İktidara yakın bir patron daha fazla vergi ödediğinde daha mı değerli oluyor?
Mustafa
Durmuş
31
Ağustos 2024
Gelir Vergisi rekortmenleri listesinin ilk iki ismi
Saray’a çok yakın isimlerden oluşunca, özellikle de sosyal medyada bir tartışma
başladı.
Öyle ki geçen yılın Gelir Vergisi rekortmenleri
sırasıyla; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ve kardeşi Haluk
Bayraktar ve Türkiye’nin en büyük ve en eski sermaye gruplarından birisi olan
Koç Holding’in patronu Mustafa Rahmi Koç oldu.
Selçuk Bayraktar 1,95 milyar TL, Haluk Bayraktar 1,68
milyar TL vergi ödeyerek ilk iki sırada yer alırken, Rahmi Koç 480 milyon TL
vergi ödeyerek üçüncü oldu.
Saray’ın
gurur tablosu mu?
Böyle olunca da Saray medyası ve Anadolu Ajansı gibi
devlet medyası aşağıdaki tabloyu gururla yaymaya başladılar. Sarayın kadrolu
danışmanı, “dolar 3 TL’yi geçerse yüzüme tükürün” vecizesi ile bilinen piyasa iktisatçısı
Yiğit Bulut da her zamanki gibi AKP’li bu sermayedarlara övgüler yağdırdı.
Diğer yandan, daha ziyade ulusalcı, Atatürkçü, laik ya
da sosyal demokrat olarak kendini tanımlayan bazı kesimlerse Koç Grubunun
Bayraktarların yarattığı istihdamın 15 katından daha fazla istihdam yarattığına
vurgu yaparak Koç’u savunmaya geçtiler.
Vergi etiği açısından bu kıyaslama ne kadar doğru?
Çok enteresan değil mi? İşin aslına bakılmaksızın ülkedeki
iki sermaye grubu arasında, “iktidara yakınlık” veya “daha az yakınlıktan” yola
çıkılarak vergi etiği açısından kıyaslamalar yapılıyor. Oysa durum “kimin daha
çok ya da daha az vergi ödediği” hususundan çok daha önemli boyutlara sahip.
Öncelikle,
hem Bayraktarlar hem de Koç Grubu ödedikleri vergilere temel teşkil eden kârlardan
elde ettikleri gelirlerini, adına “güvenlik ve savunma sektörü” de denilen “askeri
sanayi karması” bir sektörden sağlıyorlar. Bu sektör AKP iktidarlarının,
özellikle de son yıllarda, en çok yatırım yaptığı, en çok desteklediği sektör
oldu.
Bayraktarlar ağırlıklı olarak İHA ve SİHA gibi
insansız-silahlı hava araçları üretimi ve satışlarından, Koç (Otokar)
gelirlerinin önemli bir kısmını ise karada faaliyet gösteren hafif-ağır askeri araç
ya da anti terör denilen zırhlı, robotik araç üretiminden sağlıyor.
Bu durum, özünde sermaye grubu farkı gözetmeksizin
ülkedeki müesses nizamın nasıl “askeri sanayi karması” sektöre doğru
yöneldiğini ve devletin bu o konuda aktif rol alarak bu sektörü nasıl desteklediğini
gösteriyor. Kısaca bu tür bir iktisadi faaliyetin toplum ve doğa açısından ne
denli faydalı (!) olduğunu sorgulamak gerekiyor.
Bu ürünlerin ülke içindeki temel alıcısı devlet
Yani bu kişiler ödedikleri gelir vergisinin önemli bir
kısmını devlete ürün satmaktan elde ettikleri gelirlerle geri alıyorlar. Ülkede
emek, demokrasi ve barışın inşası yönünde verilen mücadele açısından bu gerçeğin
üzerinde dikkatle düşünülmesi gerekir.
İkincisi, her iki grup da acaba
kendi yarattıkları değer üzerinden mi vergi ödüyorlar? Örnek olarak bir sanayi işçisi
çalışarak ürettiği değerin bir kısmını gelir vergisi olarak devlete ödüyor (KDV
ve ÖTV’nin yanı sıra).
Oysa ne Bayraktarlar ne de Koç’un kendi emekleriyle ürettikleri,
yarattıkları bir değer var. Bu vergileri, işyerlerinde çalıştırdıkları
işçilerine ödemedikleri ve adına kâr dedikleri artı değerin kendilerine
dağıtılması sırasında Gelir Vergisi olarak (menkul sermaye iradı) ödüyorlar.
Kısaca, aslında bu vergilerin ödenmesine esas teşkil
eden kârı (artı değeri) işçiler ürettiğinden ve kapitalist düzende üretim
araçlarının sahibi patronlar olduğundan işçiler bu artı değere sahip
çıkamadıkları için, bu artı değerden ödenen vergiyi de son tahlilde işçiler
ödüyor.
Son olarak,
“en çok vergiyi kimlerin ödediği” kadar, “bu vergilerin en çok kimler için
kullanıldığı” çok daha önemli.
Kapitalizmde toplanan vergilerden elde edilen gelirlerin
özellikle de iktidara daha yakın sermaye gruplarına; ballı ihaleler,
sübvansiyonlar ve teşvikler olarak verildiğini, önemli bir kısmınınsa anapara
ve faiz ödemelerinde kullanıldığını, daha da önemlisi bu vergilerin siyasal
İslamcı otoriter bir rejimin ayakta kalması ve savaşların finansmanı için
kullanıldığını biliyoruz.
Sonuç
olarak
Her iki sermaye grubu da kendi kârlarını,
sermayelerini ve ekonomik ve politik güçlerini büyütmek için bu vergileri
veriyorlar. Bu vergi gelirlerinin, örneğin Bayraktar Grubunun İHA ve
SİHA’larının Kuzey Afrika ülkelerinde dağıtılmasını sağlamak için bazı ülkelere
karşılıksız bağış ya da çok ucuz faizli kredi biçiminde verildiği de ileri
sürülüyor.
Özcesi, birbiriyle yarıştırılan bu iki sermaye
grubunun ödediği vergiler halka daha iyi, nitelikli, ücretsiz ve kamusal
eğitim, sağlık, barınma ve ulaştırma gibi temel hizmetleri fonlamak veya
yoksullukla mücadele etmek amacıyla kullanılmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder