Kiracı
ev sahip olma hayalini kuramıyor, ev sahibi ise evini kaybetme kâbusu görüyor!
Mustafa
Durmuş
11
Temmuz 2024
Türkiye’deki barınma sorunu, hem bir konuta sahip
olamama hem de son yıllardaki yüksek kira artışları yüzünden giderek ciddi bir
sosyal soruna dönüştü.
Emekçilerin asgari ücrete, emeklilerinse kök
ücretlerine zam yapılması taleplerini dikkate almayan siyasal iktidarsa, sadece
enflasyondaki değil (özellikle de gıdada), aynı zamanda konut fiyatları ve
konut kiralarındaki yüksek artışları da görmezden geliyor.
Konut
kiraları son 9 yılda 6 kattan fazla arttı
Oysa Türkiye’de 2015 yılındaki ortalama konut kira
fiyat endeksini 100 kabul ettiğimizde, 2024 yılının ilk çeyreğinde bu endeks
6,6 kat artarak 663 oldu. Yani son 9 yılda kiralar yüzde 663 kat arttı:
Konut Kira Fiyat Endeksi
Sadece enflasyonda değil kira artışlarında da birinciyiz!
Böylece Türkiye, tıpkı enflasyonda olduğu gibi, konut kiralarındaki artış açısından da OECD
ülkeleri arasında ilk sırada bulunuyor. Dahası, Türkiye’deki konut kira
fiyatlarındaki bu artış, kendinden sonra ikinci büyük artışa sahip olan
Litvanya’dakinin 3,7 katından fazla.
Türkiye’deki asgari ücret düzeyinin düşük olmadığını Endonezya,
Tayland, Şili ve Kolombiya örnekleriyle kıyaslama yaparak veren Bakan Şimşek acaba
bu ülkelerin hiçbirinde kiraların Türkiye’deki gibi bu denli hızla artmadığının
farkında mı?
Örneğin Kolombiya’da kira fiyat endeksi sadece 137 oldu.
Oysa aynı dönemde Türkiye’de endeks ise 663 oldu. Yani Türkiye’de kiralar
Kolombiya’ya göre neredeyse 5 kat arttı. Ama Bakan Şimşek bunu görmüyor ya da
görmek istemiyor.
Emekçiler
artık ev kirasını ödeyebilmek için çalışıyorlar
Özetle, Bu ülkede emekçiler artık sadece kendilerine
açlık sınırının altında ücretleri layık gören patronlar ve yüksek faiz ve işlem
masrafı ödettiren tefeci bankalar için çalışmıyor aynı zamanda ev sahipleri
için de çalışıyorlar.
Yani açlık ve yoksulluk düzeyinin altındaki ücretleri;
fahiş kârlar, faizler/işlem masrafları, kiralar ve vergiler biçiminde
emekçilerden geri alınıp tekrar zenginlerin ve devletin kasasına konuluyor. Ayrıca
devletin aldığı vergilerin çoğunluğu yine bu zenginleri daha zengin yapmak için,
onlara hizmet eden düzeni sürdürmek için harcanıyor.
Arsa-arazi
sahipliği temel eşitsizlik kaynağı
Keza birçok ilde konut fiyatları, nüfusun çoğunluğunun
karşılayamayacağı seviyelere ulaştığından konut, emlak yatırımcıları ve
spekülatörler için olduğu kadar, ev sahipleri için de genellikle kazançlı bir
yatırıma dönüştü. Bugün çok sayıda konut sahipliği, yüksek kira ve arazi fiyatı
enflasyonu yoluyla toprak sahiplerini daha da zengin ediyor ve milli gelirin alt
gelir gruplarından üst gelir gruplarına akmasına hizmet ediyor.
Bu arada iktidar kiralarda yüzde 25 artış sınırı
uygulamasına bu ay itibarıyla son verdi. Bu denli yüksek kiralar ve ciddi
barınma sorunu ortada iken, kiracı ile ev sahiplerini bir kez daha karşı
karşıya getirecek bir karar aldı. Bunu da “ekonomide işlerin yoluna girmeğe
başladığı” inancı ile yaptığını ileri sürüyor. Yani iktidar milyonlarca asgari
ve düşük ücretli, emekli kiracının kaderini bir kez daha piyasa mekanizmasının insafına
terk etti.
Diğer yandan, ücretlilerin (özellikle de asgari
ücretlilerin) uzun vadeli konut kredisi gibi banka kredileriyle ev sahibi olabilmesi
artık neredeyse imkânsız. Çünkü sıkı para politikasının bir sonucu olarak
artırılan faizlerle birlikte, hızla artmakta olan konut fiyatları karşısında ev
sahibi olabilmek artık bir hayal bile değil.
‘Konut
Satın Alınabilirlik Endeksi’nin söyledikleri
Yeri gelmişken bir uluslararası endeksten daha (Konut
Satın Alınabilirlik Endeksinden) söz edelim.
Bu uluslararası endeks 1970 başı ile 2021 sonunu
içeren bir dönemi ve aralarında Türkiye’ni de bulunduğu toplam 40 ülkeyi
kapsıyor.
“Satın alınabilirlik, medyan gelirli bir hane halkının
bir ülkedeki ortalama fiyatlı bir evi satın alabilmek için gereken ipotek
kredisini almaya hak kazanabilmesi” olarak tanımlanıyor.
Yani konut satın alınabilirliği, bir hane halkının
diğer temel ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken ve hala bir gelir tamponuna
sahipken, bir ev/konut satın almak için gereken düzenli ipotek ödemelerini
yapabilme yeteneği olarak tanımlanıyor.
2023 yılında yapılan bir akademik çalışmaya göre,
aşağıdaki grafikten de görülebileceği gibi, konut satınalınabilirlik gücü
açısından Türkiye sondan ikinci sırada yer alıyor. (2)
Kısaca, bu ülkede hanelerin düzenli uzun vadeli konut
kredisi ödeme gücü yok. Bu verinin 2021 yılan ait olduğunun altını çizelim. Yani
içinde bulunduğumuz 2024 yılında emekçilerin durumunun çok daha vahim olduğunu
söylemeye gerek yok sanırız.
‘Demokratik Katılımcı Ekonomi’de konut sorunu nasıl çözülecek?
Barınma çok farklı özelliklere sahip bir mal ya da
hizmet türüdür. Barınma herkesin yaşamak için bir yere ihtiyacı olduğu ve çok
uzun bir süre, genellikle yüzlerce yıl ayakta kalacak binalardan oluştuğu için
toplum için gereklidir.
Bu, toplum açısından barınmanın (konutun), bireyleri, toplulukları
farklı kimlikleri uzun yıllar etkileyecek önemli bir uzun vadeli varlık olduğu
anlamına gelir. Bu yüzden de insan haklarına ve sosyal adalete yeterince önem
verilen ülkelerde barınma/konut konusu bir kamu politikası olarak ele alınır ve
piyasalara bırakılmaz.
Konut sorununun toplumdan, emekten ve doğadan yana
çözümünde bugünden başvurabileceğimiz bir kalkınma ve gelişme modeli olan Demokratik
Katılımcı Ekonomi Modeli’nde ise ticarileşmiş konutlar yerine barınma hakkını karşılamaya
dönük sosyal konutlar üretilir. Bu öncelikle konutun üzerine inşa edileceği arazi
ve konutun mülkiyet biçimi değiştirilerek, yani sosyal mülkiyete geçiş
yapılarak sağlanır.
Bu model altında, konutun metalaştırma yoluyla spekülatörlere
ve ev sahiplerine rant ve kazanç kapısı haline getirilmesi önlenir. Katılımcı bir
ekonomide arazi ve binalar toplumdaki herkesin mülkiyetindedir. Bunlar “müşterekler”
olarak kabul edildiğinden, çeşitli toplumsal kuruluşlar (bireyler dâhil) arazi
ve konut binalarının vekilleri olurlar, konut sakinleri fiyat değişimlerinden
dolayı bugünkü gibi ev alıp ev sahibi olmazlar ve satarken kâr (veya zarar)
elde etmezler. Bunun yerine, sakinler konuta erişim sağlamak için makul bir
ücret öderler. Konut, toplum açısından uzun vadeli önemli bir varlık olmaya
devam edeceğinden, toplum; tüketici meclisleri, federasyonları ve siyasi
kurumları aracılığıyla konut planlaması ve inşasında büyük söz sahibidir. (3)
Konut politikasının temel ilkesi ise, herkesin
refahını destekleyen bir yerde ve çevrede yaşama hakkının olmasıdır. Ayrıca, konut
politikasını geliştirirken, aynı zamanda konutun iklim ve çevresel etkilerine
de odaklanılmalıdır (zira sera gazı emisyonlarının azımsanamayacak bir kısmı
inşaat ve binalardan kaynaklanmaktadır). İyi bir şehir planlaması,
yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ve binaların uzun hizmet ömrüne sahip
olması ise karbon ayak izini azaltır.
Son olarak böyle bir konut politikası altında demokratik
toplumun rolü şöyle özetlenebilir:
İmar planlarının hazırlanması (konut, ticari veya
endüstriyel kullanım gibi belirli kullanımlar için araziyi bölgelere ayırmak),
yapı ruhsatlarının kontrol edilmesi, yapı yönetmeliklerine, çevre
standartlarına karar verilmesi, tüketici tercihleri, demografik eğilimler ve iç
göç hakkında bilgi sağlamak, çöp toplama, elektrik şebekeleri, su ve kanalizasyon,
toplu taşıma sistemleri, kütüphaneler, oyun alanları, parklar, müzeler, spor
tesisleri, halka açık yüzme havuzları vb. kamu tesislerinin ve hizmetlerinin
organizasyonuna ve yönetimine katılmak ve sonunda, arazi geliştirme izinleri
vererek, yeni konut ve diğer binaların geliştirilmesi için hangi arazilerin
uygun olacağına kendi kurumları aracılığıyla karar vermek. (4)
Kuşkusuz böyle bir konut politikası ancak emekçiler
başta olmak üzere tüm toplumun barınma, eğitim ve sanat/kültür, spor gibi ihtiyaçlarını
ve doğanın korunmasını, farklı kimliklere eşit davranılmasını merkezine alan
demokratik bir toplumda hayata geçirilebilir.
Dip notlar:
(1) https://x.com/EconomyInformal/status/1809154377296298401
(5 July 2024).
(2) Nina
Biljanovska, Chenxu Fu, Deniz Igan, Monetary and Economic Department BIS
Working Papers, No 1149 (November 2023), https://www.bis.org/publ/work1149.pdf.
(3) Anders
Sandström, Housing in a Participatory Economy, https://participatoryeconomy.org/housing-in-a-participatory-economy (27 March 2023).
(4) Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder