Alt
emperyalizmin bir tezahürü olarak yoğunlaşan diplomasi
Mustafa
Durmuş
1
Temmuz 2024
Bakan Şimşek “başardık” diye duyurmuştu Türkiye’nin
daha önce de grip çıktığı ve en son 2021 yılında girdiği Gri Listeden
çıkartılma kararını.
OECD bünyesindeki “Mali Eylem Görev Gücü FATF”, 2021
yılında “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede
eksikleri olduğu için” Türkiye'yi daha sıkı izlenmesini gerektiren Gri Listeye
almıştı.
Minik bir hatırlatma yapalım: Gri Liste, kara para
aklama ve terörizmin finansmanını önleme politikalarında stratejik eksiklikleri
olan ülkeleri kamuya açık bir şekilde tanımlıyor, listeliyor. Yani bu tür
eksikliklere sahip ülkelerin listesi Gri Liste olarak anılıyor. En son bu
listede 23 ülke vardı.
Listeye
sokan sanki başkası
İronik bir biçimde, sanki başka iktidarlar zamanında ülke
daha önce bu listeye girmişti de, Bakan Şimşek ülkeyi listeden çıkartınca bu durum
başta onun olmak üzere iktidarın bir başarısı olarak topluma anlatılıyor.
Listeden
çıkmanın ekonomi üzerindeki etkisi
Gri Listenin ekonomik olarak en önemli etkisinin yabancı
sermaye girişleri üzerinde olduğu ileri sürülüyor. Nitekim bir IMF çalışmasına
göre, bir ülke Gri Listeye alındığında,
ülkeye olan sermaye girişleri ülkenin milli gelirinin ortalama yüzde 7,6’sı
oranında azalıyor. (1)
Bu yüzden de döviz rezervlerini tüketmiş, ayrıca aşırı
biçimde yabancı para cinsinden borçlu olan ve aynı zamanda yüksek enflasyon
altında bulunan ülkelerin iktidarları yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek için bunun
önünde bir engel gibi duran Gri Listeden çıkma çabası içinde olurlar. Nitekim
Bakan Şimşek de geldiğinden bu yana Gri Listeden çıkmanın çok önemli olduğunu
vurgulamaktaydı.
Diğer
göstergeler bu kadar kötüyken ülke listeden nasıl çıkabildi?
Diğer taraftan, ülke bir yıl içinde eksikliklerini
tamamlayıp Gri Listeden çıkacak kadar OECD’ye teminat verdiyse, ülkede kara
para aklamayı da içeren yasa dışı faaliyetler hız kesmeksizin neden hala sürüyor?
Neden hemen her gün özellikle de muhalif olarak tanımlanan TV kanallarında bununla
ilişkili haberler yapılıyor? Daha yakınlarda açıklanan Küresel Yolsuzluk Algı
Endeksinde ülkenin en diplerde bulunduğu gerçeği nasıl açıklanabilir?
Organize
suçlarda tepelerde olan ülke listeden nasıl çıktı?
Ayrıca, organize suç dinamiklerine ilişkin kapsamlı ve
bütüncül bir bakış açısı sunan bu Küresel Organize Suç Endeksinde (2) Türkiye nasıl başlarda yer almayı sürdürüyor?
Öyle ki bu endekste Türkiye, toplam 178 ülke arasında
14’üncü sırada yer alıyor. Yani 10 üzerinden 7,03 puan ile ülke, “organize
suçların en yaygın, buna karşılık devlet direncinin en zayıf olduğu (3,5 puan)
bir konumda bulunuyor (yüksek suç-düşük direnç). Suç piyasalarında Türkiye
12’nci sırada yer alırken, en yüksek puana 9,0 ile “insan kaçakçılığı” ve 8,5
ile “silah kaçakçılığında” sahip. Suç aktörleri sıralamasında 16’ncı sırada yer
alıyor. Ancak bunun alt açılımında en yüksek puanlara 9,0 ile “devlet destekli
suç aktörleri” ve 8,5 ile “mafya tarzı gruplar “ sahipler.
Özetle, kara para aklamanın diğer boyutlarıyla ilgili
bu endekslerin gösterdikleri ortada iken nasıl oluyor da FATF Türkiye’yi Gri
Liste’den çıkartıyor?
Bakan
Şimşek’in “yüksek” kredibilitesi mi?
Bunda açıkçası, uluslararası finans kapitalin yakından
tanıdığı ve güvendiği, öyle ki bu çevrelerin telkini ile bir kez daha Hazine ve
Maliye Bakanlığı’na atandığı ileri sürülen Bakan M. Şimşek’in rolünü ihmal
etmemek ve hakkını teslim etmek gerekiyor. Kendisi de zaten bu konuda hiç
mütevazı davranmıyor ve “başarıyı” sahipleniyor.
Ancak konuyu kişilere ve kişisel çabalara indirgemek
de doğru değil. Zira Türkiye devleti bir süredir başta yakınındaki bölgeler
olmak üzere, dünyanın birçok yerinde diplomatik bir atak başlatmış durumda.
Öyle ki ülke içindeki sorunları görmezden gelebilen iktidar bloğu, dünyanın bir
ucundaki bir ihtilafı çözmeye talip olabiliyor ya da oralara kaynak ve sermaye
transferi yapabiliyor.
Küresel
Diplomasi Endeksi 2024’te Türkiye
İddiamızı destekleyebilecek nitelikte bir uluslararası
endeks yayınlandı yakınlarda: Küresel Diplomasi Endeksi 2024.
Bu endeksi yayınlamaya Lowy Enstitüsü 2016 yılında
dünyanın en önemli diplomatik ağlarının haritasını çıkararak başlattı. Endeks
ilk kez kullanıcıların bir ülkenin denizaşırı ülkelerdeki resmi varlığının
ölçeğini, bağlantıların en yoğun olduğu yerleri ve ülkelerin diplomatik
ağlarının birbirleriyle nasıl karşılaştırıldığını görmelerini sağlıyor. Bu da
ülkelerin diplomasiye verdikleri göreceli ağırlığa ve nüfuz oluşturmak için
diplomasiyi nerede kullanmaya çalıştıklarına dair yeni bilgiler için temel
oluşturuyor. (3)
Küresel Diplomasi Endeksi'nin 2024 versiyonu, Asya, G20
ülkeleri ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'ndaki (OECD) 66 ülke ve
bölgenin diplomatik ağlarını görselleştiriyor. Bu yılın temel bulguları
arasında aşağıdaki tespitler yer alıyor.
Süper
güçler başa baş gidiyor
Çin Afrika, Doğu Asya ve Pasifik'te öndeyken, Amerika
Birleşik Devletleri Amerika, Avrupa ve Güney Asya'da üstünlüğe sahip. Rusya'nın
Ukrayna'daki savaşı onun küresel diplomatik erişimine ağır bir darbe vurdu.
Buna karşılık “orta güçler” olarak tanımlanan Türkiye ve Hindistan çok kutuplu
bir dünyada diplomatik ağlarını hızla genişletiyor.
Türkiye
ilk 3’te yer alıyor
Rapora göre, Türkiye geleneksel diplomatik ağır toplar
olan Japonya ve Fransa'yı geride bırakarak, 2023 yılında dünyanın en büyük
üçüncü diplomatik oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyor. 252 dış temsilcilikle
faaliyet gösteren Türkiye, 2017'den bu yana 24 temsilcilik ve 2021'de, bu Endeksin
son baskısından bu yana, 11 temsilcilik ekleyerek ağını istikrarlı bir şekilde
genişletti. Türkiye'nin yeni görev yerlerinin çoğu Orta Doğu ve Afrika'da yer
alıyor ve bu da Ankara'nın ilgi duyduğu bölgelerde diplomatik bir atılımı
yansıtıyor. (4) Kısaca Türkiye Çin ve ABD’den sonra en fazla diplomatik atakta
bulunan üçüncü ülke olarak konumlanıyor.
Aşağıdaki grafik Türkiye’nin, G20 ve OECD ortalamaları
ile karşılaştırıldığında, diplomatik atak sayısını gösteriyor.
Bu grafikten de görülebileceği gibi, Türkiye (tıpkı otoriter yönetim anlamında çok benzediği Hindistan ile birlikte) G20 ve OECD ülkeleri arasında yurt dışı ağlarını en fazla ve en hızlı geliştiren ülke.
İçerdeki halk başta yüksek enflasyon, hayat pahalılığı,
işsizlik, yoksulluk ve bütçe açığı olmak üzere çok ciddi ekonomik sorunlarla boğuşurken
ve ülke demokrasiden hızla uzaklaşılarak adeta bir Orta Doğu ülkesine
dönüşürken, iktidar bloğu neden asıl ağırlığı yurt dışına veriyor? Bunda kendi
halklarına giderek yabancılaşması mı, yoksa emperyal amaçlar güden sermaye
çevrelerinin taleplerini yerine getirmek mi etkili oluyor? (muhtemelen her
ikisi de)
Alt-emperyalizm
ve Türkiye
Türkiye’nin artan diplomatik ataklarının (Suriye ve
Orta Doğu’da yaptığı askeri operasyonların ötesinde) nedenlerini anlayabilmek
için bir kavrama başvurmak gerekiyor: Alt-emperyalizm!
“Alt-emperyalizm”, kavram olarak 1965 yılında
Bağımlılık Teorisinin kurucularından R. Mauro Marini tarafından ortaya atıldı.
Bu kavram daha yakın zamanlarda, David Harvey, Patrick Bond ve Alex Callinicos
gibi sosyalist akademisyenler tarafından, genellikle BRICS ülkelerinin ekonomi
politiği ile ilgili olarak kullanıldı.
Marini’ye göre alt-emperyalizm, “bağımlı kapitalizmin
tekeller ve finans sermayesi aşamasına ulaştıktan sonra aldığı biçimdir.”
Harvey ise BRICS ülkelerini, işçi sınıflarının aşırı sömürüsünü,
hinterlandlarıyla ilgili yağmacı ilişkileri ve özellikle hem artı emek
değerlerinin hem de “doğanın bedava armağanlarının” (eşitsiz ekolojik mübadele)
Güney’den Kuzey’e aktarılmasında aracı olarak emperyalizmle (gerilimli de olsa)
işbirliğini içeren “alt-emperyal” güçler olarak tanımlıyor.
Marini ve Bond, sırasıyla Brezilya ve Güney Afrika
örneklerinde, şu anda BRICS'in bir parçası olan bazı ülkelerin emperyalizmle
işbirliği yaptığını ve Harvey’in belirttiği gibi hinterlandlarının
yağmalanmasına katıldığını ileri sürüyorlar. Bu çerçevede, bu ülkelerin
oynadığı “alt-emperyalist” işlev nispeten açık. Öyle ki Callinicos’a göre,
“Türkiye, Hindistan, Pakistan, İran, Irak ve Güney Afrika” gibi
“alt-emperyalist” devletler, basitçe daha alt düzeydeki emperyalistlerdir. (5)
İlhan Uzgel ise alt-emperyalizmin küresel sistemdeki
gelişmelerin ve kapitalist dönüşümün gündeme getirdiği bir olgu olduğuna ve bu
sistemin işleyişini kolaylaştıran bir katkı sağladığına vurgu yapıyor ve ABD ya
da diğer her hangi bir kapitalist merkez karşısında belli bir özerkliğe sahip
olabilen bir devlet olarak Türkiye’nin alt -emperyalist bir devlet olduğunu
ileri sürüyor.
Uzgel’e göre, alt-emperyalist devlet sistem karşıtı
değildir ama zaman zaman “sistem dışı” gündemlerini oluşturmaya çalışır. Burada
en fazla sistem içindeki ekonomik konumlanışı aşan, daha yukarıda bir bölgesel
nüfuz arayışı görülebilir. Bunun izini Türkiye’nin dış politikasından
sürebilmek mümkündür. (6)
Sonuç
olarak
Türkiye kapitalizmi, özellikle de 2015 yılından bu
yana, bir yandan içerde, artan sermaye birikimi sorunlarını (başta enerji ve
hammadde temini gibi) aşabilmek, yeni ihracat pazarları bulabilmek; diğer yandan
22 yıllık AKP iktidarlarının neden olduğu ekonomik ve sosyal tahribata karşı
toplumsal muhalefeti ve sınıf kavgasını,
milliyetçiliği ve militarizmi yükselterek hafifletebilmek için, askeri
faaliyetlerinin yanı sıra diplomatik faaliyetlerini de artırdı.
Türkiye’nin Gri Listeden çıkartılmış olması
uluslararası finans kapitalin (emperyalizmin) bu dönemde bir alt emperyalist
ülke olarak kendisine yeni bir kredi açtığının bir göstergesidir.
Böylece bu sonbahardan itibaren ABD ve Batıda
düşürülmeye başlanacak olan faiz oranları yüzünden, daha yüksek getiri peşinde koşacak olan
finans sermaye Türkiye’ye daha fazla yönelebilecektir.
Ayrıca BRICS’in son genişlemesi ile birlikte,
Türkiye’nin de bu bloğa yanaşma ihtimalinin varlığı da FATF’nin bu kararı almasında
etkili olmuş olabilir.
Eğer, uluslararası kuruluşlar ve örgütlerin süper
güçlerden etkilenmeden karar alamadıklarının bilincindeysek, ülkenin Gri
Listeden çıkartılması kararının kara para ile mücadelede gösterilen başarıdan
ziyade, bu kararda çok uluslu şirketlerin, batılı büyük devletlerin,
uluslararası finans kapitalin ekonomik, politik ve jeopolitik beklentilerinin
etkili olduğunu kabul etmek durumundayız.
Dip notlar:
(1(1) Mizuho
Kida and Simon Paetzold, The Impact of
Gray-Listing on Capital Flows: An Analysis Using Machine Learning, IMF
Working Paper WP/21/153 (May2021).
(2(2) Global
Initiative Against Transnational Organized Crime, Global Organized Crime Index 2023, s. 209, 212,222, 236.
(3(3) https://globaldiplomacyindex.lowyinstitute.org
(29 June 2024).
(4(4) Agr.
((((5)https://www.cadtm.org/Western-Imperialism-and-the-role-of-Sub-imperialism-in-the-Global-South ve https://roape.net/2018/05/16/is-imperialism-still-imperialist-a-response-to-patrick-bond’den
aktaran Renfrey Clarke, “Is Russia
‘sub-imperialist’?”, https://links.org.au/russia-sub-imperialist
(1 August 2023).
(6(6) https://sendika.org/2020/08/alt-emperyalizm-ya-da-dis-politikada-ozerklik-mumkun-mu-ilhan-uzgel-gazete-duvar
(3 Ağustos 2020).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder