Kısa Çalışma Ödeneği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa Çalışma Ödeneği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2020 Pazartesi

TARİHİN EN BÜYÜK İSTİHDAM KAYBI YAŞANIRKEN MELEKLERİN CİNSİYETİ TARTIŞILIYOR


TARİHİN EN BÜYÜK İSTİHDAM KAYBI YAŞANIRKEN MELEKLERİN CİNSİYETİ TARTIŞILIYOR

Mustafa Durmuş

20 Temmuz 2020

TÜİK’in geçen hafta açıkladığı istihdam ve işsizlik verilerine göre; bu yılın Nisan ayında dar tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 775 bin kişi oldu. İşsizlik oranı geçen yılın aynı ayına göre 0,2 puanlık azalış ile yüzde 12,8 seviyesinde gerçekleşti. Diğer yandan işgücü 3 milyon 13 bin kişi (5,7 puan) ve istihdam 2 milyon 585 bin azaldı (yüzde 4,9).
Haklı olarak bu veriler çok tartışıldı. TÜİK’in işsizlik hesaplama yönteminin yanlış olduğu,  işsizlik oranını düşük gösterebilmek için verilere müdahale ettiği, çarpıttığı gibi ciddi iddialar ileri sürüldü.

İşsizliğin sistemik ve siyasal iktidarlarla ilgili nedenlerine daha önceki yazılarımda sıklıkla yer verdim. Bu nedenle konunun bu yönü üzerinde durmayacağım ve sadece bu konuda çalışan, araştırma yapan TÜİK dışındaki kurum ve iktisatçılardan bazılarının son işsizlik ve istihdam verileri konusundaki değerlendirmelerine kısaca değinecek ve asıl olarak işgücü kavramı üzerinde yoğunlaşacağım.

10 yıl geriye giden istihdam

Bunlardan biri Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM). Bu merkez, işgücüne katılım oranının yüzde 47,2’ye ve istihdam oranının yüzde 41,1’e gerilemesinden hareketle; işgücü ve istihdamda ilkinde 8 yıl, ikincisinde ise 10 yıl öncesine geri gidildiğini açıkladı. (1)

Bir işçi sendikası  araştırma merkezi olan DİSK-AR ise, TÜİK’in dar tanımlı (resmi) işsizlik oranı ve sayısının  gerçeği yansıtmadığını; Kovid-19  etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsiz ve iş kaybı sayısının  17,7 milyonu aştığını;  Kovid-19’un en az 10,7 milyon istihdam kaybına ve işsize neden olduğunu; işbaşında olanların sayısının 7,1 milyon kişi  azaldığını ve sonuçta Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybının yaşandığını ve geniş anlamda işsizlik oranının yüzde 52 olduğunu açıkladı. (2)

Kısa çalışma ödeneği alanlar, zorunlu ücretsiz izinde olanlar işsiz sayılmıyor

İstihdam ve işsizlikle ilgili çalışmalarıyla bilinen Z. Yükseler ise TÜİK’in hesaplamalarındaki eksikliklere dikkat çekiyor. Yükseler’e göre; (3) Kovid-19 salgınının işgücü piyasalarına etkilerini takip etmek için, mevcut işsizlik oranının yanı sıra alternatif göstergelerin de izlenmesi gerekiyor. Bu bağlamda kısa çalışma ödeneğinden yararlananlar ile ücretsiz izne ayrılanların istihdam kapsamında yer almaması, işsiz sayılması gerektiğinin altını çiziyor.

Nitekim Mayıs ayında kısa çalışma ödeneği alan kişi sayısının 3 milyonu aştığını ve nakdi ücret desteği alan ücretsiz izne ayrılan kişi sayısının ise 1,4 milyona yaklaştığını işleri sürüyor.

Ayrıca “potansiyel işgücü”, “atıl işgücü” ve iş başında olanlar” gibi kavramları kullanarak gerçek işsiz sayısı ve istihdam kaybının çok daha yüksek olması gerektiğinin altını çiziyor.

İşçiler haftada 4,6 saat daha az çalıştırıldılar

Örnek olarak salgın yüzünden pek çok işyerinde haftalık çalışma saatlerinin düşürülmüş olması gerçek işsizlik sayısının daha yüksek olmasını gerektiriyor. Nitekim 2020 Ocak döneminde 44,1 saat olan ortalama haftalık çalışma saati, Kovid-19 etkisiyle Nisan döneminde 39,5 saate geriledi. Bu nedenle, işbaşında olanların Ocak dönemine göre fiilen çalıştıkları toplam saat yüzde 30,1 oranında azalış gösterdi. (4)

4,1 milyon insan nereye gitti?

Dünya Gazetesi yazarı A. Aktaş ise bu yılın Nisan itibarıyla, son bir yılda çalışma çağına giren 15 yaş üstü kurumsal olmayan nüfusun 1.1 milyon kişi arttığını; işgücünün de (bir kısmı iş bulup istihdama, diğerleri işsizler ordusuna katılarak) bu  1.1 milyon artışla uyumlu bir artış göstermesi gerektiğini; buna karşılık TÜİK’in açıkladığı verilere göre  işgücünde her hangi bir artış olmadığı gibi, bu  son bir yılda tam 3 milyon kişi de azaldığını ileri sürüyor ve haklı olarak “birileri şu 4,1 milyonu izah etsin” çağrısında bulunuyor.(5)

Resmi verilerin güvenirliliğini yitirmesi olgusunun sadece Türkiye’ye özgü olmadığının altını çizelim. Kovid-19 ile birlikte şiddetlenen işsizlik gibi sorunlarına çözüm üretemeyen özellikle de sağcı popülist otoriter yönetimlerin iş başında olduğu ülkelerde, sorunu olduğundan hafif gösterme çabası resmi bir hüviyet kazanmaya başladı. Bu nedenle de başta ABD ve Britanya olmak üzere resmi işsizlik verilerinin gerçeği yansıtmadığı ve hiçbir biçimde güvenilir olmadığı eleştirileri yapılıyor. (6)

Bu noktada TÜİK’in yayınladığı istihdam verilerinden sadece birine odaklanacağım.

Bir yılda 3,13 milyon işçi işgücünden çıktı

TÜİK’in resmi verilerine göre; (7) Türkiye’de işgücüne katılma oranı geçen yılın aynı ayına göre 5,7 puanlık azalışla yüzde 47,2 olarak gerçekleşti. Böylece 1 yılda işgücü 3 milyon 13 bin kişi azalarak 29 milyon 388 bin kişiye geriledi.

İşgücündeki gerileme kadınlarda çok belirgin, zira kadınlarda işgücüne katılım oranı sadece yüzde 29,2 (erkeklerde bu oran yüzde 65,5). Kadınlardaki düşüş 1 yılda 5,3 puan oldu.

TÜİK ‘işgücü’nü istihdam edilenler ile işsizlerin oluşturduğu nüfus ve ‘işgücüne katılma oranı’nı, işgücünün, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranı olarak tanımlıyor. ‘Kurumsal olmayan nüfus’ ise üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfus olarak belirleniyor.

Bu tanımlamalar altında, doğal olarak sayıları milyonları bulan üniversite öğrencileri, askerler, mahkûmlar işsiz sayılmıyor (bu arada mahkûmların önemli bir kısmı çok düşük ücretlerle cezaevlerine ait işletmelerde çalıştırılıyor)
Resmi veriler (bu tanımdan hareketle) çalışabilecek durumda olanların sadece yüzde 47’sinin işgücü piyasasına çıktığını (kadınlarda bu oran sadece yüzde 29) ortaya koyuyor.

Bu oranlar çalışma çağı aralığını daralttığımızda değişiyor. Örneğin 25-54 yaş aralığında bu oran erkeklerde yüzde 71,6. Geçen yıla göre bu yaş grubunda katılım yüzde 6,2 düşüş gösteriyor. Kadınlarda bu yaş grubunda işgücüne katılım oranı ise yüzde 33,1. Geçen yıla göre yüzde 5,7 puan düşüş gösteriyor. (8)

Gelişkin ekonomilerin 20 puan altında bir oran

Genel olarak çalışabilecek yaştaki nüfusun yarısından azının (kadınlarda üçte birinden azının) , 25-54 yaş grubunda ise yaklaşık üçte birinin çalışmak için neden işgücünde yer almadığı başlı başına sorgulanması gereken bir durum. Bunun ekonomik olduğu gibi, sosyal, siyasal ve kültürel nedenleri var.

Ancak ne durumda olduğumuzu görebilmek için bu veriyi başka ülkelerdekilerle kıyaslamak gerekir. Bu çerçevede bazı gelişkin ekonomilere bakabiliriz. Buna göre,  ABD, Japonya, Fransa, Birleşik Krallık, İspanya ve İtalya’da; erkek 25-54 yaş grubunda gelişkin ekonomilerin hepsinde işgücüne katılım oranı yüzde 90’a yakın seyrediyor. (9)

Yani en yetkili ağızdan yakında aralarında yer alacağımızın söylendiği bu ülkelerle (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlükler konusundaki büyük açığı bir kenara bırakırsak) aramızda (işgücüne katılım anlamında) ortalama 20 puanlık bir fark var.

İşsizlik en büyük sorun

Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybı ile sonuçlanan bir salgın ve bunun neden olduğu çok derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu krizin artık sosyal bir krize dönüştüğü de açık.

Öyle ki işsizlik; işçilerin ağır biçimde borçlanmasına, yoksullaşmasına, sağlıklarının bozulmasına, hatta kredi borçlarını ödeyemedikleri için evlerinin kaybetmeleriyle (10),  dahası bu sorunların ömür boyu devam etmesiyle sonuçlanıyor.

İşsizlikten en çok etkilenenler de gençler oluyor, zira en çok onlar işsiz kalıyorlar. TÜİK’e göre  bile genç işsizlerin oranı ortalama işsizlik oranının  2 katına yakın (yüzde 24,4 ) ve istihdam oranı ortalama istihdam oranının ancak yarısı kadar (yüzde 26,1). (11)

Genç işsizliği sosyal bir soruna dönüştü

Genç işsizliği sorunu sadece en yoksul kesimlerin ya da en düşük becerili, eğitimsiz işçilerin değil, neredeyse tüm gençlerin (iktidara yakın bazı çevrelerin şanslı çocukları hariç) ortak sorunu. Nitekim üniversite mezunlarının işsizliği çok yüksek.

Yani eğitimli ve göreli olarak becerili olan gençlerimizin deyim yerindeyse dirsek çürütmesi de, okullara girebilmek için sarf ettiği emek de, çaba da, para da,  beceri de çöpe atılıyor.

Kamu Garantili İstihdam Programları

Batı ülkelerinde özellikle de Korona pandemisi sonrasında, yoksullukla ve işsizlikle mücadele yönünde ciddi çalışmalar yürütülüyor. Yoksullukla mücadele konusunda İspanya’da herkese temel gelir verilmesi kararlaştırılırken (12), Britanya’da işçi sendikaları özellikle genç işsizler için kamu garantili istihdam programlarını gündeme getiriyor. Böylece 2022 yılına kadar 1,2 milyondan fazla yeni istihdam yaratılabileceği ileri sürülüyor. (13)

Kuşkusuz bu programlar önerilirken bunların finansmanının nasıl yapılacağı da önemli. Bu yönde olmak üzere ciddi bir servet vergisi uygulaması çalışmaları birçok ülkede yürütülüyor.

Dünyada Servet Vergisi gündemde

Örnek olarak, The Guardian gazetesinde çıkan bir habere göre, Britanya’da Hazine, bir kamu kuruluşu olan Institute for Fiscal Studies bünyesinde çalışan Prof. Arun Advani’den ekonomiyi ayağa kaldırmak için kapsamlı bir servet vergisi çalışması yapmasını istedi. Buna göre, yüzde 10 oranında ve bir kerelik bir servet vergisinin 1 trilyon poundluk bir gelir sağlaması bekleniyor. Servet vergisi artık bir zorunluluk haline gelen vergi reformunun önemli bir parçası olarak görülüyor. (14)

Aynı ülkede yapılan bir başka çalışmaya göre ise; Gelir Vergisi gibi artan oranlı olarak düzenlenecek bir servet vergisi ile yılda 174 milyar poundluk bir gelir elde edilebiliyor ve bu gelir de Kovid-19 nedeniyle işleri tehlikeye giren işçileri istihdamda tutmaya yeterli oluyor. (15)

Meleklerin cinsiyeti tartışması: Erkek mi, kadın mı?

Ülkemizde ise bizleri yönetenler gerçek sorunlarla uğraşmıyorlar. Kitlesel işsizliğe ve yoksulluğa, muhtemelen beraberinde gelecek olan açlığa karşı hakiki her hangi bir çözüm üretmiyorlar.

Tersine işçilerin ücretsiz izne çıkartılması süresinin 1 yıla kadar uzatılması gibi işsizliği kalıcı hale getirecek düzenlemeler yapılıyor. Ekonomik sorunlara, işsizliğe ve yoksulluğa çözüm üretemeyen, uluslararası ilişkilerde yalnız kalan siyasal iktidar çözümü baroların bölünmesine yol açacak yeni düzenlemelerde ve Libya’daki giderek artan askeri gerilimde arıyor.

Bu da yetmiyormuş gibi, sanki ülkenin başka bir sorunu kalmamış gibi, iktidarıyla, (buna destek veren muhalefetiyle) ülkede Ayasofya’nın siyasete açılması alkışlanıyor.
Bir rivayete göre, Fatih’in Konstantiniye’nin (İstanbul) surlarına dayandığı sıralarda Bizans’ı yöneten seçkinler, din adamları buna karşı ne önlemler alacaklarını tartışmak yerine “meleklerin erkek mi, yoksa kadın mı olduklarını” tartışıyorlarmış. (16)

Özcesi, 567 yıl öncekinde bu topraklarda yapıldığı gibi, meleklerin cinsiyetini tartışmaktan ne zaman vaz geçip, gerçek sorunlarımızı tartışacak, emekten, halktan, ezilenden yana çözümler üretmeye başlayacağız?


Dip notlar:

(1)     Seyfettin Gürsel, Mehmet Cem Şahin,  “İşgücü Piyasası Görünümü -Temmuz 2020”, BETAM (10 Temmuz 2020).
(2)       DİSK-AR, İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu (11 Temmuz 2020).
(3)       Zafer Yükseler, İşgücü göstergeleri ve Covid-19 etkisi (iş başında olanlar-çalışılan saat), https://www.academia.edu (10 Temmuz 2020).
(4)       Agm.
(5)       Alaattin Aktaş, “Birileri şu 4 milyon artışı izah etsin!”, https://www.dunya.com (16 Temmuz 2020).
(6)       Richard Murphy, “Don’t believe the unemployment statistics”, https://www.taxresearch.org.uk (16 July 2020).
(7)       TÜİK, İşgücü İstatistikleri, Nisan 2020,  http://www.tuik.gov.tr (10 Temmuz 2020).
(8)       Agb.
(9)       Martin Wolf: ‘Democracy will fail if we don’t think as citizens’, https://www.ft.com (6 July 2020).
(10)     https://www.dunya.com/ekonomi/konut-pazarina-20-bin-arz-da-bankalardan-haberi (17 Temmuz 2020).
(11)     TÜİK, agb.
(12)     Nick Slater, “ Spain’s UBI Is A Wake-Up Call For Americans”, https://www.currentaffairs.org/2020/04/spains-ubi-is-a-wake-up-call-for-americans (7 June 2020).
(13)     https://www.tuc.org.uk/research-analysis/reports/rebuilding-after-recession-plan-jobs (24 June 2020).
(14)     Polly Toynbee, “To save the arts and all else we hold dear, a wealth tax now seems the only answer”, https://www.theguardian.com (6 July 2020).
(15)     Richard Murphy, “Wealth taxes: a Chancellor saying no is not enough to end a debate”, https://www.taxresearch.org.uk ( 9 July 2020).
(16)   “ Weapons of mass distraction”, https://www.washingtontimes.com (15 June 2003).



7 Mayıs 2020 Perşembe

AVM’LERİN ERKEN AÇILMASINDAKİ BU ISRAR NEDEN?




AVM’LERİN ERKEN AÇILMASINDAKİ BU ISRAR NEDEN?

Mustafa Durmuş

6 Mayıs 2020

Hükümet 11 Mayıs’tan itibaren alış veriş merkezlerinin (AVM) kademeli olarak açılmasına karar verdi.

Buna göre; AVM’lerin içindeki restoran, kafe, eğlence mekânları, oyun parkları, sinemalar ve kuaför dükkânları gibi mekânların dışında kalan mağazalar, dükkânlar açılacaklar.  Bunlar genelde tekstil ürünleri, hazır giyim satan zincir mağazalar, zücaciye dükkânları ve cep telefonu satış yerleri gibi yerler.

Alınan karar bazı kısıtlayıcı önlemleri de içeriyor.  İnsanlar öncekinden farklı olarak, kontrollü bir biçimde bu merkezlere alınacaklar (yani fiziki mesafelenme uygulanacak) . Örneğin her 10 metre karelik alana en fazla 1 müşteri düşecek şekilde bir planlama yapılacak. İçerden biri çıkmadan diğer bir müşteri giremeyecek. Ayrıca maske ve dezenfektan kullanımı şart olacak.(1)

AVM’ler sermaye birikim modelinin tipik göstergeleri

Türkiye’de (özellikle de son 17 yılda) sayısında patlama görülen 436 adet faal AVM var. (2) Bunların 41 tanesi Ankara’da. 22 ilde henüz hiç açılmamış olan AVM’ler ağırlıklı olmak üzere İstanbul ve Ankara’da yoğunlaşmış durumda.

Diğer yandan 2017 yılında bu merkezlerdeki doluluk oranın ancak yüzde 50’ler civarında olması (3) böyle bir perakende alış veriş modelinin ekonomik açıdan doğru bir model olup olmadığını sorgulatıyor.

Son 17 yılın birikim modeline uygun olarak yapılan inşaat alanındaki yasal düzenlemelerden de yararlanan ve daha çok da siyasal iktidara yakın sermaye gruplarının bu AVM’lerin asıl yapımcıları olduğu görülüyor.
AVM’lerin 2108 yılında toplam 130 milyar lira ciro yapması ve 2019 yılında bu rakamın 160 milyar liraya çıkması (beklenti) (4) bu merkezler aracılığıyla yaratılabilecek sermaye ve servetin büyüklüğünü gösteriyor.

AVM’lerin bazı sahipleri dönemin de yeni zenginleri
Ankara’da isimleri son zamanlarda sıklıkla anılan bazı zengin sermayedarlar bu kentin önde gelen AVM’lerinin resmi hissedarları arasında yer alıyor. Mesela (5)  250 mağazayı barındıran Armada AVM’nin  en büyük ortakları  S. Bezci ve R. Hisarcıklıoğlu; 103 mağazalı Galleria AVM’nin ortakları Durali, Salih ve Mustafa Bezci kardeşler; 191 mağazaya sahip bulunan Panora AVM’nin   ana ortakları S. Bezci, S. Aygün, R. Hisarcıklıoğlu, B. Akar ve  Z.Fındıkoğlu gibi Ankara’nın en zenginlerinden oluşuyor.

Ancak büyük inşaat firmalarının AVM’lere yoğun ilgisinin de olduğu gözden kaçmıyor. Örneğin Ankara’da; Tepe Prime AVM ve Bilkent Center (Tepe İnşaat), Optimum Outlet Ankara AVM (Rönesans Grubu), Next Level (Pasifik İnşaat), Nata Vega AVM (Nata İnşaat ve MNM Orman İşletmesi), Kızılay AVM  (Karsaklar Renkyol İnşaat), Kentpark AVM (Megatürk İnşaat) bunlardan bazıları.

Perakende mağazacılık yapan grupların da (daha az sayıda olsalar da) bu AVM’lerde söz sahibi oldukları görülüyor. Örnek olarak Ankara’nın ilk AVM’lerinden olan Ankamall 1. Etap AVM’nin ana ortaklarından biri Migros,  Acity Outlet’in sahibi ise A1 Grup Alışveriş Hizmetleri A.Ş. 

Ankara’daki 41 AVM’nin 15’i (yüzde 37) ve mağazaların 1,963’ü (yüzde 47) gelir ve servetin göreli olarak en yüksek olduğu, aynı zamanda da salgınla ilgili tedbirler konusunda en titiz davrandığı bilinen orta sınıfların yaşadığı Çankaya bölgesinde bulunuyor.

2018 krizi sırasında (döviz kurunun hızla yükselmesi nedeniyle), iflasları önlemek için alınan bir kararla; bu AVM’lerde daha önce dolar ya da avro cinsinden yapılmış olan kira sözleşmeleri TL’ye dönüştürüldü. Ancak yurt dışından doğrudan kredi kullanan ve yabancı sermayeli ortağı bulunan AVM yapımcılarının (Migros/Ankamall ve Gordion AVM örneğinde olduğu gibi)  mağazalarla yaptığı sözleşmeler bu kuralın dışında tutuldular.
Salgından bu yana tüm AVM’ler kapandılar. Bazı AVM’lerdeki süpermarketlerin açık kalmasından hareketle (örneğin Ankara 365 AVM’de Migros hiç kapanmadı) ve kapatılmaya ilişkin İç İşleri Bakanlığı’nın her hangi bir genelgesinin olmaması nedeniyle, bu merkezlerin salgın nedeniyle düşen talep yüzünden kendiliğinden kapandığı anlaşılıyor.

Salgın devam ederken AVM’ler neden açılır?

Dünyada; ABD’de Trump yönetimi aldığı kararla AVM’lerin (yeme içme mekânları da dâhil olmak üzere) açılması kararını alırken, (6) Avrupa’da bu kararı şu ana kadar sadece Hırvatistan aldı. (7)

Türkiye’de (salgının sürmesine rağmen), ikinci bir salgın dalgası riski hala varken  bu merkezlerin açılmak istenmesinin nedenlerinden biri; AVM sahibi sermaye gruplarının kiraları tahsil edememesi ve buralardaki mağaza sahiplerinin, kira, faiz ve işçi ücretleri gibi sabit giderlerini karşılamakta zorlanmaları yüzünden hükümete bu mekânları açması yönünde baskı yapmaları olabilir.  Özellikle de söz konusu sermaye gruplarının siyasal iktidarla olan yakın ilişkileri göz önüne alındığında bu mantıklı bir yanıt olabilir.

Aslında bu aceleci davranışı açıklayan daha mantıklı bir başka yanıt mevcut.  Şöyle ki salgınla birlikte gelen kısıtlamalar nedeniyle genel olarak (zorunlu tüketim malları dışında) mallara olan talepte ciddi bir düşüş yaşandı. Bu hem insanların sokağa çıkamamaları ya da daha az çıkmak istemelerinden, hem de gelecekle ilgili belirsizlikler yüzünden tüketim harcamalarını kısmalarından kaynaklandı.

İşler düşük, devlet desteği sona eriyor

Bu durum ise mağazaların gelirlerini ciddi olarak düşürdü. Diğer yandan ücretler, SGK primleri gibi sabit ödemeler devam etmek durumundaydı. Bazı mağazalar erken işçi çıkartarak bunu savuşturmaya çalışırken, daha kurumsallaşmış olanlar “kısa vadeli çalışma ödeneğine” başvurdular ve işgücü maliyetlerinin önemli bir kısmını buradan karşılamaya başladılar. 

Diğer taraftan AVM’lerin (salgın henüz geçmeden, tüketici güven endeksleri de bu yönde düzelmeden) açılması kararı bu mağazaların sahiplerini düşündürmeye başladı. Öyle ki AVM’ler açılıp işe geri dönüşler başladığında bu ödenek kesilecek. Buna karşılık işlerin ve hâsılatın normale dönmesi daha uzun zaman alacak.

Bir başka anlatımla; işe geri dönüşle bu ay sonunda üç ayı tamamlanacak olan kısa vadeli çalışma ödeneği sona erecek. Öte yandan salgın hala sürüyor ve (alınan kısıtlayıcı önlemler de dikkate alındığında)  halkın bu merkezlere beklendiği ölçüde yönelmesi çok zor olacak. Bu durumda bu maliyetleri işyerlerinin sahipleri tekrar üstlenmek durumunda kalacaklar.

Yani hem yeterli iş olmayacak, hem de ödenek kesilecek. Oysa AVM sahipleri açısından bu ödeneğin 3 ay daha uzatılması (bu arada salgının iyice bir hız kesmesi)  çok daha rantabl olabilirdi.  Belli ki böyle bir uzatma talebine sıcak bakılmadı.

Bu nedenle olsa gerek, Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanının, Nisan sonunda bir TV programına canlı bağlantı biçiminde katılarak, AVM’lerin açılmasını hükümetin istediği anlamına gelen sözlerini (daha sonra yazılı olarak reddetse de (8) ciddiye almamak mümkün değil.

Hükümetin olası nedenleri
Bu sorunun akla gelen iki yanıtı olabilir. İlk kısa çalışma ödeneğinin geldiği boyutla ilgili. Dün itibarıyla 300,000 firmanın ve 3,2 milyon işçinin bu ödenekten faydalanmak için başvurduğu ileri sürülüyor. (9)
Bu başvuruların ne kadarının AVM çalışanları tarafından yapıldığı tam olarak bilinemese de, böyle milyarlarca lirayı bulacak olan desteğin üç ay daha uzatılmasını sağlamak, son zamanlarda ödemelerini yapabilmek için para basmak yoluna başvurduğu ileri sürülen (10) bir siyasal iktidar için büyük bir risk oluşturuyor. Üstelik (bu hesaba göre) mevcut işsiz sayısının 3,2 milyon daha artması hükümeti sadece ekonomik olarak değil, politik olarak da zora sokar. Bu yüzden de işe geri dönüşlerle resmi işsiz sayısının azaltılması gerekiyor.

“Başarılı bir biçimde normalleşiyoruz “ algısı

İkinci olarak siyasal iktidarın bir süredir sarf ettiği, “salgınla mücadelede en başarılı ülkelerden biriyiz, hızla normalleşiyoruz, ekonomiyi de ayağa kaldırıyoruz”, sözleri bu erken açma kararını yeterince açıklıyor.

Yani yönetenler açısından da ekonomik ve politik olarak çok zor bir döneme girildiği açık. Böyle bir dönemde, işsizliğin ve yoksulluğun neden olduğu sorunlar, bir pandeminin yarattığı sağlık sorunlarından çok daha ön plana çıkar. Bu yüzden de bu süreç, sadece daha fazla otoriter adımlar atarak yönetilemez Halkın normalleştiğimize, her şeyin yolunda gittiğine inandırılması da gerekir.


Dip notlar:

(3) KPMG Perakende 2018 Raporu. https://assets.kpmg.com/content/dam/kpmg/tr/pdf/2018/01/sektorel-bakis-2018-perakende.pdf ( erişim: 5 Mayıs 2020).
(5) Bu veriler Ticaret Bakanlığı verileri, AVM sahibi şirketlerin ve AVM’leri yapan inşaat şirketlerinin sitelerinden tarafımızca derlenmiştir.
(6) “Covid 19 coronavirus: US states ease lockdown to help economy”, https://www.nzherald.co.nz (2 May 2020).
(10)                http://www.mahfiegilmez.com/2020/04/merkez-bankas-para-basyor.html (21 Nisan 2020).