“Onun arabası var, güzel mi güzel…”
Mustafa
Durmuş
1
Ağustos 2022
Hatırlayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir TRT
yayınında, ülkedeki ekonomik koşulları değerlendirirken, “ekonomik olarak
battık diyenler var ya, oradan arabalar, tırlar geçmeye devam ediyor. Herkesin
altında arabası var” demişti.(1)
Böylece Erdoğan, bu kez özel otomobil
sahipliğini gerekçe göstererek, bir kez daha ülkede yaşanmakta olan ekonomik
krizin varlığını ve buna paralel olarak emekçiler başta olmak üzere toplumun
büyük bir kesiminin yaşam koşullarının giderek kötüleşmekte olduğu gerçeğini reddetmişti.
Diğer taraftan resmi veriler dahi bu iddianın
aksini ortaya koyuyor. Nitekim TÜİK’ e göre, trafiğe kayıtlı toplam taşıt
sayısı bu yılın Haziran ayı sonu itibarıyla 25 milyon 810 bin 799. Bunun yüzde
54,1’i otomobillerden oluşuyor. Yani kabaca ülkede 14 milyon civarında otomobil
var. (2) Bu, 65 milyona yakın araç kullanabilir yetişkin olduğu varsayıldığında
(3), herkesin otomobilinin olmadığı, sadece kabaca her beş yetişkinden birinin
arabasının olduğunu gösterir. Kaldı ki bu araçların çoğunluğu da banka kredisi
ile alınmış yani bankalar da bu araçların bir kısmının ortağı.
Eurostat ise kişi başı araç sayısı
konusunda ülkeleri kıyaslıyor. Buna göre, 2021 yılında Türkiye’de her 1.000
kişi başı otomobil miktarı 162 (ya da 85 milyon nüfus üzerinden her 100 kişiden
sadece kabaca 16’sının otomobili var. Bu da TÜİK’ in yukarıdaki verisiyle
uyumlu). Oysa bu oran AB ülkelerinin genelinde 570. (4)
Otomobil sayısının yüksekliği kalkınmışlık göstergesi olamaz
Ayrıca bu otomobiller kişi başına
eşit de dağılmıyor. Yani bazı insanların birden fazla otomobili olabiliyor.
Dolayısıyla da eğer otomobil sahibi olmak bir kalkınmışlık ya da ileri refah
göstergesi olarak kabul ediliyor ise bizim sınıfta kaldığımız açık.
Öte yandan, otomobil sayısının
fazlalığı bir gelişmişlik ya da kalkınmışlık göstergesi olmamalı. Eğer öyle
olsaydı, örneğin S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri veya Katar dünyanın en
gelişmiş ya da en kalkınmış ülkeleri sayılırlardı. Bu ülkelerde en temel insan
haklarının dahi olmadığı, kadın
ezilmişliğinin ve çağdaş köleciliğin her türünün görüldüğü ve tüm zenginliklere
birkaç ailenin el koyduğu biliniyor.
Bu durum, tıpkı bir ülkede tek başına gökdelenlerin, on
şeritli otoyollarının ya da çok büyük köprülerin varlığının ülkenin kalkınmışlığının
ya da gelişmişliğinin göstergesi olamayacağı gibi bir şey. Bunlar olsa olsa
ülkedeki gelir ve servet dağılımı adaletsizliğinin çok yüksek boyutlarda
olduğunun bir kanıtı olabilir.
Öte yandan, yüksek binalar ya da lüks
otomobiller göze hitap eden şeyler olduğundan, halkla bağını koparmış olan otoriter
iktidarlar bunlar üzerinden, maalesef başarılı da bir biçimde, bilinçsiz
kitlelerde “kalkınıyoruz, gelişiyoruz, zenginleşiyoruz” algısını yaratabiliyorlar.
Böyle bir sanal zenginlik algısının
yaratılmasında yandaş büyük medya kuruluşlarının ve kuşkusuz aşırı tüketim eğiliminin
sürekli canlı tutulmasına yönelik kapitalist kültürün rolü de ihmal edilmemeli.
Kılıçdaroğlu’nun orta sınıfı otomobil sahibi yapma projesi (!)
Peki ya CHP Genel Başkanı ve ana
muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ne demeli? O da benzer bir algıya
kapılmış olmalı ki, ülke insanının refahın göstergesi olduğunu düşündüğü otomobile
daha ucuza sahip olabilmesi için, olası iktidarlarında otomobillerden alınan vergilerde
indirim yapacaklarını söylüyor. Böylece 1,6 motor silindir hacminin altındaki otomobillerden
alınan ÖTV (ve KDV) gibi vergilerden yüzde 75 indirim yapılacağının,
gençlerdense ilk otomobilleri için hiç vergi alınmayacağının sözünü veriyor. Kısaca
mevcut vergilerin sadece yüzde 25’inin alınacağını taahhüt ediyor. (5)
Bu çıkışıyla Kılıçdaroğlu, seçim
iyice yaklaştıkça Erdoğan’ı köşeye sıkıştırabileceğini düşünüyor. Çünkü bu
açıklamasını yaptığı günün akşamında yapılan bir düzenleme ile Cumhurbaşkanı’na,
motorlu araç ÖTV ve matrahlarının alt ve üst sınırını üç katına kadar artırabilme
ya da sıfıra indirebilme yetkisi verildi (6) (böylece daha önce Bakanlar
Kurulu’nun yetkisinde olan önemli bir düzenleme Bütçe Hakkı’na aykırı bir
biçimde tek bir kişiye verilmiş oldu).
Daha önce de Kılıçdaroğlu öğrenci
borçlarının faizlerinin silinmesi konusunda iktidara çağrı yapmış ve iktidar
bunu yerine getirmişti. Bu deneyimden hareketle ana muhalefet lideri, daha
ziyade orta gelirli ve alt gelirlilerin satın alabileceğini düşündüğü 1,6 motor
silindir gücünün altındaki otomobillerden alınan vergileri dörtte bire düşürüp
böylece otomobil fiyatlarını ucuzlatarak, yani bir tür ön alarak, iktidara yön veren bir siyasetçi olarak seçmen
nezdinde puan toplamayı hedefliyor gibi görünüyor.
ÖTV indirimli otomobiller yüzde 40 daha ucuz
Değerli meslektaşım Prof. Dr. Murat
Batı’nın yaptığı bir çalışmaya göre, Kılıçdaroğlu’nun projesi çerçevesinde, bu
sınıftaki otomobillerin peşin liste fiyatı yüzde 40 oranında düşebilecek. (7)
Özel Tüketim Vergisi II Sayılı
Liste’ye göre, Türkiye’de 1,6 motor silindir hacmine kadar otomobillerden
alınan vergilerin oranının çok yüksek olduğu biliniyor (bunun üstündeki lüks
otolar için oranlar çok daha yüksek). Öyle ki bu oran yüzde 45’ten başlıyor ve
yüzde 80’e kadar çıkıyor. Aracın vergisiz fiyatı 120 bin TL’yi aşmıyorsa
vergisiz fiyatına yüzde 45, fiyatı 200
bin TL’yi aşıyorsa tamamına yüzde 80 oranında Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)
uygulanıyor.
Murat Hoca’nın hesaplamasına göre, bu
şekilde bir vergi düzenlemesi yapılırsa 16 motor silindir hacmine sahip
otomobillerin fiyatı, yüzde 40’lık bir indirimle, 194 bin TL (Hyundai İ 10) ile 439 bin TL
(Honda Civic) arasında olacak.
Gençlere
ve orta sınıfa mavi boncuk
Kılıçdaroğlu bunu proaktif bir biçimde gündemi belirleme gayreti
içinde yaptığı gibi, orta sınıfa ve özel otomobil hayali kuran gençlere de bir
mavi boncuk dağıtıyor. Tıpkı bir zamanlar C. Uzan’ın mazotu 1 TL yapacağı ya da
T. Çiller’in biri ev diğeri arabaya ait olmak üzere iki anahtar dağıtacağı
sözleri gibi, bizce popülist sözler veriyor.
Ancak bu tür projeler sunulurken ya da
sözler verilirken bunların sadece seçim kazanmaya yardımcı olup olmayacağının
değil, aynı zamanda da bunların sosyal maliyet ve faydalarının da iyice
araştırılması gerekiyor. Bu fayda ve maliyetleri, özellikle de siyasal iktidarı
“verdiği sözleri yerine getirmemekle ve israfçılıkla” suçlayan bir potansiyel
Cumhurbaşkanı adayının ve yeni dönemde iktidar olabilecek bir partinin genel
başkanının iyi hesaplamasında fayda var.
Kaldı ki karşı hegemonya (A. Gramsci'nin
işaret ettiği gibi), halkın sağduyusundan yeni bir siyasi proje oluşturma ve bu
fikirleri tutarlı bir felsefeye dönüştürme pratiğinden doğar. Bu noktada halkın
sağduyusunun otomobilin ÖTV’sini indirmeyi öngördüğünü ileri sürmek çok zorlama
bir çıkarım olur. Yani toplumun sınırlı bir kesimini ilgilendiren bir talepten
yola çıkılarak bir karşı hegemonya tesis edilemez.
“Otomobili
aldın diyelim, deposunu doldurabilecek misin?”
Öncelikle, bu ülkede sadece otomobil
değil, aynı zamanda onun tamamlayıcı malı olan petrol de çok pahalı. Hali
hazırda otomobili olan insanların bir kısmı petrol almakta zorlandıklarından
otomobillerini fiilen kullanamıyor. Yani örneğin orta gelirli biri otomobil
sahibi olsa bile, fiyatların füze hızıyla arttığı günümüzde bunu çalıştıracak
petrolü almakta zorlanacaktır. Yakın gelecekte de petrol fiyatlarının
düşeceğine dair bir belirti olmadığı gibi, jeopolitik belirsizlikler ve
risklerin artmasıyla petrol fiyatları daha da artabilecektir.
Kaldı ki Kılıçdaroğlu’nun seslendiği
gençlerin her üçünden birinin (/üniversite mezunlarında her ikisinden birinin) işi,
dolayısıyla da düzenli geliri yok. İşi olanlarsa açlık sınırının altında
ücretlerle çalışıyor. Üniversite öğrencileri karınlarını doyurmakta, ev kiralarını
ödeyebilmekte, okullarına gidip gelebilmekte zorlanıyorlar.
Gençler
açısından bir anlamı yok
Dolayısıyla da bu gençlere, “acele etmeyin
bekleyin iktidarımızda sizi ucuzundan otomobil sahibi yapacağız” demenin gerçekte öğrencilerde bir karşılığı
yok. Bu gençler ancak bankalardan otomobil kredisi alarak araba sahibi
olabilirler ki, bankaların ticaretle uğraşanlara dahi kredi vermeyi kestikleri
bir dönemde, hiçbir banka öğrencilere geri dönmeyeceğini bile bile, hele de
enflasyon oranının üçte biri düzeyinde bir negatif reel faiz oranından, bu tür kredileri
vermez.
Kısaca ÖTV indirimli otomobil edindirme
sözünün etkisi ile öğrencilerin kredi borçlarının faizlerinin silinmesi
yönündeki bizce doğru önerinin etkisi aynı olmaz. Bunları birbirine karıştırmak
ciddi bir politik hata olur.
Böyle bir proje belki otomotiv sektörüne olan
talebin ve bu sektörün kârının artmasını sağlayabilir. Ancak, bunun da çok
büyük bir kısmı çok uluslu dev otomotiv tekellerinin elinde olan piyasaya katkı
sağlamasının dışında, bir süre sonra otomobil fiyatlarını artırarak süper
enflasyonun hiper enflasyona doğru ilerlemesinden başka bir katkısı olmaz. Yani
böyle yüksek enflasyon ortamında böyle bir öneri sadece kârları ve enflasyonu
daha da artırır.
On milyarlarca liralık vergi kaybı nasıl karşılanacak?
Bir başka sorun, ortaya çıkacak olan vergi
kaybı ve bunun nasıl telafi edileceği ile ilgili. Çünkü sadece bu yılın ilk altı
ayında motorlu taşıtların alım satımı üzerinden toplanan tek başına Özel
Tüketim Vergisi tutarı 60,6 milyar TL ve bunun yılsonunda 142 milyar TL’yi
geçmesi hedefleniyor. Bu haliyle bu yıl toplanacak olan her 100 TL’lik verginin
6,5 TL’si motorlu taşıtlardan alınacak ÖTV ile karşılanacak. (8)
Yukarıda da vurgulandığı gibi motorlu
taşıtların yüzde 54’ü otomobillerden oluşuyor. Böyle olunca kabaca
otomobillerden alınan yıllık ÖTV tutarı 77 milyar TL olacak. Bunun ne kadarının
proje kapsamındaki 1,6 motor silindir gücüne ait olduğu tam olarak
hesaplanamasa da, böyle bir vergi indirimi ile ciddi bir vergi kaybının ortaya
çıkacağı çok açık (bu hesaba doğacak olan KDV kaybı dâhil değil) .
Bu noktada sermaye kesimine verilen ve her
yıl vergi almama biçiminde yüzlerce milyar TL’yi bulan teşvikin yanında,
yapılacak bir “hayırlı iş için vazgeçilecek olan verginin devede kulak
sayılabileceği” ileri sürülebilir.
Ancak otomobilden ÖTV almamak ya da dörtte
üç oranında daha az vergi almak gerçekten “hayırlı” bir iş midir, gerçek bir
ihtiyacı karşılamaya dönük müdür, yoksa seçim sürecinde ortaya atılan popülist
bir söylem midir, bunun açığa kavuşturulması ve eğer popülist bir söylem
değilse, doğacak vergi kaybının nasıl telafi edileceğinin de belirtilmesi
gerekir.
Sosyal
adalet ÖTV indirimli otomobil projesinin neresinde?
Projenin “hayırlı” olup olmadığına karar
vermeden evvel, doğacak onlarca milyar TL’lik vergi geliri kaybının nasıl
karşılanacağına bakalım. Eğer Kılıçdaroğlu
bu kaybın çok zenginlerden alınacak bir servet vergisi ile karşılanacağını
söyleseydi belki böyle bir indirim adil karşılanabilirdi. Ama böyle bir öneride
bulunmuyor.
Zaten partisinin (diğer 5 parti gibi) sermayeye
karşı olmadığını, sermaye kesimi ile ilgili eleştirilerin ‘5’li Çete’ ile
sınırlı kaldığını biliyoruz. Bu durumda bu vergi kaybı yine dolaylı vergilerle
ya da borçlanma ile karşılanacaktır. Bunların faturasını da son tahlilde yine
emekçiler ödeyecektir. Eğer orta sınıfı yanına almak için onlara yapılacak
vergi indiriminin neden olacağı kayıp diğer halk kesimlerinden karşılanacaksa
sosyal adalet bu işin neresindedir?
Diğer yandan sosyal adalet açısından da bu
indirimler doğru değildir. Bu tür öneriler belki de hayal edilebilecek en kötü ‘hedeflenmiş
gelir desteği’ önerilerden biridir. Bu tür vergilerdeki herhangi bir indirim,
hayat pahalılığı ile mücadele eden düşük gelirlilere yardımcı olmadığı gibi,
asıl yararı otomotiv şirketlerine ve belli gelirin üstünde gelir elde edenlere
sağlamaktadır zira otomobil kullanımı bu kesimde belirgin bir biçimde yüksektir.
Halk
açısından çözüm etkin, nitelikli ve ucuz kamusal toplu ulaşımdır!
Özellikle de yoksullar, hızla artan
ulaştırma maliyetleri yüzünden artık ulaştırma hizmetlerinden neredeyse
yararlanamaz duruma gelmeye başladılar. Bu kesimler açısından acil çözüm bunları
ÖTV indirimli, böylece sözde ucuz otomobil almaya yönlendirmek değildir. Sayıları
onlarca milyonu bulan yoksulların ulaştırma sorununu ortadan kaldırmanın en
etkin ve adil yolu toplu taşımayı kamusal mülkiyet altında daha nitelikli, daha
etkin ve daha ucuz hale getirmektir.
Dünyada, ekonomik zorluklar ortamında bunun
hali hazırda benzer örnekleri var. Örneğin Almanya’da, ekonomik zorluklar
yüzünden, yurttaşlar bu yaz üç ay boyunca ayda sadece 9 avro karşılığında tüm şehir
içi toplu taşıma araçlarını kullanabiliyor. (9) Yeni Zelanda ise artan yakıt
fiyatlarına yanıt olarak toplu taşıma fiyatlarını yarıya indirdi. (10) Bu
tür politikalar, sayıları daha fazla olan ve pratikte toplu ulaştırmayı daha
fazla kullanan düşük gelirli çalışan sınıfları daha olumlu etkiliyor.
Proje
ekolojiye zarar veren bir proje
Projenin bir de ekolojik zarar boyutu var.
Otomobil üzerinden alınan verginin düşürülmesi, otomobil ile seyahat ettiğimiz
miktarı azaltma çabalarıyla doğrudan çelişiyor ve ulaştırmanın karbondan
arındırılması ve hava kirliliğinin azaltılması konusundaki zaten zayıf olan
çabayı daha da zayıflatıyor. Otomobillerin elektrikle çalışmaları durumunda da
böyle bir kirliliğin ciddi ölçüde azalmayacağını ortaya koyan sayısız bilimsel çalışma
mevcut.
Bir başka anlatımla, bu tür vergi
indirimleri motorlu araçlara olan uzun vadeli bağımlılığı pekiştiriyor. Bu da
asfalta olan bağımlılığı artırıyor. Mevcut iktidarı, “20 yıllık iktidarı döneminde
yüzlerce milyar dolarlık kaynağı betona yatırmakla” eleştirirken, bunun bir
benzeri olan asfalta (karayollarına) olan bağımlılığı pekiştirecek projeler
geliştirmek tutarlı değil. Sosyal adalete de, çevresel adalete uygun olmayan
böyle projeler küresel ısınmayı, iklim değişikliğini ve son tahlilde iklim
yıkımını hızlandırır, dolayısıyla da bunlardan kaçınmak gerekir.
Bu noktada, ulaştırmanın faaliyetlerinin
iklim değişikliğine yol açan küresel sera gazı emisyonlarının içindeki payının
giderek arttığı ve örneğin 2019 yılında dünya çapındaki enerji ile ilgili
karbondioksit emisyonlarının yüzde 23’ünü oluşturduğu unutulmamalıdır. Keza
küresel ısınmayı 1,5 C derecede tutabilmek için karbon yoğunluklu ulaştırma
emisyonlarının 2050 yılına kadar yüzde 50, 2100 yılına kadar yüzde 91 oranında
azaltılması gerektiği de bilimsel olarak ortaya konulmuş bir gerçektir. (11)
Sürmekte olan Ukrayna savaşının ardından
doğal gazın politik bir silah olarak kullanılması karşısında, başta Avrupa
olmak üzere dünyanın eskisi gibi fosil yakıtlara ve kömüre yönelmesi,
elektrikli otomobil kullanımının artışının emisyon azaltıcı etkisini de ortadan
kaldıracaktır. Zira elektrik muhtemelen
giderek daha fazla oranda kömürden sağlanacaktır.
Beton
yerine asfalt ikame edilmemeli!
Kısaca, otomobil kullanımı daha da teşvik
edildiğinde, yeni asfalt yollar inşa
etmeye devam edilecek, bu otomobile olan bağımlılığı daha da artırırken küresel
ısınmayı da artıracaktır. Bu aynı zamanda artan talep nedeniyle hem otomobil
hem de yakıt fiyatlarındaki artışları kaçınılmaz kılacaktır.
‘5’li inşaat çetesi’ olarak nitelenen
sermaye gruplarının asıl servetlerini ve güçlerini oto yol başta olmak üzere
yol ve köprü inşaatlarından sağladığı unutulmamalıdır. Bu nedenle de eğer
bunlarla mücadele edilecekse bunları dolaylı olarak da olsa besleyen
projelerden uzak durulmalıdır.
Daha
iyi projeler var
Kısaca, ulaştırmada hem fiyat hem de
ekolojik anlamda sürdürülebilirlik için dışa bağımlılığı azaltan, ekolojik
tahribata neden olmayan ve halkın en yoksul kesimlerinin ulaşıma erişme hakkını
öncelikli olarak gözeten sosyal ve çevresel adaletçi kamucu projelere yönelmek
gerekiyor.
Bu bağlamda, 19 Haziran’da Kolombiya'da
yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, tahmini 100 milyon dolarlık servete
sahip bir emlak kralı olan aşırı sağcı aday R. Hernández’i mağlup ederek seçimi
kazanan, ülkesinin tarihindeki ilk solcu lider olan G. Petro’yu ve onun
yardımcılığına seçilen ilk siyahi kadın ekoloji eylemcisi F. Márquez’i
hatırlatmakta yarar var.
Bilindiği gibi eski bir gerilla olan Petro,
M-19 Örgütü silah bıraktıktan sonra demokratik siyasete atıldı ve ülkenin
başkenti Bogota’nın belediye başkanı oldu. Devlet başkanlığı seçimleri
sırasında, Liberaller’den, Komünist Parti’ye kadar uzanan geniş bir sol parti
koalisyonu Pacto Histórico (Tarihi Anlaşma) adı altında bir araya getirdi.
Petro, ülkenin 50 yılı aşkın bir süredir
en önemli sorunlarından biri olan ulusal sorunu çözmeyi, yani silahlı direniş
örgütü FARC ile 2016 yılında yapılan ama son seçimde kaybeden aşırı sağcı
Başkan Duque'nin yönetimince sürekli ihlal edilen Barış Anlaşması’nı hayata
geçirerek toplumsal barışı tesis etmeyi ve ülkeyi uyuşturucu kartellerinden ve
paramiliter ölüm mangalarından kurtarmak istiyor.
Aynı zamanda, ülkeyi felakete sürükleyen,
nüfusun yüzde 40’ını derin bir yoksulluğa iten neo-liberal ekonomi
politikalarını da tersine çevirme sözü veriyor. (12) Aşağıda yer alan sözleri
Başkan Petro’nun vizyonunu çok net bir biçimde ortaya koyuyor:
“Gelişmiş, kalkınmış bir ülke, yoksulların otomobil
sahibi oldukları bir ülke değil, zenginlerin toplu taşımayı kullandıkları bir
ülkedir.” (13)
Sonuç:
Gerçek halkçı projelerle halkın karşısına çıkmak gerekiyor
Özetle, gerçek halkçılık birbiri ile
rekabet halindeki öncelikler konusunda halktan yana tercihler yapabilmektir. Bu
gelişmiş ve istikrarlı bir toplumun bir göstergesi olduğu kadar, halkçı, kamucu
bir yaklaşımın da gereğidir. Bu en çok da kendini kamusal ulaştırma, eğitim,
sağlık ve konut gibi kamusal hizmet alanlarında gösterir.
Kuşkusuz kamucu toplu ulaştırma her derde
deva değildir. Bu asıl olarak şehirler için geçerlidir. Küçük kasabalar,
entegre bir toplu taşıma ağını destekleyecek nüfusa sahip olmadıklarından, otomobile
(ya da bisiklet gibi diğer çevreci araçlara) sahip olmak günlük yaşam için
gerekli hale gelebilir. Yani kırsal alanlarda, köylerde, küçük kasabalarda
toplu ulaştırmayı hayata geçirmek maliyet etkin olmayabilir.
Diğer taraftan, günümüzde kentleşme oranı
hızla artıyor. Örneğin Türkiye’de artık (2020 yılında) nüfusun yüzde 75’i
kentlerde yaşıyor. (14) Buna karşılık herkesin otomobilinin olması mümkün değil,
gerekmiyor da. Bu yüzden de, onları indirimli vergili otomobil almaya
yönlendirmek yerine, etkin ve mümkünse
ücretsiz, değilse en düşük maliyetli kamusal toplu taşımaya (ve bisiklet
kullanmak, yürüyerek erişim sağlayabilmek gibi sağlıklı ulaştırmaya)
yönlendirmek daha doğrudur.
Kamusal toplu ulaştırmanın bir diğer güzel
yanı da bunun kamusal mülkiyet ve kamusal kontrol altında yapılabilmesidir. Böylece,
“sahibi olmadığımız bir şeyin kontrol edilemeyeceği, dolayısıyla da fiyat
artışlarının ve çevresel etkilerin önlenemeyeceği” gerçeğinden hareketle,
emekçilerin kolektif mülkiyetindeki bir kamusal toplu ulaştırma projesiyle bu
alandaki sorunlarımızı halktan yana çözebiliriz.
Özcesi halkların karşısına gerçek halkçı
projelerle çıkmak gerekiyor.
Dip notlar:
(1) https://t24.com.tr/foto-haber/erdogan-herkesin-altinda-araba-var-dedi-turkiye-ve-avrupa-da-1000-kisi-basina-kac-araba-dusuyor
(27 Temmuz 2022).
(2) TÜİK, Motorlu Kara
Taşıtları, Haziran 2022, www.tüik.gov.tr
(30 Temmuz 2022).
(3) TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi, 2007-2021, www.tüik.gov.tr
(30 Temmuz 2022).
(4) https://t24.com.tr/foto-haber/erdogan-herkesin-altinda-araba-var-dedi-turkiye-ve-avrupa-da-1000-kisi-basina-kac-araba-dusuyor
(27 Temmuz 2022).
(5) https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/chp-lideri-kilicdaroglunun-otv-aciklamasi-piyasayi-hareketlendirdi
(28 Temmuz 2022).
(6) Özel Tüketim Vergisi (II)
Sayılı liste Uygulama Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, Seri
No. 10, Madde 4, https://www.resmigazete.gov.tr
(30 Temmuz 2022).
(7) https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/kilicdaroglu-nun-otomobillerdeki-otv-indirim-plani-fiyatlar-yuzde-40-duser
(26 Temmuz 2022).
(8) https://www.hmb.gov.tr/haziran-2022-butce-gerceklesmeleri
(30 Temmuz 2022).
(9) https://www.dw.com/en/everything-you-need-to-know-about-germanys-9-euro-ticket
(1 June 2022).
(10)
https://www.stuff.co.nz/national/128512928/halfprice-public-transport-fares-in-nz-could-become-permanent-at-budget
(9 May 2022).
(11)
https://theconversation.com/revolutionary-changes-in-transportation-from-electric-vehicles-to-ride-sharing-could-slow-global-warming-if-theyre-done-right-ipcc-says
( 4 April 2022).
(12)
https://mronline.org/colombias-first-ever-left-wing-president
(21 June 2021).
(13)
https://www.reddit.com/r/LateStageCapitalism/comments/8c7ey3/a_developed_country_is_not_when_the_poor_have
(9 Temmuz 2022/).
(14)
Çevre Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığı, https://cevreselgostergeler.csb.gov.tr/kentsel---kirsal-nufus-orani
(30 Temmuz 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder