Savaşların ve eşitsizliklerin gölgesinde bir ‘Dünya
Barış Günü’
Mustafa Durmuş
1 Eylül 2022
1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutluyoruz.
1 Eylül, 1939 yılında aynı tarihte Hitler’in ordularının Polonya’ya saldırarak işgali
başlattığı gün. O günden sonra Polonya’da tarihin en büyük katliamları yaşandı.
Bunu hatırda tutmak için 1 Eylül günü, ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutlanıyor.
Birleşmiş Milletler ise 21 Eylül’ü (2002
yılından beri) “dünya barışına ve
özellikle insani yardım erişimi için bir savaş bölgesinde geçici bir ateşkesin
neden olabileceği gibi, savaş ve şiddetin olmamasına adanmış bir gün” (1) olarak
kutluyor.
Savaşların
gölgesinde dünya barışı kutlaması
Bu yıl Dünya Barış Günü, Rusya’nın
Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaşın, Türkiye’nin de bir parçasını
oluşturduğu Suriye’de devam eden iç savaşın ve ABD-Çin gerginliğinin gölgesinde
kutlanıyor.
“Barışın
nasıl sürdürüleceğini anlamak, çatışmanın kendisini anlamak demektir. Yine de
çatışma ve barış inşası genellikle ayrı ayrı ele alınıyor.” Patricia
Justino. (2)
Barışın önemini anlayabilmek için,
savaşların ve çatışmaların neden olduğu insani, ekolojik, sosyal ve ekonomik
hasarın büyüklüğünün bilincinde olmak gerekiyor.
Savaşların
faturası çok ağır
Savaşlar (devletler arası ya da iç
savaşlar), çatışmalar sadece insanların ölmesine, yaralanmasına ya da sakat
kalmasına yol açmıyor, aynı zamanda kadınları kocasız, çocukları babasız
bırakıyor.
Savaşlarda ormanları yakılıyor, hayvanlar öldürülüyor
ve bitkiler yok ediliyor. Çatışmalar zehirli emisyon gazları yoluyla iklim
değişikliğine neden oluyor. Milyonlarca insanın göç etmesine, göç yollarında kadınların
tecavüze uğramalarına, çocukların kaçırılarak ailelerinden kopartılmasına,
organ ticaretine, insan kaçakçılığına, insanların açlıktan ve susuzluktan
ölmelerine neden oluyor.
Kuşkusuz bu savaşların çok ciddi de bir
ekonomik faturası var. Ekonominin küçülmesiyle, ulusal paranın aşırı değer
kaybetmesiyle, işsizliğin, enflasyonun, hayat pahalılığının, yoksulluğun ve
kamu borçlarının artmasıyla sonuçlanırken, finansal krizleri de tetikliyor.
Bu yüzden de savaşlar hem insanlığın
ruhundaki açık bir yaradır hem de toplumsal zenginlikleri yok eden, insan eliyle
yaratılmış, felaketlerdir. Nitekim Marx, Grundrisse’de (1857-58), “savaşın
etkisi ortadadır, ekonomik olarak, bir ulusun
başkentinin bir kısmını okyanusa atmasıyla aynı etkiye sahiptir” der. (3)
Savaşlar
işçiler, emekçiler ve yoksullar için kötüdür
Savaşın toplumsal birliği bozduğunu, işçilerin uluslararası dayanışmasına zarar
verdiğini ileri süren Rosa Luxemburg ise tam da bu nedenle, “dünyanın tüm işçilerinin barış zamanında
birleşebildiğini” söyleyerek (1916) (4), Birinci Dünya Savaşı’nda Alman işçi
sınıfının kendi burjuvazisinin çıkarları doğrultusunda Alman devletinin yanında
savaşa katılmasına karşı çıktı.
Kısaca, savaşlar işçiler, emekçiler, yoksullar,
gençler, kadınlar ve çocuklar için asla iyi bir şey değildir. İşin aslı
savaşlar, toplumun özellikle de bu kesimlerine karşı, insanlığa ve doğaya karşı
işlenen suçlardır.
Savaşlarda özellikle de savaş sanayinde
faaliyet gösteren silah ve petrol şirketlerinin kâr ettiği, savaşçı
politikaları benimsemiş olan, özellikle de iktidarları sağlam olmayan egemenlerin,
milliyetçi duyguları kışkırtarak siyasal rantlar sağlayabildikleri bir gerçek
olsa da, toplumun bir bütün olarak savaşlar nedeniyle kaybı çok büyüktür.
Kalıcı bir savaş ekonomisi ise (bu savaş
şirketlerinden elde edilecek büyük kârlar olsa bile), tam anlamıyla bir israftır.
Çünkü dünyada askeri harcamalar (enflasyondan arındırılmış anlamda)
2021 yılında 2 trilyon doları aştı. Bu 2020 yılına göre binde 7’lik bir artış
demek. (5)
Bu aynı zamanda dünyada
2021 yılında üretilen toplam hasılanın (yaklaşık 94 trilyon dolar) yüzde 2’sinden fazla bir kısmının savaş için
ayrıldığı anlamına geliyor. Öte yandan Dünya Gıda Örgütü (FAO), raporlarında
sürekli olarak önümüzdeki 10 yıl boyunca bu kaynağın onda birinin her yıl
mutlak yoksullukla ve açlıkla mücadele için ayrılması durumunda, son yıllarda
iyice artan küresel yoksulluk ve açlık tehlikesinin büyük ölçüde ortadan
kaldırılabileceğine vurgu yapıyor.
Kısaca, savaşlara kaynak
ayırmak, yoksullukla, işsizlikle, açlıkla, enflasyonla mücadeleye, eğitim,
sağlık, ulaştırma ve sosyal konut sunumu gibi kamusal hizmetlere daha az kaynak
ayırmak demektir.
Diğer taraftan, barış içindeki ulusların
ekonomilerinde daha fazla gelir artışı yaşanırken, ulusal paraları daha güçlüdür, bu ekonomilere
daha fazla yerli ve yabancı yatırımı yapılır, daha iyi durumda bir siyasal
istikrar ve bireysel mutluluk algısı mevcuttur.
16,5
trilyon dolarlık küresel ekonomik zarar
Savaşın ve çatışmaların sadece 2021
yılında neden olduğu zararın ise, satın
alma gücü paritesi (PPP) cinsinden 16,5 trilyon dolar veya toplam küresel gayri
safi yurtiçi hasılanın yüzde 10,9’una denk olduğu tahmin edilmektedir (bir
başka deyişle gezegendeki her kişi için 2,117 dolarlık bir maliyet söz konusu).
(6)
The Economist (Ukrayna savaşının yılsonuna
kadar sürmesi halinde), küresel büyüme tahminlerini yıllık 1,1 puan aşağı çekeceğini
ve böylece küresel ekonomik büyümenin yüzde 2,8’e gerileyeceğini yani 1 trilyon
dolarlık bir zararın oluşacağını, bu
savaşın ayrıca küresel emtia fiyatları üzerinde baskı yaratırken, tedarik
zinciri aksamalarını ağırlaştırdığını ve dünyanın birçok yerinde enflasyonun ciddi
biçimde yükselmesine neden olduğunu ileri sürüyor.(7)
Bu analize göre, petrol gelirleri artan S.
Arabistan ve büyük tahıl üreticisi Arjantin ve Brezilya gibi artan küresel
tahıl fiyatlarından geçici fayda sağlayan ülkelerin dışında diğer tüm ülkelerin
ekonomileri küçülecek. (8)
Barış
temettüsünün sonu
Ukrayna'daki
savaş Avrupa’nın, faydalı ekonomik faaliyetlere yatırılmak üzere, savunma
harcamalarını azaltarak serbest bırakılan bir barış temettüsünden yararlandığı
60 yıllık bir döneme de son verdi.
Öyle ki
ulusal gelirin yüzdesi olarak askeri harcamalar, son 60 yılın çoğunda dünyanın
çoğu yerinde istikrarlı bir şekilde azalmıştı. AB ülkeleri 1960 yılında askeri
harcamalara ulusal gelirlerinin ortalama yüzde 4’ünün biraz altında harcama
yaparken, 2020 yılına kadar bu oran yüzde1,5’in biraz üzerine kadar geriledi ve
2015’ten bu yana bu düzeyde sabitlendi. (9)
Ancak son
birkaç yılda AB’de ve dünyanın diğer bölgelerinde askeri harcamalar yeniden
artmaya başladı. Bu harcamalar daha da artacak. Askeri harcamaların bugünün
seviyesinden yüzde 1 puan daha artacağı ve orada sabitleneceği varsayımına
dayanarak, bu harcamaların düzeyi sadece AB’de her yıl ilave 140 milyar avro
olurken, Ukrayna’nın yeniden inşa maliyeti 200-500 milyar avro arasında
olabilecek. (10)
Türkiye’ye yılda 2 milyar dolar maliyet
“Devlet ile yakın bağlantıları olan bir
Türk düşünce kuruluşu olan SETA analisti M. Yeşiltaş ise, Suriye savaşının
Türkiye’ye yılda yaklaşık 2 milyar dolara mal olduğunu ve Türkiye'nin kontrol
ettiği bölgelerde 4 bin ila 5 bin, İdlib çevresinde ise 8 bin askerinin var
olduğunu ileri sürüyor”. (11)
Financial Times’a göre, “Türkiye şu anda,
1918’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından bu yana, bir Arap devletine ait
topraklardaki en büyük yabancı varlığı temsil ediyor. Erdoğan, Türkiye’nin bu
varlığını yeni bir askeri harekat ile daha da büyütmek istiyor… Türkiye’nin şu
ana kadar ele geçirdiği üç bölgede, askeri operasyonlarının dışında, Suriyeli
okul çağındaki çocuklar ikinci dil olarak Türkçe öğreniyor. Hastalar Türk
yapımı hastanelerde tedavi ediliyor ve elektrik enerjisi Türkiye’den
sağlanıyor. Türk lirası baskın para birimi olarak kullanılıyor ve Türkiye’de
devlete ait posta servisi (PTT), Suriyeli işçilere maaş göndermek ve yereldeki
işleyişe ait banka hesapları için kullanılıyor. Türkiye sınır illerinin
valilikleri aracılığıyla Suriye topraklarındaki işe alma ve işten çıkarmaları
denetliyor. Türkiye 50 binden fazla Suriyeli isyancı savaşçıyı eğitiyor ve
maaşını ödüyor, kendi birliklerini Suriye'ye yerleştirdi, sınırda devasa askeri
üsler ve 873 km uzunluğunda bir sınır duvarı inşa etti”. (12)
‘Dünya
Barış Endeksi 2022’
Son olarak, ülkelerin barış konusunda ne
durumda olduğuna bakalım. Bu konuda uluslararası bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi
ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından ve dünya nüfusunun yüzde 99,7’sine ev
sahipliği yapan 163 bağımsız devlet ve bölgeyi kapsayan 2022 ‘Küresel Barış Endeksi’nin
(13) bulguları çok çarpıcı.
Bu Endeks, 3 kritere (toplumun güvenliği
(safety) ve devletin güvenliği
(security); devam eden iç ve uluslararası çatışmanın boyutu ve militarizasyon
derecesi) altında gruplandırılmış 23
göstergeye dayanarak hazırlanıyor. Buna göre 2022 yılında 90 ülkenin barış
konusundaki tutumu iyileşirken, 71’inin durumu kötüleşti ve sonuçta küresel
barışçıl olma düzeyi binde 3 azaldı.
Bu çerçevede İzlanda, 2008’den bu yana
elinde tuttuğu ‘en barışçıl ülke’ statüsünü sürdürürken, Endeksin başlarında
Yeni Zelanda, İrlanda, Danimarka ve Avusturya yer alıyor. Afganistan, üst üste
beşinci yıldır en az barışçıl ülke olurken, onu Yemen, Suriye, Rusya ve Güney
Sudan izliyor.
Avrupa en barışçıl bölgelerin başında
geliyor zira zirvedeki 10 ülkeden 7’si
Avrupalı. Avrupalı sayılıp da barışçıl olma konusunda en sonda yer alan ülke
olan Türkiye ise Endekste kendisine 163 ülke arasında en alttan 145’nci sırada
yer bulabiliyor. Ülke ‘son 15 yıldır en az barışçı ülke’ olma halini koruyor.
Özellikle de 2011 yılından bu yana Suriye’ye yaptığı müdahaleler onu bu statüde
tutuyor.
Sonuç: Barış içinde bir arada yaşamak en temel insanlık hakkıdır!
Barış, şiddetin yokluğundan daha
fazlasıdır. Barış militarist otoriter devletlere ve yönetimlere, finans
kapitale ve emperyalizme karşı bir meydan okumadır. O yüzden barış yanlıları bu
kesimlerce makbul görülmezler.
Barış sadece çatışmaların, savaşların
yokluğu anlamına gelmez. Bunun da ötesinde, insanların potansiyellerine
ulaşabilecekleri eşitlikçi ve dirençli toplumlar yaratmak için aktif bir
çabadır. Bu nedenle de dünyanın ve toplumların “barış içinde bir arada yaşama
hakkı” talebi çok yerinde, doğru bir
taleptir.
Günümüzde ekonomik ve sosyal kalkınmanın
önündeki en büyük engellerden biri, savaşların, çatışmaların devam etmesi,
ayrıca bu çatışmalar sona erdiğinde barışı kalıcı olarak koruyabilecek bir
iradenin ve kalıcı bir yapının tesis edilememesidir.
Bunu anlayabilmek için 2015 yılından bu
yana Türkiye’deki gelişmelere bakmak yeterlidir. Bu tarihten itibaren ‘Kürt
Sorununun’ müzakere yoluyla çözümünden vazgeçilerek, yeniden askeri-savaşçı
yöntemlere dönülmesi, sadece ülkedeki siyasal kriz mekanizmasını harekete
geçirmekle kalmadı, tetiklediği ekonomik krizle birlikte ülkenin kalkınma ve
gelişme çabalarına da büyük zarar verdi.
Özetle, toplumsal barış için emek
sömürüsüne ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine son verilmesi, adil bir bölüşüm
ve eşit yurttaşlığa dayalı bir demokrasinin inşa edilmesi; uluslararası barış içinse
emperyalizmin ve sömürgeciliğin ortadan kaldırılması, ‘ulusların kendi kaderlerini
özgürce belirleme hakkına’ saygı duyulması gerekiyor. Ancak bunlar
gerçekleştiğinde insanlık gerçek bir barış kutlamasından söz edebilir.
Dip notlar:
(1) https://en.wikipedia.org/wiki/International_Day_of_Peace
(30 Ağustos 2022).
(2) https://www.wider.unu.edu/publication/putting-it-all-together
(7 June 2022).
(3) https://mronline.org/in-these-days-of-great-tension-peace-is-a-priority
(3 March 2022).
(4) Agm.
(5) https://www.sipri.org/media/press-release/2022/world-military-expenditure-passes-2-trillion-first-time
(25 April 2022).
(6) Global
Peace Index 2022, Measuring peace in a complex World, Institute for Economics
and Peace, https://www.visionofhumanity.org/wp-content/uploads/2022/06/GPI-2022-web.pdf,
s.3.
(7) https://www.economist.com/graphic-detail/by-how-much-will-the-war-in-ukraine-reduce-global-growth
(4 August 2022).
(8) Ukrayna
savaşının küresel ekonomik etkileri konusunda bkz: https://t24.com.tr/yazarlar/mustafa-durmus/ukrayna-savasi-dunya-ekonomisi-ve-baris-gorusmeleri
(4 Nisan 2022).
(9) https://www.bruegel.org/repurposing-the-peace-dividend (26 April 2022).
(10)
Agm.
(11)
Andrew England and Laura
Pitel , “Syria: what is Turkey’s grand plan?”, https://www.ft.com (25 July 2022).
(12)
Agm.
(13)
Global
Peace Index 2022, agr.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder