PISA
2022 sonuçları eğitimdeki kötüleşmeye ayna tutuyor
Mustafa
Durmuş
9
Aralık 2022
Türkiye’nin ilk kez 2003 yılında katıldığı Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 15 yaşındaki öğrencilerin matematik,
okuma ve fen alanlarındaki bilgi ve becerilerini değerlendiriyor.
Yapılan testler öğrencilerin karmaşık problemleri ne
kadar iyi çözebildiklerini, eleştirel düşünebildiklerini ve etkili iletişim
kurabildiklerini araştırıyor. Bu da eğitim sistemlerinin öğrencileri gerçek
hayattaki zorluklara ve gelecekteki başarıya ne kadar iyi hazırladığına dair
fikir veriyor.
Ortada
bir başarı yok!
OECD bugünlerde 2022 yılına ait PISA sonuçlarını açıkladı
(1). İktidar bu sonuçları eğitimde bir başarı varmış gibi bizlere sundu.
Ancak gerçekte, Covid-19 Pandemisi nedeniyle OECD
genelinde PISA puanlarında ortalama bir düşüş yaşandığı için, Türkiye’nin
puanları ile OECD ortalaması arasındaki açığın daralması söz konusudur. Yani
Türkiye’de eğitim alanındaki kötüleşme sürüyor.
Nitekim aşağıdaki grafikte Pandemi öncesinde (2018) seçilmiş
bazı ülkelerdeki gençlerin okuma, matematik ve fen yeterlilikleri gösteriliyor.
(2) Şekil her ülke için başlangıç düzeyindeki çok yönlü öğrencilerin (her üç
alanda da Düzey 2 ve üzeri puan alan) payını gösteriyor. Ülkeler, başlangıçta
çok yönlü olan öğrencilerin yüzdesine göre azalan sırada sıralanıyor. Buradan
da Pandemi öncesinde Türkiye’nin, OECD ortalamasının oldukça altında olduğu
görülüyor.
PISA 2022’nin Türkiye’deki öğrencilerle ilgili bazı temel bulgularını özetlersek:
•Türkiye’deki
öğrenciler matematik, okuma ve fen bilimlerinde OECD ortalamasının altında puan
aldılar!
Öğrencilerin sadece yüzde 71’i okuma alanında Düzey 2
veya daha yüksek bir seviyeye ulaştı (OECD ortalaması: Yüzde 74).
• Eğitimde başarının da genelde sınıfsal bir konu olduğu bir kez daha kanıtlandı!
“Türkiye’de sosyo-ekonomik açıdan avantajlı öğrenciler
(sosyo-ekonomik statü açısından en üstteki yüzde 25’e ait olanlar) dezavantajlı
öğrencilerden (en alttaki yüzde 25’tekilerden) matematikte 82 puan daha iyi
performans gösterdi”.
Erkek ve kız çocuklar matematikte ortalama olarak
benzer performans sergilerken, kızlar okuma alanında erkeklerden 25 puan daha
iyi performans gösterdi. Kızların yüzde 23’ü ve erkeklerin yüzde 35’i okuma
alanında 2. seviyenin altında puan aldı.
•
Öğrenciler genelde mutsuz!
Çalışmanın en önemli sonuçlarından biri, öğrencilerin yüzde
28’inin okulda kendilerini yalnız hissetmesi, yüzde 26’sınınsa okulda dışlanmış
veya bir şeylerin dışında kalmış hissetmesi (bu konuda OECD ortalaması
sırasıyla: yüzde 16 ve yüzde 17). Böylece 2018 yılına kıyasla, Türkiye’de
öğrencilerin okula aidiyet duygusu azaldı. Öğrencilerin yüzde 44’ü ise hayatlarından
memnun olmadıklarını bildirdiler.
Yetişkinlerin durumu da parlak değil!
Son olarak, temel eğitime ilişkin bu kötü durumun
yetişkinlere nasıl yansıdığına bakalım.
Aşağıdaki grafik seçilmiş bazı OECD ülkelerinde en
düşük okuryazarlık ve aritmetik seviyesine sahip yetişkinlerin yüzdesini
gösteriyor (2012, 2015 ve 2019 yılları). Yani hem sayısal hem de okuryazarlık
alanında 1. Düzey veya altında başarı gösteren 16-65 yaş arası yetişkinlerin
yüzdesi veriliyor. Ülkeler azalan yüzde sırasına göre sıralanıyor. (3).
Görüldüğü gibi Türkiye, OECD ülkeleri arasında en
düşük okuryazarlık ve aritmetik seviyesindeki yetişkinlere sahip dördüncü ülke
konumunda.
Sonuç olarak
Eğitim alanındaki bu kötüleşme tesadüf değil. Üstelik
bu kötüleşme yükseköğretim ve üniversitelerde çok daha hızlı bir biçimde
sürüyor.
Bu durumu, ülkede uygulanmakta olan neo-liberal
Siyasal İslamcı /milliyetçi stratejik ortaklığının ve giderek kötüleşen gelir
dağılımının eğitim alanına yansıması olarak değerlendirmek çok daha doğru olur.
Bu gelişme bize ünlü İtalyan Marksist Gramsci’nin
hapishaneden, diğer şeylerin yanı sıra, din eğitiminin ilkokullarda zorunlu
hale getirildiği 1923 tarihli Gentile Reform Yasası’na yaptığı keskin eleştirileri
hatırlatıyor. Zira Gentile’nin sözde eğitim reformu, sadece din eğitimini
zorunlu kılmamış, aynı zamanda ortaokula kabul için zorunlu bir giriş sınavı da
getirmişti. Gramsci'ye göre bu sınav üst sınıflara mensup çocukları ayrıcalıklı
kılmayı, işçilerin ve köylülerin çocuklarını ise teknik ve mesleki eğitim
okullarına göndermeyi amaçlamaktaydı. (4)
Üniversitelere gelince, bu kurumlar dar siyasal ve
ekonomik çıkarların esiri haline geldiklerinde, bilim ve akademide yaratıcılığı
beslemek için işlev göremezler, toplumun teknolojik ve ahlaki olarak büyümeye
devam etmesine yardımcı olma kapasiteleri azalır. Devletin -ya da daha kötüsü iktidardaki
siyasal partilerin- yaratıkları haline gelirler ve onun çıkarlarına hizmet eden
ideoloji değirmenlerine dönüşürler. Siyasal İslamcı/Milliyetçi İktidar Blokunun
üniversiteleri ele geçirmesinin bizi karşı karşıya bırakacağı acı sonuç tam da
budur.
Kuşkusuz böyle üniversitelerin, Gramsci’nin öngördüğü gibi,
işçi sınıfının toplumu dönüştürmesine yardımcı olacak uygun niteliklere ve
becerilere sahip, dayanıklı ve zeki “organik entelektüeller” yetiştirmesi de
beklenemez.
Bugün ihtiyacımız olan şey ise şudur: En alt basamaktan
en son basamağa kadar, anadilinde, laik ve bilimsel temelde yüzünü emeğe ve
doğaya dönmüş öğrencilerin yaratıcı kapasitelerini geliştirirken, aynı zamanda onlara
eleştirel, sosyal farkındalık sahibi düşünmeyi öğreten, onları akıl yürütmeye,
soyut ve şematik düşünmeye teşvik ederken, bu soyutlamalardan gerçek ve
dolaysız hayata geri döndürebilen, yani somut yaşam ile bağlarını kurdurabilen canlı,
ilerici bir eğitim sistemidir.
Dip notlar:
(1)
https://www.oecd.org/publication/pisa-2022-results/country-notes/turkiye
(7 Aralık 2023).
(2) OECD (2018[67]), PISA veritabanı 2018,
www.oecd.org/pisa/data/2018database/ temel alınarak hesaplanmıştır. Bkz: www.oecd.org/skills/piaac/publicdataandanalysis,
s. 150.
(3) OECD
(2012[64]), (2015[65]), (2019[66]), Yetişkin Becerileri Anketi (PIAAC) veri
tabanlarına dayalı hesaplanmıştır. Bkz: www.oecd.org/skills/piaac/publicdataandanalysis,
s. 149.
(4) https://mronline.org/a-rose-for-gramsci
(18 November 2023).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder