Sahi
kim kimi dolandırmış?
Mustafa
Durmuş
24
Kasım 2023
Birkaç gündür ulusal televizyon kanallarında Fatih Terim
ve çok sayıda Galatasaraylı futbolcunun toplam 44 ila 80 milyon dolar arasında dolandırılmalarıyla
ilgili program üzerine program yapılıyor.
Tek başına Arda Turan’ın 13 milyon dolar dolandırıldığı ileri sürülüyor.
Futbolcuların
cahilliği mi ya da aç gözlülüğü mü?
Programlarda genelde, söz konusu futbolcular “mağdur”,
dolandırıcılığa adı karışan banka müdiresi ise “vurguncu, dolandırıcı” olarak açıklanıyor.
Futbolcuların cahilce davranmaları üzerinden, psikologlardan, sosyologlara,
siyasetçilerden ekonomistlere ve hukukçulara kadar değerlendirmeler alınıyor.
Kuşkusuz, meselenin hukukun işlememesi, bankacılık
sisteminin defoları, tefecilik, kolay para kazanma arzusu, vergi kaçırma isteği
gibi birçok boyutu var ama bu tartışmalarda gözden kaçan çok daha önemli bir
boyutu daha var.
Gelir
ve servet bu kadar adaletsiz dağılınca…
Şöyle ki bir aylık net asgari ücret 11.402 TL. Bir
örnek olarak, en fazla para kaptırdığı
ileri sürülen Arda Turan’ın kaptırdığı para ise yaklaşık 377 milyon TL. Yani bir
asgari ücretlinin ailesi ile birlikte geçimini sağlamaya yettiği düşünülen ama gerçekte
açlık sınırının dahi altında kalan miktarın 33 bin katından fazla.
O halde asıl sorulması gereken soru şu olmalı: “Ne tür
bir emek haftada ortalama 45-50 saat çalışan ve bugün sahip olduğumuz maddi ve gayri
maddi her şeyi üreten bir emekçinin elde ettiğinin 33 bin katından fazla gelir
elde edebiliyor? Futbolcular toplumsal üretime nasıl bir katkı veriyorlar ki
milyonlarca dolar kazanabiliyorlar?
Covid-19 günlerini hatırlayalım. Ekmek, diğer temel gıda,
maske, ilaç, hijyen, sağlık hizmetleri üretimi, tüm bunlar olmasaydı çok daha
büyük bir felaketle karşı karşıya kalabilirdik. O günlerde kimse futbol maçları
neden yapılmıyor diye sorgulamadı zira futbol (hele ki
ticarileşmiş-sektörleşmiş futbol) varlığımızı sürdürebilmemiz için zorunlu bir
ihtiyaç değil.
Diğer yandan, ekmeği pişiren, ilacı, maskeyi üreten
işçiler, temel gıda maddelerini kapımıza kadar getiren kuryeler ve hastanelerde
canları pahasına çalışan sağlık emekçileri bu tür emeğin ne kadar değerli
olduğunu gösterdiler.
Yani ne kadar yetenekli olursa olsun bir futbolcu, bir
asgari ücretli temizlik işçisinin, maden işçisinin, sağlık ya da eğitim
emekçisinin bu topluma kattığı kadar değer katamaz. Bu yüzden de aradaki gelir
farklılıkları bu denli yüksek olmamalıdır. Kaldı ki şu anda iddia/bahis başta
olmak üzere her türlü kumarın da döndüğü, mafyalaşmış devasa bir ticari sektör
var karşımızda.
Sadece
futbolcular mı?
Kısaca asıl sorgulanması gereken husus ülkedeki
inanılmaz boyutlara erişmiş olan gelir ve buradan hareketle de servet dağılımı
adaletsizliğidir. Büyük kulüplerde oynayan futbolcular burada sadece bir örnek
oluşturuyor. Ünlü şarkıcılar, borsadan büyük paralar kazananlar, rantiyeler, ceo’lar,
sermayedarlar, patronlar bütün bu kesimler emekçilerin sırtından inanılmaz
paralar kazanıyorlar. Çoğu kez de bu kazançtan ödemeleri gereken vergiyi bile tam
olarak ödemiyorlar.
“Paran var mı derdin var” misali, “nereden buldun”
uygulamasının yaklaşık 18 yıl önce kaldırıldığı bu ülkede, bu kadar kolay kazanılan
ve hesabı da sorulmayan böyle büyük servetler, sahiplerini rahatsız edip, aç
gözlülükle daha da büyütülmek istendiğinde,
bazı “uyanıklar” çıkıyor ve bu servetlere gözlerini dikiyorlar.
Bunlar bazen devletin içindeki bazı güçleri de
arkasına alan mafya ya da organize suç örgütleri, bazen de “kişilerin güvenini
kazanmış” banka yöneticileri ya da kripto paracılar veya manipülasyon yapan
borsa simsarları oluyor. Bu arada işçinin artı değerini sömürerek servetlerini
büyütenler de, bu kötü örneklerin öne atılmasıyla, “temize çıkmış” oluyorlar.
Özcesi
Bu “dolandırıcılık” vakasının özünde tüm etik değerleri
çürütmüş olan kapitalizm ve onun ardında duran siyaset kurumu var. Asıl bu
ikisi masaya yatırılmalı. Çok büyük paraların döndüğü ve giderek ticari bir
sektör haline dönüşen futbol oyunu da artık bu çürümüş düzenin bir parçası.
Bu yüzden de,
bir zamanlar efsane kaptanı Metin Kurt’un “futbol borsada değil, arsada
güzeldir” sözleriyle anılan Galatasaray Futbol Kulübü’nün, servetlerini nereye
koyacağını bilemeyen bazı futbolcularla anılır olması sürpriz değil. Kaldı ki
bu durum tüm büyük futbol kulüplerinin başına da gelebilirdi.
Büyük medyanın, en ağır biçimde sömürülen milyonlarca
asgari ücretlinin sorunlarına, maden ocaklarındaki ve inşaatlardaki iş
cinayetlerine, kadın cinayetlerine, doğa katliamına ya da sözde tren kazaları
sonucunda hayatlarını kaybedenlere bile bu dolandırıcılık olayı kadar zaman
ayırmaması ise çürümüşlüğün bir başka göstergesi değil de nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder