Otokrasi
altında iktisadi büyüme
Mustafa
Durmuş
5
Haziran 2023
Bu yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Mart) Türkiye ekonomisinin, geçen yılın aynı çeyreğine
kıyasla, yüzde 4 büyüdüğü açıklandı. Bir önceki çeyreğe göre büyüme ise sadece
binde 3’te kaldı. (1)
Başta kötü durumdaki bütçe açığı, cari açık,
enflasyon, işsizlik, dış borç stoku gibi makro ekonomik kırılganlık
göstergeleri olmak üzere, ilk kez takas dahil Merkez Bankası döviz
rezervlerinin ekside olması ve altın rezervlerinin azalması, CDS’in 600’ün üzerine
çıkması, döviz kurlarındaki artışın sürmesi, piyasada ikili döviz kuru ve çoklu
faizlerin yaygınlığı dikkate alındığında,
ekonominin yüzde 4 büyümesi nasıl açıklanabilir?
İktidar cephesi bu büyüme verisini iktidarın bir
başarısı ve ekonominin sağlamlığının göstergesi olarak yorumluyor.
Ancak gerçekten de ekonomi iyi durumda mı, iktidar
bize doğruyu mu söylüyor, iktidar bloku
ekonomi yönetiminde başarılı mı ve tek
başına iktisadi büyüme verisi ekonomik başarının bir göstergesi olarak kabul
edilebilir mi?
Hizmetlere,
bankacılığa, ithalata ve tüketime dayalı bir büyüme
Büyüme verisinin güvenirliliğine geçmeden önce bu
büyümenin ardındaki etkenlere kısaca göz atmakta yarar var.
Öncelikle, büyümenin sektörler bağlamında ağırlıklı
olarak hizmetler ve bankacılık gibi finans sektöründeki büyümeden kaynaklandığı
anlaşılıyor. Öyle ki bu sektörler ortalama yaklaşık yüzde 12 büyümüşler.
Nitekim bu ilk üç ayda bankacılık sektörünün toplam
211 milyar TL vergi sonrası net dönem kârı elde etmesi (2) bu büyümenin nasıl
bir büyüme olduğunun bir göstergesi. Yani bankalar ciddi kârlar elde edince
ekonomi büyüyor.
Sanayi
ve tarım küçüldü
İkinci olarak, tarım sektörü yüzde 3,8 ve sanayi
sektörü binde 7 oranında küçülmüş. Yani sanayi üretimi ve tarım küçülürken, üretken
olmayan (başta bankacılık olmak üzere), hizmetler sektörü büyümüş, bu da
ekonomiyi büyütmüş.
Harcamalar açısından bakıldığında ise büyümenin
ardındaki en önemli faktörün yüzde 16,2’lik artışla hanehalkı nihai tüketim
harcaması ve yüzde 5,3 ile devletin nihai tüketim harcaması olduğu görülüyor.
Ayrıca bu süreçte ithalat yüzde 14,4
artarken, ihracat binde 3 azalmış.
Kısaca sanayi, ihracat ve tarım küçülürken, ekonomi kredilerle
pompalanmış özel tüketim harcamaları, seçim harcamaları ağırlıklı devlet harcamaları,
ithalat artışı ve bankacılık ve hizmetler sektöründeki büyüme ile büyütülmüş.
Nitekim hanehalkı kredi kullanımında Mart ayındaki
yıllık artış oranı yüzde 78 ve özel şirketlerin
kullandıkları kredilerdeki artış oranı yüzde 49 oldu ve bu eğilim Nisan ayında
da artarak devam etti.(3)
Kuşkusuz böyle bir büyüme nitelikli istihdam yaratmadığı ve cari açığı ve dışa bağımlılığı azaltmayıp artırdığı gibi, gelir dağılımı adaletsizliğini de azaltmayan hormonlu bir büyüme. Kuşkusuz sürdürülebilir bir büyüme de değil.
Nitekim bu ilk üç ayda, işgücü ödemelerinin katma
değer içindeki payı, EYT’lilere yapılan kıdem tazminatları ödemeleri düşüldükten
sonra, sadece yüzde 33,5’te kaldı.
Otokratik
yönetimler büyüme verilerini abartır
Gelelim TÜİK verilerinin gerçek durumu ne ölçüde
yansıttığına. Bu kurumun güvenirliliğinin (özellikle de enflasyon verileriyle
ilgili olarak) ne kadar tartışmalı olduğunu biliyoruz.
Öyle ki kurum bu yılın Nisan ayında yıllık enflasyon
oranını (TÜFE) yüzde 43,7 ve aylık yüzde 2,4 olarak ilan ettiğinde, bağımsız
araştırmacı bir kuruluş olan ENAG aynı aya ait enflasyonu yıllık yüzde 105,2 ve
aylık yüzde 4,9 olarak açıkladı. (4)
Büyüme verileri ile ilgili olaraksa, geçen yılın Eylül
ayında The Economist Dergisi’nde yayımlanan bir makale otokrasilerdeki resmi iktisadi
verilerin güvenilirliği konusundaki kuşkuları artırıyor.
Özetle bu makaleye göre (5), “uydu aracılığıyla alınan
gece ışıklarının analizi otoriter rejimlerin ekonomik büyüme hakkında doğruyu
söylemediklerini” gösteriyor.
Uydu
aracılığıyla yapılan analiz
Şöyle ki: “2002 yılından bu yana otokrasilerde
açıklanan resmi ekonomik büyüme hızı batılı demokratik ülkelerdekinden ortalama
iki kat daha fazla. Ancak otokratların ekonomi yönetimi iddia ettikleri gibi
verimli değil. Çünkü araştırmalar, otokratların ülkelerinin ekonomik büyüme
verilerini büyük ölçüde abarttığını gösteriyor”.
Dergi bu savını ekonomist Luis Martinez’in Eylül
2022’de hakemli bir dergide yayımlanan makalesine dayandırıyor. Zira bu makalesinde
yazar, otokrasi ile yönetilen ülkelerdeki GSYH büyüme rakamlarını okuyucuya sunuyor.
Yöntem olarak da, uydu tarafından
ölçülen ülkelerin gece ışıklarının parlaklığına ilişkin verileri kullanıyor. Çünkü bunu elektrik enerjisi
kullanımının bir göstergesi olarak, bunu da ekonomik faaliyetlerin yoğunluğunun
bir işareti olarak kabul ediyor. Yazar bu verileri, bir uluslararası bir
demokrasi gözetleme kuruluşu olan Freedom House'un ülkelerin siyasi
sistemlerine ilişkin güncel verileriyle birleştiriyor.
Yarı
yarıya fark
Sonuçta, Martinez uydu verilerini (batılı demokratik ülkelerin büyüme rakamlarını doğru bir şekilde bildirdiğini varsayarak), otokratik ülkelerin ekonomik büyümelerinin ve GYSH rakamlarının bunun altında mı, yoksa üzerinde mi olduğunu tahmin etmek için kullanıyor. Elde ettiği sonuçlar aşağıdaki tablodaki gibi özetleniyor.
Tablo:
Ülkelere göre resmi kişi başı GSYH ve uydu ile belirlenmiş kişi başı GSYH
arasındaki fark (2021) (6)
|
Resmi kişi başı GSYH ($) |
Uydu ile belirlenen kişi başı GSYH ($) |
Fark |
Özgür ülkeler |
37,176 |
36,467 |
% 2 |
Kısmen özgür ülkeler |
2,952 |
2,305 |
% 22 |
Özgür
olmayan ülkeler (Çin, Rusya, Türkiye) |
8,849 |
4,332 |
% 51 |
Böylece, Martinez’in sağladığı verilere göre, 2002 ve 2021 yılları arasında içinde Türkiye’nin de yer aldığı “özgür olmayan” ülkelerde kümülatif GSYH büyümesinin gerçekte neredeyse yarı yarıya düşük olması yani bu süreçte kümülatif yüzde 147’lik bir büyüme yerine yüzde 76 olması gerekiyor.
Yazara göre, “veriler, otokratik yönetimlerin
açıkladığı büyüme hızlarının, ülkelerinin uydu görüntülerinin öngördüğünden çok
daha yüksek olma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bu, söz konusu ülkelerin ekonomilerinin
diğer ülkelerden farklı sanayilere dayalı olması veya insanlarının daha düşük
ortalama gelire sahip olmaları ile açıklanabilecek bir durum değil”.
Dergi aradaki bu belirgin farkı şöyle açıklıyor: Otokratik
rejimlerin tipik özelliği resmi verileri sorgulamanın (sorgulayan açısından), son derece tehlikeli olmasıdır. Keza otokratik
rejimler, yüksek büyüme oranları açıklamak zorundadır. Zira düşük ekonomik
büyüme ya da küçülme ve yüksek
enflasyon, yoksullluk ve işsizlik gibi
olgular, toplum tarafından diktatörlerin göze alamayacağı bir yetersizlik veya
zayıflık işareti olarak algılanır.
Bu nedenle de, otokratik liderler hep ekonomik durumun
iyi olduğunu, kendilerinin ekonomiyi çok iyi bildiklerini, ekonomi yönetiminde son
derece başarılı olduklarını, sorun çıktığında ise bunun dış güçlerin işi
olduğunu söylerler. Hakim oldukları yaygın medya ağı da bu söylemi sürekli
olarak tekrarlar.
Sonuç
olarak
Martinez’in alternatif ekonomik büyüme ölçme
yönetemine ilişkin eleştirilerimiz elbette olabilir. Bu eleştirileri saklı
tutarak, ülkemizde neredeyse her dönem açıklanan yüksek ekonomik büyüme rakamlarının, tıpkı
milliyetçilik ve din gibi otokrat iktidarın diğer tüm ekonomik ve sosyal
sorunları gizlemek için altına süpürdüğü bir halı gibi işlev gördüğü dikkate
alınırsa, The Economist’in bu iddiasını yabana atmamak gerekiyor.
Dip notlar:
(1) TÜİK,
Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, I. Çeyrek: Ocak-Mart, 2023, https://data.tuik.gov.tr (31 Mayıs
2023).
(2) https://www.bddk.org.tr//BultenAylik (30
Nisan 2023).
(3) TCMB,
Parasal Gelişmeler Raporu, Nisan 2023, https://www.tcmb.gov.tr
(31 Mayıs 2023).
(4) TÜİK,
Tüketici Fiyat Endeksi, Nisan 2023, https://data.tuik.gov.tr
(3 Mayıs 2023); ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Nisan 2023, https://enagrup.org (3 Mayıs 2023).
(5) https://www.economist.com/graphic-detail/a-study-of-lights-at-night-suggests-dictators-lie-about-economic-growth
(29 September 2022).
(6) Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder