Ekonomik
büyüme (1): Ne pahasına?
Mustafa
Durmuş
7
Haziran 2022
Türkiye ekonomisinin bu yılın ilk 3 ayında (ilk çeyrek) yüzde 7,3 oranında büyüdüğü TÜİK tarafından açıklandı. (1) Ardından, iktidar blokunca bu bir kez daha bir “başarı” hikâyesi olarak anlatıldı.
Bunun gerçek bir başarı hikâyesi olup
olmadığını anlayabilmek için, bu büyümenin hem niceliksel kaynaklarının neler
olduğuna bakılması, hem de günümüz koşullarında kapitalist büyümenin, özelikle
de emekçiler için, ne anlama geldiğinin esastan sorgulanması gerekiyor.
Büyüme
finans-bankacılık, tüketim harcaması ve ihracat kaynaklı bir büyüme
Sektörler itibarıyla ele aldığımızda, bu 3
ayda yüzde 24,2 ile en fazla büyüyen sektörün finans ve bankacılık sektörü
olduğu görülüyor. Bunu yüzde 16,8 ile iletişim, yüzde 14,9 ile hizmetler
izlerken; sanayi sektörünün büyümesi yüzde 7,4 ile sınırlı kaldı. Tarımdaki
büyüme ise binde 9’da kalırken, inşaat sektörü yüzde 7,2 küçüldü.
Yani ilk çeyrekte büyümenin kaynağını finans
ve bankacılık sektörü oluşturdu. Sanayi yeni istihdam yaratabilecek bir büyüme
sergilemezken, tarım neredeyse hiç büyümedi. Bu da önümüzdeki süreçte başta işsizlik
ve gıda temini zorlukları olmak üzere bazı zorlukların giderek artacağı
anlamına geliyor.
Büyüme
ciddi bir parasal genişleme ile birlikte geldi
Merkez Bankası ve BDDK verileri de bu
savımızı destekliyor. Merkez Bankası’nın son Parasal Gelişmeler Raporu’nda; en
dar anlamda para arzını ifade eden ve piyasadaki para ve vadesiz mevduatlardan
oluşan M1 para arzındaki artışın bu yılın Mart ayında yüzde 82 olduğu görülüyor
(Nisan ayında bu artış yüzde 86’ya çıktı). Yine Mart ayı itibarıyla finansal
olmayan kuruluşlara verilen krediler yüzde 50’nin üzerinde; hane halkına
verilen kredilerse yüzde 22,4’nin üzerinde arttı (Nisan ayında ise artışlar
sırasıyla yüzde 53 ve yüzde 26 oldu). (2)
Kısaca, bir yıl öncesine göre, bu yıl
ciddi bir parasal genişleme ve kredi kullanımında artışlar yaşandı, yaşanıyor.
Bu durum bir yandan elde edilen ekonomik büyümenin sürdürülmesinin zor olduğunu
gösteriyor, böylece yüksek enflasyonun
daha da artacağına işaret ediyor, diğer yandan da bu büyümenin asıl kazananlarının
kimler olduğunu ortaya koyuyor.
Yüksek büyümenin kazananları kimler?
Öyle ki geçen yılın ilk üç ayında 16,4
milyar TL olan bankaların kârları, bu yılın ilk üç ayında 63,2 milyar TL’ye çıktı,
yani bankaların kârlarında yüzde 385 oranında bir artış oldu. (3) Sadece bu
yılın Nisan ayında bankacılık sektörünün toplam kârı yıllık yüzde 707,8 artışla
34,9 Milyar TL oldu. Böylece ilk dört aydaki kâr miktarı 98,2 Milyar TL’ye
yükseldi. (4)
Finansallaşmanın bir diğer boyutu ise
sağlanan ekonomik büyümenin harcamalar yöntemine göre analiz edilmesinde ortaya
çıkıyor. Çünkü bu 3 aylık süreçte hane halkı tüketimi yüzde 19,5 artarken (bunu
yüzde 16,8’lik bir artışla ihracat takip ediyor), yatırım harcamaları sadece
yüzde 1,1 arttı. Hanelerin giderek yoksullaştığı göz önüne alındığında bu
tüketim harcamasını mümkün kılan asıl faktörün gelir artışları değil, tüketici
kredileri olduğu anlaşılıyor.
Nitekim BDDK verilerine göre, geçen yıl
Mart ayı itibarıyla 692 Milyar TL olan tüketici kredileri bu yılın Mart ayında yüzde
16’lık bir artışla 803,2 Milyar TL’ye çıktı (Nisan’da 827,5 Milyar TL oldu).
(5)
Yüksek
cari açık
Büyümenin bir diğer kaynağı ise yüksek
cari açık, bunun da en önemli bileşeni olan dış ticaret açığı
(ithalat-ihracat). Bu yılın Ocak –Nisan dönemini kapsayan ilk 4 ayında dış
ticaret açığı tarihsel zirvelerden birini görerek yüzde 130 arttı ve 32,5
milyar dolar oldu. Çünkü bu süreçte ihracat sadece yüzde 21,6 artarken, ithalat
neredeyse bunun iki katı oranında arttı (yüzde 40,2). Bunun sonucunda geçen yıl
yüzde 82,9 olan ‘ihracatın ithalatı karşılama oranı’ bu yıl yüzde 72,0’a düştü.
(6)
Özetle, büyümeye ilişkin olarak sunduğumuz
veriler ilk çeyrekte elde edilen yüzde 7,3’lük büyüme hızının önümüzdeki
süreçte sürdürülmesinin zor olduğunu gösteriyor. Buna rağmen oyları giderek
erimekte olan iktidar blokunun yüksek büyümeyi zorlamaktan başka bir yolu da
görünmüyor (Suriye’de yeni bir savaş ile birlikte milliyetçi oyları konsolide
etme seçeneğinin yanı sıra).
Bu
yıl dünya ortalamasının altında bir büyüme bekleniyor
Nitekim uluslararası kuruluşlar da Türkiye
ekonomisinin bu yılki toplam büyümesinin iktidarın öngördüğünün altında
kalacağını ileri sürüyorlar. Örneğin aşağıda yer verilen küresel büyüme
haritası bunu gösteriyor. IMF verileri esas alınarak hazırlanmış olan bu
haritaya göre Türkiye ekonomisi bu yıl sadece yüzde 2,7 ve gelecek yıl yüzde
3,0 büyüyebilecek. (7)
Bu haliyle Türkiye ekonomisinin bu yılki büyümesi dünya ortalaması olan yüzde 3,6’nın gerisinde kalacak. Türkiye sadece Almanya, Danimarka, İtalya ve Japonya gibi gelişkin ekonomilerden bir miktar daha fazla büyürken; yüzde 3,7 büyüyecek olan ABD ve Birleşik Krallık’ın 1,0 puan, yüzde 4,2 büyüyecek olan Avustralya’nın 1,5 puan, yüzde 4,8 büyüyecek olan İspanya’nın 2,1 puan ve yüzde 5,2 büyüyecek olan Güney Kore’nin 2,5 puan altında büyüyebilecek.
Türkiye ekonomisi sadece gelişkin
ekonomilerden değil, “yükselen ekonomiler” adı verilen kendi kulvarındaki bazı
ekonomilerden de negatif ayrışacak. Çünkü Meksika, Brezilya, Rusya ve Güney Afrika’dan
daha hızlı büyüse de; Çin’in (yüzde 4,4), Hindistan’ın (yüzde 8,2),
Endonezya’nın (yüzde 5,4) ve Kolombiya’nın (yüzde 5,8) gerisinde kalacak.
Bu veriler, her ne kadar sadece tahmin
olsa da, iktidarın “Türkiye ekonomisi diğer ülkelerden pozitif ayrışıyor”
iddialarını sarsarken, tam aksine negatif ayrışmanın sürmekte olduğunu ortaya
koyuyor.
Büyüme
için işçiler kaç saat çalıştılar?
Ekonomik büyüme kıyaslamaları (buradan
hareketle de ekonomik performans kıyaslamaları) yapılırken gözden kaçan bir diğer
husus, birbirine yakın oranlarda büyüyen ekonomilerin emekçilerinin o büyüme
yılında kaç saat çalıştıklarıdır.
Örneğin yüzde 7,3’lük büyüme haftalık 35
saat çalışma ile sağlansaydı, ekonomik performans kıyaslaması açısından anlamlı
olabilirdi. Ama durum öyle değil.
Çünkü Türkiye’de sağlanan ekonomik büyüme,
emekçilerin OECD standartlarının çok üstünde saatlerle çalışmalarıyla mümkün
olabildi. Öyle ki aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi, OECD ülkelerinin
çoğunluğunda haftalık standart çalışma saati 40 saat civarında (2016 yılı). Bazı
gelişkin ekonomilerde haftalık çalışma saatleri ortalama 30-35 saat civarında
iken, Türkiye’de 48 saati aşıyor. (8)
İşçilerimiz yılda 150 saat daha fazla çalışıyor
Bu noktada Türkiye işçi sınıfının, 2020
yılında, yıllık toplam çalışma saatleri
açısından OECD ortalamasının 150 saat üzerinde olmak üzere yılda 1,832 saat
çalışması ve bunun da ülkeyi işçilerinin mutluluğu bağlamında en mutsuz ülkeler
sırasında ikinci sıraya yerleştirmesi tesadüf değil. (9)
İşçilerin mutlu olabilmeleri için sadece
daha az çalışmaları ya da daha yüksek ücret almaları da yetmiyor. Yapılan
araştırmalar bunun için işyerlerinde kapitalist iş bölümünün de ortadan
kaldırılmasını, bunun yerine demokratik kooperatif örgütlenmeler gibi farklı
örgütlenmelerin hayata geçirilmesinin gerektiğini ortaya koyuyor.
Yani işçileri mutlu etmenin yolu onları
işyerlerinde daha özerk davranabilir, kararlara aktif katılabilir hale
getirmekten geçiyor. Mutlu işçilerinse daha verimli çalışan, daha üretken
işçiler olduğu açıktır.
Nitekim 20 Avrupa ülkesine (2004-2010
dönemi) ait verilerden hareketle yapılan bir araştırmaya göre, işçilerinin yaşamsal
mutluluk tatmini yüksek ülkelerde üretim çok daha yüksek ekonomik verimlilikle
gerçekleştiriliyor. Diğer yandan, bunun tersi kanıtlanamıyor. Yani üretimdeki
etkinlik artışının ya da ekonomik büyümenin mutlaka insanların mutluluğunu
artırdığı ispatlanamıyor. Bir başka deyimle, kişisel mutlu olma hali bir girdi
olarak üretimde etkinliği artırıyor ama üretimdeki artışın bir sonucu olmuyor.
Buradan hareketle “yüksek ekonomik büyümenin mutlaka insanları daha mutlu
ettiği” görüşü de zayıflatılmış oluyor. (10)
Bu verilerin 2016 yılına ait olması ise
sonucu değiştirmiyor zira Türkiye’de emek dünyası açısından hemen hiçbir şey
2016 yılından bu yana daha iyiye gitmedi, hatta o zamandan beri her şey çok
daha kötü oldu.
Çok
çalış, az dinlen!
Ayrıca emekçilerimiz daha çok saat çalıştıkları
gibi, hem daha az dinleniyorlar, hem de çok daha düşük ücret alıyorlar. Nitekim
aşağıdaki tabloda yer alan yıllık ücretli izin ve resmi tatil günleri sayıları
(2020) bu durumu ortaya koyuyor. Bu açıdan Türkiye’nin en alttan 9’uncu sırada
yer alması şaşırtıcı değil.
Türkiye’deki asgari ücret ise, Avrupa Birliği’ndeki ortalama asgari ücretin (756 avro) üçte birinden dahi az. (11) Üstelik bu ücret için işçilerimiz bazı Avrupalı işçilerden 1,6 kat saat daha fazla çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bunca uzun saatler çalışıyor olmalarına
rağmen, işçilerimizin ücretleri hem OECD ülkeleri arasında açık ara en yüksek
enflasyona ve hayat pahalılığına sahip olmamız yüzünden giderek eriyor, hem de
bu sözde yüksek büyümeden aldıkları pay her yıl azalıyor.
İşçilerin milli gelirden aldıkları pay azalırken, patronların payı artıyor!
Öyle ki TÜRK-İŞ’ e göre 4 kişilik bir
ailenin Mayıs ayında açlık sınırı 6 bin TL’nin ve yoksulluk sınırı 19,6 bin
TL’nin üzerine çıkmış durumda. (12) TÜİK verileri ise yüzde 7,3’lük büyümenin
sağlandığı bu yılın ilk üç ayında (geçen yıla göre) işçilere yapılan ödemelerin
yüzde 59,7; buna karşılık patronlara yapılan ödemelerin yüzde 88,1 arttığını ve
2020 yılında milli gelir içinde ücretlerin yüzde 39,1 olan payının giderek
azalarak; 2021 yılında yüzde 35,5’e ve 2022 yılında yüzde 31,5’e düştüğünü
ortaya koyuyor. Bu süreçte patronların payı yüzde 41,7’den sırasıyla; yüzde
45,6’ya ve bu yıl da yüzde 47,6’ya çıktı. (13)
Nitekim yakınlarda açıklanan İSO 500
verileri de bu gelişmeyi destekler biçimde, büyük sanayi firmalarının faaliyet
kârının yüzde 139 artışla 342 Milyar TL’ye ulaştığını gösteriyor. Bunun
özellikle dış talepteki artıştan kaynaklandığı belirtilirken, bu performansın son
10 yılın en güçlü performansı olduğunun altı çiziliyor. (14) Böylece ekonomik büyümenin
asıl olarak kârın, rantın ve servetin büyümesi olduğu da netleşmiş oluyor.
Sonraki yazı: Ekonomik büyüme: Nereye
kadar?
Dip notlar:
(1) TÜİK,
Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, I. Çeyrek: Ocak - Mart, 2022, https://www.tuik.gov.tr (3 Haziran
2022).
(2) TCMB,
Parasal Gelişmeler Raporu, Nisan 2022, https://www.tcmb.gov.tr
(5 Haziran 2022)
(3) BDDK,
Aylık Bankacılık Sektörü Verileri (Temel Gösterim), https://www.bddk.org.tr//BultenAylik (5 Haziran 2022).
(4) https://www.bloomberght.com/bankalarin-kri-sekize-katlandi
(3 Haziran 2022).
(5) Tüketici
Kredileri (milyon TL), Dönem:2022/3, https://www.bddk.org.tr//BultenAylik
(5 Haziran 2022).
(6) TÜİK,
Dış Ticaret İstatistikleri, Nisan 2022, https://www.tuik.gov.tr
(3 Haziran 2022).
(7) https://advisor.visualcapitalist.com/economic-predictions-for-2022-and-2023
(2 June 2022).
(8) Peter
Dolton,Working hours: Past, present, and future. IZA World of Labor, wol.iza.org
(November 2017),.
(9) Marcus
Lu, “Can a Shorter Workweek Make People Happier?”, https://www.visualcapitalist.com (14 February 2020).
(10)
Why not worker control?, https://stumblingandmumbling.typepad.com
(20 July 2014).
(11)
https://ec.europa.eu/eurostat/web/products-eurostat-news
(28 January 2022).
(12)
https://www.turkis.org.tr/mayis-aclik-yoksulluk-siniri
(27 Mayıs 2022).
(13)
TÜİK, Dönemsel Gayrisafi
Yurt İçi Hasıla, I. Çeyrek: Ocak - Mart, 2022, https://www.tuik.gov.tr (3 Haziran 2022).
(14)
İstanbul Sanayi Odası,
Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu, https://www.iso500.org.tr
(5 Haziran 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder