Türkiye-Somali
askeri anlaşmasının satır arası okumaları
Mustafa
Durmuş
28 Şubat 2024
Bizler içeride Erzincan İliç’teki iş ve doğa cinayeti ve
yerel seçim gibi konularla meşgulken, siyasi iktidar dışarıda Somali ile bir
anlaşma daha imzaladı. (1) Anlaşma onay için henüz TBMM’ye gönderilmediği için
muhalefet partilerinin bu konudaki
yaklaşımlarını bilmiyoruz.
Bu anlaşmanın iktidar tarafından, “iki ülke arasındaki
tarihi ve kültürel bağları daha da güçlendirmeyi ve ekonomik kalkınmayı teşvik
etmeyi amaçladığı ve her hangi bir biçimde sömürgeci amaçlar taşımadığı” ileri
sürülse de, anlaşmanın başta güvenlik/savunma ve Türkiye sermayesi ve
devletinin Afrika’daki uzun vadeli çıkarları olmak üzere çok önemli boyutları
mevcut.
Somali
ile askeri anlaşma
Öncelikle anlaşmaya göre, Somali/Mogadişu’da hali
hazırda kapsamlı bir askeri üssü bulunan Türkiye, “Somali karasularını 10 yıl
boyunca koruyacak ve deniz kaynaklarının gelişimine katkıda bulunacak”.
Şeytan ayrıntıda gizlidir misali, bu anlaşma, Somali’nin
düşman olarak gördüğü Etiyopya’nın bağımsızlıkçı Somaliland Bölgesi üzerinden
denize erişim sağlama çabalarını caydırmayı amaçlayan bir güvenlik/savunma
anlaşması niteliğinde. (2)
Zira bu yılın başında Somaliland, bir deniz limanını
geçici olarak verme karşılığında, Etiyopya’nın Somaliland’in bağımsızlığını
tanımayı kabul ettiğini açıklayarak, bu ülke ile bir mutabakat zaptı imzalamıştı.
Bu mutabakat doğallıkla Somaliland’i topraklarının bir parçası olarak gören
Mogadişu Hükümetini (Somali) fena halde kızdırmıştı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, bu anlaşma Türkiye’nin
Somali donanmasını eğitmesini, desteklemesini ve “yabancı müdahalelere” karşı
korumasını taahhüt ediyor ama işin özünde, Etiyopya’nın Aden Körfezi'ne erişim
sağlamak için ayrılıkçı Somaliland Bölgesiyle ortaklık kurma çabalarını engelleme
çabası var. (3)
Burada bizim açımızdan sorulması gereken asıl soru
ise, Türkiye’nin neden oldukça sıkıntılı ve büyük çatışmaların yaşandığı bir
bölgede bir başka devletin korumasını üstlendiği, hatta kanlı bir iç savaşta
taraf olmayı seçtiğidir.
Arı
kovanına çomak sokmak!
Bu destek, ileri sürüldüğü gibi “mazlum bir halkın
yanında olmak ya da din kardeşliği” ile açıklanabilecek bir durum değil elbette.
Zira hem Somali hem de yıllardır çatışma içinde olduğu Somaliland halkları
Müslüman. Kaldı ki Somali diktatörlükle yönetilen bir ülke ve Somaliland göreli
olarak daha demokratik gibi görünüyor.
O halde şu soruların yanıtlarını arayabiliriz:
•Bu yeni anlaşma, Türkiye’nin Libya, Suriye ve
Irak’taki mevcut askeri faaliyetlerine paralel bir alt emperyalist müdahale
midir?
•Türkiye, yeni sömürgeci maddi beklentilerin yanı
sıra, Rojava örneğinde olduğu gibi, kendi kontrolünde olmayan, özellikle de ulus
ötesi alternatif devletlerin ya da yapıların ortaya çıkmasından mı endişe
duyuyor?
•Ya da geçmişte sömürgeci Avrupalı ulus devletlerin
kendi ülkelerindeki sınıf savaşlarının üzerini örtmek veya içerde yaşanabilecek
iç savaşlardan kaçınmak için yürüttükleri sömürgeci faaliyetler gibi, ülkede
son yıllarda giderek derinleşen ekonomik ve politik sorunların üzerinin
örtülmesi mi amaçlanıyor?
İHA-SİHA pazarı
Bu arada, Türkiye’nin Afrika’ya da, Somali’ye de ilgisinin
bu anlaşmayla sınırlı olmadığının altını çizelim. Daha önce Libya’daki kanlı iç
savaşın tarafı olan Türkiye bu kez benzer bir tercihi Somali’de yapıyor. Ayrıca
Türkiye Somali’de iktidara bir süredir hem nakdi ve ayni yardım yapıyor hem de bu
ülkede büyük miktarlarda tarımsal üretimde bulunmak üzere toprak satın aldı. Keza
bu ülkeye (verdiği krediler karşılığında) İHA ve SİHA satıyor.
Yani bu ülke ve bir bütün olarak Afrika, Türkiye’deki
son zamanlarda ciddi atılımda bulunan askeri sanayi karması sektörünün
ihracatının önemli potansiyel pazarlarından birisi.
Kuşkusuz böyle yardımların Somali halkına ne kadar
ulaştığı ya da Somali halkının bu yardımlar karşılığında nasıl bir bedel
ödediği konuları da araştırmaya değer konular.
Hatırlanacağı gibi, AKP hükümeti Eylül 2017’de Somali’de
denizaşırı en büyük askeri eğitim tesisini kurmuştu. O tarihten bu yana TSK, TÜRKSOM
Askeri Eğitim Üssü’nde Somali ordusunu
eğitiyor. BM Güvenlik Konseyi’nin 1992’den bu yana silah ambargosu uyguladığı
Somali’ye Kasım 2022’de Türkiye dâhil bazı ülkeleri muaf tutmasıyla birlikte
Ankara’nın sağladığı silah ve İHA/SİHA’lar Eş-Şebab’a yönelik mücadelede önemli
üstünlük sağladı. Ayrıca Mogadişu Uluslararası Havalimanı ve Mogadişu Limanı
halen Türk firmaları tarafından işletiliyor (Mogadişu Limanı'nın işletmesi
2014’ten bu yana Albayrak Grubu’nda bulunuyor). Türkiye’deki şirketler, sivil
toplum kuruluşları ve kurumlarıyla Somali’den başlayıp Afrika geneline
yayılmaya çalışıyorlar. AKP iktidarı 5 Kasım 2020’de Somali'nin Uluslararası
Para Fonu'na (IMF) borcunu da ödemişti. (4)
Somaliland
nasıl bir bölge ve Somali’nin bu bölge ile derdi ne?
Somaliland, Somali'nin ve daha büyük “Afrika Boynuzu”
diye adlandırılan bir bölgenin önemli bir parçası. Kuzeyde Aden Körfezi boyunca
yüzlerce kilometrelik kıyı şeridine sahip ve güney ve batıda Etiyopya ve
kuzeybatıda Cibuti ile sınır komşusu.
Somaliland 1991'de, Somali’den bağımsızlığını ilan ettikten sonra Somali hükümetiyle bağlarını kopardı ve o zamandan beri bağımsız bir devlet olarak uluslararası tanınırlık arayışı içinde. Tayvan dışında hiçbir devlet şu ana kadar bağımsızlığını tanımadı ancak bu devletlerin birçoğu Somaliland’in Somali'den ayrı bir bölge olduğunu net bir biçimde kabul ediyor.
Diğer taraftan Somali devleti Somaliland'in
bağımsızlık çağrısını reddetmeye devam ediyor ve önemli uluslararası
anlaşmaları müzakere etmeye yönelik tek taraflı girişimlerini şiddetle kınıyor.
(5)
“Kısmen
özgür” bir ülke
Demokrasi ve sivil özgürlükler gözlemcisi olarak
bilinen Freedom House, Somaliland’in 2023 yılındaki özgürlük endeksindeki puanından
hareketle (100 üzerinden 44 puan) “kısmen özgür ülke" olarak değerlendirirken,
Somali aynı yıl sadece 8 puan alarak “özgür olmayan ülke” statüsünde kaldı. Öyle
ki Somali demokrasi açısından dünyadaki en düşük 14’ncü ülke konumunda (raporda
Türkiye de 100 üzerinden 32 puan ile “özgür olmayan ülke” statüsünde
değerlendiriliyor). (6)
Yoksul
bir ülke
4,3 milyonluk bir nüfusa sahip olan Somaliland’in milli
geliri yaklaşık 3,3 milyar dolar ve bunun büyük bir kısmını yurtdışında çalışan
Somalilandlilerin getirdiği işçi dövizleri oluşturuyor. Ülkede işsizlik oranı
özellikle gençler arasında çok yüksek ve yetkililer eğitimli insanların başka
yerlerdeki fırsatları değerlendirmek üzere göç etmesiyle ortaya çıkabilecek
potansiyel bir “beyin göçü” olgusundan endişe ediyorlar. Başlıca ihracatı,
komşu Cibuti ve Etiyopya'nın yanı sıra Suudi Arabistan ve Umman gibi Körfez
ülkelerine gönderdiği canlı hayvan ve hayvansal ürünler. Kişi başı gelir sadece
775 dolar. Bu haliyle Somaliland bugün dünyanın en yoksul 18’nci ülkesi konumunda
(Somali ise dünyanın en yoksul 5’inci ülkesi konumunda). (7)
Jeopolitik
konumu oldukça önemli bir bölge
Somaliland, Aden Körfezi boyunca, dünya deniz
taşımacılığının neredeyse üçte birinin geçtiği büyük bir deniz şeridi olan Bab
al-Mandeb Boğazı’nın girişine yakın bir konumda yer alıyor. Kıyı şeridi, onu ve
komşuları Eritre ve Cibuti’yi denize erişim ve bölgede denizcilik varlığı
arayan yabancı devletler için cazip ortaklar haline getirdi. Öyle ki Cibuti
yabancı askeri üsler için bir merkez haline geldi. Çin, Fransa, İtalya, Japonya
ve ABD’nin bu ülkede askeri tesisleri bulunuyor. Keza Çin, Rusya ve BAE gibi devletler
de Eritre'ye giderek daha fazla ilgi göstermeye başladılar.
“Somaliland’in güneyinde yer alan ve Aden Körfezi
kıyısından Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’e uzanan Somali ise, neo Osmanlıcıların
Afrika’ya açılma kapısı. Gerek deniz ticaret yolları üzerinde yer alması, gerek
Arap Yarımadası’nın hemen karşısındaki konumu, gerekse de Doğu Afrika’ya
başlangıç noktası olması nedeniyle stratejik bir öneme sahip. 20 Ocak 2020’de
Berlin’de düzenlenen Libya Zirvesi’nde Erdoğan, Somali’nin kendilerine
denizlerde petrol arama teklifinde bulunduğunu söylemiş, “bizim oralarda da
atacağımız adımlar olacaktır” ifadelerini kullanmıştı. Birçok petrol tekeli ve
ülkenin gözü bu bölgede. Somali’nin Hint Okyanusu kıyıları açıklarında zengin
petrol rezervlerinin olduğu tahmin ediliyor”. (8)
Çatışmalı
bir bölge
Ancak Somali 2007’den bu yana da El Kaide’ye bağlılık
ilan eden radikal İslamcı Eş Şebap örgütünün saldırılarıyla sarsılırken, Somaliland’in
yakınındaki Sudan ve Etiyopya gibi ülkelerde yayılma etkileri olan iç
çatışmalar yaşanıyor ve bölge bir bütün olarak şiddetli açlığa neden olan
tarihi kuraklıklar ve şiddetli seller de dâhil olmak üzere iklim felaketleriyle
boğuşuyor.
Uzmanlar ayrıca Berbera liman anlaşmasının Etiyopya,
Mısır ve Sudan arasında Mavi Nil Nehri üzerindeki Büyük Etiyopya Rönesans
Barajı’nın inşası konusundaki tartışmaları tırmandıracağından endişe duyuyor. İsrail
- Hamas arasındaki savaşın bölgeye doğru yayılma tehlikesi ise hala devam
ediyor.
Emperyalizm,
sömürgecilik, yeni sömürgecilik
Hafızamızı tazelersek, hegemonya ya da siyasi güç kullanımı
anlamına gelen Latince “imperium” sözcüğünden gelen “emperyalizm”, tarihsel
olarak, imparatorluklar genişlediğinde ortaya çıkan bir olgu iken, “sömürgecilik”
emperyalistlerin bunu nasıl hayata geçirdiği ile ilgili bir durumdur.
Emperyalizm, kendini daha da zenginleştirmek isteyen
bir imparatorluk, iktisadi kaynak ve ucuz işgücü elde etmek ya da sermaye ihraç
etmek amacıyla yabancı topraklara ulaştığında ortaya çıkarken, sömürgecilik bu
işlevi yerine getirmeleri için emperyalistlerin yerleşimciler göndermesi
anlamına geliyor.
Diğer yandan, emperyalistler ilhak etmedikleri
toprakları (resmi olduğu kadar), gayri resmi yollarla da yönetirler. Aslında bu
“gayri resmi imparatorluklar” ilhaka
tercih edilirler. Gana’nın ilk devlet başkanı olan Kwame Nkrumah'ın “yeni
sömürgecilik” olarak adlandırdığı gayri resmi imparatorluklar günümüzde de
varlığını sürdürüyor. Bunun için yerel aracılar, yani halkın zararına kişisel
çıkarları için sömürgeciyle işbirliği yapan bir yönetici sınıf gereklidir. (9)
Alt
emperyalizm
“Alt-emperyalizm” kavramı ise, 1965 yılında, Bağımlılık
Teorisi’nin kurucularından Ruy Mauro Marini tarafından ortaya atıldı. Bu kavram
daha yakın zamanlarda, David Harvey, Patrick Bond ve Alex Callinicos gibi sosyalist
akademisyenler tarafından, genellikle BRICS ülkelerinin ekonomi politiği ile
ilgili olarak kullanıldı. Marini’ye göre alt-emperyalizm “bağımlı kapitalizmin
tekeller ve finans sermayesi aşamasına ulaştıktan sonra aldığı biçimdir.”
Harvey ise. BRICS ülkelerini, işçi sınıflarının aşırı sömürüsünü,
hinterlandlarıyla ilgili yağmacı ilişkileri ve özellikle hem artı emek
değerlerinin hem de “doğanın bedava armağanlarının” (eşitsiz ekolojik mübadele)
Güney’den Kuzey’e aktarılmasında aracı olarak emperyalizmle (gerilimli de olsa)
işbirliğini içeren “alt-emperyal” güçler olarak tanımlıyor.
Marini ve Bond, sırasıyla Brezilya ve Güney Afrika
örneklerinde, şu anda BRICS'in bir parçası olan bazı ülkelerin emperyalizmle
işbirliği yaptığını ve Harvey’in belirttiği gibi hinterlandlarının
yağmalanmasına katıldığını ileri sürerler. Bu çerçevede, bu ülkelerin oynadığı “alt-emperyalist”
işlev nispeten açıktır. Callinicos’a göre, “Türkiye, Hindistan, Pakistan, İran,
Irak ve Güney Afrika” gibi “alt-emperyalist” devletler basitçe daha alt
düzeydeki emperyalistlerdir. (10)
İlhan Uzgel ise alt-emperyalizmin küresel sistemdeki
gelişmelerin ve kapitalist dönüşümün gündeme getirdiği bir olgu olduğuna ve bu
sistemin işleyişini kolaylaştıran bir katkı sağladığına vurgu yapıyor ve ABD ya
da diğer her hangi bir kapitalist merkez karşısında belli bir özerkliğe sahip
olabilen bir devlet olarak Türkiye’nin alt emperyalist bir devlet olduğunu
ileri sürüyor.
Uzgel’e göre, alt-emperyalist devlet sistem karşıtı
değildir ama zaman zaman “sistem dışı” gündemlerini oluşturmaya çalışır. Burada
en fazla sistem içindeki ekonomik konumlanışı aşan, daha yukarıda bir bölgesel
nüfuz arayışı görülebilir. Bunun izini Türkiye’nin dış politikasından
sürebilmek mümkündür. (11)
“Ulusların
kendi kaderlerini tayin hakkı”
Somali ile Türkiye’nin yaptığı anlaşmanın bir diğer
önemli yanı ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını kabul etmeyen bir anlaşma
olması. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, siyasal anlamda bağımsızlık
hakkını, ezen ulustan siyasal bakımdan serbestçe ayrılma hakkını savunur.
“Ulusların kendi geleceklerini kendilerinin
belirlemesi teorisi, tarihin belli bir döneminde belirli bir ülkesinde (Çarlık Rusya’sı),
emperyalizm döneminin Marksizm’i olarak bilinen Leninizm’in kuramcısı Lenin
tarafından formüle edildi. Daha sonraki yıllarda bu teori, Marksist Leninist
literatürün temel argümanlarından birisi haline geldi. Lenin’in bu formülasyona
ulaşmasının politik-pratik temeli, bir halklar hapishanesi olan Rusya ise,
kuramsal temeli de Marx’ın ”Başka bir ulusu esen ulus özgür olamaz” ve “ezilen
ulusların özgürleşmesi hâkim ulus bünyesinde sosyalist devrimin önkoşullarından
birisidir” yaklaşımıdır. (12)
Birbirinden farklı özelliklere sahip olsalar da, Somaliland-Somali ilişkisi, İngiltere-Kuzey İrlanda, Sri Lanka-Tamil Bölgesi ve Suriye-Rojava ilişkisini anımsatıyor. Her üç örnekte de “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” ilkesine dayalı olarak mücadele eden bağımsızlıkçı hareketler bastırılmak isteniyor.
Türkiye’nin, bir yandan Afrika’ya yönelik olarak alt
emperyalist amaçlara sahip olması, diğer yandan Rojava’daki özerk, demokratik ve
ulus devleti aşan bir modelin inşasına verdiği sert tepkiye benzer bir tepki
(13) ile Somaliland’e karşı çıkarak, dünyanın en despotik rejimlerinden biri
olan Somali’deki diktatörlüğü desteklemesi Türkiye’deki rejimin ve devletin karakteri
konusunda önemli ipuçları veriyor.
Her ne kadar Türkiye’nin durumu Lenin’in emperyalizm
teorisine göre emperyalist olarak nitelenemese de, kendisi ABD emperyalizmine bağımlılığını
sürdürürken, Somali gibi bir yeni sömürge ülkeye yaptığı fiziki ve finansal
yatırımlar, verilen maddi ve gayri maddi destekler, krediler, satılan İHA ve
SİHA’ lar, diğer askeri destekler alt emperyalist/ yayılmacı amaçlarını ortaya
koyuyor.
Sonuç
olarak
Somali devleti ile yapılan bu anlaşma, neo liberal,
siyasal İslamcı otoriter rejimin bölgesel olarak alt emperyalist/yayılmacı
amaçlarını yansıtan adımlardan birisidir. İlave olarak, ulusların kendi
kaderlerini tayin hakkının reddedilerek, bağımsızlıkçı mücadelelere karşı,
üzerinde hegemonya tesis ettiği devletin yanında yer alması ise, Rojava
deneyimi ile birlikte ulus devletin daha da sertleşen tipik bir refleksidir.
Ne geçmişte ne de şimdi, emperyalizm ya da alt
emperyalizm hiçbir zaman işçi sınıfının ve emekçi halkların çıkarına olmuştur.
Bu tür faaliyetlerden fayda sağlayanlar sadece emperyalistler ve onların içerdeki
işbirlikçisi konumundaki yerli egemenler oldular.
Türkiye’nin, kendi sınırlarının ötesindeki askeri
faaliyetlerinin “Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümüne de katkı
sağlayacağı, kalkınmayı ve gelişmeyi hızlandıracağı” iddiası ise tam bir efsanedir,
gerçekle ilgisi yoktur.
Kendi ülkesinde başta yüksek enflasyon, işsizlik, derin
yoksulluk ve açlık problemleri giderek büyürken, alt emperyalist amaçlar için
Afrika’da yeni maceralara girişmek, İktidar Blokunun ve onu destekleyen sermaye
çevrelerinin halkın içinde bulunduğu durumu da umursamadıklarının tipik bir
göstergesidir.
Türkiye’nin tıpkı Suriye ve Libya’da olduğu gibi bu
tür neo Osmanlıcı girişimlerinin bir benzerini oluşturan Somali Anlaşması ile
eğer Türkiye kanlı iç savaşın bir parçası haline gelirse, bunun bedelini sadece
bölge halkları değil, Türkiye halkları da, hem politik hem de ekonomik olarak, ağır
bir biçimde ödeyecektir.
Diğer yandan, antropologların yaptığı araştırmalar,
efsanelerin çökmesiyle birlikte, bu efsanelerin etrafında dönen şeylerin de
değişmeye başladığını gösteriyor. Böylece daha önce, bırakın yapılabilir
olmasını, düşünülebilir bile olmayan fikirler ete kemiğe bürünmeye başlıyor,
yeni olanaklar ortaya çıkıyor. (14)
Kıssadan hisse, efsaneler yıkıldığında ihtiyacımız
olan sosyal devrimler gerçekleşir. O halde efsaneleri çökertmek, bir kez daha
militarizme ve savaşlara karşı çıkmak ve barışı savunmak gerekiyor.
Dip notlar:
(1)
8 Şubat 2024 tarihinde imzalanan ‘Somali ve Türkiye Arasındaki Ekonomik
Çerçeve Anlaşması.
(2) https://apnews.com/article/somalia-ethiopia-somaliland-sea-deal-turkey (21 February 2024).
(3) Agm.
(4) İbrahim
Varlı, https://www.birgun.net/makale/neo-osmanlicilarin-afrikaya-acilma-planlari-erdoganin-yeni-macerasi-somali
(24 Şubat 2024).
(5) Mariel
Ferragamo and Claire Klobucista, https://www.cfr.org/backgrounder/somaliland-horn-africas-breakaway-state?
(25 January 2024).
(6) https://freedomhouse.org/explore-the-map?type=fiw&year=2023;
https://freedomhouse.org/country/turkey/freedom-world/2023
(26 Şubat 2024).
(7) Ferragamo
ve Klobucista, agm.
(8) Varlı,
agm,
(9) https://www.redpepper.org.uk/global-politics/africa/a-common-enemy-colonialism-and-imperialism
(20 September 2023).
(10) https://www.cadtm.org/Western-Imperialism-and-the-role-of-Sub-imperialism-in-the-Global-South
ve
https://roape.net/2018/05/16/is-imperialism-still-imperialist-a-response-to-patrick-bond’den
aktaran Renfrey Clarke, “Is Russia
‘sub-imperialist’?”, https://links.org.au/russia-sub-imperialist
(1 August 2023).
(11) https://sendika.org/2020/08/alt-emperyalizm-ya-da-dis-politikada-ozerklik-mumkun-mu-ilhan-uzgel-gazete-duvar
(3 Ağustos 2020).
(12) Mustafa Kahya, Ulusal Sorun -Sömürgecilik ve Kürt Sorunu, Erginbay Yayıncılık,
İkinci Baskı, 2008, s. 42-43.
(13) https://truthout.org/articles/unremitting-turkish-attacks-leave-rojava-in-peril-and-in-need-of-solidarity
(15 Şubat 2024).
(14) Jason Hickel, The Divide, A Brief Guide to Global Inequality and its Solutions, Windmill
Books, 2018, s. 13-14.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder