Gerçekten
“yenilikçi” bir ekonomimiz var mı?
Mustafa
Durmuş
28 Kasım 2023
Geçen hafta İstanbul Haliç Kongre Merkezi'nde “Türkiye
İnovasyon Haftası İnovaLİG Şampiyonları Ödül Töreni” düzenlendi ve İnovaLİG
KOBİ ölçeğinde beş farklı kategorinin ilk üç sırasında yer alan 15 firma ile
büyük ölçek kategorisinin ikincisi ve üçüncüsü 10 firma olmak üzere toplam 25
firmaya ödülleri verildi.
İnovaLİG
ödülleri
Ödül töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, inovasyon geliştirme programına başvuran
firmaların sayısının her yıl düzenli olarak artmasının inovasyon kültürünün iş
dünyasında kök salmaya başladığını gösterdiğini ifade etti ve “2014 yılında 460 başvuruyla başladığımız
İnovaLİG'de bu sene 64 farklı şehirden 2 bin 3 firma sayısına ulaştık. Bugüne
kadar 89 farklı firmamıza ödül verdik. Geçen yıl ödül alan firmalarımızın
toplam ihracatı 19 milyar dolara yaklaştı. Bu rakamın daha da artacağına
inanıyorum” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hükûmet olarak ilk günden
itibaren inovasyon meselesine çok büyük önem verdik. Zira inovasyon olmadan,
özgün, kendi alanında çığır açan ürünler geliştirmeden ne yaparsak yapalım,
hangi desteği verirsek verelim hedeflerimize tam manasıyla ulaşamayacağımızı
biliyoruz." dedi. Bu anlayışla teknoparkları yaygınlaştırdıklarını,
üniversite-sanayi iş birliğini desteklediklerini söyledi ve
araştırma-geliştirme çalışmalarını, bilimsel faaliyetleri, genç girişimcileri
teşvik ederek Türkiye’de güçlü bir yenilikçilik ekosistemi kurduklarının altını
çizdi. “Bilimde, kültürde, sanatta, ticarette, eğitimde, hâsılı hayatın her
alanında ilerlemek ancak beşeri zenginlik ve çeşitlilikle mümkündür” ifadesini
kullandı. (1)
Siyasal iktidarın bilime, kültüre ve sanata nasıl
yaklaştığını, hem bu tür faaliyetlerin yasaklanmasından ya da
caydırılmalarından hem de bu tür faaliyetlere devlet bütçesinden ayrılan
kaynağın, örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan devasa kaynağın yanında
devede kulak bile olmadığından biliyoruz.
Acaba durum iş âleminde, sanayide, ticaret ve
teknolojideki inovasyon ya da yenilikçilik çalışmalarında farklı mı? Gerçekten
bu alanda önemli gelişmeler kaydedildi mi?
İnovasyon
nedir?
İnovasyonu tanımlamakla işe başlayalım. İnovasyon
(yenilik), geniş anlamda, firmaların kârlılıklarını artırabilmek için yeni
fikirler altında, yeni teknikler ya da yöntemler uygulayarak, bir alanın, bir
ürünün veya bir hizmetin yenilendiği ve güncel hale getirildiği bir süreçtir. Böylece
“yeni değer yaratma” inovasyonun tanımlayıcı bir özelliğidir. Dar anlamda ise
inovasyon, çığır açan ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi ve pazarlanmasına
yönelik sistematik uygulamalar olarak tanımlanıyor.
Ancak inovasyonun yeni ürünlerin yaratılmasının çok
ötesinde bir şey olduğu da ileri sürülüyor. Bu anlamda, iş-ticaret açısından
inovasyon, müşteriler için yeni ürünler, hizmetler, süreçler ve iş modelleri
tasarlama, geliştirme, sunma ve ölçeklendirme becerisidir. Daha da önemlisi bu
becerileri artıran başarılı bir inovasyonın önemli ölçüde net yeni ekonomik
büyüme sağladığına inanılır. Yani inovasyon kurumsal ortam ve yüksek teknoloji
ihracatından, araştırma yeteneği ve girişimcilik kültürüne kadar pek çok
görünmeyen faktörden etkilenen bir gelişmedir. (2)
Kısaca, kâr odaklı büyümeye dayalı bir sistem olan
kapitalizmde ekonomik büyümeyi, dolayısıyla da kâr ve kârlılığı artırmanın
yollarından biri inovasyondur. Bu yüzden de inovatif (yenilikçi) faaliyetler ve
bu faaliyetlere yönelmiş olan şirketlere devletlerce her türden destek
sağlanır.
Ülke
“öncü teknolojiler”e hazır mı?
Diğer yandan inovatif bir ekonomiyi yaratmak için bu
tür faaliyetlere yönelen firmaların desteklenmesi yeterli olmaz. Firmaların da gerekli
kapasiteye sahip olmaları gerekir. Bu sadece bilimsel veya teknik becerileri
değil, aynı zamanda gerekli politikaları, düzenlemeleri ve altyapıyı da içerir.
Kısaca bir ulusal ekonomideki firmaların ve bir bütün
olarak ülkenin inovasyon için hazır olması gerekir. Bunun için de ülkenin öncü
teknolojileri kullanma, benimseme ve uyarlamaya yönelik ulusal hazırlık durumuna
bakılması lazımdır.
Nitekim UNCTAD, inovatif amaçlarla, “Öncü
Teknolojileri Kullanma Hazırlık Endeksi” adı altında her yıl bir endeks
yayımlıyor. Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Beceriler, Ar-Ge, Endüstriyel Kapasite ve Finans
Göstergelerini bir araya getiren bu yıl ki hazırlık endeksi önemli sonuçlar
sunuyor. (3)
Endeksin yer aldığı raporda, “Öncü Teknolojiler” şöyle
sıralanıyor: (i) Endüstri 4.0 Öncü Teknolojileri
(Yapay Zeka, Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri, Blok Zinciri, 5G, 3D Baskı,
Robotik, Drone Teknolojisi), (ii) Yeşil
Öncü Teknolojiler (Solar PV, Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi, Biyoyakıtlar,
Biyogaz ve Biyokütle, Rüzgar Enerjisi, Yeşil Hidrojen, Elektrikli araçlar), (iii) Diğer Öncü Teknolojiler (Nanoteknoloji,
Gen Düzenleme).
Bu öncü teknolojiler, inovasyonları mümkün kılıyor ve son
20 yılda muazzam bir büyüme kaydederek ekonomik ve sosyal yapıları etkilemeye
devam ediyor, kapitalist piyasaların büyümesi içinde ciddi olanaklar sağlıyor.
Türkiye
166 ülke arasında 53’ncü sırada
Endekste sıralanan 166 ülke arasında en inovatif
ülkeler arasında, tahmin edilebileceği gibi, ABD, İsveç, Singapur, İsviçre ve
Hollanda olmak üzere yüksek gelirli ülkeler başı çekiyor. Her hangi bir öncü
teknoloji sağlayan firmaya sahip bulunmayan Türkiye ise 166 ülke arasında 100
üzerinden 62 puan ile geçen yıl 53’ncü sırada yer aldı.
Küresel İnovasyon Endeksi (GII)
İnovasyon bağlamında Türkiye’nin durumunu görebilmek
için bakılabilecek bir diğer temel gösterge Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü
tarafından hazırlanan 2023 Küresel İnovasyon Endeksi. Bu yılki endekste 2023
yılında dünyanın en yenilikçi ülkeleri ve küresel inovasyon güç merkezleri
sıralıyor.
Bu endekste inovasyon ölçülürken, aşağıdaki tabloda
görüldüğü gibi, bir ülkenin inovatif (yenilikçi) gücünü değerlendirmek için 7
araç/ sütun ve 80 gösterge kullanılıyor (4):
İnovasyon
Sütunu |
Bazı
Örnek Göstergeler |
Bilgi
ve Teknolojik Çıktılar |
Patent
başvuruları, Yüksek teknoloji üretimi |
İnsan
Sermayesi ve Araştırma |
Milyon
nüfus başına düşen araştırmacı sayısı, Küresel kurumsal Ar-Ge yatırımcıları |
Ticari
Sofistikasyon |
Bilgi
yoğun istihdam, Üniversite-sanayi Ar-Ge işbirliği |
Pazar
Gelişmişliği |
Girişimler
için finansman, Risk sermayesi |
Yaratıcı
Çıktılar |
Marka
başvuruları, Küresel marka değeri |
Altyapı |
Çevresel
performans, Bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim |
Kurumlar |
Düzenleyici
kalite, İş yapma politikaları |
Bu yılki endekste yer alan 132 ülke arasında en inovatif 10 ülke şöyle sıralanıyor: İsviçre (1), İsveç (2), ABD (3), Birleşik Krallık (4), Singapur (5), Finlandiya (6), Hollanda (7), Almanya (8), Danimarka (9), Güney Kore (10).
Türkiye ise 100 üzerinden 38,6 puan ile 39’ncu sırada
yer alıyor. İlk sırada yer alan İsveç’in puanı ise 100 üzerinden 67,6. İlk
10’da İsveç, Danimarka ve Finlandiya gibi kamu ekonomisinin daha ağırlıkta
olduğu sosyal demokratik ülkelerin olması inovasyonun piyasa serbestliği ile
sınırlı olmadığını gösteriyor. Kaldı ki ABD’de öncü teknolojilerin ağırlıklı
olarak devlet tarafından fonlandığı biliniyor.
“En
İyi 25 Bilim ve Teknoloji Kümesi”
Türkiye ayrıca “En İyi 25 Bilim ve Teknoloji Kümesi”
içinde de yer almıyor. Yani Türkiye’deki her hangi bir üniversite ya da diğer
araştırma kurumu böyle bir küme içinde bulunmuyor.
Oysa dünyanın en yenilikçi ülkelerinin birçoğu, inovasyonu
ve teknolojik ilerlemeyi destekleyen bir dizi faktör nedeniyle teknoloji
firmalarını, araştırmacıları ve bilgi yoğun çalışanları çeken güçlü kümelere
sahip. Çünkü bu teknoloji kümelerinin, ekonominin birden fazla sektörüne ve
daha geniş küresel manzaraya yayılan yenilikler yaratma konusunda güçlü etkileri
mevcut.
Bir başka anlatımla, özellikle batıda üniversiteler ve
araştırma enstitülerinin genelde kentlerin kalbinde yer almasının haklı bir
nedeni var. Çünkü bu kurumlar zengin bir araştırmacı yetenek havuzuna erişim,
diğer bilimsel kurumlara ve sanayiye yakınlık sunarlar. Bunlar bir kent
ekonomisini yönlendirmek için ayrılmaz bileşenlerdir.
Türkiye’nin inovasyon göstergeleri zayıf
Aşağıdaki tabloda ise Türkiye’ye ilişkin inovasyon
göstergelerine yer veriliyor. Buna göre (5).
Türkiye 132 ülke arasında; sırasıyla Kurumlar (Düzenleyici
kalite, İş yapma politikaları) açısından 105’nci; İnsan Sermayesi ve Araştırma’da
(Milyon nüfus başına düşen araştırmacı sayısı, Küresel kurumsal Ar-Ge
yatırımcıları) 41’nci; Altyapı’da (Çevresel performans, Bilgi ve iletişim
teknolojilerine erişim) 50’nci; Pazar Gelişmişliği’nde (Girişimler için
finansman, Risk sermayesi) 36’ncı; Ticari Sofistikasyon’da (Bilgi yoğun istihdam,
Üniversite-sanayi Ar-Ge işbirliği) 46’ncı; Bilgi ve Teknolojik Çıktılar’da (Patent
başvuruları, Yüksek teknoloji üretimi) 44’ncü ve Yaratıcı Çıktılar’da (Marka
başvuruları, Küresel marka değeri) 27’nci sırada yer alıyor.
Düzenleyici ortamda (110’uncu), Kurumsal ortamda (85’inci),
Hukukun üstünlüğünde (88’inci), Eğitim harcamalarının GSYH içindeki payında (96’ıncı),
Bilim ve mühendislik mezunlarının payında (100’üncü) sıralarda yer alması,
Türkiye’nin geriliğinin asıl olarak kurumsal ve beşeri sermaye ve araştırma
yetersizliğinden kaynaklandığını gösteriyor.
Bu durumun da ülkedeki son yıllarda inşa edilmekte
olan siyasal İslamcı otoriter rejimin eğitim ve kurumlara yönelik politikalarının
dolaylı bir sonucu olduğu söylenebilir.
“Bilim
Kentleri” arasında yokuz
Son olarak, büyük kentlerdeki üniversiteler, kurumlar,
kırsal alanların iklim değişikliği ve diğer küresel sıkıntılar karşısında
dayanıklılık kazanmasına yardımcı olmada önemli bir rol oynayabilirler.
Bu çerçevede “Nature Index Bilim Kentleri 2023” adlı
bir rapor, kentsel-kırsal bariyerleri yıkan bilim insanları tarafından
desteklenen bölgesel kalkınmaya yardımcı olan “Önde Gelen 200 Bilim Kentini”
sıralıyor. (6)
Türkiye’den hiçbir kent bu endekste yer almıyor. İlk
10’da ise Çin’e ait 5, ABD’ye ait 4 ve Japonya’ya ait 1 kent var. Dünyanın en
büyük kentlerinden bazılarının önde gelen “Bilim Kentleri” arasında baskın konumda
olması ise şaşırtıcı değil. Çünkü örneğin Çin'in başkenti Pekin, araştırma
kurumlarının veri tabanı tarafından takip edilen 82 doğa bilimleri dergisindeki
yayınlar için 2022’de topluca 3.735 puan alarak bu listenin başında yer aldı.
New York, Şangay, Tokyo, Paris, Seul ve Londra gibi dünyanın diğer büyük kent
merkezleri de ilk 20'de yer alıyorlar.
Özetle, Türkiye, siyasal iktidar tarafından ileri
sürüldüğünün aksine, yeterince inovatif ya da yenilikçi bir üretim ve teknoloji
yapısına sahip bir ülke değil. Üstelik bu durum 21 yıllık kesintisiz AKP
iktidarlarında da pek değişmedi. Uluslararası kıyaslamalar bu durumu net bir
biçimde ortaya koyuyor.
İnovasyon göstergeleri arasında sayılan drone
teknolojisi ise Türkiye’de daha çok savunma ve güvenlik amaçlı olarak (İHA ve
SİHA’ların üretiminde) kullanılıyor.
Ayrıca yukarıda sözü edilen UNCTAD raporunun drone teknolojisi bölümünde bu
alandaki öncü ülkeler ve şirketler sayılırken Türkiye’nin varlığından söz edilmiyor.
Buna rağmen, hemen her olayda olduğu gibi iktidar bu konuda da son derece
başarılı bir inovasyon algısı yaratabiliyor.
İnovasyon
mu, “sosyal inovasyon” mu?
Diğer yandan, inovasyonun toplumsal açıdan da
değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü kâr odaklı bir üretime dayalı kapitalizmde,
diğer tüm teknolojik ilerlemeler gibi, inovasyonun da toplumdan ziyade küçük
bir azınlığa hizmet ettiği açıktır. Böyle bir inovasyondan beklenen yeni değer (daha
fazla kâr) yaratmaktır ki bu değerin eşit ya da adil paylaşılmadığı bir
toplumda, bunun topluma faydası son derece sınırlı kalacaktır. Bu bağlamda, inovasyon
yapan şirketleri maddi ödüllerle ödüllendirmek de doğru değildir.
Öncelikle maddi ödül çoğu zaman gerçekten arzulanan
bir başka şeyin, yani toplumsal saygınlığın yerine geçebilecek kusurlu bir
ikamedir. Ayrıca başarılı bir inovasyon neredeyse her zaman tek bir kişinin
çabalarının değil, kümülatif insan yaratıcılığının bir sonucudur. Tüm bunlar inovasyonun maddi ödüllendirme yerine
sosyal saygınlık kazanma yoluyla, yani toplumsal olarak tanınmasının daha etik
olduğu anlamına gelir.
“Demokratik
Katılımcı Ekonomi”de İnovasyon
Diğer yandan, demokratik katılımcı bir ekonomide toplumsal
açıdan faydalı yenilikleri (sosyal inovasyon) uygulamak için her zaman maddi
teşvikler söz konusu olacaktır. Çünkü işçilerin ürettikleri çıktıların sosyal
faydalarını artıran veya kullandıkları girdilerin sosyal maliyetlerini azaltan
her türlü değişiklik, böyle eşitlikçi bir toplumda, toplumun bütününe fayda
sağlayacaktır.
Yani sosyal inovasyonlar doğrudan “topluma hizmet”
olarak kabul edildiklerinden kamusal hizmet gibi değerlendirilirler ve bunlar
için sosyal ödüllendirme ön plana
çıkartılır. Sosyal inovasyonlar uzun vadede ortalama maliyeti düşürerek daha az
kaynak kullanan, çevreci ve verimli teknolojilerin kullanımının önünü açarlar.
(7)
Keza kapitalist piyasa ekonomisinde genellikle
yetersiz sunulan araştırma ve geliştirme çabaları (Ar-Ge), katılımcı ekonomide
kamusal hizmet ya da kamusal mal olarak kabul edilir.
Ayrıca kapitalizmde inovasyon için teşvik sağlamanın
asıl mekanizması patent bicinde entelektüel mülkiyet haklarının tesisi ve
korunmasıdır. Bu bir yandan patent sahiplerinden lisans almak için ciddi
maliyetler karşılığında pazarlık yapmayı gerekli kıldığından işlem
maliyetlerini yükseltir, diğer yandan da, aşıların patentlerinde olduğu gibi,
azgelişmiş ülkelerin ve yoksulların bu patentli ürünlere erişimi zorlaştırarak
eşitsizlikleri artırır.
Bir başka anlatımla, kapitalizmde, inovasyonlar
ticaridir, patentlerle korunurlar, çok pahalıdırlar. Bu nedenle az gelişmiş ülkelerin bu
inovasyonlara-teknolojilere erişimi sınırlıdır. Bu ülkelerde, özellikle de
küçük çaptaki firmalar isteseler de, yüksek patent bedelleri yüzünden, bu
teknolojilere erişemezler.
Bu yüzden de alternatif bir toplumda inovasyon
yaratmaya dönük ve doğa dostu küçük işletmeler özellikle korunup desteklenmelidir.
Bu da demokratik katılımcı bir ekonomide, sanıldığının aksine, kapitalizme
kıyasla daha fazla inovasyonun gerçekleşeceği anlamına gelir.
Sonuç
olarak
Siyasal iktidar Türkiye ekonomisinin inovatif
(yenilikçi olduğunu ve kendilerini de bunu desteklediklerini ileri sürse de bu
gerçeği yansıtmıyor. Uluslararası raporlar, endeksler farklı bir görüntü
çiziyor.
Yıllardır eşitlikçi, ekolojik bir kalkınma ve gelişme
stratejisi sunamayan ve bütün başarının “ne pahasına olursa olsun ekonomik
büyümeye” indirgendiği bir ülkede, bilim, sanat ve kültürde olduğu gibi
ekonomide de inovasyonların gerilemesi ya da belli alanlara sıkışıp kalması
tesadüfi bir durum değil. Bu durum 21 yıldır izlenen inşaat ve finans rantına
dayalı birikim stratejisinin bir sonucudur.
Kaldı ki toplumun ihtiyacı, bir avuç büyük sermaye
sahibinin kârını ve zenginliği artıran, demokrasi ve barışı yok eden ticari
inovasyonlar değil sosyal inovasyonlardır. Bir geçiş ekonomisi olarak ekonomik
demokrasiyi esas alan, yerelleştirme politikalarıyla desteklenmiş bir
özyönetimci planlamaya dayalı “Demokratik Katılımcı Ekonomi Modelinde” sosyal
inovasyonlar çok önemli bir yer tutar.
Diğer yandan, hem piyasa iktisatçıları hem de halkın
en şüpheci kesimleri, kapitalizme herhangi bir alternatifin yeterince
“yenilikçi” olup olmayacağı, yani bir şeyler yapmanın yeni ve daha iyi
yollarını üretip üretmeyeceği konusunda daha fazla endişe duyarlar. Bu yüzden
de bu kitleleri demokratik katılımcı bir ekonominin gerçekten de üstün bir
alternatif olduğuna ikna edebilmek için, sosyal inovasyonları destelemek gereklidir.
Dip notlar:
(1) https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-turkiye-inovasyon-haftasi-inovalig-sampiyonlari-odul-toreninde-konustu
(24 Kasım 2023).
(2) https://www.mckinsey.com/featured-insights/mckinsey-explainers/what-is-innovation
(17 August 2022).
(3) Unctad,
Technology and innovation report 2023,
Opening green Windows Technological
opportunities for a low-carbon worlds, 2023, s. 156.
(4) https://www.visualcapitalist.com/most-innovative-countries-in-2023
(14 November 2023).
(5) World
Intellectual Property Organization, Global
Innovation Index (2023), s. 200.
(6) https://www.nature.com/nature-index/supplements/nature-index-2023-science-cities/tables/overall
(24 Kasım 2023).
(7) Anders
Sandström, “Innovation”, https://participatoryeconomy.org
(27 July 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder