TÜİK’in
enflasyonu: “Batı cephesinde yeni bir şey yok!”
Mustafa
Durmuş
5 Ağustos 2022
TÜİK Temmuz ayı enflasyon rakamlarını
açıkladığında aklımıza, Erich Maria Remarque’nin yazdığı, Birinci Dünya
Savaşının neden olduğu felaketleri, yıkımı ve yabancılaşmayı anlatan “Batı
cephesinde yeni bir şey yok” adlı romanı geldi.
Yüksek enflasyon da bir süredir Türkiye’yi,
özellikle de yoksul emekçileri kasıp kavuruyor. Halkımız bu koşullarda
yaşayabilmek için adeta bir savaş veriyor. Öte yandan ülkeyi yönetenler yüksek
enflasyonu önlemeye dönük her hangi bir ciddi adım atmazken, TÜİK enflasyon
rakamlarını düşük göstermeye devam ediyor, makyajlamayı sürdürüyor. Yani
iktidar ve TÜİK cephesinden tatmin edici, yeni bir açıklama yok.
Oysa sorunlar inkâr edildiğinde ya da
olduğundan daha küçük gösterildiğinde ortadan kalkmıyor. Aksine bu tutum mevcut sorunları daha da
büyütüyor, dahası diğer ciddi iktisadi ve politik sorunların da önünü açıyor.
Üç
kurum, üç farklı enflasyon rakamı
Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, üç
farklı kurumun Temmuz ayı enflasyon rakamı birbirinden ciddi oranda farklılık
gösteriyor.
TÜİK’e göre Temmuz ayında yıllık enflasyon
yüzde 79,6 iken, İstanbul Ticaret Odası’na (İTO) göre yüzde 99,1 (İstanbul
için) ve ENAG’a göre yüzde 176,0. (1) Böylece, İTO’nun enflasyon rakamı TÜİK’ ten
19,5 puan, ENAG’ ınki ise 96,4 puan fazla çıkıyor. Aylık veriler açısından TÜİK
ve ENAG arasındaki farklılığınsa Gıda ve Alkolsüz İçecekler Grubunda 3 kattan,
Giyim ve Ayakkabı Grubunda 6 kattan fazla olduğu görülüyor.
ÜFE-TÜFE
farkı rekora gidiyor
Kurumların öngörüleri arasında bu denli
büyük farkın olması son derece çarpıcı ve bu fark her ay giderek daha da
büyüyor. Birçok iktisatçı bunun nedeninin artık bütünüyle siyasallaşmış bir
kurum haline gelmiş olduğu ileri sürülen TÜİK’in siyasal iktidarın talebine
uygun olarak rakamlar açıklaması olduğunu ileri sürüyor. Aslına bakılırsa
halkın çok büyük bir kısmı da böyle düşünüyor.
Kaldı ki aşağıdaki grafikten de
görülebileceği gibi, TÜİK verileri içinde yer alan ÜFE ve TÜFE yani üretici
enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki farkın da her ay giderek açılması
ve Temmuz ayında 65 puanın üzerine çıkması bu iddiaları doğruluyor.
Bu iki rakam arasında zaman zaman farklılıklar olabilirse de, bu farkın bu denli büyük olması ve süreklilik arz etmesi normal bir durum değil. Eğer bu çapta bir fark varsa; ya üreticiler henüz maliyetlerini tüketiciye tam olarak yansıtamamıştır (örneğin devlet enerjide olduğu gibi maliyetlerin sadece belli ölçüde yansıtılmasına izin vermiştir) ya da üreticilerin yansıtmasına rağmen TÜİK, politik bir yaklaşımla, TÜFE’yi olduğundan çok daha düşük göstermektedir.
Bu argümanların her ikisinin de haklı
olduğu yönler var. Özellikle de büyük sanayi kuruluşlarının bu süreçte
açıkladıkları ve yüzde 139 artışa denk düşen kârlar (2) aslında üretici
firmaların maliyetlerinin bir kısmını tüketiciye yansıtabildiğini gösteriyor.
Henüz yansıtılamayanlar ise bir süre sonra yansıtılacak ya da bu firmalar
iflasın eşiğine gelecektir.
ENAG’ın verilerinde görülen aylık fiyat
artışlarının temel mal ve hizmetlerde yüzde 10’un üzerinde olması ve yüzde 38’e
kadar çıkması, halkın yaşam maliyetlerinin hızla arttığının ve giderek daha da
yoksullaştığının bir göstergesi.
Gelir
bölüşümü adaletsizliği: Çok konuşulmayan bir yüksek enflasyon nedeni
Yüksek enflasyon konusunda başta arz yönlü
ve talep yönlü faktörler; yapısal ve yönetimden kaynaklı sorunlar olmak üzere
çok sayıda neden ileri sürülebilir. Kaldı ki ülkelere göre bu faktörlerin
geçerliliği veya öncelikleri de değişebilir.
Bunlar arasında hemen her yerde geçerli
olan ancak üzerinde çok durulmayan bir faktör, gelir ve servet bölüşümü
adaletsizliğidir. Bunu Türkiye’de artık yakıcı bir hale gelen somut bir örnek
üzerinden açıklayabilmek mümkün.
Bilindiği gibi, TÜFE’de ‘gerçek kira’
ödemelerinin hane halkı bütçesi içindeki payı yüzde 4,4 olarak gösteriliyor.
Kiralardaki artış ise çıkartılan bir yasa ile sınırlandırıldığından, sadece yaklaşık
yüzde 27 civarında yer alıyor.
Konut
fiyatları ve kira enflasyonu
Kısaca TÜİK’e göre kira enflasyonu sadece
yüzde 27. Oysa gerçek bundan oldukça farklı. Gerçekte, kiralardaki artışın
açıklanan yüzde 79,6’lık resmi tüketici enflasyonunun dahi üzerinde olduğu kentler
ya da bölgeler var. TÜİK’in enflasyon verileri bu gerçeği ihmal ettiği için de resmi
enflasyon olması gerekenin daha altında çıkıyor.
Konut fiyatlarındaki ve kiralardaki
artışın, ev sahiplerinin ve emlakçılık sektörünün fırsatçılığı gibi faktörlerin
yanı sıra, konuta olan talebi spekülatif bir biçimde yükselten başka ve çok
daha önemli nedenleri var.
Ülkede konut arzı yeterli iken, hatta
İstanbul gibi bazı büyük illerimizde milyonu aşan sayıda boş konut bulunmasına
rağmen konuta olan talebin artmasının nedeni,
enflasyonun ve döviz kurunun çok yüksek olması, buna karşılık TL’nin çok
değersizleşmesi.
Böyle olunca da, yüksek enflasyon ve kur
karşısında, parasının ya da parasal servetinin değerini korumak isteyenler veya
spekülatif kazançlar elde etmek isteyen birçok zengin (borsa, altın ve dövizin
yanı sıra), finansal bir yatırım alanına dönüştürülmüş olan konuta yatırım
yapmaya başlıyor. Hatta azımsanamayacak bir kısım şirket sahibi kamu
bankalarından aldıkları düşük faizli kredilerle, stokçuluğa yönelmenin ve döviz satın almanın (3)
yanı sıra, konut da satın alarak büyük
çaplı spekülatif kazançlar elde ediyor.
Egemen sınıflara ya da ana akım bir kısım
iktisatçıya göre, canlı bir konut/emlak piyasası servet birikiminin,
zenginleşmenin bir belirtisidir, bu yüzden de desteklenmelidir. Oysa gerçekte
böyle finansallaşmış bir konut piyasası servetin zengin kesimlere doğru yeniden
bölüştürülmesinin en güçlü biçimlerinden biridir. Çünkü bir konutun fiyatı
yükseldiğinde, yeni bir şey üretilmediğinden, ekonominin toplam üretken
kapasitesinde her hangi bir değişiklik olmaz. Bu yalnızca mevcut bir varlığın
değerini artırır. Diğer yandan bu durum konut sahiplerinin net servetini
arttırırken, diğer herkes için ilave maliyet anlamına gelir. Çünkü konut
kiraları artar, ipotekli konut kredilerinin faizleri yükselir. Gerçek şu ki
finansallaşmış konut piyasası sıfır toplamlı bir oyun gibidir: Bazılarının
keyfini sürdüğü zenginleşme diğerlerinin yoksun bırakılmasıyla, dışlanmasıyla
sonuçlanır. (4)
Kısaca paranın belli ellerde toplanmasıyla
sonuçlanan gelir ve servet bölüşümündeki büyük çaplı adaletsizlik (barınma ve
konut hakkının metalaştırılmasıyla birlikte), çok parası olan bir azınlığın
konut ve emlake yönelmesine, bu da konut fiyatlarının ve ardından da kiraların hızla
artmasına yol açıyor.
Bu yüzden de, hem yüksek kiralar nedeniyle
barınma sorunu artan, boğazından kısıp kiraya vermek zorunda kalarak beslenmesini
ve yaşam standardını iyice düşüren halkı korumak hem de enflasyonu düşürebilmek
için gelir ve servet bölüşümü adaletsizliğini ciddi biçimde azaltmak
gerekiyor. Bunun yolu da, kısa dönemde, emekten
yana gelir politikalarından ve zengini vergilendiren ilerici vergi politikaları
uygulamaktan geçiyor.
Kentli
emekçilerin geçim maliyeti hızla artıyor
Yapılan araştırmalar ve hane halkı
anketleri Covid-19 salgınının toplumun diğer kesimlerine nazaran en şiddetli
etkiyi kentli yoksul emekçiler üzerinde gösterdiğini ortaya çıkarmıştı. Bu
yoksullar şimdi de, yüksek kiraların yanı sıra, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışları
da içeren yüksek enflasyon altında eziliyor.
Gıda fiyatlarındaki artışın etkisi, hane
halkı bütçesinden gıdaya ayrılan payın büyüklüğüne göre farklılaşıyor ve ülke
zenginleştikçe bu payın normalde azaldığı kabul ediliyor.
Ortalama bir Avrupalı ya da Amerikalı hane
halkı, gelirinin yüzde 10’undan azını gıdaya ve alkolsüz içeceğe harcıyor.
Böylece gıda fiyatları artsa da, bu karşılanabilir bir durum olduğundan,
gerekirse diğer mal ve hizmetlere yapılan harcamalardaki küçük kısıntılarla bu
artış telafi edilebiliyor. Oysa düşük gelirli, yoksul ülkelerdeki emekçi haneler
bütçelerinin en az yüzde 40’ını gıdaya ayırıyor. (5) Türkiye’de, gıda ve
alkolsüz içeceklerin hane bütçesi içindeki payı ortalama yüzde 25,3 olurken, en
yoksul gelir gruplarında bu pay yüzde 30-40 arasında bir orana kadar
çıkabiliyor. Bu tablo ülkenin Doğu ve Güney Doğusunda daha da kötüleşiyor.
Gıdaya ve özellikle ekmeğe hane bütçesinden
yüksek bir pay ayrıldığında, bunların fiyatlarındaki ciddi artışlar bu haneleri
ciddi olarak etkiliyor. Kira, enerji ve ulaştırma gibi harcamalarından kısıntı
yapamadığında hane halkının gıdaya erişimi zorlaşıyor, bu da eksik beslenme
sorunları, hatta açlıkla neticelenebiliyor.
Ne
yapmalı?
O halde halkı giderek hiper enflasyona
dönüşmeye başlayan böyle bir süper enflasyona karşı korumak için neler yapılmalı? Ya da emekten yana bir iktidarın
enflasyonla mücadelede başvurabileceği önlemler neler olabilir?
• Öncelikle, enflasyonla mücadele
konusunda kararlı bir siyasal iradenin varlığının çok önemli olduğunu
vurgulayalım. Bugün böyle bir siyasal irade mevcut olmadığı gibi, yüksek
enflasyonun öncesinde faizleri sabit tutarak, sonrasında ise Kur Korumalı
Mevduat ve Enflasyon Korumalı Tahvil gibi araçlarla yoksuldan zengine doğru büyük
çapta bir gelir ve servet transferine neden olan emek karşıtı, sermaye dostu bir
siyasal irade ile karşı karşıyayız.
Emekten
yana bir siyasal irade gerekiyor
Böyle bir iradenin değiştirilmesi
gerekiyor. Bu da demokratik yollardan siyasal iktidar değişikliğini gerekli
kılıyor. Böylece enflasyon başta olmak üzere, işsizlik, yoksulluk ve gelir
dağılımı eşitsizlikleri gibi temel ekonomik ve sosyal sorunları gerçekten sorun
olarak gören ve bunlara emekten, halktan yana çözümler üretebilecek bir
demokratik iktidar iş başına gelmelidir.
Tarım
ve enerji politikalarında köklü değişiklikler ve kamusallaştırmalar şart
• Böyle bir iktidar mevcut enflasyonun
temel sürükleyicisi konumundaki gıda ve enerji alanlarındaki sorunları kökten çözmeye,
üretimdeki girdi maliyetlerini düşürmeye, tarımda dışa bağımlılığı azaltmaya,
üretimi artırmaya yönelik üretim politikalarını ve köylüleri üretim yapmaya
teşvik edecek olan tarımsal destek politikalarını demokratik bir planlama
altında hayata geçirmelidir. Böylece güvenli gıda üretimi artırılabilir ve
fiyatlar düşürülebilir.
Bu bağlamda enerji alanındaki
özelleştirmeler de durdurulmalı ve özelleştirilmiş olanlar yeniden kamulaştırılarak
toplumsal denetime açık hale getirilmelidir. Böylece halkın gıdaya ve enerji
gibi yaşamın ve ekonominin temellerinden olan kamusal hizmetlere asgari
maliyetle erişiminin önündeki engeller kaldırılabilir.
Aşırı
kâr ve fiyat kontrolleri yapılmalı, aşırı kredi genişlemesine son verilmeli
• Enflasyonu artıran bir faktör olan aşırı
kâr artışlarını önleyen bir sermaye kontrol politikası ve etkin, yaygın fiyat
denetimleri uygulamalıdır. Bu denetimlere, tedarikçi ve dağıtımcı büyük
oligopol zincir marketlerden ve öncelikle de temel gıda ve sağlık malları (ilaç
gibi) alanında başlanılmalıdır. Gereksiz stoklamanın önüne geçilebilmesi için gerekirse
belli mallarda miktarsal kısıtlamalara (karne sistemine benzer) gidilmelidir.
• Bugün faizlerin yükseltilmesi politikası
artık geç kalınmış bir politikadır. Ayrıca
faizlerin yükseltilmesi ekonomik durgunluğa ve borç stoklarını artırıp borç temerrüdüne
neden olabileceği için, daha çok emekçileri, küçük üreticileri ve küçük
işletmeleri vuracaktır. Bundan kaçınmak gerekir. Bunun yerine iktidarın seçim
sürecinde yapmakta olduğu aşırı kredi genişlemesi gibi uygulamalardan
kaçınılmalı, böylece talep yönlü enflasyonu azdıracak girişimlerden de vazgeçilmelidir.
En
yoksulun enflasyonunu indirmekten başlanmalı
• Enflasyonun toplumun farklı sınıflarını
ve kesimlerini farklı biçimlerde ve oranlarda etkilediği bilinen bir gerçektir.
Bu yüzden de enflasyon karşıtı bir program uygulanırken, bunun öncelikli olarak
enflasyondan en fazla etkilenen emekçi halkların durumunu nasıl
etkileyebileceği, onların sıkıntısının nasıl hafifletilebileceği gibi konulara
odaklanılmalıdır. Bu bağlamda totalci yaklaşımlardan olabildiğince kaçınılmalıdır.
Nitekim DİSK-AR, açıklanan resmi enflasyon
oranının düşük gelirlilerin, emekçilerin günlük yaşamda karşılaştığı ve
hissettiği oran olmadığından hareketle, farklı gelir gruplarının karşılaştığı
enflasyonu açıklayan bir rapor yayımladı.
Buna göre; gıda enflasyonu tüm haneler için ortalama
yüzde 94,7 olurken, bu rakam emekliler için yüzde 120,6; üçüncü yüzde 20’lik
gelir dilimindekiler için yüzde 102,8; düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik gelir
dilimindekiler için yüzde 122 ve en yoksul yüzde 20’lik gelir dilimindekiler
için yüzde 139,7 olarak gerçekleşti. (6)
Asgari ücret bu yıl iki kez daha artırılmalı, yoksullara nakit gelir desteği sağlanmalı
Bu çerçevede emekçilere nakit gelir
destekleri verilmeli ve asgari ücret Ekim ve Aralık’ta olmak üzere bu yıl iki
kez daha yükseltilmelidir. Onlarca yıldır işçi ücretlerinin enflasyonun çok
gerisinde kaldığı bilinmektedir. Yüksek enflasyon sürecinde de işçi
ücretlerindeki artış resmi enflasyonun dahi yarısı kadar artmamıştır. Yani işçi
ücretlerindeki artışın enflasyonu körükleyeceği gibi genel geçer bir çıkarıma
itibar edilmemelidir.
Belli bir gelirin altında gelir elde
edenlere ya da düzenli geliri olmayanlara, nakit gelir desteği verilirken,
ulaştırma ve konut/kira fiyatlarıyla ilgili olarak bütçeden bu alanlara dönük sübvansiyonlar
sağlanmalıdır.
‘Aşırı
kâr vergisi’ ya da ‘servet vergisi’ uygulanmalı
• Bu desteklerin finansmanı ‘aşırı kâr vergisi’
ya da süper zenginlerden alınacak olan ‘servet vergisi’ ile karşılanmalıdır.
Yani enflasyona karşı halk öncelikli olarak, emekten yana yeniden bölüştürücü vergi
politikalarıyla korunmalıdır.
Enflasyonla mücadelede öncelikle gelir
bölüşümünü iyileştirilmesinden başlanılmasını haklı çıkartacak en somut örnek, biraz
önce değindiğimiz konut fiyatlarındaki ve konut kiralarındaki enflasyonun da
üzerine çıkan artışlardır.
Sonuç
olarak,
İçine girdiğimiz seçim sürecinde iktidara
aday siyasal partilerin, özellikle de emekten ve halktan yana olanlarının,
yüksek enflasyonu sadece ciddi bir makroekonomik istikrarsızlık olarak kabul
etmemeleri gerekiyor.
Yüksek enflasyon aynı zamanda, özellikle
de toplumun en korumasız kesimleri olan, emekçiler, yoksullar, işsizler,
gençler, kadın ve çocuklar, engelliler başta olmak üzere, toplumun büyük bir
kesimini derinden etkileyen çok önemli bir ekonomik ve sosyal sorun olarak
görülmelidir.
Böylece bu bakış açısı esas alınarak,
enflasyonla ve hayat pahalılığı ile mücadele programları ve politikaları
geliştirilmeli ve bunlar en uygun bir dil ve araçlarla halka anlatılmalıdır.
Özetle, her konuda olduğu gibi enflasyonla
mücadele konusunda da, ülkeyi yönetenlerin artık inandırıcılığı kalmamış olan
hikâyesi karşısında, toplumsal muhalefetin ortaya koyacağı inandırıcı yeni bir
hikâyeye, yeni bir dile ve bunları hayata geçirebileceğine toplumu ikna edecek
yeterlilikte kararlı ve örgütlü bir siyasal iradeye ihtiyacımızın olduğu çok
açık.
Dip notlar:
(1) TÜİK,
Tüketici Fiyat Endeksi, Temmuz 2022, https://data.tuik.gov.tr/Bulten
(3 Ağustos 2022); İTO, İstatistik Verileri (İstanbul), Temmuz 2022, https://ito.org.tr/tr (3 Ağustos 2022);
ENAGrup, Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Temmuz 2022, https://enagrup.org (3 Ağustos 2022).
(2) İstanbul
Sanayi Odası, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu, https://www.iso500.org.tr (5 Haziran 2022).
(3) https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/kavcioglu-sanayiciyi-stokculukla-sucladi
(29 Temmuz 2022).
(4) https://www.opendemocracy.net/en/oureconomy/uk-cost-of-living-crisis-what-caused-tackle-housing-wealth
(9 February 2022).
(5) https://theconversation.com/how-the-war-in-ukraine-will-affect-food-prices
(14 March 2022).
(6) DİSK-AR, “Dar gelirlinin gıda enflasyonu %140’a yaklaştı!”, http://arastirma.disk.org.tr (3 Ağustos 2022).
Tablo: 2022 Yılı Temmuz Ayı Enflasyon Göstergeleri (Özet)
TÜFE (Tüketici Fiyat Enflasyonu) |
TÜİK |
ENAG İTO (% 99,11) |
AÇIKLAMA (ENAG-TÜİK Farkı) |
Yıllık artış (%) |
79,60 |
176,04 |
2,21 kat |
Aylık artış (%) |
2,37 |
5,03 |
2,12 kat |
•
Gıda ve Alkolsüz İçecekler(aylık) |
3,15 |
9,92 |
3,15 kat |
•
Giyim ve Ayakkabı (aylık) |
1,80 |
12,18 |
6,77 kat |
Alkollü İçecekler ve Tütün Ürünleri (yıllık) |
82,66 |
|
|
Ev Eşyası(yıllık) |
88,35 |
|
|
Gıda ve Alkolsüz İçecekler(yıllık) |
94,65 |
|
|
Ulaştırma(yıllık) |
119,11 |
|
|
ÜFE-TÜFE FARKI (yıllık) |
144,61-79,60 = 65,01 |
|
|
ÜFE-TÜFE FARKI (aylık) |
5,17-2,37 = 2,80 |
|
|
Bazı ürünler bazında aylık artışlar (%) |
|
|
|
Su |
37,8 |
|
|
Sabun |
31,45 |
|
|
Tereyağı |
25,63 |
|
|
Bakliyat |
21,17 |
|
|
Yumurta |
19,85 |
|
|
Şehirlerarası Otobüs Ücretleri |
14,23 |
|
|
Sakatat |
11,90 |
|
|
Elektrikli Küçük Ev Aletleri |
11,70 |
|
|
Ekmek |
10,68 |
|
|
Sebze |
10,40 |
|
|
Çay |
10,22 |
|
|
Kira |
10,02 |
|
|
Makarna |
8,53 |
|
|
Beyaz Peynir |
5,41 |
|
|
Enerji |
350,64 |
|
|
Elektrik, gaz, buhar |
441,8 |
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder