Patronlara SGK primi indirimi yerel
yönetimlere haciz!
Mustafa Durmuş
21 Aralık 2024
İktidar 5’i büyükşehir olmak üzere, Muhalefetin
yönetiminde olduğu toplam 6 belediyeye ve bunların bünyesindeki şirketlere 20
milyar TL civarındaki gecikmiş Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) prim borçlarından
ötürü haciz gönderdi. Üstelik bu borçların, azımsanamayacak bir kısmı (en az
üçte biri) eski AKP’li belediye yönetimlerinden kalma borç.
Bu belediyeler Ankara (bağlı şirketler), İstanbul,
İzmir, Adana ve Mersin Büyükşehir Belediyeleri ile İstanbul’daki Şişli
Belediyesi.
Haciz yetmedi maaşlara bloke kondu!
Sadece haciz gönderilmekle kalınmadı, aynı zamanda Ankara
BŞB’nin şirketlerindeki çalışanların maaşlarına da bloke koyduruldu. İşçiler bu
ay sonunda maaşlarını alamamak gibi bir riskle karşı karşıya.
Ülkedeki tüm belediyelerin SGK prim borçlarının tutarının
96 milyar TL olduğu daha önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan
tarafından açıklanmıştı.
Özel hastanelere yapılan ödemelere ne demeli?
Işıkhan keşke, Bakanlığına bağlı bir kurum olan
SGK’nın, “Yeni Doğan Çetesi” örneğinde olduğu gibi, “adları bebek cinayetlerine
karışanlar da dahil olmak üzere, özel hastanelere sadece geçen yıl 35 milyar TL
ve bu yıl şu ana kadar 50 milyar TL ödediğini de söyleseydi.
Bir başka deyişle, kamu hastanelerinin verebileceği
hizmetler, yapılan özelleştirmelerle, sağlıkta çete kurmuş bir kesimin kurduğu
merdiven altı tabir edilen sözde hastanelerden alınıyor, böylece oralara
SGK’dan milyarlarca lira aktarılıyor. Bu durum onların iştahını daha da kabartıyor
ve yeni usulsüzlükleri, yolsuzlukları, kötüye kullanımları teşvik ediyor.
Diğer taraftan, halka hizmet götüren ve üstelik de gelirleri
mevcut düzenlemelerle budanmış olan, bu yüzden kendi yağlarıyla kavrulmaya
çalışan iktidarın kayyumlarla ele geçirmeye çalıştığı belediyelerle ilgili
olarak terörle iltisaklı, israfçı, müflis algısı yaratılıyor.
Sermayeye prim desteğine devam!
Dahası, iktidarın bu yıl, sermaye kesiminden “5
puanlık SGK prim indirimi” adı altında verilen teşvik kapsamında 242 milyar 811
milyon TL’lik prim alacağından vaz geçtiği de ortaya çıktı. Halka kemerlerin
sıktırıldığı bu dönemde bu destek sadece bazı bazı sektörlerde 1 puan
indirilerek yüzde 4 olarak verilmeye devam edilecek.
“Sosyal Güvenlik Kurumu’nun almaktan vazgeçtiği bu
primleri kim karşılıyor” dersiniz? Hazine ve Maliye Bakanlığı elbette. Bakanlık
bu yıl şu ana kadar bu tutardaki parayı SGK’ya aktardı.
306 milyar liralık “görev zararı”
Ancak en büyük bütçe ödeneğine sahip bulunana Hazine
ve Maliye Bakanlığının transferleri SGK ile sınırlı değil.
Kasım ayı bütçe gerçekleşmelerine göre, Hazine ilk 11
ayda Elektrik Üretim AŞ’ye (EÜAŞ) 198 milyar TL, Ziraat Bankası’na 75 milyar TL
ve Halk Bankası’na 33 milyar TL olmak üzere toplam 306 milyar TL “görev zararı”
adı altında para aktardı.
Neden transfer yapıyorsunuz?
Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurulu’na yapılan transferle
ilgili olarak ilgili Bakanlara “bu transferin nedeni nedir” diye sorsanız, muhtemelen,
“kayıt dışılıkla mücadele etmek” ya da “mükelleflerin vergiye uyumunu sağlamak
için” diye yanıt vereceklerdir. Bankaların görev zararlarını sorsanız “döviz kurunun
ve ekonominin istikrarını sağlamak için” diyeceklerdir.
Oysa sırasıyla; kayıt dışılık üzerindeki etkisi konusunda
vergi oranları ve SGK primleri, patronların aşırı kâr hırsı gibi hedeflerinden
ve ödememe alışkanlıklardan ve denetimsizlikten çok daha küçük bir öneme sahip.
Yani bazı sermaye çevreleri vergi ve prim ödememeyi kârını
artırmak için ve devlete ödeme yapmamayı alışkanlık haline getirdiklerinden sürdürüyorlar.
Nitekim kurumsallığını tam olarak sağlamış diğer şirketlerin vergilerini ve
primlerini düzenli ödemeleri bunun bir kanıtı.
Vergilemede çifte standart!
Mükellef uyumu ise vergi mükellefine bir tür rüşvet
vermenin kibarca adlandırılmasından başka bir şey değil. Ücretlinin gelir
vergisini kaynağından keserek daha eline geçmeden tahsil eden Maliye, sermaye
gelirleri ve sermaye kesimi söz konusu olduğunda bu kesimlerin yıllık beyanname
vermelerini yeterli buluyor.
Beyannamelerde eksik matrah beyan etmesinler ya da
kayıt dışı işçi çalıştırmasınlar diye de “vergiye mükellef uyumu” adı altında
bu kesimlerden alacağı hem verginin hem de sigorta primlerinin bir kısmından
vazgeçiyor.
Yani işçisine, memuruna güvenmeyen Maliye,
sermayedara, rantçıya, faizciye fazlasıyla güvenebiliyor!
Yandaşa destek “görev zararı” olarak mı
sunuluyor?
Bu üç kurumun özellikle de banka niteliğindeki
ikisinin neden zarar ettiği ise ortada: Yandaş şirketlere sunulan düşük faizli
krediler, düşük kurdan döviz satışları ve tahsil edilemeyen kredi borçları.
Kısaca sorunun kaynağı iktidarın yapmış olduğu sermaye
yanlısı, emek karşıtı siyasal tercihler.
Belediyeler kamu hizmeti sunuyor!
Diğer taraftan, başta belediyeler olmak üzere yerel
yönetimlerin sunduğu hizmetler kamu hizmetleri niteliğindedir ve bu hizmetler
kamu personeli aracılığıyla verilir.
Azami kâr peşinde koşan ve kamusal olmayan mal üreten
özel sektörden aldığı primlerin bir kısmından vazgeçerken, sermaye ve iktidarın
rahatça at oynattığı bankaların zararlarını görev zararı adı altında kapatırken,
kamu hizmeti sunan belediyelerin prim borçlarını tahsil etmek için haciz
göndermek nasıl açıklanabilir?
Yıllardır belediyeleri siyasal İslamcı cemaatlere ve
yandaş şirketlere kaynak aktarmak için kullananlar, bu belediyeler ellerinden
gidince, geri alabilmek için kayyumlar, hukuksuz tutuklamalar ve borçları zorla
tahsil etmek gibi etik dışı yollara başvurmaktan, seçmenlerin iradesini yok
saymaktan ve halkı cezalandırmaktan çekinmiyorlar.
Sonuç olarak
Ülkenin feraha çıkışı ve refaha kavuşması; merkezin
aşırı biçimde güçlendirilerek oligarşik yapıların eline geçmesinin karşısında
yereli güçlendirmekten geçiyor. Bu güçlendirme hem mali hem de idari olarak
yerel yönetimlerin özerliğini de gerekli kılıyor.
Gelişkin toplumlara bakın oralarda güçlendirilmiş
yerel yönetimlerin hem güçlü demokrasinin hem de güçlü ekonominin temel
direkleri olduğu görebilirsiniz. Tabi güçlü bir demokrasi ve sürdürülebilir bir
ekonomi yaratmak niyetiniz varsa…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder