Dış
krediye kolay erişim mi, emperyalist sömürü mü?
Mustafa
Durmuş
24
Şubat 2024
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dün attığı bir
twitte, artık Türk şirketlerinin (bankaları kastediyor olsa gerek) dış krediye
erişiminin kolaylaştığını ve dışarıdan daha ucuza borçlanabildiklerini (BBVA’nın
yüzde 8,3 yıllık faizle borçlanma örneğinden hareketle) ileri sürüyor.(1)
Fitch
ellerini ovuşturuyor
Diğer taraftan, uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch
Rating ise son raporunda, Türk bankalarının borçlanmalarının yabancı
yatırımcılar açısından “ne denli kârlı olduğuna” vurgu yapıyor.
Fitch’e göre, “Türk bankalarının yüksek faizle
borçlanmaları yabancı yatırımcılar için daha yüksek getiri sunmaya başladı. Bu
durum yabancı yatırımcılar açısından çok iyi bir fırsat”.
Yani mealen “şimdi Türkiye’ye, dünya piyasa
faizlerinin çok üstünde faiz oranlarıyla para satmanın zamanıdır” diyor. Bu
konuda Türk bankalarının yaptığı son borçlanmaların faiz oranlarını ve vadelerini
aşağıdaki tabloda sıralıyor.(2)
Yüksek
faizle borçlanmanın bedelini kimler ödüyor?
Şimşek, uyguladığı sıkı para ve maliye politikalarının
sonucunda Türk bankalarının daha rahat borçlanabilmesi ile övünebilir. Bu onun
ve temsil ettiği egemen sınıfların bakış açısıdır. Uluslararası finans piyasalarından
gelen birisi olarak bu bakış açısı yadırganmayabilir de.
Ancak yüksek faizle alınan dış kredilerin daha yüksek
faizlerle içerde satılacağı, bunun üretim maliyetlerini artıracağı ve sonuçta
bunun da bizimki gibi bir yüksek tüketim toplumunda bedelinin başta emekçi
sınıflar olmak üzere, tüm toplumca ödeneceği gerçeği de ortada.
Emperyalist
sömürü göz ardı ediliyor
Ayrıca, işin bir de emperyalist sömürü boyutu söz
konusu. Zira emperyalist sömürünün ortaya çıktığı alanlardan birinin de (ucuz
işçilik ve yer altı kaynaklarına el koyma biçimleri dışında), dışarıdan yüksek
faizle kredi almak şeklinde gerçekleştiğini biliyoruz.
Özetle, yabancı sermaye için kârlı olanın bizim için toplumsal
zarar anlamına geldiğinin farkında olmalıyız. Örneğin dış borçlanmada bu yüksek
faiz maliyeti biçiminde kendini gösteriyor. Özellikle de finans piyasalarında “kazan-kazan”
durumu gerçekte söz konusu değildir. Yabancı fonlar ve yerli işbirlikçileri,
ortakları kazanırlar ama bu ülkenin emekçileri kaybeder.
İktidarın
başarısı mı?
Bu bağlamda, yabancı sermayenin kredi sunumu biçiminde
Türkiye’ye artan yönelimini iktidarca izlenen ekonomi politikasının başarısına
bağlamak, en hafifinden bu sömürünün üzerini örtmek anlamına geliyor.
Ülkeyi daha fazla emperyalist sömürüye maruz bırakarak
ekonomik istikrarın sağlanması sadece mevcut sömürü ve baskı düzeninin
sürmesine yarayacaktır. Bu kaynaklar emekçi sınıfların, emeklilerin ve
gençlerin yoksulluğunu ve yoksunluklarını (bırakın ortadan kaldırmayı) azaltılmayacak,
hatta orta vadede daha da artıracaktır.
Gerçekçi çözüm, yüksek faizler ve bir takım ekonomik
ve siyasal tavizlerle özellikle de spekülatif amaçlarla gelen yabancı sermayeyi
ülkeye çekmek değil, mevcut emperyalist-kapitalist sömürü düzenini bütünüyle
ortadan kaldırarak, yerine istikrarlı, adil, etkin, emek ve doğadan yana,
cinsiyet eşitlikçi bir ekonomik ve politik düzen inşa etmektir.
Dip notlar:
(1) https://twitter.com/memetsimsek/status/1760633226182201539 (22
Şubat 2024).
(2) https://www.fitchratings.com (29 Ocak 2024).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder