İşçiler verimli çalışıyor ama reel ücretleri artmıyor, azalıyor!
Mustafa
Durmuş
22
Temmuz 2024
İktisatta işgücü verimliliğindeki artış, “çalışılan
saat başına daha fazla hâsıla üretmek ya da aynı hasılayı daha az çalışma
saatiyle üretmek” olarak tanımlanıyor.
Teknolojik yenilikler, eğitim ve sıkı çalıştırmaya
dönük mevzuat ve uygulamalar işgücü verimliliğini artırıyor.
Verimlilik
artışı mutlaka ücret artışını sağlamıyor!
Diğer yandan işçilerin verimliliğinin artması demek patronların
kârlarının da artması demek iken, bu durum mutlaka işçi ücretlerinin de artacağı
anlamına gelmiyor.
Normal koşullarda, işçilerin sınıf ve sendika
bilincine sahip olduğu, sendikaların birlik halinde, örgütlü, bilinçli ve güçlü
olduğu ülkelerde işçiler verimliliklerindeki bu artıştan paylarını daha yüksek
ücretler biçiminde alırlar.
Ancak Türkiye’de tam tersine bir gelişme var:
İşçilerin verimlilikleri artarken reel ücretleri düşüyor.
Patronlar
kâr, devlet vergi peşinde
İşçi ücretlerinin düşüklüğünün bir nedeni kuşkusuz işçilere
verilen ücretlerin (ödenmiş emek) çok düşük olması ve diğer bir nedeni yüksek
enflasyon. Bu durum aslında kapitalist sistemin işleyiş biçiminin bir sonucu.
Yani işçiler, üretim sırasında yarattıkları değerin önemli
bir kısmına patronlar kâr; devlet ise vergiler ve bir tür vergiye dönüşen
yüksek enflasyonla el koyduğu için, sahip çıkamadıklarından giderek
yoksullaşıyorlar. Gelir dağılımı da giderek daha da bozuluyor.
Türkiye
OECD ortalamasına çok yakın
Aşağıdaki tabloda OECD’nin çalışılan saat başı
üretilen hâsıla miktarı biçimindeki işgücü verimliliğine ilişkin son
istatistiklerine (2022) yer veriliyor. (1)
Buna göre, en yüksek işgücü verimliliğine sahip 5 ülke sırasıyla: İrlanda, Norveç, Lüksemburg, Danimarka ve İsviçre iken, en düşük verimliliğe sahip 5 ülke sırasıyla: Kolombiya, Meksika, Kosta Rika, Şili ve Yunanistan.
Türkiye ise OECD ortalamasının hemen altında yer
alıyor. Yani ülkedeki işgücü verimliliği çok da kötü değil, aslında OECD’nin birçok
ülkesinden daha yüksek durumda.
Buna rağmen, asgari ücretlilerin toplam ücretliler
içindeki oranının yüzde 40’ı aştığı Türkiye işçi sınıfı nasıl OECD’nin en düşük
5’nci asgari ücretini alıyor? Bırakın
yoksulluk sınırını, açlık sınırının dahi altında ücretler karşılığında
çalışmaya razı oluyor?
Bilinçlenmenin
önündeki engeller!
Bunda sermaye yanlısı sağcı otoriter rejimin ve bu
rejim altında işçilerin örgütlenme ve eylem hak ve özgürlüklerinin yok
edilmesinin ve yüksek orandaki işsizliğin olduğu kadar, işçi sınıfının
bilinçlenmesini önleyen; korku, patronlara biat etmeyi öğütleyen ideolojiler ve
inançların etkili olduğu ileri sürülebilir.
Bu tespitler doğru ancak bunlardan biri diğerlerine
göre daha önemli ve acilen üzerine gidilmesi gerekiyor.
Sonuç
Kısaca söylersek, sadece işgücü verimliliğinin yüksek
olması reel ücret düzeyinin otomatik olarak yükselmesini sağlayamıyor. Yükselen
reel ücretlerse korunamıyor. Reel ücret artışlarını sağlayan asıl faktör işçi
sınıfının örgütlülüğü ve ekonomik ve demokratik hakları için mücadele gücü ve
kararlılığıdır.
Türkiye işçi sınıfının ihtiyacı olan tam da budur aslında:
Örgütlü ve birlikte mücadele. Yüksek enflasyon gerçeğini, TÜİK’in enflasyonu
düşük göstermek için yaptığı manipülasyonları iktidarın yüzüne vurmak, onları
halka şikâyet etmek ücret artışı sağlamak ya da yaşanabilir bir ücret düzeyine
sahip olmak için yeterli olmuyor, olmayacak.
Bu tespit “bu eylemler yapılmasın” anlamına gelmiyor.
Söylenen şey, sendikaların ve emekten yana olan hareket ve siyasal partilerin
mücadelesinin bu eylemlerle sınırlı kalmamasıdır.
Asıl olarak da, daha örgütlü olmak, işçi sınıfının
birliğini sağlamak ve toplumun diğer ezilen kesimlerini de yanımıza alarak ve
üretimden gelen gücümüzü de gerektiğinde kullanarak, kararlı bir ekonomik ve
demokratik mücadele yürütmemiz gerekiyor.
Dip notlar:
(1) https://www1.compareyourcountry.org/snaps/compendium-productivity-indicators-2024/en/6165/LatestYear
(20 Temmuz 2024).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder