mahrum bırakıldığı anlamına da gelmez. Ancak buğday, pirinç
veya sütlerinin - kısacası temel gıda ihtiyaçlarını - elli millik bir yarıçap
içinde üretilebildiklerinde, binlerce mil seyahat etmek zorunda kalmayacakları
anlamına gelir. Yerelleştirmeye yönelik adımlar, hem topluluklar hem de ulusal
düzeyde ekonomileri güçlendirip çeşitlendirirken gereksiz taşımacılığı azaltır”.
(5)
Başka bir deyişle, yerelleştirme sadece kapitalist
büyük sermaye düzeninin ve onun tüketici monokültürünün derin ve geniş bir
eleştirisi değil, aynı zamanda ona karşı gerçek alternatifler ve kalıcı
çözümler sunan gezegen çapında bir harekettir.
Yerelleştirme
izolasyon değildir
Helena Norberg-Hodge yerelleştirmeyi katı bir reçete olarak
değil, aksine ekonomik faaliyetleri
değişik yerlere ve insanlara uyarlama süreci, “ekonomiyi eve getirmek” süreci olarak tanımlıyor.
Bu çerçevede yerelleştirme, izolasyon anlamına gelmiyor.
Aslında, küreselleşmeden yerelleştirici ekonomik faaliyetlere geçebilmek
uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Çünkü küresel bankaların ve şirketlerin
kârlarını koruyan serbest ticaret anlaşmalarından ziyade çevreyi korumak için
bağlayıcı anlaşmalara ihtiyaç var. Tabanda, topluluklar arasında, ulus
devletler içinde ve uluslararası düzeyde olmak üzere her düzeyde acilen bilgi
paylaşımı ve işbirliği gerekiyor.
Yerelleştirmenin faydaları ekonomik faydalarının çok
ötesine geçiyor. Öyle ki yerelleştirme hem küresel Kuzey hem de Güney’de yerel
ekonomiler yaratarak yalnızca daha fazla iş ve istihdam güvenliği, refah ve
gelir eşitliği sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda psikolojik ve fiziksel olarak
bireyin ve toplulukların sağlığını güçlendiriyor. İnsanların birbirleriyle,
topluluklarıyla, etrafındaki canlı dünyayla olan bağlantılarını yeniliyor,
güvenli bir geleceğe olan özlemi gideriyor.
Yerelleştirme
mutluluğun ekonomisidir
Helena Norberg-Hodge, günümüzün küresel kapitalizminin
rekabetçilik ve bireysellik gibi faktörleri ön plana çıkartmasından dolayı insanlarda,
toplumlarda savunmasız ve bağımlı olma korkusuna neden olduğuna vurgu yaparak,
yerelleştirmenin bireysel ve toplumsal refahımızın ve memnuniyetimizin temel
taşları olan sevgi ve dayanışmayı güçlendirdiğini ileri sürüyor.
Yerelleştirme, insanların birbirleriyle olan dayanışma
ilişkisini ve birbirine olan güven duygusunu esas aldığından, insan
psikolojisini olumlu etkiliyor, bu da insanların daha mutlu olmasıyla sonuçlanıyor.
(6) Bu yüzden de Helena Norberg-Hodge yerelleştirmeyi “mutluluğun ekonomisi”
olarak da tanımlıyor.
İnsanlık tarihi boyunca kültürel geleneklerimiz,
toplumlarımız, kişiliklerimiz, hatta bedenlerimiz toplum ve doğa ile bağlantılı
olarak evrimleşti. Diğer yandan kapitalizm bu bağlantıları bizleri ekonomik
büyümenin ilerlemenin anahtarı olduğu, daha fazla büyüme ve daha fazla servetin
bizi mutlu edeceği, teknolojinin tüm sorunlarımızı çözeceği gibi yalanlara
inandırabilmek için kullandı.
Bu nedenle de (ona göre), nerede olursak olalım, yeni
bir yolculuğa başlamak için geç kalmış sayılmayız. Daha derin bağlantılarla bir
araya gelebiliriz. Bizi birbirimizden ayıran korku ve bencillikten
uzaklaşabilir, paylaşma ve önemseme kültürünü canlandırabiliriz. Yukarıdan
aşağıya rekabet, kıtlık ve sömürü ekonomisinden vazgeçip, işbirliği, dayanışma,
bolluk ve mutluluk ekonomisine geçebiliriz.
Yerelleşme
hareketi köylü hareketi ile el ele
Yerelleştirme hareketini, gıda güvenliği ve egemenliği
ve köylü hakları savunuculuğu hareketleriyle birlikte ele almak da gerekiyor. Çünkü
bu birliktelik küresel tekno-kapitalist “ilerleme” hegemonyasına meydan okuyan
ve çeşitli, yerele dayalı, yaşamı onaylayan gelecekler için çalışan sayısız,
yerel tabanlı grubun mozaiğini oluşturuyor.
Dünyanın en büyük toplumsal hareketi olan La Via
Campesina, böyle bir mozaiğin merkezinde yer alıyor. Bu hareket köylüyü
“toprakla doğrudan ve özel bir ilişkisi olan toprak insanı” olarak yeniden
tanımlıyor ve dünya çapında 2,5 milyardan fazla topraksız işçi, yerli halk,
çoban, balıkçı, göçmen çiftlik işçisi ve çiftçiden oluşan parçalanmış gıda
ağını ortak bir bayrak altında birleştiriyor.
Sadece La Via Campesina değil, Asociación Nacional de Agricultores Pequeños
(ANAP), the National Association of Small Farmers, Movimento dos Trabalhadores
Rurais Sem Terra (MST), the Landless Workers Movement, Kilusang Magbubukid ng
Pilipinas (KMP), the Peasant Movement of the Philippines ve pek çok diğeri
gibi, dünya çapında sayısız tarım ve köylü hareketi bu toplanma çağrısına
katıldılar, kendi coğrafyalarında köylülerin açtığı bayrak altında mücadele
ediyorlar. (7)
Yerelleştirme
küresel endüstriyel gıda sisteminin panzehiri olabilir
Bu mücadele aynı zamanda küresel endüstriyel gıda/besin
zincirine ve küresel kapitalizmin güçlerine karşı radikal, maddi ve ideolojik
bir direnişi temsil ediyor.
Özellikle Covid-19 salgını ve Ukrayna savaşının
ardından aksamaya uğrayan “küresel gıda zinciri” söz konusu edildiğinde,
aklımıza sadece milyonlarca ton gıda maddesini gemilerle, uçaklarla, kamyonlarla
ve trenlerle taşıyarak her öğünü tabaklarımıza ulaştıran, kıtalara yayılan
ayrıntılı ve karmaşık bir tedarik zinciri geliyor. Ancak bu baskın endüstriyel
gıda zinciri birçok gıda sisteminden sadece biridir. Öyle ki bize anlatılan
hikâyelerin aksine, bu küresel endüstriyel gıda zinciri aslında dünyanın
çoğunluğunu beslemiyor.
Küresel endüstriyel gıda sisteminin nasıl oluştuğuna baktığımızda,
uzun ve şiddetli bir sömürgecilik tarihini, doğal kaynak ve emek sömürüsü ile
desteklenen üretim, işleme, perakende satış, nakliye ve dağıtımı görürüz. Tüm
bu parçalar, yalnızca bir avuç çok uluslu şirketin mülkiyetinde ve kontrolündedir.
Bu sistem fosil yakıt enerjisinin yüzde 90’ını ve suyun yüzde 80’ini kullanarak
dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 75’inden fazlasında faaliyet gösterirken,
dünya nüfusunun sadece yüzde 30’unu besliyor. (8)
“Köylü
gıda sistemleri”
Diğer taraftan, böyle bir devasa sisteme hem maddi hem
de ideolojik olarak karşı durabilecek küresel çapta 2,5 milyardan fazla küçük
ölçekli çiftçi, köylü, balıkçı, çoban ve yerli halktan oluşan karmaşık ağlar
içinde sayısız küçük sistem var. Bugün “köylü gıda ağı” olarak da adlandırılan bu
sistem topluluklar nüfusunun yüzde 70’ini beslemek için dünyanın tarım
arazilerinin yalnızca yüzde 25’inin üzerinde faaliyet gösteriyor.
Bu iki sistem birbirine zıt sistemlerdir. Öyle ki küresel endüstriyel gıda sistemi kâr ve verimliliğin maksimize edilmesini amaçlıyor ve bu yolda merkeziyetçi, hegemonik, antidemokratik tek kültürlü ve tek tip bir değer sisteminin devreye sokuyor.
Buna karşılık köylü gıda sistemi yerelleştirmeyi, toplulukların
ihtiyaçlarını, doğal küçük üretimi, yerel toplulukların zengin kültürel
uygulamalarını ve demokratik işleyişi esas alıyor ve daha çok doğa ve insan
odaklı hareket ediyor. Keza küresel endüstriyel gıda sistemi topluluklara boyun
eğdirmenin peşinde iken, köylü gıda ağı sistemi insanın ve toplulukların
bağımsızlaşmasını ve güçlenmesini hedefliyor.
Yerelleştirme
ülke içinde karar almanın yerelleşmesi ile birlikte yürümeli
Covid-19 pandemisi ve ülkemizde yaşanan son deprem
sırasında merkezi otoritenin gösterdiği beceriksizlikler sonrasında kabaran
sosyoekonomik fatura merkezileşmeye gereğinden fazla güç vermenin ne denli
sakıncalı olduğunu gösterdi.
Bu yüzden de artık gelecekteki pandemilerle, ekonomik
krizlerle ve iklim değişiklikleriyle çok daha etkili yol ve yöntemlerle
mücadele edebilecek yönetimlere ihtiyaç var.
Bu açıdan ideal olan ağırlığın yerel yönetimlerde
olduğu bir hibrid modelin uygulanmasıdır. Çünkü benzer kimliklerden oluşan
yerel bölgelerin sorunları da birbirine benzer. Bu birimler çok daha büyük
sosyal ve politik dayanışma gösterirler, bu da çözümün çok daha etkin bir
biçimde hayata geçirilmesini kolaylaştırır. Ayrıca otoriterleşmeyi önlemenin en
etkin yolu karar almayı merkezden yerele indirmektir. (9)
Sonuç
olarak
Yerelleştirme, özellikle kırsal ekonomileri
canlandırarak sadece ucuz ve güvenli gıdaya erişim (dolayısıyla da yoksulluk ve
açlık) sorununu çözmekle kalmaz, aynı zamanda kırdan kente göçü zorlayan
sistemik baskıları da azaltarak köylüleri ve yerli toplulukları koruyabilir. Bu
şekilde kentlerde işsizliğin artmasına engel olarak işçi sınıfının elini
güçlendirebilir.
Aynı zamanda, küresel tarım işletmelerinin, büyük
sermayenin güdümündeki teknolojilerin ve finans kapitalin insanların
hayatlarına, geçim kaynaklarına ve kültürlerine yönelik saldırılarını durdurabilir.
Diğer yandan Türkiye çok daha farklı gündemlerle
meşgul ediliyor. Yerelleştirmenin ve yereli güçlendirmenin tam aksine, siyasette
olduğu gibi ekonomik faaliyetlerin de merkezileştirildiği, tek elden
yönetildiği, bu nedenle de başta tarım olmak üzere birçok alanın yok olma
tehlikesi ile karşı karşıya olduğu bir süreçten geçiyoruz.
Yaklaşık dokuz ay içinde yapılacak olan yerel
yönetimler seçimleri öncesinde, öncelikli olarak yerelleştirme gibi konuların
tartışılması gerekiyor. Ancak iktidar blokunun bu konuya nasıl baktığını
biliyoruz. Küresel olan ile çıkar birliği içinde, yerel yönetimleri büyük rantlar
elde etmenin aracı olarak görüyor. Bu yüzden de iktidar blokundan emekten ve
doğadan yana her hangi bir öneri ya da adım beklemek zor.
İşin üzücü tarafı ise, normalde üretecekleri
fikirlerle, projelerle ve atacakları adımlarla topluma öncülük etmeleri
beklenen muhalefet partilerinin bu konuda sessizliklerini hala sürdürmeleri.
Dip notlar:
(1) https://www.localfutures.org/world-localization-day
(20 Haziran 2023).
(2) Small
Is Beautiful: A Study of Economics As If People Mattered, https://en.wikipedia.org/wiki/Small_Is_Beautiful
(20 Haziran 2023).
(3) Neva Goodwin,
https://www.bu.edu/eci/going-local-strengthening-local-economies-by-building-from-the-bottom-up
(10 April 2023).
(4) Helena
Norberg-Hodge, Localization: Essential
steps to an economics of happiness, www.localfutures.org,
2016. s. 28
(5) Agm.
(6) Agm,
s. 50
(7) https://www.localfutures.org/unpacking-the-word-peasant
(18 April 2023).
(8) Agm.
(9) Raghuram
G. Rajan, “Which Post-Pandemic Government?”, https://www.project-syndicate.org (22 May 2020).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder