Ödemeler
Dengesi ve ‘Dış Güçler’
Mustafa
Durmuş
14 Haziran 2022
Siyasal iktidar uzunca bir zamandan beri
ülkedeki başta döviz kurundaki hızlı yükselişler, zamlar ve enflasyon olmak
üzere birçok sorunun nedenini kötücül dış güçlere bağlıyor. Bu kötücül güçlere
son zamanlarda, muhalefet de dâhil olmak üzere iktidarı eleştiren herkes “iç güçler” kötülemesi altında dâhil edilse
de, dış güçler söylemi ve algısı hala sürdürülüyor. Kabul edelim ki ülkede buna
inanan azımsanamayacak bir kitle de mevcut.
Aslında ülkede ne olup bittiğini
anlayabilmek için ‘soyut dış güçleri’ bir kenara bırakıp ‘somut dış güçlere’ odaklanmak
gerekiyor. Çünkü Türkiye, ekonomisiyle, siyasetiyle küresel kapitalist-emperyalist
sisteme neredeyse tam entegre olmuş bir ülke. Dolayısıyla bu ‘dış güçler’ denilen
şeyler bizim müesses nizamımızın çok önemli bir kısmını oluşturuyor, içsel bir
olgu haline gelmiş bulunuyor.
Bu gerçeğin farkında olmalarına rağmen siyasal
iktidarlar, özellikle de ekonomik alandaki başarısızlıklarını unutturabilmek ve
derinleşen sosyal ve ekonomik sorunlar konusundaki siyasal sorumluluklarını
üzerlerinden atabilmek için, böyle ‘dış güçler’ söylemini ısrarla sürdürüyorlar.
Milliyetçiliğin ve militarizmin aşırı biçimde yükseldiği dönemlerde bu tür söylemler
(ortak düşmana karşı birleştirici bulunduğundan) her zaman karşılık buluyor.
Soyut ve somut ‘dış güçler’
Peki, bu soyut dış güçleri somut bir
şekilde ortaya çıkartabilmek mümkün müdür? Böylece iktidarın hedef olarak gösterdiği
‘soyut dış güçler’ ile gerçekte fiilen işbirliği içinde olduğu ‘somut dış
güçler’ arasındaki ilişkinin ne olduğunu ortaya koyabilir miyiz?
Bu konuda bize yardımcı olabilecek en
önemli araç, T.C. Merkez Bankası tarafından hazırlanan ödemeler dengesi istatistiklerine
ilişkin raporlar. Bu raporlarda ‘ödemeler dengesi şöyle tanımlanıyor:
“Ödemeler
dengesi, geniş anlamıyla, bir ekonomide yerleşik kişilerin diğer ekonomilerde
yerleşik kişiler (yurt dışında yerleşikler) ile belli bir dönem içinde yapmış
oldukları ekonomik işlemlerin sistematik kayıtlarını elde etmek üzere
hazırlanan istatistiki bir rapordur. Türkiye'nin Ödemeler Dengesi
İstatistikleri ise, IMF'nin 2009 yılında yayımladığı el kitabı temel alınarak
toplanmakta ve her ay düzenli olarak yayınlanmaktadır (1)
Rapor
dış güçlerle olan ilişkileri ifşa ediyor
Kısaca devletin bir kurumu olan TCMB bu
raporlarıyla bize, siyasal iktidarın, politik söylemde “dış güçler” olarak
tanımlanan “yurt dışı yerleşikler” ile hem devletin kullandığı dış krediler ve
satışa çıkardığı bono ve tahviller aracılığıyla, hem de özel sektörün ticari
krediler ve borsalar aracılığıyla yoğun ilişkiler içinde olduğunu ifşa ediyor.
Bir başka anlatımla, ödemeler dengesi
aslında siyasal iktidarın soyut bir düşman olarak önümüze koyduğu dış güçlerle,
hem devletin, hem de özel sektörün yaptığı ticari ve parasal işlemlerin
kaydedildiği bir büyük hesap. Yani bu ilişki açık, resmi bir ilişki, öyle ki
her ay düzenli olarak bir raporla sergileniyor.
İşte Merkez Bankası dün bu istatistiki
raporu yani ‘Nisan Ayı Ödemeler Dengesini’ açıkladı. Bu raporda dış güçlerle
olan ilişkimiz oldukça detaylı bir biçimde, ay ay olduğu gibi ilk dört aylık
kümülatif (Ocak-Nisan) dökümler olarak gösteriliyor.
O halde dış güçlerle olan ilişkilerin en
can alıcı biçimi olan bu istatistiklerin de merkezinde yer alan Cari İşlemler Hesabı
ile analizimize başlayalım.
Cari
İşlemler Hesabı: Bir yılda 2,3 kat arttı
Türkiye ekonomisinin özellikle de hızlı büyümesinin
de ardındaki en önemli faktör olduğu kabul edilen ‘cari açık’ denildiğinde
kabaca; bir ülkenin ithalatının ihracatından çok daha fazla olması, turizm
gelirleri ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri gelirleri gibi gelirlerinin de
bu açığı kapatmaya yetmemesi durumunda ortaya çıkan açık kast edilir.
Bu tanımlama çerçevesinde cari açık, geçen
yılın ilk dört ayında (-) 9,059 milyar dolar iken, bu yılın ilk dört ayında (-)
21,073 milyar dolara fırlamış durumda. (2) Yani cari açık geçen yıla göre 2,3
kat artmış. Bunda ithalat-ihracat farkı demek olan ‘dış ticaret açığının’ (-) 8,7
milyar dolardan (-) 25,5 milyar dolara çıkmasının (yaklaşık 3 kat artış) çok büyük payı var.
Cari açığın bu denli artıyor olması ise çok
ciddi bir sorun. Bu durum, kısa vadeli dış borçların 180 milyar doları aştığı
ve turizm gelirlerinin beklendiği gibi gerçekleşmeyeceği bir dönemde, hem döviz
kurlarını ve ekonominin kırılganlığını daha da artıracak, hem de ekonomik
büyümeyi yavaşlatacaktır.
Finans
Hesabı: Bir yılda 1,9 kat arttı
Finans hesabı, cari açığı kapatan bir dış
denge hesabıdır. Merkez Bankası’nın ilgili raporunda Finans Hesabı şöyle
tanımlanıyor:
“Finans
Hesabı, Merkez Bankası, Genel Hükümet (Merkezi Yönetim, Mahalli İdareler,
Sosyal Güvenlik Fonları), bankalar ve diğer sektörler (diğer finansal
kuruluşlar ve finansal olmayan kuruluşlar, hane halkları ve kâr amacı gütmeyen
kuruluşlar) tarafından gerçekleştirilen kısa ve uzun vadeli uluslararası
sermaye akımlarının kaydedildiği bir hesap olup, temel olarak, bir ülkenin dış
finansal varlıkları ve yükümlülüklerindeki değişimler ile bu değişimlerin
karşılıklı kayıtlarını içeren bir hesaptır”. (3)
Son Ödemeler Dengesi Raporuna göre, geçen
yılın ayları ile kıyaslandığında, Finans Hesabı (-) 2,621 milyar dolardan (-) 4,879
milyar dolara çıkmış (- işaret para girişlerini gösterir). Yani bu süreçte cari
açığı kapatabilmek için ülkeye giren yabancı kaynak miktarı 1,9 kata yakın
artmış.
Bu kaynakların neler olduğuna
bakıldığında, bunların üç tür sermaye akımı olduğu görülüyor: Doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve yabancı bankalardan sağlanan
krediler (dış krediler).
Bu üç tür yabancı sermaye akımı ülke
ekonomisi için hayati önem taşıyor. Öyle ki bunlar ciddi düzeyde istikrarsızlık
gösterdiğinde (hızlı duruş ve ani çıkışlar gibi) ülke ekonomisi krize giriyor.
Yabancı sermaye akımlarını zora sokan dış faktörlerin
başında, örneğin Fed’in faiz oranlarını artırması ya da küresel çaptaki
finansal sıkılaştırmalar gelirken, ülke içindeki politik istikrarsızlıklar, savaş,
hükümete olan güvensizlik gibi iç faktörler de bu akımların sekteye uğramasına
neden olabiliyor.
Doğrudan
Yabancı Sermaye Yatırımları: Düşüş sürüyor
İlk kaynaktan başlayalım. Rapora göre, ülkedeki
yerleşiklerin yurt dışına yaptıkları bu tür yatırımlarda 217 milyon dolarlık
bir artış olmuş. Ülkeye yapılan (gelen) doğrudan yabancı sermaye yatırımları
devam etmiş ama bu yıl bu girişler 247 milyon dolar azalmış.
Yani Türkiyeli yatırımcılar (reel) dışarıya
daha çok yönelirken, yabancıların Türkiye’ye olan yönelimi azalmış. Ayrıca, bu
noktada ülkeye bu ad altında gelen yatırımların azımsanamayacak bir kısmının
yabancıların ülkeden konut, emlak satın alımı olduğunun, yani bunların istihdam
veya katma değer yaratan yatırımlar olmadığının altını çizmekte yarar var. Bu
anlamda ekonomik büyümeye olan katkıları da çok sınırlı.
Portföy
Yatırımları: Yerliler dışarı gidiyor, yabancılar satışlarını sürdürüyor!
‘Sıcak para’ olarak da bilinen bu
yatırımlar Merkez Bankası’nca, “menkul değerlere yapılan yatırımlar” olarak
tanımlanmakta ve genellikle “hisse senetleri ile kamu ya da özel kuruluşlarca
ihraç edilen bono ve tahvil şeklindeki borç senetlerini ve diğer para piyasası
araçlarını içermektedir”.
Bu bağlamda, yine yurt içi yerleşiklerden
başlarsak; TC vatandaşı yerleşikler geçen yıl portföylerinde tuttukları
yurtdışı varlıklarını satmışlar (- 453 milyon dolar), bu yılsa yurt dışına
yönelerek, yurt dışından yeni varlık satın almışlar (+2,96 milyar dolar). Yani
yurt dışına çıkan portföy yatırımı miktarı bir yılda 6,6 kat artmış. Bu durum
da yatırım yapacak durumda olanların dışarıyı tercih ettiklerinin bir
göstergesi. Bununsa ekonomik olduğu kadar siyasal güvenle ilgili olduğu
düşünülebilir.
Yurt içindeki varlıkları satın alan
yabancı ülke vatandaşlarının durumu ise daha net. Bunlar geçen yıl
portföylerini satmışlar (-1,825 milyar dolar), bu yıl ise bu satışları 1,4 kat
artırmışlar (-2,473 milyar dolar). TC vatandaşlarının dışarıdaki yatırımlara
yönelmesinin ardındaki ekonomik ve siyasal nedenlerin yabancılar için de
geçerli olduğunu düşünebiliriz.
Borsadan
çıkışlar sürüyor, DİBS’ten çıkışlar hızlandı
Araç bazında ele alırsak; Borsa
İstanbul’dan çıkışlar, azalarak da olsa, devam etmiş (1,9 milyar dolardan, 1,2
milyar dolara); DİBS’ten çıkışlar ise iyice hızlanmış. Öyle ki geçen yıl (+) 110
milyon dolarlık giriş olan (+ para girişi demek) bu tahvillerden (DİBS) bu yıl (-) 1,3 milyar dolarlık çıkış yaşanmış (11,7
kat). Yani yüksek faiz getirisine rağmen yabancı DİBS’ten çıkıyor. Kısaca cari
açığın kapanmasında, tıpkı doğrudan yatırımlar gibi, portföy yatırımları da
çare olamamış.
O halde bu dört aylık sürede, 21 milyar
dolarlık cari açık nasıl kapatıldı? Bunun iki açıklaması var: ‘Diğer yatırımlar’
ve ‘Net Hata ve Noksan Kalemi’ büyük çapta arttı.
‘Diğer
Yatırımlar’: Bir yılda 3,7 kat arttı
Merkez Bankası’na göre, “doğrudan yatırım,
portföy yatırımları ve rezerv varlıklar dışında kalan tüm finansal hareketleri
içeriyor” .(4) Yani ‘diğer yatırımlar’ asıl olarak ülkeye gelen dış kredilerden
oluşuyor ve sonuçta, bu borçların özel kesim ve kamu kesimi gibi iki alıcısı
olduğundan, ülkedeki özel ve kamu kesiminin dış borcunu gösteriyor.
Bir diğer anlatımla, teknik olarak, ‘dış borç stoku’; bono ve tahvil gibi
araçlarla devletin yapmış olduğu dış borçlanmayı, özel kesime gelen ticari
kredileri, bankacılık kesimine gelen banka kredilerini ve yabancıların döviz
tevdiat hesabında tutulan mevduatlarını kapsıyor. Ancak bu stoka; hisse senedi
alımı biçiminde borsaya gelen yabancı sermaye yatırımları, doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, vadeli işlemler
piyasası araçları alımı ya da türev araç alımı ve diğer finansal yatırılar
dâhil edilmiyor. (5)
Bu hesaba bakıldığında (- sermaye
girişini, + çıkışı gösterir); geçen yıl (-) 2,5 milyar dolar olan bu girişlerin
bu yıl (-) 9,311 milyar dolara yükseldiği görülüyor (3,7 kat artmış). Yani cari
açık asıl olarak, banka kredileri ve devletin dış borçlanması biçiminde gelen
dış finansman ile kapatılmış görünüyor.
Bu hesabın bazı önemli detayları var.
Şöyle ki Türkiye’deki yerleşiklerin ‘yurt dışındaki banka mevduatları’
biçiminde para çıkışı geçen yıl 5,8 milyar dolar iken, bu yıl 8,6 milyar dolara
yükselmiş (1,5 kat).
Yerleşikler
bu yıl 6,5 milyar doları yurt dışı bankalara yönlendirdiler
Burada da yurt dışına asıl para
çıkaranların bankalardan ziyade, diğer sektörler (reel sektör, şirketler,
bireyler) olduğu görülüyor. Öyle ki geçen yıl bu şirketler 837 milyon dolar
parayı ülkeye getirirken, bu yıl 6,5 milyar doları dışarıya çıkartmışlar.
Yerleşiklerin bu boyutta bir parayı yurt dışındaki bankalarda mevduat biçiminde
tutmalarının nedenleri üzerinde mutlaka ayrıntılı olarak düşünmek gerekiyor.
Diğer yandan, ülkeye yabancıların banka kredileri,
döviz takasları vs yollarla getirdikleri yabancı kaynakta da ciddi bir artış
söz konusu.
Merkez Bankası döviz takasları: Bir yılda 2,8 kat arttı
Öyle ki bu tür ‘diğer yatırım
yükümlülükleri’ (+ para girişi, yükümlülük/borç artışı demek) 8,3 milyar dolardan, bu yıl 17,9 milyar
dolara yükselmiş (2,1 kat artış).Yerleşik bankaların dış krediler biçiminde dışarıdan
aldıkları borçlar 4,5 milyar dolardan 6,2 milyar dolara çıkarken; diğer
sektörler olarak anılan reel sektörün dış kaynak kullanımı 2,7 milyar dolardan,
7,3 milyar dolara fırlamış (2,7 kat artış). Keza Merkez Bankası’nın döviz
takası ve benzer biçimlerde kullandığı kaynakta da bir artış olmuş ve 1,4
milyar dolardan 3,9 milyar dolara çıkmış (2,8 kat). Özetle yüksek cari açık
asıl olarak yurt dışından kredi borçlanması ve döviz takaslarıyla kapatılmış.
Son olarak, Net Hata ve Noksan Kalemindeki
çok büyük çaptaki artışı gözden kaçırmamak gerekiyor.
Net
Hata ve Noksan: Cari açığın yüzde 56’sı
Net hata ve noksan kalemi, ölçüm hataları
ve tablodaki verilerin eksik veya fazla derlenmesinden kaynaklanıyor.
Bu kalemin oluşmasının nedenleri arasında
şunları sayabilmek mümkün: (i) Zaman uyumsuzlukları (ihraç edilmiş malın gidiş
tarihiyle ihraç edilen mal karşılığında alınacak paranın gelişinin farklı
dönemlerde olması gibi). (ii) Beyan yanlışlıkları veya hataları (gümrük
beyanlarındaki eksikler ya da yanlışlar gibi). (iii) Kayıt dışılıklar (gelirlerin
kayda girmemesi ya da finansmanın kayıt dışı olarak gerçekleştirilmesi gibi). (iv)
Anketlerdeki ölçüm hataları (turizm gelirlerinin belirlenmesinde uygulanan anketlerin
gerçeği tam olarak yansıtamaması gibi).
Türkiye’de son yıllarda ödemeler
dengesinde yüksek miktarlı artı işaretli net hata ve noksan kalemi yer alıyor
ve miktarın yüksekliği basit bir takım hata ve eksiklerden daha farklı bir
kayıt dışı döviz girişinin olduğu çağrışımına neden oluyor. Bu konuda başta Orta
Doğu ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelerden Türkiye’ye kayıt dışı döviz
girdiği yönünde ciddi iddialar mevcut. (6)
Sonuçta bu kalem hesaplar arasında her
hangi bir şekilde açıklanamayan farkları ya da hataları gösterdiğinden, bu
hesabın normalde cari açığın yüzde 1-3’ünden daha büyük olması beklenmemeli.
Oysa geçen yılın ilk dört ayında 3,6 milyar dolar olan bu fark, bu yılın aynı döneminde 11,8 milyar dolara
yükseldi, böylece de cari açığın yüzde 56’sına erişti.
Bu durum da, alınan yeni kredilerin yanı
sıra, Körfez Ülkelerinden belli
aralıklarla ülkeye getirilen paraların cari açığın kapatılmasında kullanıldığı
görüşlerini güçlendiriyor.
Sonuç
olarak
Türkiye’de otoriter siyasetin yaygın bir
söylemi olan ‘dış güçler’ aslında ödemeler dengesinde yer alan ticari ve
parasal işlemler ve uluslararası sermaye- finans hareketleridir. Bu hareketlerse
tamamıyla müesses nizamın bilgisi ve kontrolü dâhilinde gerçekleşmekte ve
sistem ancak böyle işleyebilmektedir.
Kuşkusuz böyle bir işleyişin krizler,
hızlı kur artışları, yüksek enflasyon, işsizlik ve yoksulluk biçiminde
toplumsal maliyetleri olduğu kadar, belli sektörlere ve belli sermaye
gruplarına sağladığı muazzam maddi çıkarlar da söz konusudur.
Bu çıkarların temsilcisi konumundaki iktidar
odakları bu işleyişe karşı çıkmazlar. Buna karşılık bu işleyiş yüzünden ortaya
çıkan toplumsal zararı haklı gösterebilmek ve bu konudaki siyasal sorumluluğu
gizleyebilmek için de soyut bir dış güçler umacısı yaratmak durumunda kalırlar.
Milliyetçiliğin aşırı bir biçimde pompalandığı dönemlerde kötücül dış güçleri
her türlü sorunun sorumlusu olarak göstererek kendi başarısızlıklarını örtmek
ve bu şekilde tabanı konsolide etmek, giderek etkisini yitirse de, hala işe
yarıyor.
Türkiye’nin yüksek cari açık batağından,
böylece de sermaye hareketlerine olan bağımlılıktan, kurtulabilmesi ancak yeni
bir ekonomi modelinin kurgulanmasıyla mümkün olabilir.
Bu yeni ‘demokratik ekonomi modeli’nde;
dış ticaretten yatırımlara, finanstan büyümeye kadar hemen her şey kârların
değil, toplumsal ihtiyaçların her şeyin önünde tutulduğu bir bakış açısıyla
kurgulanır. Kâr ekonomik faaliyetlerin merkezinden çıkartıldığından,
kaynakların toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kullanılması mümkün olacağı
gibi, emek ve ekoloji üzerindeki tahrip edici baskıya da, ekonomideki
kırılganlıklara da son verilmiş olur.
Özcesi, 100 yılı aşkın bir süredir
burjuvazinin hizmetinde olan, bildik “maliye ve para politikalarını daha
liyakatli bir yönetim ve ekiple daha iyi uygulamakla” sınırlı bir çözüm gerçek
halkçı bir çözüm olamaz. Bunu aşan bir perspektife, modele, stratejiye ve radikal
ekonomi politikalarına ihtiyacımız var.
Bu bağlamda hakiki, topluma güven veren
bir demokratik muhalefetin görevi, bir ayağı bugünde, diğeri gelecekte olan bir
demokratik ekonomi programını tasarlamak ve böyle bir programı kararlı bir
biçimde hayata geçirecek iradeye sahip olduğunu tüm topluma kanıtlamaktır.
Dip notlar:
(1) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Odemeler+Dengesi+Istatistikleri
(13 Haziran 2022).
(2) TCMB, Ödemeler Dengesi,
Haziran 2022, https://www.tcmb.gov.tr (13 Haziran
2022).
(3) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Odemeler+Dengesi+Istatistikleri
(13 Haziran 2022).
(4) Agr.
(5) Osman
Çağatay Mutlu, Türkiye’de dış borç istatistiklerinin derlenmesi ve dış borç
işlemlerinin ödemeler dengesi istatistiklerine yansıtılması, T.C.M.B. Uzmanlık
Yeterlilik Tezi (Eylül 2006), s. 24-27.
(6) https://www.mahfiegilmez.com/net-hata-ve-noksan.htm
(21 Mart 2013).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder