Savaş
sadece insanları ve doğayı öldürmüyor, Filistin ekonomisini de çökertiyor
Mustafa
Durmuş
19
Kasım 2023
İsrail-Filistin savaşının 44’ncü gününe girildi. Gazze’nin
kuzeyini işgal eden İsrail ordusu Güney’e doğru işgali genişleterek sürdürüyor.
Bu arada İsrail dün Gazze’nin güneyindeki bazı bölgelerde binlerce broşür
dağıtarak halkı bölgeyi tahliye etmeleri konusunda uyardı. Bunun karşısında uluslararası
yardım kuruluşları bu kitlesel göçün Gazze’deki insani krizi daha da
kötüleştirdiği uyarısında bulunuyorlar.
İsrail'in kara harekâtını genişletme ihtimali Gazze’de
iletişimin kesildiği bir döneme denk geldi. BM kesinti ve yakıt sıkıntısı
nedeniyle yardım teslimatlarını askıya aldı. BM Dünya Gıda Programı yaptığı
açıklamada sivillerin “acil açlık tehlikesiyle” karşı karşıya olduğunu ve
Mısır'ın Refah Sınır Kapısının açılmasından bu yana Gazze’ye giren kamyonların
insanların günlük asgari kalori ihtiyacının yalnızca yüzde 7’sini karşılayacak
kadar gıda yardımı taşıdığını belirtti. (1)
Bugünlerde Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) ve Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) tarafından bu savaşın
bazı ekonomik sonuçları ile ilgili önemli bir rapor yayımlandı.
“Filistin Devleti Üzerinde Beklenen Sosyoekonomik
Etkiler” başlıklı' bu rapora göre (2), Gazze'deki savaş şu ana kadar Filistin
halkının yoksulluğunu daha da artırdı, Filistin’in ulusal gelirini (GSYH) düşürdü,
işsizliği artırıp, istihdamı azalttı, temel kalkınma göstergeleri olan eğitim
ve sağlık hizmetleri ciddi biçimde kesintiye uğradı. Savaş devam ederse durum
daha da kötüleşecek.
Evleri
yıkılmış 1,5 milyon Filistinli
Bilindiği gibi, savaşın başlangıcından bu yana 2
milyondan fazla nüfusa sahip Gazze’de yaklaşık 1,5 milyon Filistinli İsrail
devletinin saldırıları ve zorlamaları yüzünden yerlerinden edildiler. Bu
insanların evlerinin büyük ölçüde yıkıldığı ya da hasar gördüğü ve çoğunluğunun
gidebilecekleri bir evleri ya da yerlerinin olmadığı bildirilen bu raporda, savaşın
neden olduğu ekonomik tahribatın “insani gelişme göstergelerini” de kötüleştireceği
öngörülüyor.
Dahası, rapordaki değerlendirmeler bu savaşın
etkilerinin uzun süreli olacağını ve Gazze ile sınırlı kalmayacağını da gösteriyor.
Çatışmalar Gazze'de yaşanıyor olsa da, yayılma etkileri Batı Şeria'nın yanı
sıra Lübnan, Ürdün ve Mısır'da da hissediliyor.
Filistin
ekonomisi büyük zarara uğradı
Ayrıca bu savaş sadece insani bir felakete neden
olmakla kalmıyor, Filistin açısından kalkınma ve gelişme çabalarının ciddi
biçimde sekteye uğratılması anlamına da geliyor. Öyle ki işgal altındaki
Filistin topraklarında yıllardır iyi- kötü süren kalkınma ve gelişme bütünüyle sonlanabilir.
UNDP Genel Sekreter Yardımcısı ve Arap Ülkeleri
Bölgesel Bürosu Direktörü Abdallah Al Dardari’nin sözleriyle, “iki aylık bir
çatışmanın ardından, sadece Gazze değil, Filistin 16-19 yıllık insani gelişim,
sağlık, eğitim, altyapı ve ekonomik büyümeyi kaybetmiş olacak ve Filistin 2005
yılına geri dönecektir.” (3)
Raporda, Gazze'deki savaşın işgal altındaki Filistin
topraklarının tamamı üzerindeki etkileri 1, 2 ve 3 aylık sürelere göre aşağıda
özetlediğimiz tablodaki gibi öngörülüyor.
Kısaca, rapora göre, savaşın üçüncü ayında, Filistin'in
ekonomisi yüzde 12,2 oranında küçülürken (2,5 milyar dolarlık bir kayıp), yoksulluk
yüzde 45,3 oranında artarak nüfusun yüzde 26,7’sinden yüzde 38,8’ine çıkacak ve
yoksul sayısı 663.497 kişinin daha yoksulluğa itilmesiyle toplamda 2.127.578
kişiye yükselecek.
390,000 işin hâlihazırda kaybedildiği ülkede; Gazze’de
182,000 işe eşdeğer istihdamın yüzde 61’i ve Batı Şeria’da 208 bin işe denk
gelen istihdamın yüzde 24’ü yok oldu. Yaşam beklentisindeki düşüş, okullaşma
süresinde azalma ve gayri safi milli gelirdeki düşüş nedeniyle ülkenin İnsani
Gelişme Endeksindeki yeri 19 yıl önceki yerine gerileyecek (1,00 puan üzerinden
0,656 puan).
|
GSYH’deki düşüş |
Yoksulluk düzeyi |
İşsizlik düzeyi |
İnsani Gelişme Endeksi (Eğitim, Sağlık
vb) Kaybı |
1 ay sonra |
%
4,2 (857 milyon dolar kayıp) |
%
31,9 (1.749.220
kişi) |
390.000
işin hâlihazırda kaybedildiği tahmin ediliyor. Gazze'de: 182 bin işe eşdeğer
istihdamın % 61'i ve Batı Şeria'da: 208 bin işe denk gelen istihdamın % 24'ü
kaybedildi. |
Gazze
için: 19 yıl gerileme (2004 seviyesi 0,656); Batı
Yakası için: 11 yıl gerileme (2012 seviyesi 0,706) bekleniyor. |
2 ay sonra |
%
8,4 (1,7 milyar dolar) |
%
35,8 (1.963.075
kişi) |
|
|
3 ay sonra |
%
12,2 (2,5 milyar dolar) |
%
38,8 (2.127.578
kişi) |
|
|
Savaşlar
önlenebilir
Oysa Filistin’deki soykırım önlenebileceği gibi, hiçbir
savaş kaçınılmaz değildir. Savaşları, başta ideolojik mücadele olmak üzere, örgütlü
bir biçimde sokaklara çıkarak yapacağımız kitlesel savaş karşıtlığı
eylemleriyle önleyebilmek mümkün.
Bu çerçevede sokak eylemlerinin yanı sıra örneğin, yaygın
boykotlar, işçi sınıfı başta olmak üzere toplumun diğer emekçilerinin savaşa
karşı başvuracağı genel grev ya da toplu iş bırakma eylemleri etkili olabilir.
Nitekim İsrail devletinin saldırılarına karşı dünyanın her yerinde bu saldırılara
son verilmesini, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve derhal bir
ateşkesin yapılmasını isteyen milyonlarca insan sokaklara döküldü. Dünya
çapında İsrail halkı ile dayanışma eylemlerine tanık oluyoruz.
Savaş propagandası pompalanıyor
Diğer yandan bu süreç, özellikle de başta İsrail’in
yanında yer alan ABD gibi devletlerde olmak üzere, savaşçı politikalara yönelimi
ve savaş harcamalarında artışları da beraberinde getirdi. Savaş propagandası
giderek daha da yaygınlaştı.
İşte bu noktada asıl üzerinde durup düşünmemiz gereken
şey, mevcut militarist gündemi ve savaşçı iklimi nasıl değiştirebileceğimiz ve
bu amaçla elimizde hangi mücadele araçlarının bulunduğudur.
Kaldı ki savaşların önlenebileceği ve dünya barışının
inşa edilebileceği konusundaki savımızı destekleyecek bilimsel araştırmalar da
mevcut. Örneğin bazı antropolojik araştırmalara göre, savaşmak insanlığın
doğasında var olan bir şey değildir. Aksine insanların içinde yaşadıkları
topluma bağlı olarak kültürel olarak öğrenilebilen bir şeydir. Bu yüzden de
bilinçli barış inşa sistemleri ile savaşlar önlenebilir.
Savaşların kökenlerini araştırmak için 40 yıldan fazladır
emek harcayan tarihçi- antropolog R. Brian Ferguson, 2018’de Scientific
American’da savaşa bakışını ayrıntılarıyla anlattığı "Savaş insan doğasının
bir parçası değildir" başlıklı makalesinde, savaşların insanlar için
doğuştan, evrimsel ve kaçınılmaz bir davranış biçimi olmadığını savunuyor:
“İnsanların,
savaşa katılmak için bariz bir kapasiteye sahip olduğunu iddia
ediyorlar, ancak beyinleri, toplu çatışmalara karışan yabancıları tespit edip
öldürmek için bir donanıma sahip değil. Ölümcül grup saldırıları,
yalnızca avcı-toplayıcı toplumlar boyut ve karmaşıklık açısından büyüdüğünde ve
daha sonra tarımın doğuşuyla ortaya çıktı.” (4)
Özetle, eğer savaşların kültürel bir veçhesi varsa,
bilinçli olarak kendimizi bir barış kültürüne sokarak savaşları önleyebilmek
mümkün olabilir. Bunu örneğin, savaş ekonomisi alışkanlıklarımızı kırmaya başlayarak
ve savaş ekonomisinin hayatımıza hâkim olduğu yollardan mümkün olan her yerde
kendimizi aktif olarak uzaklaştırarak yapabiliriz. Yerel düzeyde, genellikle
barış ekonomisi olarak adlandırılan şeye, yani etrafımızda zaten var olan dayanışmacı,
paylaşımcı, destekleyici ekonomilere bilinçli olarak yatırım yaparak
gerçekleştirebiliriz. .(5)
Savaşların
meşruiyeti sorgulanmalı
Bunun için öncelikle, iktidardaki savaş savunucusu ve
kışkırtıcısı yöneticilerle ve onların medyadaki sözcüleriyle mücadele edilmesi
gerekiyor. Çünkü bu kesimler sıradan yurttaşları, “toplumun güvenliği ve
refahını sağlamak için” savaş yaptıklarına inandırmaya çalışıyorlar. Medyanın
yarattığı dezenformasyon aracılığıyla böyle bir savaş toplum nezdinde
meşrulaştırılıyor.
Savaş propagandası yapılırken, öncelikle savaşlar “barışı
sağlamanın bir ön koşulu” olarak savunuluyor. Öyle ki “eğer kalıcı bir barış ve
huzur istiyorsanız öncelikle teröristlerle olan savaşı kazanmalısınız” söylemi
yaygın bir biçimde kullanılıyor. Örnek olarak İsrail devleti bölgedeki kalıcı
bir barış için terörist olarak ilan ettiği Hamas’ın yok edilmesi gerektiğini”
ileri sürüyor ve başta batılı devletler, hatta birçok Arap devleti bu fikri
destekliyor.
Savaşlar
“barış” aracı olamazlar !
Oysa Hamas’ı var eden işgal gibi maddi koşulları
ortadan kaldırmadan, savaşı barışın önünü açan bir yol olarak tanımladığınızda
düşünce dünyamız alt üst olur. Öyle ki artık kendimiz için düşünemez duruma
geliriz ve müesses nizamın otoritesine ve söylemlerine boyun eğeriz.
İkinci olarak, savaş araçlarının üretimi (silah, mühimmat,
savaş uçakları, İHA ve SİHA’lar, savaş gemileri gibi) ülkenin ihracatına ve
ekonomisine fayda sağlayan masum ekonomik faaliyetler gibi ya da ülkenin
teknoloji alanındaki medarı iftiharı gibi sunulup meşrulaştırılıyor. Başta
bütçedeki kamu kaynakları olmak üzere toplumsal kaynaklar ağırlıklı olarak bu
tür bir askeri sanayi üretimi için kullanılıyor.
Oysa 21’nci yüzyılda, milyonlarca insanını ve doğasını
deprem, sel ve orman yangınlarına karşı koruyamayan, çocuklarına okullarda bir
öğün bedava yemek veremeyen, emeklilerini
ve işçilerini açlığa mahkûm eden, ulaştırma ve barınma sorununu çözemeyen,
hastanelerde çalıştıracak doktor ve diğer sağlık emekçisi bulamayan müesses
nizam ve egemenlerinin silah ve savaş sanayi ürünleri ile övünmeleri ciddi bir
çelişkidir.
Bu yüzden savaşların meşruiyeti konusu mutlaka gündem
yapılmalı ve sorgulanmalıdır. Aksi takdirde tek başına savaş karşıtı duygular
ya da eylemler militarist/savaşçı gündemi ve yönelimleri etkisiz kılamaz.
Terörizme
karşı savaş mı (?)
Üçüncü olarak, ulus devletlerin vazgeçmedikleri bir
gündem olan “ulusal güvenlik” konusunun temellerini “terörizme karşı savaş”
oluşturduğu unutulmamalıdır.
Öyle ki “kötü niyetli insanların-teröristlerin- ya da
dış güçlerin pusuda bekledikleri, ülkeyi ele geçirmeye çalıştıkları” söylemi
sıklıkla başvurulan bir söylemdir. Bunun üzerine oturtulan bir savaşçı
politika, bazen “ayrılıkçı/terörist” olarak nitelenen ulusal kurtuluş
hareketlerine bazen de “İslami cihada”
ya da “Haçlı seferlerine” karşı bir “kutsal savaş” söylemiyle yürütülür.
Ya da ipin ucu kaçtığında bu savaş, Türkiye’de son
günlerde yaşandığı gibi, iktidarın istediği her kararı vermeyen Anayasa
Mahkemesi’nin bazı üyelerinin “terör örgütlerine kapı aralamakla” suçlanmasıyla
yapılır ve bu yargıçlar yandaş medya aracılığıyla afişe edilirken, haklarında
suç duyurunda bulunularak kriminalize edilirler.
“Terörizmle
savaş” söylemi iktidarı sağlamlaştırmanın bir yolu
Kısaca, “terörizme karşı savaş” propagandası olmadan
egemenlerin, kendi seçmen tabanlarını konsolide etmeleri ve iktidarlarını
sağlamlaştırmaları kolay olmaz. Bu yüzden de işsizliğin, yoksulluğun ve hayat
pahalılığının arttığı dönemlerde, mutlaka bir düşman (terörist) hareket ya da kitle,
siyasal parti bulunur ve bu düşmana karşı verilecek olan savaşın ardına
manipüle edilmesi hedeflenen kitleler takılır. Bu özellikle de seçim dönemlerinde
yapılır ve genellikle de işe yarar.
Bu süreç milliyetçi ve dini duyguların da en fazla ön
plana çıkartıldığı bir süreç olduğundan, iktidarın ömrünü uzattığı gibi, ciddi
ekonomik ve yoksulluk ve işsizlik gibi sosyal sorunların üstünü de örtmeye
yardımcı olur.
Savaşçı
propagandaların ardındaki gerçekler teşhir edilmeli
Ancak böyle propagandaların içinin boş olduğu ortaya
çıktığında savaşçı politikaları yürütenlerin foyaları da ortaya çıkar ve
meşruiyetleri sarsılır. Bu yüzden de yapılacak işlerden biri, “terörizme karşı
savaşın” ardındaki yalanları tamamen ortaya çıkarmak, hatta bu yalanları söyleyenlerin
yasa dışı suç örgütleriyle, mafyatik örgütlenmelerle olan bağlarını gözler
önüne sermektir.
Kuşkusuz, savaş baronları, savaş sanayinde faaliyet
gösteren büyük sermaye şirketleri, bu şirketlere destek veren politikacılar,
bunları fonlayan bankalar ve diğer finans kurumları ve artık savaş propaganda
makinesinin ayrılmaz bir parçası haline gelen kurumsal medya da dâhil olmak
üzere, tüm savaş ve savaş suçlarının kurumsal destekçileri ve sponsorları da
teşhir edilmelidir.
Sonuç
olarak
Başta Orta Doğu halkları olmak üzere, dünyadaki tüm mazlumların
işgaller ve savaşlarla öldürüldüğü, soykırıma uğratıldığı ve bir bütün olarak
insanlığın nükleer bombalar yoluyla yok olma tehdidi altında olduğu bir
dönemde, insanları savaşların yok ediciliği konusunda aydınlatacak, onlara “terörle
mücadele söyleminin çoğu kez başka ajandaları uygulamak için kullanıldığını”
anlatabilecek, devletten ve sermayeden özerk, cesur entelektüellere her
zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var.
Bu yöndeki çabaların amacı insanı, ırkçı, militarist,
dinsel önyargılardan arındırmak olmalıdır. Çünkü savaş karşıtı mücadelede karşılaşılan
sorunların başında insanların böyle önyargılarına teslim oldukları gerçeği geliyor.
Bu kitleler siyasi elitler tarafından başka halklara ya da uluslara karşı
savaşı kışkırtmanın denenmiş ve test edilmiş araçları olarak görülüyor ve
kullanılıyorlar.
Ancak savaşların, sömürgeci işgallerin, insana, doğaya
ve ekonomiye verdiği ciddi zararlar konusunda insanları aydınlatma çabasının bir
bütün olarak onların bilincine, duygularına ve davranışlarına hitap ederse
etkili, başarılı ve kalıcı olabileceği unutulmamalıdır.
Dip notlar:
(1) “
Israeli Forces Search Gaza Hospital, Prep for Potential Push Into Enclave’s
South”, dailybrief@e.cfr.org (17
November 2023).
(2) ‘The
Gaza War: Expected Socio-Economic Impacts on the State of Palestine’, https://www.undp.org/arab-states/publications/gaza-war-expected-socio-economic-impacts-state-palestine
(8 November 2023).
(3) https://www.undp.org/press-releases/poverty-state-palestine-set-soar-more-third-if-war-continues-second-month
(9 November 2023).
(4) https://www.counterpunch.org/war-is-not-innate-to-humanity-a-more-peaceful-future-is-possible
(22 January 2021).
(5) Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder