Enflasyon
neden doğru tahmin edilemiyor?
Mustafa
Durmuş
4 Kasım 2023
Orta Vadeli Program (OVP: 2024-2026), 12’nci Beş
Yıllık Kalkınma Planı ve 2024 Merkezi Yönetim Bütçesi Teklifi gibi üç önemli
ekonomi belgesinin iç tutarsızlıkları ve hedeflerinin irrasyonelliği
tartışılırken, bugünlerde bunlara bir de bu yılın son Enflasyon Raporu ve TCMB
Başkanı G. Erkan’ın sunuş konuşması eklendi.
Malum OVP’nin yayımlanmasının hemen ardından açıklanan
yüksek cari açık verisi bu programın en azından dış açık hedeflerinin
tutmasının mümkün olamayacağını, bu yönüyle de çöktüğünü göstermişti. Bir
önceki OVP’deki tahminler ile son OVP tahminleri arasında ise deyim yerindeyse “dağlar
kadar fark” vardı.
Ekim
ayı enflasyonu
Bu ayın başlarında Ekim ayı enflasyon verisi TÜİK ve
ENAG tarafından ve bu yılın son enflasyon raporu TCMB tarafından açıklandı. (1)
Bunlara ilişkin söyleyebileceğimiz ilk şey “batı
cephesinde yeni bir şeyin olmadığıdır”. Zira öncelikle, manşet enflasyon olarak
da tanıtılan tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüksek düzeylerde seyrediyor ve bu da
bizi yoksullaştırmaya devam ediyor. Dahası, bağımsız iktisatçılar grubu ENAG’ın
manşet enflasyonu hala resmi TÜİK enflasyonunun iki katından fazla.
Öyle ki TÜİK’e göre, TÜFE yıllık yüzde 61,36 ve aylık yüzde
3,43 oldu. ENAG’da ise bu veriler sırasıyla yüzde 126,18 ve yüzde 5.09. Bu da
resmi enflasyon verilerinin olduğundan daha düşük gösterildiği yönündeki
iddiaları güçlendiriyor.
“Şeytan
ayrıntıda gizli”
Bazı mal ve hizmet kalemlerindeki yıllık ve aylık
enflasyon ise manşet enflasyonunun çok üzerinde seyrediyor.
Öyle ki, gıda ve alkolsüz içecekler ve ulaştırma
hizmetlerinde bu oran manşet enflasyonun 11 puan üzerinde yani yaklaşık yüzde
72. Eğitim ve sağlık hizmetlerinde ise yüzde 81 civarında yani manşet
enflasyonun neredeyse 20 puan üzerinde. Konutta ise aylık resmi fiyat artışı
yüzde 7,5. Yani aylık manşet enflasyonunun iki katından fazla. Aylık artışlara
ilişkin rakamların ENAG’da çok daha yüksek olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Bu
durum bize ne söylüyor?
Çok açık bir biçimde bu veriler bize, en çok ihtiyaç
duyduğumuz gıda/su ve diğer alkolsüz içecekler, ulaştırma, konut, eğitim ve
sağlık gibi mal ve hizmetlere, özellikle de emekçilerin ve emeklilerin mevcut düşük
ücret ve maaşlarıyla erişebilmesinin giderek imkânsız olduğunu söylüyor.
Bunlardan gıda, içme suyu ve alkolsüz içecekler gibi
malların üretim ve dağıtım anlamında, iktidara yakın az sayıdaki büyük tekelin (iskonto
market türünden zincir marketler başta olmak üzere) kontrolünde olduğunu ve
onların fiyatlamasına tabi olduğunu biliyoruz. Buna rağmen Erkan konuşmasında
ücret artışlarının enflasyonu yukarı çektiğinden söz edebiliyor.
Demokratik
bir toplumun temelinde ücretsiz, nitelikli kamusal hizmet sunumu vardır
Öte yandan ulaştırma, barınma, iletişim/alt yapı, eğitim
ve sağlık gibi çağdaş bir toplumun olmazsa olmazı niteliğindeki hizmetlerin
metalaştırılıp özelleştirmesi bizi bugünlere getirdi. Ülke tarihinin özelleştirmesinin yüzde
85’inden fazlası son 21 yılda AKP Hükümetlerince yapıldı.
Özetle, bugün enflasyondaki bu yüksekliğin ve bu
hizmetlere yeterince erişemememizin nedeni, bu hizmetleri “babalar gibi satarım”
diyerek (2) özelleştirmeler yapan AKP iktidarlarıdır.
Oysa insan gibi yaşayabilmek için, içinde yaşadığımız
toplumun demokratik bir toplum olması gerekiyor. Demokratik bir toplum
olabilmek içinse, her bireyin bireysel ve sosyal gelişimi için gerekli olan kültürel,
ekonomik ve sosyal haklara eşit yurttaşlık temelinde erişimi anayasal güvence
altında olmalıdır. Bizde eksik olanlar asıl olarak bunlardır.
Şimşek-Erkan
Ekibi enflasyonu düşüremiyor
İşin bir diğer tuhaf yanı da, bu yılın ortalarında
işbaşına getirilen M. Şimşek- G. Erkan ekibinin de, faiz artırımları ve yeni
vergilerle halka ağır bir bedel ödetmesine rağmen, yüksek enflasyonu
düşürememesi. Üstelik yakın zamanda bu mümkün olabilecek gibi de görünmüyor.
Zira açıklanan Enflasyon Raporu, enflasyon
beklentilerinin yükseldiğini ve enflasyonda düşüşün yerel yönetim seçimlerinden
sonraya kaldığını gösteriyor. Nitekim Erkan 2023 ve 2024 yılsonu enflasyon
beklentisini sırasıyla yüzde 65’e ve yüzde 36’ya yükseltti. Hatta Erkan
enflasyonun 2024 Mayıs’ında yüzde 70-74'lerde zirve yapmasının beklendiğini, enflasyonda
düşüşünse bundan sonra başlayabileceğini açıkladı. (3)
Enflasyonun
suçlusu yine işçiler mi?
Bu arada Erkan, “ücretlerdeki her 10 puanlık artış
enflasyonda 1 ila 1,2 puan artışa yol açıyor” açıklamasıyla yüksek enflasyonun
suçunu bildik bir biçimde emekçilere yükledi.
Oysa bunu kanıtlayabilecek (gerçek dışı varsayımlarla
kurulmuş olan modellerin dışında) bir delil yok. Konuşmasında kârlardaki
artışın enflasyonu nasıl yükselttiğine (en azından nasıl etkilediğine) dair her
hangi bir tespit ise, beklendiği gibi, mevcut değil. Malum iktisatçılarımız
sermayeyi ve sermaye iktidarını karşısına almak istemezler.
Seçim
ekonomisi yolda, enflasyon seneye yeni zirve yapabilir
Kısaca, geleceğe ilişkin enflasyon tahminleri
yükseltildi, buna karşılık enflasyondaki düşüş seçimlerden sonraya kaldı. Bu
açıklama bile enflasyonla mücadele programının yerel seçimlere (özellikle de
İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin AKP tarafından geri alınması bağlamında)
endekslendiğini gösteriyor.
Bu yıl ve gelecek yıl için açıklanan rekor düzeydeki
bütçe açığı ve borçlanma programı (4) seçimler öncesinde iktidar blokunun bir
kez daha kesenin ağzını açarak kendinden kopan seçmeni ve kararsız seçmenleri
avlamaya çalışacağını, bunun da enflasyonun yüksek seyretmeye devam etmesine
neden olacağını gösteriyor.
Enflasyon tahminlerindeki sürekli sapmanın bir diğer
nedeni daha var: Ekonomiyi yönetenlerin rehber olarak kabul ettikleri burjuva
iktisadının bir versiyonu olan neo klasik iktisadın defoları. Çünkü mevcut ekonomi
yönetimi bu iktisada dayalı teorileri, politika metinlerini ve önerileri kutsal
metinler gibi ele alıyor ve ona uygun politikalar uyguluyor.
İşin aslı dünya çapında burjuva iktisadı artık bir dinsel
ideolojiye dönüşmüş durumda. Öyle ki bilim dışı varsayımlardan ve bunların
üzerine kurulu modellerden hareket ediyor.
“Ana akım iktisadın temel kusurlarından biri,
teorileştirme ve hesaplamaları ‘izlenebilir’ hale getirmek için basitleştirici
varsayımları benimseme eğiliminde olmasıdır. Bu elbette herhangi bir
teorileştirmenin gerekli bir parçasıdır. Bire bir ölçekli harita pek
kullanılmaz. Ancak sorun, ekonomistler politikalar ve tavsiyeler sunarken,
soyutlanmış olan tüm bu gerçek dünya karmaşıklıklarını yeniden ortaya koymakta
başarısız olduklarında ortaya çıkar. Böylece, gerçekçi olmayan varsayımlara
dayanan sonuçlar üretilir ve tavsiyeler verilir. Bunun nedeni, genellikle,
gerçekliğin tamamen eski haline döndürülemeyecek kadar karmaşık olmasıdır”. (5)
“Piyasalar
her yerdedir, her şeyi bilir, her şeyin sahibidir!”
Üstelik bu dinin vaizleri öyle kibirliler ki eleştiri
de kabul etmezler. Öyle ya teorileri (Tanrı gibi) “her şeyi bilendir
(omniscient), her şeyin sahibidir (omnipotent) ve her yerdekidir (omnipresent).
İnsanın görebilme yetisinden uzak olsa da bunlar geçerlidir ve bunu ancak
inananlar bilirler. Piyasa da öyledir, her zaman biz ölümlüler kanıtlarını
göremesek de, piyasa da her türlü gücün üstündedir, her şeyi bilir ve her
yerdedir. Tanrısal her şeye sahip olmak neyin gerçek olduğunu tanımlayabilmek,
yoktan var etmek, vardan yok edebilmek demektir”. (6)
Bizimkilerin “rasyonel politikalar” dedikleri de,
aslında bu dinselleştirilmiş iktisadın üzerine sözde mantık ve bilim kılıfının
geçirilmesinden ibarettir.
“Birçok yönden sıradan insanların yaşamından kopuk
olan böyle iktisatçılar, özellikle mantıkla şeylerin mantığını karıştırmaya
meyillidirler. Teorileri ve modelleriyle büyülenme ve rakamların ve
soyutlamaların ardında gerçek insanların olduğu gerçek bir dünya olduğunu
unutma eğilimindedirler. Temelden hatalı ideolojik doktrinlerin ve tavsiyelerin
bedelini ödemek zorunda kalanlar ise biz gerçek insanlarız”. (7)
Sonuç olarak
Çoklu krizlerin iç içe geçtiği ve birbirini
tetiklediği bir çağda, öncelikle böyle bir bilim dışılığı reddetmeden
ekonomiye, enflasyona ilişkin doğru tahminler yapabilmek ve bu yönde çözümler
üretebilmek mümkün değil. Bu nedenle de, her şeyden önce dünyanın ekonomi
alanında entelektüel bir devrime ihtiyacı var ve bu devrim ana akım neo klasik
düşüncenin acımasızca hâkim olduğu “önde
gelen” üniversitelerden gelmeyecek.
Asıl olarak, ekolojist/doğayı gözeten, toplumsal
cinsiyet eşitlikçi, farklı kimlikleri eşitleyici ve en önemlisi emekten yana sol
sosyalist değerlere ve bakış açısına sahip “yeni bir iktisat anlayışını ” bulup
çıkarmaya, öğrenmeye ve öğretmeye ihtiyacımız var.
Aslında böyle bir iktisadi anlayışı K. Marx (ve
sonrasında F. Engels) 19’ncu yüzyılda işçi sınıfı ile buluşturdu. Bugün, başta
işçiler olmak üzere, tüm emekçilere ve ezilen halklara yol göstererek tüm
toplumu bu karanlıktan çıkartacak olan bu “yeni iktisadi anlayış”, özünde
Marksist Ekonomi Politiğin bu yüzyıldaki değişikliklerle güçlendirilerek,
hayata geçirilmesidir.
Dip notlar:
(1) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-Ekim-2023;
https://twitter.com/ENAGRUP/status
(3 Kasım 2023).
(2) https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/genel-haberler/babalar-gibi-sattilar-ozellestirme-rekoru-kirdilar
(30 Aralık 2005).
(3) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/c93937ef-cfa8-49c1-b9be-3b71cfc25f8a/enf23_iv_tam.pdf; https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/duyurular/baskanin+konusmalari
(2 Kasım 2023).
(4)
2023
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve Bağlı Cetveller (Ekim
2023).
(5) Jonathan
Michie, Advanced Introduction to Globalisation, Cheltenham: Edward Elgar,
2017, p.12.
(6) Mustafa
Durmuş, “Anaakım İktisadın Bazı
Açmazları.”,Fiscaoeconomia, 6(1),
1-19, 2022, s. 10.
(7) https://rwer.wordpress.com/economics-and-ideology
(30 October 2023).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder